| Konu: | 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 7'nci Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 36 |
| Tarih: | 16.12.2024 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Bakanlar, muhterem vatandaşlar; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bugün Ticaret Bakanlığı ile Hazine ve Maliye Bakanlığı bütçesi üzerine İYİ Parti Grubu adına söz aldım. Tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, cumartesi günü Çalışma Bakanlığı bütçesi üzerine konuşurken bazı şeyleri yetiştirememiştim. Söz vermiştik sosyal medyadan -özellikle bu Sayın Maliye Bakanımızı ilgilendiriyor- toplumda, çalışanların, herkesin zaten bir sorunu var; onların sorunlarını dile getireceğiz diye, getirememiştik. O kesimler bize dedi ki: "Üzülmeyin, problem değil, zaten Çalışma Bakanı, Çalışma Bakanı gibi davranmıyor, o zaten Maliye Bakanı gibi davranıyor; bu işi engelleyen de Maliye Bakanı, onun bütçesinde söylemeniz daha uygun olur." Ben, dolayısıyla aslında kendi konuşmamım tam o metnine geçmeden önce bu kesimlerin sorunlarını söyleyeceğim.
Sayın Bakan, yani hakikaten Türkiye'de, çalışanların -yani zaten işsizin durumu berbat, emeklinin durumu berbat, çok sıkıntıdalar- çok ciddi sorunları var. Yani bir bakıyorsunuz, aynı odada oturan bir kişinin kadrosu var, diğerinin yok; statüleri aynı, maaş farklılıkları var, emeklilikle ilgili ciddi farklılıklar var. Ondan sonra, aynı zamanda aynı statüde girilmiş; mesela, sözleşmelilerde aile bütünlüğü açısından birisine bir hakkı vermişsiniz, diğerine vermemişsiniz. Ek gösterge konusunda yine adaletsizlikler var, bu adaletsizliklerin çözülmesi gerekiyor. Mesela bu kesimler kimler? Şöyle hızlı hızlı okuyacağım: Hastane bilgi yönetim sistemi çalışanları, kiralık araç şoförleri, Karayolları çalışanları, radyoloji ve MR çalışanları, laboratuvar tekniker ve teknisyenleri, ziraat mühendisleri, tarım danışmanları -tarım danışmanları asgari ücretin yarısı kadar para alıyor; böyle bir şey olabilir mi ya, devlet asgari ücretin altında insan çalıştırır mı- sosyal tesis çalışanları, müşavir firma çalışanları, kamu çağrı merkezi çalışanları, biyomedikal teknikerleri, KİT ve vakıf çalışanları, şehir hastanesi çalışanları, PTT, TELEKOM çalışanları, yemekhane, mutfak çalışanları, fizyoterapistler, belediye şirket işçileri, güvenlik çalışanları, 4B'liler, bir günde on yedi yıl kaybeden EYT'liler, vekil imamlar, fahri Kur'an kursu öğreticileri, biyologlar, diş protezi çalışanları, sterilizasyonda çalışanlar, ASM grup elemanları, 3600 ek gösterge mağdurları gibi liste uzayıp gidiyor. Ya, böyle bir devlet yönetimi olabilir mi? Bütün çalışanların ayakta olduğu, hepsinin huzursuz olduğu bir şekilde siz devlet yönetiyorsunuz ve bunu bir şey zannediyorsunuz, bunların dertlerine kulak tıkamak bir marifet zannediliyor. Hâlbuki bu insanların bu meselelerin peşinde koşmasından dolayı devletin işi yürümüyor.
Arkadaşlar, önümüzde 14,7 trilyon liralık bir bütçe var. Sayın Bakan burada, ben şimdi soruyorum: Şu okuduğum listeden bu 14,7 trilyon liralık bütçeyle, yaklaşık 350 milyar dolarlık bütçeyle şu kesimlerden bir tanesinin sorununu çözecek misiniz; sadece bir tanesinin sorununu çözecek misiniz, bana bunu söyleyin.
SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Söz vermişler Sayın Başkanım, söz vermişler!
ERHAN USTA (Devamla) - Dolayısıyla işte, biz o yüzden bu bütçeye, haksızlıklara "Dur!" demeyen bir bütçe anlamında "zulüm bütçesi" diyoruz. Bu bütçe zulmediyor; bu bütçe çalışanına da zulmediyor, vatandaşına da zulmediyor, emeklisine de zulmediyor. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
Türkiye'nin nasıl bir makroekonomik görünümü var, önce, oradan bir devam edelim. Enflasyon çok yüksek, bir miktar düşme trendine girdi fakat beklenen ölçüde düşürülemediğini hepimiz biliyoruz. Sayın Mehmet Şimşek de enflasyonu düşürmekten herhâlde artık biraz umudunu kesti ki mevcut yöntemlerle... Onun da Berat Albayrak gibi -bugünkü beyanatı var- polisiye tedbirlerle enflasyonun düşürülmesi yönünde beyanatları var. Sayın Bakan, hakikaten, sizin kredibilitenize, sizin itibarınıza zarar veriyor bu tür şeyler. Onlar zaten yapılır, onları Ticaret Bakanları fazlasıyla açıklıyor ama sizin kendi işinize odaklanmanız lazım. Dolayısıyla, enflasyon yüksek, büyüme yavaşladı, son iki çeyrektir Türkiye bir önceki çeyreğe göre negatif büyüyor arkadaşlar. Bu nedir? Teknik anlamda resesyondur, Türkiye resesyona girdi. Resesyona giriyorsun ama hâlâ bir taraftan da 47 enflasyonun var. GSMH'nin alt kalemlerinde problem var, hâlâ tüketim kaynaklı bir büyüme var; büyümeyi sürükleyen tüketim. Kimin tüketimi? 12.500 lira alan vatandaş ne tüketebilecek? 17.500 lira alan asgari ücretli ne tüketebilecek? Bu, zenginlerin tüketimi yani sizin yanlış politikalarınızla -birazdan oraya geleceğim- zengin ettiğiniz bir kesim var, onların özel tüketim harcamaları. Bugün enflasyonu azdıran, enflasyonu kontrolden çıkaran veya enflasyonu istediğiniz ölçüde yavaşlatamamanızın temelinde bu var; bunu mutlaka görmeniz lazım.
Arkadaşlar, son üç yıldır, on iki çeyrektir stok değişiminin büyümeye katkısı negatif. Biraz teknik bir konu ama bu nasıl bir stokmuş da on iki çeyrektir azalmıyor hâlâ? Harcıyoruz, harcıyoruz, stoktan harcıyoruz. TÜİK size bağlı; millî gelir rakamları bu ülkede yanlış ölçülüyor Sayın Bakan. Üretim yöntemiyle millî gelir ile harcama yöntemiyle millî gelir arasında bağlantı kopmuş durumda. On iki çeyrektir stok değişiminin negatif olmasını bana teknik olarak lütfen izah edin.
Şimdi, geldik Ticaret Bakanlığına. Sayın Ticaret Bakanı açıklama yaptı, "Cari açık sorun olmaktan çıkmıştır." dedi. Ben onu artık Mehmet Şimşek Bey'e havale ediyorum. Hakikaten bir problem var. Siz, bir enflasyon için üç dört yıl süre veriyorsunuz; Sayın Ticaret Bakanı, otuz yılın problemi olan cari açığı üç beş ay içerisinde bitirdi. Böyle bir şey olabilir mi? Yani "Beş aydır Türkiye cari fazla veriyor." diyor. Arkadaşlar, bakın, Türkiye'yi hangi kadrolar yönetiyor, buna iyi bakmak lazım. Geçmiş rakamları bilmezseniz böyle konuşursunuz tabii. 98-99'da Türkiye 11 ay üst üste cari fazla verdi, Türkiye'nin cari fazla sorunu mu çözüldü? 2019'da 9 ay cari fazla verildi bu ülkede üst üste, cari açık sorunu mu çözüldü? 2019'da yine 7 ay üst üste cari fazla verdi bu ekonomi. Bunlar kriz karakteristiğidir. Ya ekonominin krizde olduğundan haberiniz yok veya bir kısım başka meselelerden dolayı cari fazlaya, küçük bir cari fazlaya döndük diye "Cari açık sorun olmaktan çıkmıştır." diyen bir Ticaret Bakanı bu ülkede Bakan. O yüzden, Sayın Mehmet Şimşek'in mutlaka söyleyeceği bir şey olması lazım yani birinizden birinde bir problem var. Siz enflasyona dört yıl süre veriyorsunuz ama Ticaret Bakanı "Ben cari açık meselesini çözdüm." diyor, onu aranızda konuşmanızda fayda var diye düşünüyorum.
İsrail'le ticaret de bir yandan devam ediyor. Değerli arkadaşlar, bugün yine Sayın Akbaşoğlu "Devam etmiyor." filan dedi. Bakın, biz burada söyledik "İsrail'le ticaret var." dedik, "Yok." dediniz, yedi ay sonra İsrail'le ticareti kısıtladınız. İsrail'in enerji meselesini burada ilk söyleyen kişi benim. "İsrail'in enerjisi Türkiye'den gidiyor." dedik o zaman, "Yok." denildi ama en sonunda bakıldı ki ticareti kısıtladılar. Ticaret kısıtlandı, "Ticaret hâlâ devam ediyor." dedik, Plan ve Bütçe Komisyonunda bunu şemalarla, grafiklerle, tüm rakamlarıyla kanıtladık, "Filistin üzerinden, Mısır üzerinden, Yunanistan üzerinden ticaret devam ediyor." dedik, "Yok." dediler. Şimdi ne yaptılar? Filistin'le olan ticareti Orta Anadolu İhracatçı Birlikleri üzerinde topladılar. Ya, madem bir problem yoktu, niye orada topluyorsunuz? Dolayısıyla önce inkâr, sonra kabul. Bu şekilde olmaz, ihracatta Filistin'e, buralara bakmak lazım. Sayın Ticaret Bakanının, hele bugün bir de makroya ilişkin bir kısım açıklamaları olmuş yani bence o sizin işiniz değil, siz işinize odaklanın, meselelerinizi çözün.
Şimdi, makro çerçeveye tekrar geri dönüyoruz. Türkiye'nin görünümü nedir? Buralara nasıl geldiğimizi birazdan anlatmaya çalışacağım dilimin döndüğü kadar. Kamu açıkları çok yüksek, çok ciddi hatalar yapıldı, bunların detaylarını vereceğim ve bu çok ciddi bir yük getirdi. Bunları da bu kendi yaptıkları hataları da milletin üzerine koydukları vergilerle kapatmaya çalışan bir iktidar anlayışı var. Faiz yüksek ve yüksek faiz sürüyor. Yüksek faiz bir maliyettir, bir bedeldir. Bunu daha fazla sürdüremezsiniz ama bunun da aşağı çekilebilmesi için gerekli ekonomik ortam da maalesef hâlâ hazırlanabilmiş değil. Döviz kurlarının uzun süre sabit kalması, bu seviyede sabit kalması... Yarın faiz indirim sürecini başlattığınızda bu biriken enerjiyle nasıl bertaraf edeceksiniz, nasıl yöneteceksiniz? Yani yeniden bir kur şoku olduğunda, enflasyon-kur kısır döngüsünden bu ülkeyi nasıl çıkaracaksınız? Bunun bir tane ilacı var, bir tane reçetesi var; güvendir. Bu güvenin oluşması da sözle olmaz, yapısal reformla oluşur ama sizin ajandanızda yapısal reform yok.
Şimdi, dolayısıyla makrodan baktıktan sonra biraz daha mikroya geliyoruz. Gelir dağılımı bozuk ve giderek bozuluyor. Türkiye bir barınma krizi içerisinde. Mesela, bunun için şu bütçede bir konut desteği, kira desteği var mı kimseye? Yok. Konut sahiplik oranları düşüyor arkadaşlar yani mevcutlar da niye... Bugün "Ev alanlar, satanlar var." filan diye açıklama yapılmış, yine Ticaret Bakanının açıklaması var. Ya, rakamları iyi analiz etmek lazım. Bir evi olan ikinci evini alıyor, üç evi olan dördüncüyü alıyor; sıfırdan ev alan kimse yok bu ülkede, millet kirasını ödeyemiyor ki ev alsın. Dolayısıyla bunlara bakmak lazım. Bu bütçede bunlara bir ilaç var mı? Maalesef yok. Gençler ülkede kalmak istemiyor, gençler uyuşturucu, kumar bataklığına düşmüş; bunun için, bağımlılıkla mücadele için öngördüğünüz bütçe sadece 12 milyar lira. 14,7 trilyon liralık bütçede bu problemlerin çözümü için öngörülmüş rakam sadece 12 milyar lira.
Değerli arkadaşlar, tabii, bu duruma nasıl geldik? Türkiye kendiliğinden gelmedi bu duruma. Biraz geriye gideceğim. Türkiye'nin nasıl bir yönetim felaketi... Yani "Deprem felaketi, şu bu..." falan diyorlar ya, deprem meprem değil; Türkiye'nin sorununun yönetim olduğunu, nasıl bir yönetim felaketi yaşadığını sizlere ifade etmeye çalışacağım. Şimdi, biliyorsunuz, Haziran 2018 öncesinde Mehmet Şimşek, Sayın Şimşek bu ülkede ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısıydı esasında. Sayın Mehmet Şimşek başarılıydı, başarısızdı, oraya çok fazla girmeyeceğim ama 2017 ve 2018'de Türkiye'nin makro dengeleri de yeniden bozulmaya başlamıştı aslında, şimdi onları konuşmuyoruz da. Yani Kredi Garanti Fonu üzerinden o kredi genişlemesinin ekonomide yarattığı ciddi bir tahribat vardı, enflasyon falan yükselmeye başlamıştı. Biz o dönemde çok ikaz ettik kendilerini. Daha sonra da yeni hükûmet sistemine geçildi 2018'de, Berat Albayrak Bakan oldu. Sayın Mehmet Şimşek'e bakanlık teklif edildi, edilmedi, orasını ben bilmem, aday yapılıp yapılmadığını da bilmem ama Berat Albayrak ve Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi geldi; işte, esas felaket burada başladı. Hemen -bismillah- Rahip Branson krizinin yarattığı bir belirsizlik, itibar kaybı ve güvensizlik oluştu ama bunlardan daha önemlisi, Berat Albayrak bu ülkede, ülke içerisinde ciddi bir borçlanma politikası hatasına düştü. Bir yandan "rekabetçi kur" deyip kur artsın diye uğraştı, enflasyonu azdıracak hamleler yaptı ama öbür taraftan, gitti iç borçlanmayı Türk lirasıyla sabit faizli yapmak yerine ya TÜFE'ye endeksli yaptı ya gitti altın cinsinden veya altına endeksli yaptı ya da döviz cinsinden, dövize endeksli yaptı ve bugün işte, hazine olarak tefecilerin eline düştüğümüz meselelerin tohumları o zaman atıldı. Bu, bundan sonra da devam ettirildi sonraki hükûmetler döneminde.
Diğer bir mesele, döviz rezervlerin yakılması. "128 milyar dolar" diye sembolleşti ama bu 200 milyar doları da geçti. Bunlar Berat Albayrak döneminde yapılmış ciddi politika hatalarıdır, ciddi yanlışlardır. Tabii, buna sadece "politika hatası" deyip böyle masumane de geçirmemek lazım; aslında bu, yandaşı zengin etme, bir kesim insanı zengin etme, düşük kurdan dolar verme, ondan sonra doları fırlatma operasyonuydu. Cari denge bu dönemde çok bozuldu, dengesiz bir büyüme oldu ama o zaman "dengesiz büyüme" demediler, "Büyümemiz çok yüksek." diye onunla övündüler. Ondan sonra kurumların içerisi boşaltıldı, Türkiye'nin politika yapan kurumları yok edildi; denetim kurumları ya yok edildi ya da içleri boşaltıldı; ehliyet, liyakat rafa kaldırıldı.
Sonra pandemi dönemi geldi, pandemi dönemi olağanüstü kötü yönetildi. Biz bunları defalarca Komisyonda da burada da uyardık, "Yanlış mücadele ediyorsunuz." dedik. Bütün dünya gelir kaybını telafi ederken Türkiye ne yaptı? Kredi genişlemesine gitti. O kredi genişlemesi emlak fiyatlarını yani konuttur, gayrimenkuldür, iş yeridir; buraların fiyatlarını patlattı. Aslında, işte, bugünkü barınma krizinin temelleri o zaman atılmıştı. Ondan sonra da araba fiyatları aldı başını gitti. Enflasyon dinamikleri iyice bozuldu; esnaf yoksullaştı, işsizlikte ciddi bir artış oldu pandeminin iyi yönetilmemesi nedeniyle.
Tabii, sonrasında esas alevlerin yükselmesi ne zaman? 2021 yılı Mart ayında Merkez Bankası Başkanı görevden alındı, 2021 yılı Eylül ayında da Türkiye'nin ekonomik temellerinden bağımsız bir şekilde, hiç alakası olmayacak bir şekilde "Nas var." denildi, "Faiz sebep, enflasyon sonuç." denildi ve yüzde 19 olan politika faizini kademeli bir şekilde yüzde 8,5'a düşüren süreç başlatıldı. İşte, esas o zaman olan oldu; kur fırladı, kur enflasyonu tetikledi; ondan sonra enflasyonun hızlı yükselmesi ve vatandaşa para vermemeniz vatandaşı yoksullaştırdı; ondan sonra Türkiye, bir kur korumalı mevduat batağına saplatıldı. Kamu bankalarında ciddi görev zararları, enerji KİT'lerinde, TMO'nun buğday satışları nedeniyle ciddi görev zararları doğdu. Kamu- özel iş birliği yükümlülükleri zaten vardı, artıyordu; dolar kurunun iyice patlamasıyla TL cinsinden oralar da ciddi bir şekilde arttı. Tabii, bir de bir şey daha oldu, küresel emtia fiyatlarının, enerji fiyatlarının da yükselmesiyle birlikte bir yönetim hatası daha yapıldı Sayın Bakan -bu çok önemli, 2 Bakanlığı da ilgilendiriyor- 2021 yılının son çeyreğinde Türkiye'nin 16 milyar metreküplük doğal gaz alım anlaşması bitiyordu, bu anlaşmalar yenilenmedi, ondan sonra da fiyatlar yükselince... Bu anlaşmanın yenilenmemesi için hiçbir neden yoktu, Rusya bizim kapımıza geldi "Gelin kardeşim, şu anlaşmaları yenileyelim." dedi ama ülkeden ülkeye almaktan ziyade spottan almayı, birilerini zengin etmeyi kendilerine amaç edinmiş olduğu için bu Hükûmet, ondan sonra ne yaptılar? Anlaşmaları yenilemediler, sizin hatalarınız, sizin geçmiş hükûmetlerinizin hataları yüzünden bu millet 300 dolara alacağı doğal gazı 1.300 dolara, 1.500 dolara almak zorunda kaldı. (İYİ Parti ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
Şimdi, biz bunları söylediğimiz zaman hep bir bahanenin arkasına saklanılıyor; "Efendim, deprem oldu." "Efendim, EYT oldu." "Efendim, Rusya-Ukrayna savaşı oldu." deniliyor. Yahu "Rusya-Ukrayna savaşı" diyorsunuz, bizim enflasyon yüzde 75'lere, yüzde 85'lere kadar çıktı, şu anda yüzde 47'de; savaştaki Rusya'nın enflasyonu yüzde 8,9; Ukrayna'nın enflasyonu yüzde 11,2. Savaşta olan ülkelerin paraları bizim paramız karşısında bile değer kazanıyor arkadaşlar. Nasıl böyle bir bahanenin arkasına sığınabilirsiniz? Bu pandemi, adı üzerinde "pandemi" sadece Türkiye'de mi var? Bütün dünyayı etkileyen bir şey. Başka ülkeler enflasyonlarını yüzde 2'lere getirdi de biz niye hâlâ yüzde 45, yüzde 50 enflasyon yaşıyoruz? Bunlara bir şey söylemeleri lazım.
Şimdi, 6 Şubat depremi meselesi önemli bir meseledir. Allah bu felaketi bir daha bizim milletimize yaşatmasın elbette ama "deprem harcamaları" deniliyor fakat bakın, sadece ve sadece deprem gerekçe gösterilerek artırılan vergilerden hiç kimse bahsetmiyor. Halbuki "Millî Dayanışma Paketi" denildi ismine, yüzde 18'lik KDV yüzde 20'ye çıkarıldı, ÖTV'ler artırıldı, ek motorlu taşıtlar vergisi verildi; bunlardan hiç bahseden yok. Yani oradaki, 11 tane ildeki insanları bir anlamda minnet altında bırakan... Hâlbuki, politikalar uygulanıyor, sözler sarf ediliyor; bu, kabul edilemez. Millet depremin yaralarını fazlasıyla sardı, birazdan rakamları size vereceğim.
Şimdi, EYT meselesini hep söylüyorum, yine söylüyorum; EYT'yi hiç kimse günah keçisi yapmaya çalışmasın. Verdiğiniz rakamların hepsi abartılıdır. "Teknik olarak gelin çalışalım." diyoruz, karşımıza bir kişi çıkıp çalışmıyor. 300 milyar liradır 2024 yılı içerisinde EYT'nin bu ülkeye maliyeti. Elbette maliyeti olacak, yaptığınız her işin maliyeti olacak çünkü bu insanlar zaten primlerini ödemişlerdi. Kur korumalı mevduatın bir yıllık maliyeti -arkadaşlar, mukayese için söylüyorum- 2023 yılı için maliyeti -bakın, 24-25'i bilmiyoruz, ülkede şeffaflık yok- 893 milyar lira. Ya, "Deprem, deprem..." dediğinizin maliyeti, 2023 yılı maliyeti 960 milyar lira. Esas depremi biz kur korumalı mevduatta yaşamışız. Hadi, deprem Allah'tan geldi, kur korumalı mevduat kimden geldi? Bana birisi bunun cevabını versin. Böyle bir şey olabilir mi? (İYİ Parti ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
Kamu bankaları, KİT'ler... Bakın, ciddi bir şekilde buraya kaynak transfer ediliyor. Geçmişte de vardı, geçmiş trendinin üzerine -arkadaşlar, bakın, verilen tüm parayı söylemiyorum- son dönemdeki yanlış politikalar nedeniyle sadece yıllık verdiğimiz para 311 milyar lira. Bakın, bir EYT kadar parayı biz kamu bankalarında yapılan hatalar nedeniyle fazladan veriyoruz.
Yine, "tasarruf paketi" dediğiniz paketten 100 milyar lira çıktı ya; o kadar bağırdınız "tasarruf paketi" diye. Sadece kamu bankalarına ekstra verdiğiniz para, yıllık para 311 milyar lira. Mesela faiz giderleri... Son dönemdeki yanlış politikalar nedeniyle, az önce söyledim, Berat Albayrak'ın yanlış borçlanma politikaları nedeniyle faiz giderlerinde ciddi bir artış oldu, 719 milyar lira yıllık ilave yükü var yapılan yanlışların. Yani o hatalar yapılmasaydı bugün 1,950 değil de 1,200'ler civarında bir faiz ödemesinden bahsedecektik. Yazık, günah değil mi? Esas felaket buralar değil mi değerli arkadaşlar?
"Cebimizden 5 kuruş çıkmayacak." denilen köyler için de 202 milyar liralık bir ödenek ayrıldı. Şimdi, köyler için mesela, sadece köyle mukayese için söylüyorum: 202 milyar lira ödenek isteyen Hükûmet, Bağımlılıkla Mücadele Programı için sadece 12 milyar lira istiyor arkadaşlar. Az önce bahsettik, gençler kumar batağında, uyuşturucu batağında, diğer bağımlılıklar var; 12 milyar lira vereceksiniz, 3 tane müteahhite 202 milyar lira vereceksiniz, üstelik "Hiç para vermeyeceğiz." dediğiniz bir iş için bir yılda.
AR-GE ve Yenilik Programı için 64 milyar lira ödenek ayırmışsınız; çocukların korunması, gelişmesinin sağlanması için 41 milyar lira; üretim ve yatırımların desteklemesi için 129 milyar lira ödenek istiyorsunuz. Dolayısıyla görüldüğü gibi Hükûmetin önceliği gençlerimiz, çocuklarımız, sanayicilerimiz değil; Hükûmetin önceliği maalesef yandaşlarıdır.
Burada daha önce bahsettiğim için detayına girmeyeceğim ama bir kez daha kayıtlara geçmesi açısından söylüyorum: Tek bir projede bu ülkede 10 milyar dolarlık soygun yapıldı; Osmangazi Köprüsü Projesi'nden bahsediyorum. Bunu ben kaç defa Ulaştırma Bakanlarının yüzlerine karşı konuştum; Komisyonda daha fazla vaktimiz vardı, ikili tartışma imkânımız vardı, hiçbirisi bu sorumuza cevap veremedi. Bunu iddia ettik, söyledik, bu sorumuza cevap veremedi. Ancak bana diyor ki: "40 bin araçlık şeyimizi aştık." Ya, onu aşmadın demiyorum ki ben ama onun dışında verdiğiniz diğer tavizlerden bahsediyorum. Bir projede 10 milyar dolar soyarsanız bu millet fakirleşir.
Şimdi, bu depremle ilgili olarak sadece bir yılın rakamını vereceğim. Bakın, "Deprem, deprem..." deniliyor, "Bütçe depremden bozuldu." deniliyor. Değerli AK PARTİ'li arkadaşlar, bu sizler açısından da önemli; bakın, 2025 yılında öngörülen, Sayın Bakanın getirdiği bütçede deprem harcaması 584 milyar lira, bir yıl için söylüyorum, 2025 yılı için. Deprem bahane edilerek, deprem gerekçe gösterilerek konulan vergilerden gelecek para 1 trilyon 46 milyar lira. Yani paranın yarısı depreme ancak ayrılmış durumda, anlatabiliyor muyum? Dolayısıyla, bu Hükûmet, depremi fırsata çevirmiş bir Hükûmettir, bunu net bir şekilde ortaya koymamız lazım. (İYİ Parti ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar) Şimdi, buraya kadar sonuç şu: Enflasyon başta olmak üzere bütün makro dengeler bozuldu, bütçe açıkları olağanüstü boyutlara ulaştı, gelir dağılımı bozuldu, yoksulluk arttı, yüksek enflasyonda ucuz kredi üzerinden müthiş bir servet transferi oldu, bozulan enflasyon araçları nedeniyle bazı sektörlerde aşırı kârlar oluştu.
Geldik, genel seçimlere. Milletimizin takdiridir, yapacak bir şey yok. Hiçbir hazırlığı olmamasına rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı bu millet yeniden Cumhurbaşkanı yaptı, ona da diyecek bir şeyimiz yok. Uygulayacağı politikalar belli değildi, Bakanı dahi belli değildi; Sayın Mehmet Şimşek zar zor ikna edildi, Bakan yapıldı, ikinci Mehmet Şimşek dönemi başladı. Şimdi, Haziran 2023'te göreve başladı, "İrrasyonel politikalardan vazgeçmekten başka çare kalmamıştır." dedi. İlk göreve başladığında, iki buçuk ay içerisinde yüzde 40'a yakın kur artışı yaşadı, birinci hatası bence buydu yani 12 Mayısta kur 19,56 iken 27 Temmuz 2023'te, iki buçuk ay sonra 27 liraya çıktı. Bu, enflasyonu yeniden artırdı; enflasyonda yüzde 75'e kadar, Sayın Şimşek döneminde 38'de aldığı eflasyonu 75'e çıkardı, şimdi de 47'lere düşürdü. Yani burada sevinilecek bir şey var mı, ona da tabii bakmak lazım.
Şimdi, bir program uygulandığı ifade ediliyor değerli arkadaşlar, bunun bir defa bir dezenflasyon programı yani mükemmel bir dezenflasyon programı olduğunu söylemek mümkün değil çünkü onun unsurlarını taşımıyor; vaktim olursa onlara birazdan geleceğim. Ama esas önemli olan, uygulanan bu programın tabii kamu maliyesini düzeltecek bir program olması lazım, onun olduğunu iddia ediyorlar; evet, o da var. Bu kimin üzerinde? Programın temel problemi o. Yani bu işler yapılırken bir program uygulayacaksınız, bir kemer sıkma politikası uygulayacaksınız, bunun yükünü toplumun hangi kesimine yükleyeceksiniz? Şimdi, bakıyorsunuz, bir tane gariban vatandaş var, bir Renault arabası vardı, ek MTV'yle birlikte bir yıl içerisinde 4 tane MTV ödedi. ÖTV'leri artırdınız, 1.100 liraya doldurduğu deposunu 2.200 liraya doldurabildi. Genel KDV oranını artırdınız; ya, tuvalet kâğıdının KDV oranı yüzde 8'den yüzde 20'ye çıktı, yeniden değerleme oranı denildi, her şeyi artırdı. Geçen yıl aracını muayeneye götürdüğünde 1.130 lira vermişti, şimdi yeniden götüreceği zaman 2.621 lira verecek. Geçen yıl çocuğuna ehliyet alırken 2.490 lira harç ödemişti, sadece harç parası, kurs parası yok içinde; on beş gün sonra küçük çocuğu için ehliyet almaya gittiğinde 5.678 lira ödeyecek. Kredi çekecekti, BSMV'yi artırdınız; dertlenip bir sigara yakacak, sigarası 2 katı fiyatına çıktı. Şimdi, yeter mi? Yetmez. "Ya, limitin var." dediniz, kredi kartı limitinden 750 lira para almaya kalktınız; Allah'tan, gelen tepkiler üzerine vazgeçtiniz. Ama yani şimdi "tasarruf" diyorsunuz; biz bakıyoruz, bakanlarda bir tasarruf yok, bakanlıklarda bir tasarruf yok. Bunların detaylarını konuştuğumuz için -vaktim kısıtlı- burada girmeyeceğim ama isterseniz rakam da verebilirim yani şu anda temsil ağırlama giderleridir, mal ve hizmet giderleridir; arkadaşlar, hepsi on bir ayda yıllık bütçeyi aştı, kimisi yüzde 140'ına kadar yükseldi. Ya, tasarruf yapacaksan bütçeden daha az harcaman lazım ki... Yıl bitmeden bütçeden fazla harcıyorsunuz ama millete "Sigara alma, paranı bankaya yatır." filan diyorsunuz; böyle bir şey olamaz, bu kabul edilemez.
Şimdi, zengine ne getireceklerdi? Gelir İdaresi çalışma yaptı, "'Nereden buldun?' diye soralım." dedi, kanun teklifine dahi girmedi; o yok. Ondan sonra, kanun teklifine limanların KDV istisnasının kısıtlanması girmişti, bir baktık ki Plan ve Bütçe Komisyonunda çıkarıldı. Niye? Çünkü orada yandaşlar var, onlardan bir miktar para alınacaktı. Sahibi belli değil, kim vurduya gitti; kanun teklifini imzalayanlar bile savunamadı, ezik büzük bir şekilde kanun teklifinden o maddeyi çıkardılar. Ucuz kredi alanlar zaten ihya olmuştu. Şimdi biz bunları söylediğimizde Sayın Mehmet Şimşek diyor ki: "Efendim, kurumlar vergisi oranını yüzde 20'den 25'e çıkardık." Ya, arkadaş, bunu yüzde 33'ten 20'ye zaten siz düşürmüştünüz. Yani şimdi 25'e çıkarmakla mı övünüyorsunuz veya "Zengin kesime vergi getirdik." diyorsunuz? Veya "Gelir vergisinde en üst vergi dilimini şimdi yüzde 35'ten 40'a çıkardık." diyor Sayın Mehmet Şimşek. Ya, bunu zaten yüzde 45'ten 35'e siz düşürmüştünüz. Şimdi bir miktar işler sıkıntıya girdi, düzeltmeye çalışıyorsunuz, bunu da bize "Zenginin üzerine veya varlıklı kesimlerin üzerine biz vergi getiriyoruz." diye takdim ediyorsunuz; böyle bir şeyi kabul etmek mümkün değil.
Özetle şu arkadaşlar: Bakın, yapılan bu mali konsolidasyonla yani bu bütçe disiplini anlamında yaptığı işlerde 100 liralık bir iyileştirme yapıldıysa bunun 85 lirası gariban vatandaşa, 15 lirası biraz daha varlıklı kurumsal kesime geldi bu ülkede. Bu kadar adaletsiz bir program uygulandı. Tekraren söylüyorum, bütçedeki her 100 liralık düzelmenin 85 lirası garibandan düzeltildi, 15 lirası sadece zengin kesiminden düzeltildi. Daha bunun içerisinde de vatandaşın kirasındaki artış nedeniyle yaşadığı sıkıntılar veya enflasyon farkının düşük ölçülmesi nedeniyle düşük ücret ödemeleri veya ne bileyim, yeniden değerleme oranının güncellemesinden kaynaklanan meseleler falan, bunların hiçbirisi yok.
Ha, bu mülakat mağdurları meselesi -evet, mülakat mağdurlarını az önce de okumayı unuttum ben- Millî Eğitim Bakanlığındaki ciddi bir problemdir. Tabii, ehliyete, liyakate önem verilmediği için mülakat mağdurları da maalesef unutulmuş oldu.
Şimdi, zengin, KKM'den servetine servet kattı; devlet garibandan aldı, zengine verdi. Halka yansıyan program bu, program dedikleri bu değerli arkadaşlar. Şimdi, burada -biraz daha detaylı bir şekilde programda olması gerekenler vardı ama onlara şimdi çok fazla girmeyeceğim- tasarrufun bir defa gerçek tasarruf olması lazım. Birinci ayağı, kamu maliyesinin yanında tasarruf. Harcamadan tasarruf olması lazım, harcamalardan tasarruf yapılmıyor. Özellikle mal, hizmet harcamalarında, hemen kesebileceğiniz harcamalarda "Almıyorum kardeşim." diyeceksiniz. Yatırımı kıstığınız zaman bu, tasarruf değil yani o yatırıma ihtiyaç var. Köy yolunu bugün yapmazsan, içme suyu kanallarını bugün yapmazsan yarın yapacaksın veya işte, tarımsal sulama kanallarını... Yani bunu tasarruf filan diye adlandıramayız ama cari giderler tasarruf yapılacak giderlerdir. Para politikası kullanılıyor ama bu yüksek faiz sürdürülebilir değil. Bu yüksek faiz artık ekonomiyi tahrip eder ama bunu bugün düşüreyim deseniz ortalık allak bullak olacak. Bunu nasıl düşürebilirsiniz? Güven ve istikrarla, yapısal reformla düşürebilirsiniz. Yapılan işlerin içerisinde bir tane yapısal reform yok. Sayın Bakan, bak, siz geleli bir buçuk yıl oldu, hani hükûmet yirmi iki yıllık filan da... Ya, Allah aşkına, bir-bir buçuk yıl içerisinde yapısal reform maliyetli bir tane yaptığınız işi söyleyin bize. Bu, bu kadar mı zor? Bunun listesini biz buradaki konuşmalarımızda defalarca söyledik "Şunlar, şunlar, şunlar yapılmalı." diye. Yani kamu ihale mevzuatıyla ilgili bir şey mi yapıldı, vergi cennetleri meselesini mi çözdünüz; hangi meseleyi çözdünüz bu ülkede? Hiçbirini çözmediniz. Denetim sistemini mi çözdünüz? Yolsuzluklar artıyor, sürekli yolsuzluk oluyor; bunları mı çözünüz? Hiçbirini çözmediniz; hiçbirini de maalesef listelerinize, sizin kendi programınıza, ajandanıza almadınız.
Şimdi, bu Varlık Fonu meselesi var. Komisyonda gördük bunu, daha önceden biz hissedememiştik işin doğrusu. Değerli arkadaşlar, Varlık Fonundaki... Varlık Fonu ne yapıyor biliyor musunuz? Bu bahis oyunlarından şans oyunları vergisi filan var ya, oralarda KDV'yi alıyor, meğer Hazineye yatırmıyormuş ya. Varlık Fonu Hazinenin parasına çöküyor ya! Bu devlet böyle yönetiliyor, böyle bir şey olabilir mi? Yani siz vatandaştan toplayacaksınız KDV'yi ama götürüp idareye yatırmayacaksınız. Bunu normal bir vatandaş yapmış olsa çanına ot tıkarlar ya! Böyle bir şey olabilir mi? Ama bunları gördük biz bu ülkede. E şimdi bakıyorsunuz, "Kurala dayalı." diyor, çok güzel bir şey söylüyor Sayın Bakan -beraber de çalıştık daha önceden- kurala dayalı olması lazım politikalarımızın; kurala dayalı, öngörülebilir politikalar uygulamamız... Ya, mevcut kuralı uygulamıyorsunuz. "Tarımsal destekleme programları için millî gelirin yüzde 1'i kadar." diyor -yüzde 1'i- ama sizin verdiğiniz 0,22'si yani kuralı uygulamış olsanız, kanunu uygulamış olsanız 615 milyar lira vermeniz gerekirken bugün 135 milyar lira veriyorsunuz, yaklaşık 480 milyar lira tarım kesimine alması gerekenin altında para veriyorsunuz. Kural... Yani o kural olsa ne olacak -yok da kural- mevcut kurallar da uygulanmıyor zaten. Ha, siz bunu teorik olarak söylüyorsunuz. Sizin kanaatinizin bu konuda ne olduğunu ben biliyorum, eleştirim tabii ki sadece sizin şahsınıza yönelik filan değil, Hükûmetin uygulamalarına yönelik ama maalesef bunları biz göremiyoruz.
Şimdi, bu "carry trade"ciler tabii, ciddi bir şekilde zengin oldular. Profesör Doktor Özgür Orhangazi'nin çok güzel bir ifadesi var arkadaşlar, "havuz problemi" diyor. Hani havuz problemi vardı ya çocukken, işte, okullarda öğretilirdi, "Üstten 3 tane musluk akıyor, alttan da 2 tane boşaltıyor, bu havuz ne kadar zamanda dolar?" Bu yabancı yatırım meselesi Türkiye'de bir havuz problemi hâline gelmiştir. Bu havuz mümkün değil dolmaz. Bakın, 2023 yılında bu ülke 18 milyar dolar dış borç faizi ödedi arkadaşlar, 18 milyar dolar. Aynı trend devam ederse -ilk on aylık data var elimizde- tahmin yaptığımızda bu yıl ödenecek dış borç faizi -geçen yıl 18 milyar doların üzerinde- 23 milyar dolar olacak. Yani siz ihracatınızın yüzde 10'u kadar dışarıya bu dış faiz ödemesini yaparsanız bu havuz mümkün değil dolmaz, bir yandan geliyor ama öbür taraftan alıyor götürüyor. "Carry trade" de böyledir, dışarıdan gelen para da böyledir. O yüzden uzun dönemli paraların, doğrudan yatırımların teşvik edilmesi gerekir diyoruz; maalesef onlar yapılmıyor. Şeffaflığın olmadığı bir ülkede bu şekilde paraların zaten gelmesi o anlamda baktığınızda da mümkün değil.
Dolayısıyla şu şeylere gelelim, yine EYT ve deprem meselesine. Bahane uyduruyorlar, hep dedik ya... Değerli arkadaşlar, bakın, bizim hesabımıza göre hatalı politikalar bile 2023-2025 döneminde deprem ve EYT'nin en az 1,5 katı kadar. Bakın -esas problem- "Deprem oldu ve EYT yaptık, o yüzden bozuldu." deniliyor ya, ama şu 4 kalem, bakın; KKM, kamu bankaları, KİT, faiz; bunlarda yapılan yanlışların getirdiği maliyet -üç yıl için söylüyorum, hepsi üç yıl, toplamları olarak söylüyorum- deprem ve EYT'nin maliyetinin 1,5 katı kadar. Dolayısıyla Türkiye'nin yaşadığı bir deprem felaketi değil, Türkiye bir yönetim felaketi yaşıyor esas itibarıyla. Bunu net bir şekilde görmemiz gerekiyor. Şimdi, vatandaş da diyor ki: "Arkadaş, KKM'ye para var, KÖİ'lere para var, her şeye para var, emekliye geldiği zaman emekliye para yok." Ha, Cumhurbaşkanı da "Bunların sırtında küfe yok." falan dedi, "Dengeler bozulur." filan... Yani yandaşa trilyonlarca parayı aktardığınızda hiçbir denge bozulmuyor ama işte, en düşük emekli maaşını 12.500 liradan bir miktar artırmaya çalıştığınızda "Dengeler bozulur." diye karşımıza bunlar çıkarılıyor.
Şimdi, her iki Bakanlığı birlikte ilgilendiren bir konuyu da... Bak, soygun çarkı da devam ediyor bu arada, Trendyol meselesi; burada konuştuk Trendyol'u. Çıkmış bir kanun var, hiçbir şey yapılmasa kasamıza 2025'in Martında 46 milyar lira ilave para gelecek bugünküne göre. Değerli arkadaşlar, esas önemlisi, paradan da daha ziyade, e-ticaretin kartelleşmesinin önüne geçilecek. Ya, burada bunun için kanun çıkardılar bu 46 milyar lirayı Çinli Trendyol'un cebine koymak için. Siz, ondan sonra, vatandaşa gelince "Para yok." diyorsunuz. Çinli Trendyol'a, 46 milyar lira daha az para ödesin diye kanun çıkaranlar, vatandaşa üç kuruş vermek gerektiği zaman para vermiyorlar.
EPDK'deki büyük vurgun... Nedir bu vurgun? Burada da söyledik, tekrar söyleyelim, bunları söylememiz lazım. Bu depolama lisansına müracaat edenlere rüzgâr ve enerjide üretim lisansı verildi, hiçbir yarıştırma yapılmadan bunlar verildi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın Sayın Usta.
ERHAN USTA (Devamla) - Neye göre verildi? Erken gelen oturur yani kim müracaat ettiyse... Tabii, kanuni düzenleme çıkmadan, yönetmelik düzenlemesi çıkmadan önce de yandaşlara söylediler, onlar müracaat etti... Çok net bunlar artık. Bak, bunu ben Bakanlara anlattım, Yüce Divanda yargılanacaksınız, bu iddialarıma cevap verin dedim; burada Bakanlar oturuyordu, hiçbirisi kalkıp cevap veremedi, Plan ve Bütçe Komisyonunda da cevap veremedi. Bakın, sadece buradan yapılan vurgun 3 milyar dolardır değerli arkadaşlar, 3 milyar dolar. Dolayısıyla paralar buralara harcanırsa vatandaşa para kalmaz.
Özetle; bu bütçe bir zulüm bütçesidir, bu bütçe haksızlıkları gideren bir bütçe değildir. Hükûmet yandaşını kayırıyor, bedelini millete ödetiyor; Hükûmet yanlış politika uyguluyor, bedelini millete ödetiyor; Hükûmet kuru inat, kara cehaletle hareket ediyor, bedelini yine millete ödetiyor; bakanlar işlerini yapmayı ihmal ediyor, bedelini millet ödüyor; iktidar sahipleri yolsuzluk yapıyor, bedelini millet ödüyor; mülakatta haksızlık yapılıyor, bedelini gençlerimiz ödüyor; enflasyonu düşük gösteriyorlar, bedelini işçiye, memura, emekliye ödettiriyorlar; deprem oluyor, bedelini millet canıyla, malıyla ödüyor...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERHAN USTA (Devamla) - ...ve bu kadar bedel ödetilen bir millete zulmediliyor; işte o yüzden biz bu bütçeye "zulüm bütçesi" diyoruz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)