GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Köy Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:27
Tarih:04.12.2024

DEM PARTİ GRUBU ADINA SERHAT EREN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüz binlerce insanın yaşamını doğrudan etkileyen 6 Şubat depreminin 2'nci yıl dönümüne yaklaşırken iktidar bu büyük felaketten ders çıkaracağına daha büyük felaketlerin yaşanmasına neden olabilecek yanlışlıkları tekrarlamaktan çekinmiyor. Bugün önümüzde, halkın barınma hakkını yok sayan, rant uğruna yeni felaketlere davetiye çıkaran bir yasa teklifi var. Bu teklif, toplumun ihtiyaçlarını karşılamaktan ve insanları deprem ile diğer afet risklerine karşı korumaktan uzaktır; aksine, kentleri daha da savunmasız hâle getiren düzenlemeler içermektedir; bunun yanı sıra, yapı denetimlerini müteahhitlerin keyfine bırakmakta, toplumun yararını göz ardı etmektedir; TMMOB gibi halkın çıkarlarını savunan meslek örgütlerini etkisizleştirirken yeni felaketlere de kapı aralamaktadır.

Değerli arkadaşlar, teklifin 16'ncı maddesi en dikkat çekici bölümdür. Bu maddeyle, yerel yönetimlerin yetkileri fiilen gasbedilmekte, merkezî otoritenin keyfî müdahalesine açık bir yapı oluşturulmaktadır. "Hazırlık işlemleri" gibi muğlak ifadelerle belediyelerin kentsel planlama süreçlerindeki etkisi neredeyse sıfırlanıyor, halkın talepleri hiçe sayılarak merkezî bir otoritenin çıkarları öncelik hâline getiriliyor. Bu durum, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'na açıkça aykırıdır. Bu yasa teklifini kabul etmemiz mümkün değil. Barınma hakkı halkın onurudur. Bu teklif, halkın alın terine, emeğine, evine ve geleceğine bir saldırıdır. Yerel yönetimlerin özerkliğini hiçe sayan bu merkeziyetçi anlayışa karşı olduğumuzu bir kez daha vurgulamak isterim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben kayyumlara da değinmeden geçemeyeceğim yani AKP iktidarı, 2016 yılından şimdiye kadar, istisnasız bir şekilde üç dönemdir Kürt halkının iradesini yok sayan, darbe anlamına gelen kayyum atama sisteminden bir türlü vazgeçmedi. Kayyum politikasını anlamak için kayyum pratiklerine bakmak gerekiyor.

Bakın, 2016'dan şimdiye kadar atanan bütün kayyumların ortak pratiklerine vurgu yapacağım, ortak pratiklerinden bahsedeceğim. Ne yaptı kayyumlar biliyor musunuz? Bu kayyumlar ilk atandığı zaman ama kayyumların tamamı yani önceki dönem 55 belediyemize atanan kayyumlardan tutun da bu dönem atanan kayyumlara kadar ilk yaptıkları şey ne oldu biliyor musunuz? Belediyenin sosyal medya hesaplarından tutun, "web" sayfasından tutun, belediyenin içerisindeki Kürtçe yazılara kadar, kreşlere kadar, Zarokistan Xalxalok gibi kreşlerinin tamamını kapattılar. Yani Kürtçeye dair ne varsa onları silmek için her türlü çaba içerisine girdiler. Demek ki nedir? Kayyum politikası aynı zamanda Kürt halkının diline karşı bir saldırı politikasıdır.

İkinci olarak ne yaptılar biliyor musunuz? Ama bütün kayyumların ortak pratiğinden bahsediyorum. İkinci olarak, kayyumların atandığı günden itibaren bütün kayyumlar ne yaptı biliyor musunuz? Belediye bünyesindeki Kürt kültürü konusunda çalışan -bütün- yüzlerce kurumu kapattılar. Cegerxwin Kültür Merkezi'ni, Nida Kültür Merkezi'ni, gençlik kültür merkezilerinin tamamını, "dengbej"leri, tiyatro salonlarını, tiyatro oyunlarının tamamını kaldırdılar. Neymiş kayyum politikası? Aslında kayyum politikası Kürtlerin kültürüne yönelik bir saldırı ve kırım politikasıdır.

Üçüncü olarak ne yaptılar biliyor musunuz? Gelir gelmez ne yaptılar? Gelir gelmez bütün sokak isimlerini değiştirdiler, cadde isimlerini değiştirdiler. 12 yaşında 13 kurşunla katledilen Uğur Kaymaz'ın isminin verildiği parkın ismini değiştirdiler; 12 yaşında top atışıyla bedeni paramparça edilen Ceylan Önkol'un isminin verildiği parkın ismini değiştirdiler; Diyarbakır'ın ortasında katledilen Tahir Elçi'nin isminin verildiği parkı kapattılar; Türk savaş uçaklarıyla katledilen 34 Kürt anısına kurulan Roboski büstünü yok ettiler; bir gazeteci olan ve JİTEM tarafından katledilen Hafız Akdemir'in isminin verildiği parkın ismini değiştirdiler. Neymiş? Kayyum politikası Kürtlerin toplumsal hafızasına, toplumsal belleğine yönelik bir saldırı politikasıdır; Kürtlerin, uğruna mücadele verdiği değerlerine, geçmişine dönük bir saldırı politikasıdır.

Dördüncü olarak ne yaptılar biliyor musunuz? Geldikleri gün 43'ü aşkın kadın kurumunun tamamını kapattılar; yerlerine, o kadın kurumlarının başına erkekleri atamak suretiyle kadın kurumlarının içini boşalttılar. Onlarca isim sayabilirim, bu saydığım başlıklar kapsamında yüzlerce isim sayabilirim ama vaktim yetmiyor diye sadece başlıklara değineceğim.

Beşinci olarak ne yaptılar biliyor musunuz? Kürtleri yoksullaştırma politikasıdır kayyum politikası. Kayyumların tamamının yaptığı şey nedir biliyor musunuz? Kürt illerine atanan kayyumların tamamı öncelikle belediyelere ait taşınmazları, Kürt halkının hizmetine sunulacak bütün taşınmazları sattılar; satamadıkları kurumları, binaları Millî Eğitime, Emniyete, Diyanete devrettiler. Niye devrettiler? Bu taşınmazlar Kürt halkının hizmetine sunulmasın diye. On binlerce Kürt işçiyi işten çıkardılar. Kürtleri yoksullaştırma projesi derken tam da bundan bahsediyoruz, "Kürtler aç kalsın, Kürtler yoksul kalsın." projesidir. Peki, ne oldu? Demek ki kayyum politikası Kürtlerin değerlerine, varlığına, uğruna mücadele ettiği değerlere yönelik sistematik, stratejik bir saldırı politikasıdır.

Peki "Kürtler seçmesin, Kürtler seçilmesin, Kürtler yönetmesin, Kürtler dilini kullanmasın, Kürtler kültürünü korumasın, Kürtler yoksul kalsın, Kürtler gün yüzünü görmesin." ruh hâliyle ülkeyi getirdiğiniz noktaya bakın: Demokrasi Endeksi'nde dünyanın sonlarında, hukuk ve yargı endeksinde dünyanın sonlarında, ekonomik krizde dünyanın sonlarında, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğünde dünyanın sonlarında. Ha, bir konuda zirveye doğru yürüyorsunuz; yolsuzluk ve kara paranın aklanması konusunda ise zirveye doğru yol alıyorsunuz. Olmaz, bu ülke bu şekilde yönetilemez! Bir halkın iradesini yok sayarak, dilini, kültürünü, değerlerini yok sayarak bu halkı barış konusunda ikna edemezsiniz.

Bakın, aynı konuyu Suriye politikasında da yürütüyorsunuz, aynı yanlışı orada da yapıyorsunuz. Ne yapıyorsunuz? Kürtler binlerce yıldır Suriye'de yaşayan yerli bir halktır. Kürtler Salâhaddin Eyyubî ordusunda yer almış, Salâhaddin Eyyubî'yle birlikte savaşmış bir halktır. Kürtler, bugün bizzatihi sizler tarafından bir katliamla yüz yüze bırakılmaktadır. Kürtler, Çeçenistan'dan Özbekistan'a kadar, Afrika'dan Avrupa'ya kadar dünyanın çok farklı yerlerinden gelen; Suriye'nin asıl vatandaşları, yurttaşları olmayan ama Suriye topraklarını işgal etmek için gelen küresel cihatçılara karşı kendi topraklarını, kendi halkları korumak için mücadele ediyorlar; kimsenin topraklarına göz dikmiyorlar. Ama siz ne yapıyorsunuz? Kürtlerin topraklarını işgal ediyorsunuz; Afrin'i işgal ediyorsunuz, Serekaniye'yi işgal ediyorsunuz, Gire Spi'yi işgal ediyorsunuz. Birleşmiş Milletlerin, dünyanın "terörist" olarak addettiği bir örgütü büyütüyorsunuz, silah desteği sunuyorsunuz, ordulaştırıyorsunuz. Ne diye bunu yapıyorsunuz? Diğer çeteleri besliyorsunuz. Ne diye bunu yapıyorsunuz? Kürtlerin topraklarını işgal etmek için, Kürtlere saldırmak için, Kürtleri sürmek için; binlerce yıldır yaşadıkları topraklarda kalmasınlar diye bunu yapıyorsunuz. BM'nin "terörist örgüt" olarak addettiği örgütle görüşüyorsunuz, yarın öbür gün bunun uluslararası hukukta bir karşılığının olduğunu buradan hatırlatmak isterim. IŞİD'le görüşüyorsunuz, destek veriyorsunuz; HTŞ'ye destek veriyorsunuz, diğer çetelere destek veriyorsunuz. Kürtler orada kendilerini yönetmesin diye, Kürtler kendi topraklarına sahip çıkmasın diye Amerika'yla görüşüyorsunuz, Rusya'yla görüşüyorsunuz, İran'la görüşüyorsunuz, İsrail'le görüşüyorsunuz ama bin yıl kardeşsiz diye, bin yıllık kardeşimiz diye Kürtlerle görüşmek aklınıza gelmiyor. Kürtlerle görüşmek, birlikte Kürt-Türk ittifakı oluşturmak; bir arada, özgür ve eşit koşullarda yaşamak için onlar aklınıza gelmiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın lütfen.

SERHAT EREN (Devamla) - Kürtlere reva gördüğünüz sürgündür, topraklarının işgalidir; bunu kabul etmemiz mümkün değil. Bu, bu şekilde gitmez; Kürtlerle diyaloğu esas almak zorundasınız. İçeride gözaltılarla, tutuklamalarla, kayyumlarla... Kayyumları atayabilirsiniz; Kürtleri gözaltına alabilirsiniz, cezaevlerine atabilirsiniz, bombalayabilirsiniz, topraklarını işgal edebilirsiniz, Kürtlerin topraklarına el koymak için her türlü çeteyi destekleyebilirsiniz ama şunu unutmayın, yapamayacağınız tek bir şey var: Kürtlerin iradesini teslim alamazsınız! Böyle gitmez, birlikte yaşamak zorundayız. Birlikte yaşamanın koşulu da Orta Doğu'da Kürtlerin, Filistin halkının özne olmadığı, barışın özne olmadığı bir Orta Doğu'da barışı tesis edemezsiniz.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)