GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:38
Tarih:18.12.2024

DEM PARTİ GRUBU ADINA VEZİR COŞKUN PARLAK (Hakkâri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, değerli halklarımız, zindanlarda, ekranları başında bizi izleyen değerli yoldaşlarımız; bütçe kanununun 4'üncü maddesiyle ilgili söz almış bulunmaktayım.

Bu madde epey teknik maddeler, ayrıntılar içerse de bütçeler aslında teknik değil, siyasi metinlerdir. Yürütmenin yasamadan aldığı en önemli yetki bütçe yapma yetkisidir. Bu Meclis şu anda halktan toplanan vergilerin nereye harcanacağını konuşuyor, bundan daha siyasi bir mesele de olamaz.

Türkiye'de, Orta Doğu'da hatta dünyada son üç haftanın en önemli gündemi Suriye'dir. Suriye'de on üç yıldan fazla bir süredir süren iç savaş 8 Aralıkta Baas, Esad rejiminin devrilmesiyle son buldu. Ne yazık ki bu süre zarfında yarım milyondan fazla insan yaşamını yitirdi, 10 milyondan fazla insan yerinden yurdundan olmak durumunda kaldı. Bu yıkıcı iç savaşta en büyük bedeli her zaman olduğu gibi yine sivil halklar ödemiş oldu. Türkiye de maalesef Suriye'deki bu yıkıcı sürecin siyasi ve askerî olarak bir parçası oldu. Bu konuyu bir önergeyle daha öncesinde ilgili bakanlığa sormuştum, bir kere de bu kürsüden sormak istiyorum: Türkiye'nin Suriye'deki askerî varlığının Türkiye halklarına maliyeti ne kadardır? Suriye'de desteklediğiniz silahlı grupların maliyetinin ne kadarı Türkiyeli vergi mükellefleri tarafından karşılanmaktadır? Milyonlarca insan yoksulluk koşullarında yaşarken Suriye'deki yağmacı çetelere milyarlarca Türk lirası harcanmasını hamasi nutuklarla meşrulaştıramazsınız. Ailesinin ekonomik koşulları yetersiz olduğu için okuldaki tüm gününü aç geçirmek zorunda kalan çocuklarla, her gün geçinemediği için intiharı önüne bir seçenek olarak koyan insanlarla Suriye'nin kuzeyinde çetelere harcanan milyonlarca doların birbiriyle bağlantısı var. Bu bağlantı zorlama bir bağlantı da değildir, hakikatin ta kendisidir.

Bakın, bizler zalim iktidarlara karşı kendi halkı için mücadele etmenin ne kadar önemli olduğunu en iyi bilen, bunun bedelini en ağır şekilde ödeyen bir siyasi gelenekten geliyoruz fakat sizin Suriye'de desteklediğiniz gruplar, halkı için mücadele eden insanlardan ne yazık ki oluşmuyor. Bu yağmacı ve ganimetçi çetelerin hiçbir ideolojik omurgaya ve etik değere sahip olmadığını hatırlatmak isterim. Çıkarları başka bir şeyi gerektirdiğinde dönüp size saldırabileceklerini de unutmayın.

Değerli milletvekilleri, iktidar mensupları Suriye'deki varlıklarını meşrulaştırmaya çalışırken Türkiye'nin Suriye'yle olan sınırını gerekçe gösteriyorlar. Kuşkusuz sınırlar önemlidir ama sınırları kimin çizdiği, hangi koşullarda çizildiği, toplumsal olarak nasıl sonuçlara yol açtığı çok daha önemlidir. Bu Mecliste bulunan milletvekillerinin kaçı, üzerinden uçakla geçmek dışında hayatında bir kez olsun sınırı görmüştür? Ben hem İran'a hem Irak'a sınırı olan Hakkâri Milletvekiliyim. Doğduğum yer olan Çukurca'nın Irak sınırına mesafesi 1 kilometredir yani Meclisten Kızılay'a kadar yürüme mesafesindedir. Dolayısıyla sınırların hem bu tarafındaki hem de diğer tarafındaki insan hayatı üzerindeki etkilerini çok iyi bilirim çünkü bu sınırlar emperyal paylaşım mücadelelerinin bir parçası olarak yapay bir şekilde çizildi. Çukurca'da, Şemdinli'de, Yüksekova'da yaşayan ailelerin büyük bir kısmının sınırın diğer tarafında akrabaları vardır. Çukurcalının, Şemzinanlının, Nusaybinlinin, Suruçlunun akrabası size niye tehdit olsun? Türkiye-Irak sınırını, Türkiye-Suriye sınırını televizyon ekranı dışında görmemiş kişiler, sınırın diğer tarafındaki akrabalarımızı terörist olarak görmemizi, onlara "terörist" dememizi, onların haklarını gayrimeşru görmemizi istiyorlar; bunları bizlerden beklemek bir akıl tutulmasıdır. Akrabalarımızı, kardeşlerimizi bizlerden terk etmemizi bekleyen şimdiden uzun yaşamanın sırlarını araştırmaya başlasın çünkü bin yıl da bekleseler biz oradaki halkımızı yalnız bırakmayacağız.

Değerli milletvekilleri, milletvekili olmadan önce HDP ve DEM PARTİ'de Ankara'da il eş başkanlığı görevi başta olmak üzere birçok görevde bulundum. Parti örgütümüzün içinde Türk, Kürt, Çerkez, Alevi, Sünni birçok halk ve inançtan insanlar bulunuyordu. Demokratik bir cumhuriyet ve adil bir barış idealiyle bir araya gelmiş olan insanlar olarak Türkiye'nin başkentinde, bütün ilçelerinde çalışmalar yürüttük. Bizler Kürt sorununun çözümünün bu Parlamentoda olduğuna inandığımız için demokratik siyasette ısrar ediyoruz. Peki, bunun karşılığında ne görüyoruz? Bu iktidar, âdeta insanları demokrasiden, demokratik siyasetten soğutmak, birlikte yaşama inancından vazgeçirmek için ne yazık ki özel bir çaba sarf ediyor. Zaten birçok hakkı gasbedilmiş olan Kürt halkının seçme ve seçilme hakkına dahi göz konuluyor. Kayyumlarla ilgili bu Parlamentoda çok konuşuldu. 31 Mart yerel seçimleri sonrası kayyum atanan ilk belediye, vekili olduğum Hakkâri Belediyesiydi. Hakkâri Belediye Eş Başkanımız Mehmet Sıddık Akış yıllar öncesine ait içi boş bir dosyayla âdeta bir kumpasla ceza verilip hapse konuldu. Aslında, hapse konulan kendisi değil o iradeyi oraya seçen halkımızdır. Kendisine ve yine, cezaevinde bulunan önceki dönem Belediye Eş Başkanımız Cihan Karaman'a ve Gever Belediye Eş Başkanımız Remziye Yaşar'a da buradan sevgi ve selamlarımı gönderiyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, son bir haftadır bu kürsüye çıkan her Bakan refahtan bahsetti ama ne hikmetse bu refah Hakkâri'ye bir türlü uğramıyor. Merak eden gitsin, TÜİK verilerine baksın. Hakkâri'de kişi başına düşen gelir ne kadardır? Hakkâri'de işsizlik hangi düzeylerdedir? Hakkâri'de açılan bir mevsimlik iş ilanına bile kaç bin kişi başvuru yapıyor? Ekonomik olarak çökerttikleri Hakkâri'yi şimdi de toplumsal ve kültürel olarak çökertmek istiyorlar. Bu kürsüden iktidara soruyorum: İradesini gasbettiğiniz Hakkâri halkının, Mardin halkının, Batman halkının, Dersim halkının vatandaşlığını vatandaşlıktan saymıyor musunuz? O hâlde, seçme ve seçilme hakkı dâhi elinden alınmış olan milyonlarca insandan vergi de almayın.

Hakkâri'deki bazı kamu görevlileri kendilerini kamu görevlisi gibi değil ne yazık ki sömürge memuru gibi görüyor. Başta kolluk görevlileri olmak üzere birçok kamu görevlisi halka hakaret ediyor, psikolojik ve fiziksel şiddet uyguluyor. Oraya giden her memurun kötü insanlar olduğunu söylemiyorum, buradan doğru görevlendirilen birçok memur da orada bizzat bu gidişattan rahatsızdır. Biz meseleye tek tek kişiler bazında bakan bir anlayışa da sahip değiliz. Sorunun yapısal olduğunu, arızalı olanın sistem olduğunu biliyoruz. İnsan toplumsal bir varlıktır, içinde bulunduğu toplumsal koşullar tarafından şekillenir. Dolayısıyla Hakkâri'de kamu görevlilerinin neden olduğu düşmanlık iklimi, Kürtlere yönelik sistematik ayrımcı politikaların bir uzantısıdır. Yaşananlar dönem dönem yargıya yansısa da davalar cezasızlıkla sonuçlanmaktadır. Bu durum şiddeti daha fazla teşvik etmektedir.

Değerli milletvekilleri, Hakkâri 2 ülkeyle sınırı olan, 3 gümrük kapısının bulunduğu bir şehir. Böyle bir şehirde uluslararası ticaretin canlı olması, halkın refahının yüksek olması beklenir fakat maalesef Hakkâri'deki durum bunun tam tersidir. Yüzlerce yıldır yaptıkları ticareti sınırlar çizildikten sonra da devam ettiren halka önceleri kaçak damgası vuruluyordu. Gümrük kapıları açıldıktan sonra bu kapılardan geçerek ticaret yapmak isteyen halk kotalar, yetersiz gümrük personeli, kötü muamele gibi birçok engelle karşılaşmaya başladı. Yani aslında iktidarın temel derdi ticaretin kayıtlı ya da kayıt dışı olması değildir. Dertlerinin ne olduğunu halkımız çok iyi biliyor.

Değerli milletvekilleri, Hakkâri'ye bir adım mesafedeki Urmiyelinin, Duhoklunun, Suruç'un dibindeki Kobanilinin Türkiye ve Türk halkına beslediği bir düşmanlık yoktur; aksine, hepsi de tarihsel bağlarının bulunduğu bu ülkeye sempatiyle dostane ilişkiler geliştirmek istiyor ve böyle bakıyor, sorunların diyalog ve müzakereyle çözülmesini istiyor. Elinde çekiç olan, her şeyi çivi olarak görürmüş; sınırın öte tarafını tehdit olarak görürseniz oraya tankla, topla ve tüfekle gidersiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Parlak, lütfen tamamlayın.

VEZİR COŞKUN PARLAK (Devamla) - Bu yaklaşım her iki tarafa da ekonomik, insani, toplumsal olarak yıkımdan başka bir şey getirmez ama insani pencereden o zaman sınırları sadece kontrol noktaları olmaktan çıkarırsanız onları birer barış köprüsü hâline hep birlikte getirebiliriz.

Bu duygularla Genel Kurulu tekrardan saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)