Konu: | 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin İlk Görüşmesi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 29 |
Tarih: | 09.12.2024 |
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA MAHMUT ARIKAN (Kayseri) - Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, Değerli Divan, siyasi partilerimizin çok Kıymetli Genel Başkanları, Değerli Grup Başkan Vekilleri, Grup Başkanları, muhterem milletvekillerimiz, değerli basın mensupları, televizyonları başında bizleri izleyen aziz milletimiz; hepinizi saygı ve muhabbetle selamlıyorum.
Sözlerime biraz önce aldığımız acı haberle başlamak istiyorum. Isparta'da helikopter kazası sonucu vefat eden 6 kardeşimiz şehadet şerbetini içtiler; Cenab-ı Allah mekânlarını cennet, makamlarını ali eylesin inşallah. Teknik arıza olduğu ifade edildi, umarız bu teknik arızanın da sonuna kadar gidilir, gerekli sebepler, sonuçlar kamuoyuyla paylaşılır.
Öncelikle tüm tartışmalardan sıyrılarak, 2025 bütçesinin Türkiye'mize, ülkemize hayırlar getirmesini temenni ediyorum.
22 Ekimden bu tarafa gerek Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanımız gerekse Komisyonda görevli milletvekili arkadaşlarımız yoğun bir gayret gösterdiler, önemli çalışmalar ortaya koydular. Ben bu noktada gayret gösteren, başta Sayın Başkan, değerli milletvekillerimiz olmak üzere, emeği geçen tüm arkadaşlarımıza da teşekkür ediyorum.
2025 bütçe görüşmelerinin ilk müzakeresini burada icra ediyoruz. Meclisin önünde bugün itibarıyla yoğun bir gündem olacak. Ben hem tutanaklara geçmesi açısından hem de bütçenin tümü üzerine bütün düşüncelerimizi özetleyen şu mısralarla sözlerime başlıyorum: "Demiri demirle dövdüler, biri sıcak biri soğuktu/İnsanı insanla kırdılar biri aç, biri toktu." Tüm tartışmalara bakış açımızın tam olarak karşılığı budur.
Değerli milletvekilleri, bütçe bizim için çok kıymetlidir. Peki, bütçe niçin kıymetlidir? Çünkü bütçe mizandır, bütçe terazidir, millî egemenliğin, bağımsızlığın temelidir. Kaynaklarımızı kendi ihtiyaçlarımıza göre yönettiğimiz ve dışa bağımlılıktan uzak bir ekonomi oluşturduğumuz için bütçe kıymetlidir. Bütçe, bir ülkenin tüm politikalarının aynasıdır; toplumun kaynaklarının adil, şeffaf, verimli bir şekilde kullanma taahhüdü olduğu için kıymetlidir. Bütçe, tarihe not düşülen bir belgedir çünkü bugünün ihtiyaçları karşılanırken gelecek nesillerimize, çocuklarımıza bizim hangi önceliklere sahip olduğumuzu anlattığı için kıymetlidir. Bütçe, sadece hesap kitap işi değil, aynı zamanda bir adalet, vicdan, sorumluluk meselesidir. Bu sorumluluğun tek adresi Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Bu çatının altında kabul edilen bütçe ya yoksulluk, sefalet, zillet getirecek ya da refah, bolluk, izzet, denk bütçe getirecek; buna karar verecek olan milletin kendisidir, milletin iradesinin tecelligâhı olan Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Ancak Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle bütçenin Cumhurbaşkanlığı tarafından hazırlanıp Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından uygulanması bütçe yönetiminde iki başlılık oluşturmaktadır. Bu iki başlılık bütçe politikalarında bütünlüğü bozduğu için yanlıştır, ekonomi yönetiminde bağımsızlığı zayıflattığı için yanlıştır, halkın iradesini göz ardı ettiği için yanlıştır. Meclisi sadece noter makamı olarak gören Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi bu sorumluluğa gölge düşürmeye çalışsa da bizler bunun karşısında kararlı duruşumuzu devam ettireceğiz. Aziz milletimizin hak ettiğini, talep ettiğini bu kürsüden ifade ediyoruz.
Değerli milletvekilleri, bütçe, esasında bir hükûmetin kimliğidir, ekonomi anlayışının yansımasıdır. O zaman, bu iktidarın 2025 bütçe rakamlarına şöyle bir bakalım: Bütçe giderleri 14 trilyon 731 milyar lira, bütçe gelirleri 12 trilyon 800 milyar lira, öngörülen bütçe açığı yaklaşık 2 trilyon lira. Bu bütçenin belki de en dikkat çekici rakamı faize ödenecek olan miktardır; 2025 yılında faiz giderinin 1,9 trilyon lira olacağı öngörülüyor. 2025'te millî gelire oranla faiz gideri son on üç yılın zirvesinde. Buna karşılık eğitime ayrılan pay ise arkadaşlar, sadece 1 trilyon 452 milyar lira; faiz ödemesinden 450 milyar daha düşük bir rakamı eğitime ayırmışız. 2002'den bu yana iktidar bütçeler yapıyor. Bu iktidar başlamadan önce, bir önceki Hükûmet döneminde, 2002'den önceki dönemde eğitime ayrılan pay yüzde 17,8 iken bugün bu pay 2025'te yüzde 9,73'e kadar geriledi. Eğitim böyleyken diğerleri farklı mı? Sadece bir örneği sizlerle paylaşacağım; takdir edersiniz, tarım da eğitim gibi en stratejik alanlardan bir tanesi fakat çiftçi destek programlarına ayrılan pay sadece 135 milyar lira. Karşımızdaki bütçe öyle bir bütçe ki bunun gibi yüzlerce örnek vermek mümkün.
Özetle şunu ifade edebilirim: Çiftçiye, üreticiye, esnafa verilen desteğin hepsini toplasak faize ayrılan rakamın yanına bile yaklaşamıyoruz. 2025 bütçe rakamları üzerinden röntgen çektiğimizde üç önemli hususu görüyoruz; bu bütçe halk bütçesi değil rant bütçesidir, bu bütçe üretim bütçesi değil tüketim bütçesidir, bu bütçe gariban bütçesi değil zadegân bütçesidir.
Değerli arkadaşlar, pek çoğumuz gibi bizler de bütçe üzerine çok titiz çalışmalar yürüttük. Çok aradık; bütçenin içerisinde kadını, genci, işçiyi, emekçiyi, emekliyi, Türkiye'nin meselelerinin çözüm yollarını çok aradık ama maalesef bulamadık.
Okula giderken ailesinden harçlık alamayan, kaynak kitap almak için kırk kere düşünmek zorunda kalan öğrencimiz bu bütçede olmalıydı. Mezun olmasına rağmen iş bulamayan, yuva kuramayan, hâlâ ailesinden harçlık almak zorunda kalan ev genci bu bütçede olmalıydı. Eğitim masrafı yüzünden uykusu kaçan ailelerimiz bu bütçede olmalıydı. Açlık sınırının yarısına tekabül eden bir maaşla sefalete itilen milyonlarca emeklimiz bu bütçede olmalıydı. İstihdama, sağlık koşullarına ve eğitime ulaşmada zorluk yaşayan engellilerimiz bu bütçede olmalıydı. Önünü göremeyen, plan yapamayan, üretmekte zorlanan sanayicimiz bu bütçede olmalıydı. İşletmesinin kapısına kilit vurmamak için büyük bir mücadele eden milyonlarca esnafımız bu bütçede olmalıydı. Yoğun çalışma koşulları altında işini yapmaya çalışan aile hekimlerimiz başta olmak üzere tüm sağlık çalışanlarımız bu bütçede olmalıydı. Ektiği ürüne bir yıl boyunca baktıktan sonra mahsulünü tarlada bırakmak zorunda kalan çiftçimiz bu bütçede olmalıydı. Yıllarca emek verip prim ödedikten sonra emeklilik hakkını kazanamayan kademeli emeklilik mağdurlarımız bu bütçede olmalıydı. Atama bekleyen öğretmenlerimiz bu bütçede olmalıydı. Kadrolu çalışma hakkından mahrum bırakılarak güvencesiz koşullarda çalışan taşeron işçilerimiz bu bütçede olmalıydı. Ama maalesef bunların hiçbiri bu bütçede yok. Nereden anlıyoruz? Biraz önce paylaştığımız rakamlar bunun habercisi.
Bütçenin aslan payı her yıl olduğu gibi bu yıl da rantiyeciye, bir avuç mutlu azınlığa bırakılmakta. Yine en çok faiz lobisi kazanacak, yine en çok bankalar kazanacak, yine en çok 5'li çeteler kazanacak. Hâl böyle olunca milletimiz umudu bütçede değil, başka yerlerde aramak zorunda kalıyor. Sık sık haberlerde görüyoruz, şu anda Türkiye'nin en kalabalık yerleri, maalesef, ganyan bayileri, piyango satış merkezleri. Uygulanan yanlış ekonomi politikalarından dolayı ümidi kalmayan insanlarımız nasiplerini başka yerlerde arar hâle geldi. Devlet, vatandaşının refahını temin edemezse onlar da umudunu piyango gişelerinde, ganyan bayilerinde arar. Bir milleti ayakta tutan en önemli şey umududur. Maalesef son dönemde yaşadığımız şeyler milletimizin umudunu kaybettirmiştir.
Değerli milletvekilleri, çalışamayan, evine ekmek götüremeyen, çalışsa dahi yetiştiremeyen insanımızın geleceğinden umudunun olması mümkün değildir. İstihdam rakamlarına ve bu bütçenin getirdiği çözüm önerilerine baktıkça içimiz daha da fazla kararmakta. 2024 yılı çeyreği itibarıyla Türkiye'nin istihdam oranı yüzde 55,1. OECD üyelerinin ortalaması, istihdama katılım ortalaması yüzde 70. Biz, OECD ülkeleri içerisinde istihdama katkı anlamında son sıradayız.
Diğer taraftan, geniş tanımlı işsizlik oranına baktığımızda orada da korkunç bir rakamla karşılaşıyoruz, yüzde 26,5'lik bir rakam var. Maalesef 2025 yılı bütçesi de 2024 yılı bütçesi gibi istihdamı artıracak, işsizliği azaltacak stratejik planlardan yoksundur. Bu bağlamda, toplumun ekonomik ve sosyal refahını artıracak kapsamlı reformların yokluğu bütçede esasen "Çalışma Bakanlığı" adı altında bir bakanlığın olmadığını bizlere göstermektedir.
Bütçenin bir diğer meselesine değinmek istiyorum. Değerli arkadaşlar, bütçenin açığı her yıl katlanarak büyümektedir. 2023 yılında, biraz önce Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımız da ifade ettiler, ek bütçe uygulanmasına rağmen bütçe açığı ve faiz dışı açık cumhuriyet tarihimizde hiç görülmemiş düzeyde gerçekleşmiştir. Bakınız, 2023 Kesin Hesap Kanunu Teklifi'ne göre bütçe giderleri 6 trilyon 588 milyar lira, bütçe gelirleri ise 5 trilyon 208 milyar lira; dolayısıyla 2023 Kesin Hesap Kanunu Teklifi'nde bütçe açığı 1 trilyon 380 milyar TL olarak gerçekleşmiş, faiz dışı açık 706 milyar TL olarak kayda geçmiştir. Burası önemli arkadaşlar, faiz dışı açık verilmesi borç sarmalına düşülmesidir, faiz dışı açık verilmesi geleceğimizin ipotek altına alınması demektir, çocuklarımızın borca esir hâle getirilmesi demektir. Yani, değerli milletvekilleri, milletin evindeki hesap bırakın çarşıda bozulmayı, evde bile doğru yapılmamış, yanlış yapılmıştır.
Tabii, bunun yanında bütçede hiç kimseyi rahatsız etmeyecek bazı ifadeler de var, hazine varlıklarının ve yükümlülüklerinin yönetimi ki 2024 yılında bu ödeneğe ayrılan pay yüzde 10,79 iken 2025 yılında bu pay yüzde 12,54'e çıkmıştır. Adı böyle havalı olsa da gerçek adı bütçedeki faiz harcamalarıdır. Buradan ilan ediyorum: Bu bütçe rakamlarının tamamı vatandaşlarımızın vergilerinin faiz lobisine aktarıldığının resmi vesikasıdır. Bizim de buna rızamız yoktur.
Peki, bu devasa paraları nereden ödeyeceğiz? Vergi gelirlerine baktığımızda görüyoruz ki en büyük gelir kalemleri en adaletsiz vergilendirme sistemi olan dolaylı vergilerden, KDV'den ve ÖTV'den; 2025 yılında tüm vergi gelirlerinin yüzde 60'ından daha fazlası dolaylı vergilerden temin edilecek. Yani bütçeyi aslında iktidar değil, geçim mücadelesi veren yoksul halkın kendisi yapacaktır çünkü ya doğrudan ceplerindeki son kuruşu verecekler ya da iktidar dolaylı yollardan o cepleri boşaltacaktır. Bu bütçe ne yazık ki milletin omzundaki yükü artırmaktadır, fakiri daha fakir yapmaktadır, zengini daha zengin yapmaktadır. Dikkat ediniz, bu, iktidarın bilinçli bir tercihidir ancak bu tercih millet vicdanında hüküm giyecektir.
"Yük" diye emekliye zam yapmayan beyzadelere soruyorum: Şu ana kadar kamuda hangi tasarrufa gittiniz? Bu ülke kötü olan çok şey gördü ama kendi Bakanlığına dezenfektan satan Ticaret Bakanını ilk kez sizlerle gördü. Yine söylüyorum: Bu ülke çok şeyler gördü ama yenidoğan çete soruşturmasında hastanesi kapatılan Bakanı ilk kez sizinle gördü; yangına müdahale için kalkacak uçaklar için Cumhurbaşkanından müsaade istenmesini ilk kez sizinle gördü.
Değerli milletvekilleri, peki, niçin böyle enteresan, tasvip etmediğimiz bir bütçeyle karşı karşıyayız? Cevabı çok basit çünkü bu bütçede ilke yok. Bu bütçede önce ahlak ve maneviyat ilkesi olmasını isteriz. Bugün "yenidoğan çetesi" diye cani bir oluşum varsa, yurt dışından alınan kanser ilaçlarını yüzlerce kat kârla satan bürokratlar varsa, devletin cephanesini kendi menfaati için satan memur varsa bunun sebebi "Önce ahlak ve maneviyat." diyememektir. Bu bütçe ahlaki ölçülere ve manevi değerlere göre belirlenmiş değildir. Menfaat için her yolu mübah gören bir bütçeniz olursa ülkede hiçbir alanı ne inşa edebilirsiniz ne de ihya edebilirsiniz. Emekliye "Sen 12.500 TL'yle yaşa." demek medeniyetimizin insana bakışına tamamen aykırıdır. "Vatandaşı aç bırakıp süründürelim ki devletin içindeki bir kesim büyümeye devam etsin." zihniyeti toplumsal çöküştür. "Üretimi öldür ki faiz yaşasın." anlayışı ahlaki değildir, vicdani hiç değildir.
Değerli arkadaşlar, hatırlayacaksınız, bir dönem IMF'nin acı reçeteleri ülkemizde çok konuşuldu. Şimdi, karşımızda "bütçe" adı altında AK PARTİ'nin acı reçeteleriyle karşı karşıyayız. Bakmayın geçmişte "IMF'ye borcu bitirdik, hatta biz IMF'ye borç veriyoruz." edebiyatı yapıldığına, bugün bunların hiçbiri bir anlam ifade etmemekte. Bugünkü reçeteler IMF reçetelerinden daha acı reçetelerdir. Eleştirdiğimiz, eleştirdiğiniz IMF reçetelerinde neler vardı? Üç şey artacaktı orada. Bir, vergiler artacaktı. İki, fiyatlar artacaktı. Üç, faiz artacaktı. Peki, AK PARTİ bugün ne diyor? Vergileri artırıyor mu? Hep beraber bu Mecliste şahitlik ediyoruz. Fiyatlar artıyor mu? Zamlar sağanak yağmur gibi yağmakta. Faize gelince "Nas var, nas!" diyenler, şimdi yeniden "Faiz dünya gerçeğidir." anlayışına döndüler, dünyada bizi faiz konusunda lider yaptılar.
IMF aynı zamanda "Üç şeyi artırın." derken "Üç şeyi de azaltın." diyordu. Neydi bunlar? Birincisi, çalışanın ücretini azaltacaksın. İkincisi, çiftçinin ürününe düşük taban fiyatı uygulayacaksın. Üçüncüsü, halkın alım gücünü azaltacaksın. 15 milyondan fazla emekli bugün açlık sınırının altında, milyonlarca emekli 12.500 liraya mahkûm edilmiş durumda. Bu, açlık değil, artık hiçlik sınırıdır.
Değerli milletvekilleri, bugün, 2025 bütçe rakamları neticesinde görüyoruz ki Türkiye yönetilmeyi beklemektedir. Maalesef, 2018 yılından bu yana test ettiğimiz Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin sonuçları ortadadır. Bu dönemde millet hâkimiyetinin yerini parti hâkimiyeti almıştır, 25 milyon hanenin yerini tek hane almıştır. Ehliyet ve liyakat rafa kaldırılmış, yandaşlık ve partizanlık esas olmuştur. Devletin kurumsal yapısı bozulmuş, yasama yürütme, yargı arasındaki denge tamamen bozulmuştur. Demokrasi gerilemiş, otokrasi tırmanmıştır. Adalet gitmiş, atalet gelmiştir. Kanunlar gitmiş, kararnameler gelmiştir. Seçilmişler gitmiş, atanmışlar gelmiştir. Bakanlar gitmiş, maalesef, yerlerine danışmanlar gelmiştir.
Değerli arkadaşlar, iktidarın yetkilileri bir ara şunu dillerine çok dolamışlardı, hepimiz hatırlarız: "Dünyada devletin fabrika kurduğu zamanlar artık geride kaldı." cümlesini çok sık duymuştuk. İyi de devletin market açtığı dönemler de geride kalmadı mı? Devletin inşaat yaptığı, müteahhitlik yaptığı dönemler de artık geride kalmadı mı? "Fabrika yapmaz." dediğiniz iktidarınız, bugün hayvancılık yapıyor; Romanya'dan, Ukrayna'dan Brezilya'dan, hatta Uruguay'dan hayvan ithal edip kendi besicisinin karşısına rakip oluyor. "Fabrika yapmaz." dediğiniz iktidarınız, kendi arazileri ekilmeyi beklerken yurt dışında arazi kiralayıp kendi çiftçisinin karşısına rakip olarak çıkıyor. "Devlet fabrika yapmaz." diyenler, inşaata gelince bedava arsalarla Türkiye'nin en büyük müteahhidi olabiliyorlar.
1990'ların Türkiye'sinde iki anahtar en meşhur seçim vaadiydi; herkese bir ev, bir araba vaadi vardı. 2024 Türkiyesinde nüfusun büyük çoğunluğu iki anahtarı artık hayal bile edemiyor. Kiraların düşürülmesine, taksit sayısının artırılmasına, kredi faiz oranlarının iyileştirilmesine razı olmuş durumda vatandaşlarımız.
Değerli arkadaşlar, işaret etmek istediğim bir başka tehlike açıklanan büyüme rakamları. Bu rakamlar göstermektedir ki Türkiye ekonomik anlamda büyük bir krizin içerisindedir. Yüzde 5'in altında olan her büyüme takdir edersiniz aslında küçülmedir. Ayrıca, sergilenen bu suni büyümenin memleketimizi güçlendiren bir büyüme olmadığı açıktır. Yıllardan beri ifade ettiğimiz şekilde, bu obez bir büyümedir. Bu büyüme, memleketimizin kaslarını güçlendirmez, ekonomimizi de hantallaştırır. Obez ekonomik büyüme anlayışı yanlış bir anlayıştır. Açıklanan işsizlik oranı bunları göstermektedir, emeklilerimizin durumu bunu göstermektedir, iş kazasında kaybolan hayatlar bunu göstermektedir. İşte, iktidar, bu gerçeklerin konuşulmasını önlemek için her zaman yaptığı gibi soyut, afaki, hamaset dolu cümlelerle süreci yönetmeye gayret ediyor. Bu yüzden, yetkililerin yaptığı her açıklama güveni tesis edeceğine endişeyi artırmakta. Oysa Türkiye'nin hamasete ihtiyacı yok, Türkiye'nin gerçekten köklü, yapısal dönüşümlere ihtiyacı var.
Arkadaşlar, tekraren ifade ediyorum, Türkiye'nin artık yönetilmeye ihtiyacı var. Yaşanabilir bir Türkiye ihtiyacı daha önce hiç bu kadar hissedilmemişti. Bugün bölgemizde yaşanan gelişmeleri takip ettiğimizde yeniden büyük Türkiye ihtiyacı daha önce hiç bu kadar hissedilmemişti. Dünyada Gazze başta olmak üzere Doğu Türkistan'da, Arakan'da, Keşmir'de, Ukrayna'da, Suriye'de yaşananları düşündüğümüzde yeni bir dünya ihtiyacı daha önce hiç bu kadar hissedilmemişti. İşte, son iki haftada, son iki günde, hatta son iki saatte Suriye'de yaşanan hadiseler... Suriye'de yaşanan süreç ne bölge ülkeleri ne de diğer aktörler tarafından doğru bir şekilde yönetilemediği için Suriye kan ve gözyaşına boğulmuş, yüz binlerce masum katledilmiş, milyonlarca insan yurdundan, evinden edilmiştir. Bu sürecin en önemli aktörlerinden biri olan Esad ailesi, sorunları akıl, uzlaşı ve sağduyuyla çözmek yerine baskı, zulüm ve şiddette ısrarcı olmuştur. Son günlerde yaşananların ve Beşşar Esad'ın gitmesiyle başlayan sürecin Suriyeli kardeşlerimiz başta olmak üzere tüm bölge için hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. Bu yeni sürecin en önemli gündem maddesi Suriye'nin toprak bütünlüğü ve huzuru olmalıdır. Unutulmamalıdır ki Suriye'nin toprak bütünlüğü Büyük İsrail Projesi'ne karşı hayati bir öneme sahiptir. Bundan taviz vermek tüm bölgeyi yeni bir bilinmezliğin içine sürükleyecektir. Suriye'yi nasıl yakından takip ediyorsak Netanyahu'nun açıklamalarını da o kadar yakından takip ediyoruz. Biz Saadet Partisi olarak dün olduğu gibi bugün de barışın, huzurun, aklıselimin, uzlaşının yanında olacağız. Yüzlerce yıldır ayrılmaz bir bağa sahip olduğumuz Suriye'nin istikrarına, bütünlüğüne karşı olan her yapının, her planın karşısında durmaya devam edeceğiz.
Bütçenin yanında, Suriye meselelerinin yanında bölgemizde birçok konu var. Eminim ki bu çatı altında bulunan herkesin, Türkiye'de yaşayan aklıselim bütün insanların canı 7 Ekim 2023'ten bu tarafa yanmakta, Gazze'yle kalpler atmakta. 7 Ekim 2023'ten itibaren modern tarihin en büyük soykırımlarından birine imza atan terörist İsrail bölgemizi ateş çemberine çekmeye çalışmaktadır. Siyonizm arzımevut hayaliyle Gazze ile Urfa'yı, Diyarbakır ile Halep'i bir görürken, bölge ülkelerinin çoğu susmayı, sadece kınamayı tercih etmiş, hatta bazıları zulmü ticaret yoluyla desteklemiştir. Biz ilk günden itibaren "İsrail'le ticaret Filistin'e ihanettir." dedik. Hasan Bitmez kardeşimiz geçen yıl bugünlerde bütçe görüşmelerinde bu kürsüde hakkı haykırırken son nefesini verdi. Düştüğünde bu sıralardan söylenen cümleleri unutmadık.
Arkadaşlar, siz yokken biz burada vardık çünkü biz Erbakan Hocamızı hiç bırakmadık. Sizin zikzak çizerek yürüdüğünüz yolların doğru olanlarını biz hep size göstermeye gayret gösterdik. Biz bu çatı altında siyonizmi lanetlerken, yaklaşan tehlikeyi anlatırken, sizler İsrail'le normalleşme için çabalıyordunuz. Ülkemizi dünyada İsrail zulmünü protesto edemeyeceğimiz bir ülke hâline getirdiniz. Mesela, katil Netanyahu'nun İsrail'de protesto edilmesi mümkün ama Türkiye'de iktidarın istediği kadar Netanyahu'yu protesto edebilirsiniz. Ticareti dünyanın her yerinde protesto edebilirsiniz ama Türkiye'de etmeye kalkarsanız susturulursunuz, kelepçelenirsiniz, gözaltına alınırsınız, tutuklanırsınız, içeride aç bırakılırsınız. (Saadet Partisi ve İYİ Parti sıralarından alkışlar) Yetmez, başınızdaki başörtüsü dahi kesilir. Serbest bıraktığınız başörtüsü için ben teşekkür ediyorum, bunu inkâr edecek değilim.
FARUK KILIÇ (Mardin) - Hiç gerek yok.
MAHMUT ARIKAN (Devamla) - Ancak siz "İsrail'e giden petrolü kesin." diyen Şeyma kızımızın başörtüsünü cezaevinde kestiniz. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar) İşte, serbest bıraktığınız başörtüsünün son hâli, maalesef, bu noktaya geldi. Yıllardır kullandığınız başörtüsü artık İsrail'e giden gemileri örtmeye yetmiyor. Muhalifi susturdunuz, medyayı karartıp sansürlediniz, gazetecileri hedef gösterdiniz, hak arayanları tutukladınız, Filistin konusunu da tekelinize alarak istediğiniz gibi algı yönetmeye çalıştınız; ne zamanki göğsü iman ve cesaret dolu gençler çıkıp "Biz bu oyunu bozarız." dediler, öfkelendiniz, kinlendiniz.
İsrail'e karşı net bir şekilde duramamanızın sebebi bütçedeki bu faiz giderleridir, bütçedeki bu açıktır; biz bunu net bir şekilde görebiliyoruz. Bu bütçeyle daha çok gemiler gönderirsiniz, bu bütçeyle daha çok algıyı yönetmeye çalışırsınız ama biz susmayacağız. Bu kürsüde bir vekilimizi kaybettik, yine de susmayacağız, hakkı söylemeye devam edeceğiz. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
Hasan Bitmez kardeşimizin ruhu şad, mekânı cennet olsun. Konuşmamı bu çatının gördüğü en cesur konuşma olan Hasan Bitmez kardeşimizin konuşmasıyla sonlandırıyorum: "Onlar sanıyorlar ki bizden kurtulsalar mesele kalmayacak. Hâlbuki bizden kurtulsanız vicdan azabından kurtulamayacaksınız, vicdan azabından kurtulsanız tarihin azabından kurtulamayacaksınız, tarihin azabından kurtulsanız Allah'ın azabından kurtulamayacaksınız."
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi, CHP, İYİ Parti sıralarından alkışlar)