GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Noterlik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:18
Tarih:13.11.2024

İSMAİL ATAKAN ÜNVER (Karaman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önümüzde Noterlik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi var.

Geçen hafta dokuzuncu yargı paketini görüştük. Adalet Bakanı da Yargı Reformu Strateji Belgesi hazırlıklarının hâlen devam ettiğini açıkladı. Anlaşılıyor ki Adalet ve Kalkınma Partisinin yargıda reformları bir türlü bitmiyor, bitmeyecek. Sürekli reform yapıyorsunuz ama yargıya güven yerlerde sürünüyor. Eskiden "Kanunun kestiği parmak acımaz." denirdi; şimdi bırakın kesmeyi, dokunduğu yer acıyor. Bunun sebebi, Adalet ve Kalkınma Partisinin hukuku ve yargıyı siyasi emellerine ulaşmak için bir araç olarak görmesidir. Bunun yanında, Adalet ve Kalkınma Partisinin, yargısal faaliyeti, Adalet Bakanlığının vatandaşlara, muhataplarına sunduğu bir hizmet olarak görmesi gerçek anlamda, Anayasa'mızın 2'nci maddesinde öngörülen anlamda hukuk devleti olma niteliğine ulaşmasındaki en büyük engeldir. Bu anlamda, Adalet ve Kalkınma Partisine göre Adalet Bakanlığının tek adam rejiminin diğer bakanlıklarından hiçbir farkı olmadığının düşünüldüğü bir vakıadır. Adalet Bakanlığının ve Adalet Bakanının yargı üzerindeki etkisi göz önüne alındığında bu bakış açısı doğru değildir, yanlıştır. Şüphesiz ki yargı, salt adalet hizmeti olarak tanımlanmaktan çok daha öte bir anlama ve değere sahiptir. OHAL şartlarında bir dayatmayla getirdiğiniz tek adam rejimini anlatırken "kuvvetler ayrılığı" diyordunuz; işte, o "kuvvetler ayrılığı" dediğiniz kuvvetlerden biri yargı kuvvetidir.

Yargı, devletin üç ana fonksiyonu ve kurucu unsurlarından biridir; böyle bakmazsanız istediğiniz kadar paket getirin, istediğiniz kadar strateji belgesi hazırlayın, gerçek anlamda reform yapamazsınız, adına "reform paketi" deseniz de yargıdaki sorunları çözemezsiniz; önce bakış açınızı değiştirmelisiniz. Döneminizde, Türkiye'de "yürürlükteki hukuk" olarak bilinen hukukun gerçekten yürürlükte olduğundan şüphe duymamak elde değil. Çoğu zaman sizinle hukuk konuşurken abesle iştigal ettiğimizi düşünüyorum. Çoğu hukuki meselenin hukuki değil siyaseten kararlaştırıldığı bir vasatta sorunları hukuken tartışmanın boş olduğunu defalarca gördük. Aslında hukuk önceden bilinen bir şeydir "Ne çıkarsa bahtıma." denilerek oynanan bir şans oyunu değildir. Hukuk devletlerinde mahkemeler hukuka göre karar verdikleri için belli bir davada hangi hukuk kuralına dayanarak karar verecekleri bilinirse mahkemelerin kararları önceden tahmin edilebilir, zaten hukuki güvenlik ilkesinin anlamı da budur. Ama maalesef, döneminizde bazıları için suçu akla getirmeyen eylemler bazıları için suç olarak değerlendirilebiliyor, bu değerlendirmede de kişilerin siyasi kimlikleri baş belirleyici olarak ortaya çıkıyor. Adalet ve Kalkınma Partisine mensup olursanız ya da yandaş birisi olursanız başkası için suç olan eylem sizin için suçsuzluk olarak görülebiliyor. Söz konusu eylemin beş yıl, on yıl öncesinde gerçekleşmiş olması sizin siyasallaşmış yargınız için önemli değil. Birisi çıkar, bize "Bu eylem madem suçtu, beş yıldır, on yıldır neredeydiniz?" diye sorar diye aklınıza bile gelmiyor. Yeter ki alınan kararlar ve yapılan uygulamalar sizin siyasi çıkarlarınıza uygun olsun.

Teklifin 16'ncı maddesiyle getirilen ve bugün çekildiği açıklamasından memnuniyet duyduğumuz, bizim "etki ajanlığı" dediğimiz, iktidar temsilcilerinin "yeni tip casusluk suçu" dediği suçla ilgili de bir şeyler söylemek istiyorum. Gerekçede, casusluk suçlarındaki belge ve bilgi temini veya açıklanması dışında devletin güvenliği ile iç ve dış siyasal yararları aleyhine olacak şekilde gerçekleştirilen diğer faaliyetler bakımından Ceza Kanunu'nda herhangi bir yaptırım öngörülmediği ifade ediliyor. Bu nedenle bu düzenlemenin yapıldığı söylenmekte, "'Devletin güvenliği veya siyasal yararları aleyhine suç işleme' adı altında yeni bir suç ihdas edilerek devletin güvenliği ile iç ve dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda suç işleyenlerin üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılacağı düzenlenmektedir." denilmekte ama bu madde metninde yer alan "Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları" ibaresi ile "yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları" ibaresi, açık ve net olmaması, olabildiğince geniş bir kapsamı ifade etmesi nedeniyle kanun yapma yapma tekniğine uygun değildir. Her şey bu madde kapsamına alınabilir. Madde bu hâliyle suç ve cezanın kanuniliği ilkesine aykırıdır. Aslında yasallık ilkesi, bir kanun maddesinin hukukçu olmasa da tüm yurttaşların davranışlarını kontrol edebileceği düzeyde anlaşılır olması demektir. Bu madde bu özelliği taşımıyor; bilinebilir, öngörülebilir değil, hukuk güvenliği ilkesine aykırı; bu yönleriyle "Kanunu bilmemek mazeret sayılmaz." ilkesini de boşa düşürecek nitelikte. Kanunu bilsek ne olacak? Kanun maddesi önümüzde, hangi fiil suç oluşturacak bilebilir miyiz; bilme şansımız yok, hukukçu olarak bilme şansımız yok, sade vatandaşın bilme şansı ise hiç yok. Aslında kanun, hâkimin kafasında; daha doğrusu kanun, iktidarın hâkimin kafasına soktuğu şekilde. İşte, bu kanun teklifinin de ne olduğunu hiç kimsenin bilme ihtimali yok.

Komisyonda dile getirilen bir ihtiyaçtan dolayı bir düzenleme yapma zarureti varsa -ben olduğunu düşünmüyorum- bu düzenleme mutlaka kanun yapma tekniğine, suçta kanunilik ilkesine uygun olarak, suçu ve suç sayılabilecek eylemleri açıkça tarif ederek yapılabilir. Çekilen teklifte öyle bir kanun metni yazılmış ki soyut kavramlar, müphem ifadeler, belirsiz bir kapsam, daha doğrusu herkesi ve her şeyi içine alan bir kapsam vardı. Şimdi bu anlayıştan vazgeçmek lazım. Eğer gerçekten ülkenin güvenliği tehdit altındaysa, hepimizin güvenliği tehdit altındaysa bunun daha iyi izah edilmesi ve bu düzenlemenin de suçta kanunilik ilkesine uygun hâle getirilmesi zaruridir. Bu düzenlemeden en çok zarar göreceklere, daha doğrusu bu suçlamaya muhatap olabileceklere baktığımız zaman ilk planda hak savunucuları, sosyal medya kullanıcıları, gazeteciler, siyasetçiler, çevreciler ve yabancı kuruluşlardan fon alan kurum ve kuruluşlar görülebilir; aslında herkes bu suçun muhatabı olabilir. Esasında, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti demokratik toplumlarda olmazsa olmaz şartlardandır. Bazı devletler iç hukuklarında bu özgürlüğü sağlamaya çalıştıkları gibi uluslararası hukuk düzenlemelerinde de bu hak, koruma altına alınmıştır. Anayasa'mızın 25'inci ve 26'ncı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10'uncu, Birleşmiş Milletler Siyasi ve Medeni Haklar Sözleşmesi'nin 19'uncu maddelerinde bu hakkın kullanılması ve hangi sınırlamalara tabi tutulacağı düzenlenmiştir. Adalet Bakanı bazı açıklamalarında bunların güvence altına alındığını söylüyor ama burada suç olup olmadığını takdir edecek makamın savcılık ve hâkimlik makamları olduğunu ifade ediyor. Bu hususta elbette tereddüt yok ama anılan makamlar, kararlarını siyasi saiklerle ve siyasetin etkisiyle verirlerse ne yapacağız? Yargı makamlarının kararlarını siyasi olarak aldığı durumlarda bu kararlarla -Sayın Adalet Bakanının ifade ettiği şekilde- hukuksal yöntemlerle nasıl mücadele edeceğiz? Anayasa Mahkemesinin kararlarının uygulanmadığı ve tanınmadığı bir ortamda hukuk yoluyla bu kararlarla nasıl başa çıkacağız? (CHP sıralarından alkışlar) Yapılacak düzenlemelerde, genel olarak gazeteciliği yapılamaz hâle getirmekten, vatandaşın sosyal medya veya çeşitli yollarla hak arama hürriyetine, doğru bilgiye ulaşma hürriyetine engel olmaktan kaçınmak gerekir. Yanı sıra, günümüzde halkın haber alma hakkı konusunda en önemli kaynağı hâline gelen sosyal medyayı susturacak bir adım atmaktan da kaçınmak gerekir. Hukuk devleti olmanın, demokratik toplum yapısına kavuşmanın gereği budur. Devletler yaptıkları kanunlarla insan haklarını ihlal edemez, yurttaşları cezalandırmak için tuzaklar kuramaz. Kanunlar açık, öngörülebilir, bilinebilir, belirlenebilir, anlaşılabilir olmalı, suç ve cezada da ölçülülük ilkesi gözetilmelidir diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)