| Konu: | 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 4'üncü Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 33 |
| Tarih: | 13.12.2024 |
DEM PARTİ GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve ekranları başında bizleri izleyen sevgili halklarımız; cezaevinde tutulan bütün arkadaşlar adına, önceki dönem Eş Genel Başkanlarımızdan sevgili Figen Yüksekdağ ve Demirtaş şahsında bütün arkadaşları sevgiyle saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
Evet, hakikaten tarihî bir süreçten geçiyoruz ve tarihin yeniden yazıldığı, coğrafyanın değiştiği bir süreçte, Parlamentoda, Millî Savunma Bakanlığına ayrılan bütçeyi konuşmak sanırım hiç bu kadar manidar olmamıştı. Tabii ki Millî Savunma Bakanlığı, kendini sorgulanamaz kılan bir Bakanlığın bütçesi aynı zamanda. Bakanlığınız için hazırlanan Sayıştay raporlarında harcamalarınız âdeta "denetlenemez" olarak değerlendirilmiş ama tabii ki burası her bütçeyi denetlediği gibi Millî Savunma Bakanlığının bütçesini de denetleme hak ve yetkisine sahiptir.
Evet, Türkiye, açıkçası, son dönemlerde özellikle diplomasiye verilen önemi çok büyük harflerle, altını kalın kalın çizerek anlatıyor, bütün dünyaya anlatıyor. Ne yapıyor? Mesela Etiyopya ve Somali arasında imzalanan Ankara Bildirisi'ni çok büyük bir övünçle, gururla dünyaya anlatıyor, anlatmaya devam ediyor; yine Filipinler ile Moro arasındaki anlaşmalarda yer aldı; Ukrayna-Rusya savaşını bitirmek için ara buluculuk tekliflerinde sürekli bulunuyor; Libya'da barışçıl çözüm için çalıştığını söylüyor, iddia ediyor. Filistin ve İsrail arasında ateşkes çalışmaları için burada da zaman zaman değişik bilgilendirmeler yapılıyor. Fakat bütün çatışmalarda, dünyadaki bütün çatışmalarda ateşkes için çalışan, diplomatik girişimler için çaba harcayan ve bunun önemini anlatan Türkiye maalesef Kürtlerle olan çatışmalarda "Ateşe devam." diyor, ateşkese karşı çıkıyor ve bir barış ihtimalini, barış ve çözüm ihtimalini şu ana kadar reddediyor. Son gelişmeleri bilahare değerlendireceğim tabii ki. Yani NATO "Bütçeyi artırın." diye bütün üye olan ülkelere tavsiyelerde bulunuyor ama biz bu tavsiyeler yerine yaşam, demokrasi, adalet, hak ve özgürlükler için bir mücadelenin çok daha değerli ve insanlığa hizmet edeceğini gayet iyi biliyoruz.
Şimdi, bugünlerde ne yaşıyoruz? Hakikaten Suriye'de tarihsel bir dönemeçte yaşıyoruz ama Suriye'ye ilişkin "3 füze attırırız, buradan 5 füze sallarız." meselesinin ötesinde derin bir strateji izlendiğini gayet yakından biliyoruz. Afrin'in işgal edildiğini ve sonra da ilhak edildiğini bu Parlamentoda yüzlerce, binlerce defa tartıştık ve orada zeytin ağaçları, fabrikalar yerlerinden sökülüp taşındı, koskoca bir kent âdeta yok edildi. Tel Rıfat, Münbiç, Kobani, Rojava bir bütün olarak ve Kürtlere yönelik yaklaşım hiç değişmedi. Hatta şunu da hatırlatayım: 2014 yılında Kobani kuşatması vardı, IŞİD canilerinin Kobani halkını topyekûn imha etme, katliamdan geçirme tehlikesine karşı çıktıkları için, katliamı engellemek için çağrı yapan önceki dönem Eş Genel Başkanlarımız, MYK üyelerimiz Kobani kumpas davasıyla yüzlerce yıllık cezalara çarptırıldılar. Peki, ne oldu? Şu anda ne yapıyoruz? Aynı meseleleri tekrar konuşuyoruz.
Şimdi, açıkçası, şunu da ifade edeyim: Yani herkes terörist, meşru zemin buradan hareket edilerek tarifleniyor fakat şunu unutmayın Sayın Bakan: Kendi yaşam hakkını savunanlar terörist değildir, milyonlarca halk terörist değildir, olamaz. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar) Rojava'daki halkları "terörist" diye niteleyemezsiniz. Üstelik, sizin Bakanlığınız yaklaşık 25 bin mensubunu "teröristlik" suçlamasıyla ihraç etmiş bir kurum. Sizin şu anda başında bulunduğunuz kurumun bazı mensupları sekiz sene önce bu Meclisi savaş uçaklarıyla bombaladı. Bu nedenle, sağa sola "terörist" damgası yapıştırırken birkaç kere düşünmenizi hakikaten öneriyoruz.
Roboski katliamını hiç unutmadık, unutmayacağız. 28 Aralık 2011'de, yine, burada çok konuşulan bir konu ve maalesef, dosyadaki verilere göre, resmî bilgilere göre o dönemin Genelkurmay Başkanı Necdet Özel hava saldırısına karar vermiştir ve bunun altında imzası vardır. Millî Savunma Bakanlığının bunları da düşünmesi gerekiyor. Söylediğim bilgi, askerî savcılığın hazırlamış olduğu dava dosyasında var. Yani maalesef kendi halkını, sivilleri bombalayan bir kurum olarak tarihe geçtiniz; bunu da unutmadık, unutmayalım diyorum.
Evet, Türkiye'de 2025 yılında savunma ve güvenlik sektörüne rekor bir bütçe tahsis edilmiş, savunma harcamaları için 913 milyar, iç güvenlik için 694 milyar lira ödenek ayırmış. Savunma Sanayii Destekleme Fonu'nu da ekleyince 1 trilyon 608 milyar liralık bir bütçeden söz ediyoruz ve Türkiye, NATO üyeleri arasında en çok askerî harcama yapan ülkelerin başında yer alıyor. Millî Savunma bütçesi yüzde 41 oranında arttı, sağlığın ve eğitimin önünde bir bütçeden söz ediyoruz.
Evet, bu çatışma, şiddete ve savaşa ayrılan bütçe aslında halkın sofrasından ayrılan bütçedir, halkın sofrasını eksiltiyor; bunu bir an için unutmamak lazım. 2025 yılında savunma ve güvenlik kurumlarına tahsis edilen bu bütçe 7 milyonu aşkın asgari ücretlinin 13 aylık maaşının toplamına denk gelmektedir. Yine, 20 bin köyde tarımsal sulama sistemleri modernize edilerek yıllık 10 milyar TL'lik ek tarımsal üretim elde edilebilirdi bu bütçeyle. 500 bin öğretmene yüzde 50 maaş artışı yapılabilirdi ve Kürt meselesinin çözümü noktasında, işte, bütün bunları da tartışmamız ve değerlendirmemiz gerekiyor. Bu bütçeyle, bu savunma bütçesiyle toplumun diğer kesimleri için bir refah devrimi başlatabilirdik.
Güncel meseleye gelirsek, sınırın öte yanında Suriye var, coğrafya değişiyor, haritalar yeniden çiziliyor ama siz Rojava'yı bombalamaya devam ediyorsunuz. Oradaki halkı, milyonlarca yurttaşı "terörist" olarak nitelemek dışında bir söylem henüz yok. Bunu birçok arkadaşımız söyledi, bir daha söyleyeyim: Sizin oraya attığınız her bomba bizim kalbimize düşüyor. Bizim kardeşlerimiz onlar, bizim gerçek anlamda kardeşlerimiz, hısımlarımız; bu hasımlık siyaseti yerine hısımlık siyasetini öneriyoruz. Tabii ki "Biz değiliz, SMO yapıyor bunu, Suriye Millî Ordusu." diyorsunuz. Bunu uçan kuşa sorsanız SMO'nun kim olduğunu gayet iyi bilir. Silahından ayakkabısına, iç çamaşırına kadar Türkiye tarafından tedarik edilen bir Suriye Millî Ordusu var; bunun da tabii ki bir vesileyle adını koyalım.
Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; şimdi, Türkiye'nin en uzun sınır ülkesi Suriye. Peki, bu sınırın dikenli tellerle, mayınlarla çevrili olmasını mı; bir gül bahçesine dönüşmesini mi; bir barış iklimini mi; hangisini tercih ediyoruz? Biz DEM PARTİ olarak tabii ki barışı ve çözümü savunan yerde duruyoruz. Bu sınırları biz çizmedik, halklar çizmedi; bu sınırları cetvelle çizenler yüz yıldır bu cetvellerle çizilen sınırlarla kalpleri, yürekleri, duyguları, düşünceleri bölemediler; bu kardeşliği bölemediler. Bugün Kobani'ye atılan her bombanın etkilerini Suruç iliklerine kadar hissediyor. Bu Kobani'dir diye bakmıyor ya da Kamışlı'ya atılan roket yine Nusaybin'de aynı derinlikte ve aynı sarsıcı bir şekilde hissediliyor. Bu yönüyle, ben, açıkçası, cetvelle çizilen bu sınırlar yerine önemli olanın herkesin eşit, adil, özgür ve bir arada yaşamını savunan bir yerde durmamız gerektiğini tekrar tekrar ifade etmek istiyorum.
Evet "Üçüncü dünya savaşını yaşıyoruz." "Ayak sesleri içindeyiz." tartışmaları almış başını gidiyor. Hakikaten bir üçüncü dünya savaşı içinde sayılıyoruz ama bu sefer adını biz koyalım, adını "barış" koyalım mesela bu sürecin. Bu çizilen zoraki sınırlar zamana dayanamadı, cetvelle çizilen bu sınırlar zamana dayanamadı çünkü insanları "Petrol buldum, burada maden var." diye birbirinden zoraki de ayıramazsınız. Tutmadı bu senaryo ve sınırın öte yanında ve bu yanında kalpler birlikte atıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Evet, son olarak zaman kapılarını araladı ve "İçeri girin." diyor. Yıllarca barbar IŞİD'e karşı mücadele eden ve dünyaya adil ve eşit bir yaşamın mümkün olduğunu bizlere gösteren bir Rojava devrimi gerçekliği var. Buradan bütün dünyaya örnek olan bu modelin her yere şamil olmasını diliyorum ve bu devrimi hakikaten içtenlikle selamlıyorum. Barışa aralanan kapının güneşli olma ihtimalinden söz ediyorum. Kuşkusuz bu ihtimalin gerçek olması son derece mümkün, silahsız bir çözüm mümkün. Bizler yıllarca adalet ve barış mücadelesi verdik ve üzerimize düşeni yapmaya hazırız. Zaman momentumunun tam da üstünde duruyoruz ve şunu söylüyorum: Gerçeklere yüzümüzü dönelim, bırakın, iki yakada da sevinç çığlıklarıyla bastırsın insanlar topların, tüfeklerin, füzelerin sesini.
Teşekkür ediyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)