GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 6'ncı Tur Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:35
Tarih:15.12.2024

DEM PARTİ GRUBU ADINA SEVİLAY ÇELENK (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, sevgili yurttaşlar; ben Yükseköğretim Kurulu, üniversiteler üzerine söz aldım.

Şair Atilla İlhan diyor ya: "Haliç'te bir vapuru vurdular/Cinayeti kör bir kayıkçı gördü." Türkiye'de üniversiteyi vurdular, biz bu cinayetin görgü tanıklarıyız. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar) Üniversiteyi vurmadan önce, az evvel arkadaşlarımın söylediği gibi, mahalleleri, sokakları, köyleri, kentleri vurdular; bini aşkın, 2 bin civarında öğretim üyesi "Bu suça ortak olmayacağız." dedi ve bunun üzerine üniversiteyi vurdular. Türkiye'de üniversite ilk kez vurulmuyordu ama bu çok büyük bir darbe oldu. Bugün, maalesef, işte bu noktadan başlamak zorundayız. Bugün üniversitenin her bileşeni kan ağlıyor; öğretim üyesi, idari personeli, öğrencisi.

Ben öğrencilerden başlamak istiyorum. Öğrencilik, maalesef, AKP iktidarları döneminde yoklukla baş etme sanatına dönüştü, eskiden, az olanla idare etme sanatıydı. Öğrencinin parası yok, evi yok, barınamıyor; öğrencinin hiçbir temel ihtiyacına yetecek bir bütçesi yok. Öğrencinin özgürlüğü yok, örgütlenme özgürlüğü yok. "Örgütlenme" derken basitçe bir öğrenci derneği kurmaktan başlayarak her tür örgütlenmeden söz ediyorum. İtiraz etme özgürlüğü yok. Bir de erişimi bile olmayan öğrenciler var, hapishanelerdeki öğrenciler. Bugün cezaevlerinde kaç öğrenci olduğunu bile bilmiyoruz, en son erişebildiğim rakam 70 bin. Buradan soruyorum: Cezaevlerinde kaç öğrenci var?

Darbe artığı bir kurum olarak YÖK kendisine yakışanı yapıyor ve eskiden, bir dönem izin verdiği, tutuklu öğrencilerin anayasal bir hakkını kullanmalarına artık izin vermiyor; öğrenciler vize sınavlarına, final sınavlarına giremiyorlar. Anayasa açıkça ihlal ediliyor çünkü Anayasa’nın 42'nci maddesi "Kimse eğitim ve öğretim hakkından yoksun bırakılamaz." diyor. Bugün partimizin önceki dönem yöneticilerinin de aralarında olduğu birçok mahpus öğrenci sınavlarına giremiyor, hakları gasbediliyor.

Bütün bunların sonucunda Türkiye'de yükseköğretim sisteminde yaşanan önemli bir diğer sorun da öğrencilerin eğitimlerini bırakarak yükseköğretim kurumlarından ayrılmasıdır. Son üç yılda 880 bine yakın öğrenci üniversiteyi terk etti.

Öğretim kadrolarına gelince -başlarken de belirttim- 15 Temmuzu takip eden iki yıllık olağanüstü hâl dönemi içinde binlerce akademisyen ve idari personel ihraç edildi. İhraç edilen toplam 7.508 kişiden sadece 185'i görevlerine dönebildi, itirazları kabul gördü. Geri kalanlar için ihraç kararı devam ediyor, hiçbir adil yargılama imkânı bulamadılar.

Kamu ve vakıf üniversitelerinden OHAL KHK'leriyle yüzlerce barış akademisyeni ihraç edildi. Bugün gelinen noktada tamamı aynı eylemi yaptığı hâlde birbirinden çok farklı sonuçlara maruz kalmış barış imzacıları var. Kimilerinin ilk derece mahkemelerinde, kimilerinin istinaf mahkemelerinde, kimilerinin Danıştayda dosyaları bekliyor; sekiz yıl sona erdi. Geri dönenler yeniden ihraç ediliyor ve hayatları darmadağın ediliyor. Yaşanan bu tahribat ve AKP-MHP iktidarının liyakatle ele geçirmediği alanları gasbetme, kapatma, tahrip etme biçiminde sürdürdüğü kültürel iktidar mücadelesi sonucunda üniversitede ciddi bir kadrolaşma da yaşanıyor. Ülkeyi binlerce akademisyen terk ediyor, kalanların yaşam koşulları giderek zorlaşıyor ve bunlar çok ciddi yapısal sorunlara yol açıyor. Birçok liyakat sahibi öğretim üyesi kadro beklerken dışarıdan, tamamen ideolojik saiklerle isimlere özel kadrolar tahsis ediliyor. Bütün bunların sonucunda bir beyin göçü de bu alanda görülüyor; öğrenciler gibi öğretim üyeleri de ülkeyi terk ediyorlar. Aslında, ülke genel olarak terk ediliyor. TÜİK verilerine göre 2023 yılında Türkiye'den yurt dışına göç eden kişi sayısı bir önceki yıla göre yüzde 53 artmış durumda. Bizde durum böyle çaresizken daha da çaresiz olan bazı ülkelerin öğrencileri de Türkiye'ye geliyor ve bu yabancı uyruklu öğrenciler yaşam hakkı ihlali dâhil birçok hak ihlaline maruz kalıyor, ayrımcılığa maruz kalıyor. Hepimiz Kazakistanlı öğrenci Yeldana'yı hatırlıyoruz, Gabonlu Dina'yı hatırlıyoruz; burada yaşamlarını kaybeden yabancı uyruklu öğrencilerdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Çelenk lütfen.

SEVİLAY ÇELENK (Devamla) - AKP iktidarı bu tablo sonucunda sayılarla övünüyor, "208 üniversitemiz var." diyor. Evet, bu üniversitelerin 1.453 bölümünde -rakam da nedense manidar- profesör yok, hiç profesör yok. Bütün bunların sonucunda, bu kadrolaşmaların, bu tahribatın sonucunda, üniversite büyük bir mobbing ortamına dönüşmüş durumda. Bilhassa idari kadrolar bu liyakatsiz yönetici kadroların ağır tacizi ve mobbingi altında iş görüyorlar. Hak ihlalleri her yerde sürüyor, faşist saldırılar üniversiteleri tehdit ediyor. Bugün Yıldız Üniversitesine, İstanbul Teknik Üniversitesine bakın, bunu görürsünüz. Tablo budur fakat bilimsel ve akademik özgürlükler için mücadele devam ediyor ve şunu da hiç unutmamak gerekiyor, bir kişiden alamayacağınız tek şey öğrendikleridir; eğitimle, öğrendikleriyle elde ettiklerini alamazsınız.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)