| Konu: | 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 8'inci Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 37 |
| Tarih: | 17.12.2024 |
DEM PARTİ GRUBU ADINA SERHAT EREN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, ekranları başında bizi izleyen değerli halkımız, cezaevlerinde tutsak edilen arkadaşlarımız, kimliği, dili, özgürlüğü için mücadele eden, direnen Rojava'nın onurlu insanları; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, Arşiv Dairesi Başkanlığıyla ilgili konuşacağım. Şimdi, arşivler, sadece bir ülkenin değil aynı zamanda toplumların ortak hafızasıdır, ortak hafıza kapılarıdır. Bu kapıların kapatılması hakikatleri gizlememeli. Bakın, geçmişi öğrenmek, bugünü anlamak ve geleceği inşa edebilmek açısından geçmişin karanlıkta kalan yanlarının aydınlatılması, o karanlık anlara ışık tutulması gerekiyor.
Bakın, ABD yirmi beş yıl, Almanya yirmi beş yıl, Fransa elli yıl, İngiltere yirmi beş yıl sonra arşivlerini kendi halklarıyla paylaşmış, uluslararası kamuoyuyla paylaşmışlardır. Bakın, Almanya İkinci Dünya Savaşı'ndan çıkmış, arşivlerini açmış, geçmişiyle yüzleşmiş, toplumsal barışını tesis etmiş ve geleceğini kurabilmiştir. Güney Afrika hakeza öyle. Birçok örnek verebilirim ama Türkiye'de durum ne? Yüz yıldır bu arşivleri açmaktan imtina ediyoruz, çekiniyoruz. Kürt sorunuyla ilgili yaşanan olaylar, bu olaylara ilişkin belgeleri açıklamaktan imtina ediyoruz, kaçınıyoruz. Peki, neden? Bakın, Osmanlı'dan bugüne dek Şeyh Sait'ten Dersim katliamına, oradan 80 darbesine, 90'lı yılların zulmüne, bombalanan Roboski'ye kadar bu tarih aralığında Kürtlerin yaşamış olduğu bu travmalar Kürtlerin toplumsal hafızasında ve devletin kayıtlarında derin izler bırakmıştır. Peki, derin izler bırakmasına rağmen niye bu arşivleri açmıyoruz, niye bu olaylara ilişkin belgeleri saklıyoruz, açmıyoruz, çekiniyoruz? Bakın, yıl 1922, 22 Temmuz 1922, Mustafa Kemal Meclis Başkanı; Meclis Başkanıyken yapmış olduğu konuşmada ne diyor, biliyor musunuz? Kürtlerin yaşadığı bölgelerde yerel yönetimlerin derhâl kurulması gerektiğini söylüyor ve bunu da halkların kendi kaderini tayin hakkı kapsamında yapmak gerektiğini söylüyor. Aradan yüz yıl geçmiş, bırakın yerel yönetimleri konuşmayı, tartışmayı; Kürtler eşitlik, demokrasi, adalet istiyor diye bugün cezalandırılıyor.
Bakın, 1925 yılında Dahiliye Vekili Cemil Uybadın'ın hazırladığı raporda ne diyor? "Kürdistan umumi valilik ve sömürge usulüyle idare edilmelidir." diyor ve aynı raporda Hakkâri'nin özel yönetim biçimiyle yönetilmesi gerektiğini söylüyor. Yine, dönemin Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak ne diyor? Diyor ki: "Dersim'de koloni idaresi kurulmalıdır." Yahu, aradan yüz yıl geçmiş, zihniyet değişmemiş, politika değişmemiş, yöntemleri değişmemiş, hâlen Dersim'de ve Hakkâri'de sömürge hukuku kayyum eliyle yönetiliyor. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
Bakın, Şark Islahat Planı'yla Kürtlerin Türkleştirilmesine karar verilir, hedeflenir, Kürtçe yasaklanır, Kürtçe yer isimleri değiştirilir. Aradan yüz yıl geçmiş, hâlen Meclis kayıtlarında "bilinmeyen bir dil" hâlen Kürt'ün şarkısı, türküsü yasak, hâlen Kürtçe eğitim veren kurumlar yasak.
Bakın, 1934 yılında İskân Kanunu'yla Kürtlerin yoğun yaşadığı bölgelerde bir nüfus değişimi yapılır, demografisi değiştirilir, Kürtler sürgüne gönderilir. Aradan yüz yıl geçmiş, maden ocaklarıyla, HES'lerle, barajlarla, köylerin boşaltılmasıyla, ormanların yakılmasıyla, yaylaların yasaklanmasıyla, Kürtlerin yoksullaştırılmasıyla Kürtlerin yaşadığı yaşam alanları yok edilmek suretiyle Kürtler bir kez daha sürgüne zorlanıyor; değişen hiçbir şey yok.
Sayın Başkan, bakın, eski Başbakanlardan Ferit Melen'in arşivlere düşen beyanlarına bakalım. Ne diyor? "Kürt sorununu sürgünler, hapisler, dayak ve baskıyla çözmeye çalıştık. Zira devletin bir politikası yoktur, zira siyasi partilerin bir politikası yoktu, sadece askerlerin bir politikası vardı. Ne oldu? Günün sonunda Kürt sorunu bizim doğurduğumuz ve şimdi de altından çıkamayacağımız bir noktaya gelmiştir." diyerek bir hakikati ifade etmiştir. Aradan yüz yıl geçmiş, hâlen devletin çözüme dair bir Kürt politikası yok, hâlen siyasi partilerin bir politikası yok, askere devredilmiş ve içinden çıkılmaz hâle gelmiştir.
Bakın Sayın Başkan, şunu ifade etmeye çalışıyoruz: Yüz yıl boyunca bu mesele inkârla, asimilasyonla, şiddetle, şiddetin her türüyle çözülmeye çalışıldı ama bir çözüm bulunamadı, daha da çok derinleşti.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, devam edin.
SERHAT EREN (Devamla) - O nedenle diyoruz ki: Gelin, bu arşivleri açalım. Ya, nerede yanlış yaptık, hangi yöntemleri kullandık, hangi yöntemler sonuç aldı, hangi yöntemlerle sonuç alamadık, neyi başardık, neyi başaramadık? Açalım bu arşivleri, buradan ders çıkaralım. Ders çıkaralım ki demokratik, eşit ve adil bir gelecek kuralım.
Bakın, bir çağrıda bulunmak istiyorum: Buradan başlayalım; Şeyh Sait ve arkadaşları, Seyit Rıza ve arkadaşları, Saidi Kürdi'nin mezar yerlerini açıklamakla başlayalım. Bir başlangıç yapalım, açalım arşivleri, yüzleşelim; korkmayalım, tarihimizle yüzleşelim. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar) Açalım arşivleri, asit kuyuları ortaya çıksın, sürgünler ortaya çıksın, faili meçhul cinayetler ortaya çıksın, toplu katliamlar ortaya çıksın. Bunlar çıkmadan bizler gelecek açısından eşit, adil, demokratik bir gelecek kuramayız. Bunu yapmak zorundayız.
Teşekkür ederim Sayın Başkan. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)