| Konu: | 164 sıra sayılı Kanun Teklifi’ne, Selçuk'ta 5 kardeşin hayatına kaybettiği yangına ve asgari ücrete ilişkin açıklaması |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 18 |
| Tarih: | 13.11.2024 |
MURAT EMİR (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bugün tüm Türkiye'nin gözü Genel Kurulumuzda olacaktı ve Noterlik Kanunu içerisinde görüşeceğimiz "etki ajanlığı yasası" diye bilinen ama bizim asla kabul edemeyeceğimiz, hukuken öngörülebilir olmayan, cezai kesinlik içermeyen; her bir savcının, her bir hâkimin farklı değerlendireceği ve bağımlı yargının elinde son derece tehlikeli olabilecek ve demokrasimizi ağır yaralayabilecek bir kanun maddesi üzerine konuşacaktım ama mutlulukla öğrendik ki iktidar grubu, AKP Grubu bu maddenin çekilmesinden yana bir tavır gösterdi, tekrar değerlendirmek üzere çekiyorlar. Bizim, sadece bizim değil diğer partilerin, sadece partilerin değil tüm Türkiye'de fikir söyleyen birçok kesimin görüşlerinin değerlendirilmiş olması çok yerindedir, kendilerine teşekkür ederiz ve gerçekten de olması gereken, tartışmaları büyütmek, Türkiye'nin her yerinde yapmak; Mecliste, komisyonda özellikle her tarafı konuşturmak ve yasa yaparken herkesi dinlemek ve Türkiye için en iyisini yapmaktır. Umuyorum ki buna benzer örnekleri önümüzdeki süreçte de tekrarlama fırsatımız olur. Dolayısıyla bu ana gündem maddesini geçiyor olmaktan büyük mutluluk duyduğumuzu ifade etmek isterim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iki gün önce Selçuk'ta 5 yavrumuzu kaybetmemizle sonuçlanan, feci şekilde kaybetmemizle sonuçlanan o yangının ve onun yarattığı acının, derin ızdırabın derin izlerini yaşıyoruz, hep birlikte yaşıyoruz ama bu günler biraz daha üzerinde konuşacağımız, biraz daha sağduyulu, duygulardan arınmış ama nerede yanlış yaptık, neyi eksik yaptık, neyi daha iyi yapabilirdik, bundan sonra neler yapmalıyızı daha derli toplu konuşacağımız günler olmalı ve bence bu konunun üzerinde çok dikkatli durmalıyız. Aslında dünkü konuşmamdan, Sayın Genel Başkanımızın grup konuşmasına da dikkat edilirse, bir acıdan, hem de böylesine büyük bir felaketten sıcak bir siyaset, günlük bir polemik çıkarma derdimiz olmayacağı anlaşılır ama bugün Sayın Bakanın ifadelerini gördüğümde, gerçekten dehşete düştüm. Kendisi yangını araştırdıklarını, yangın hakkındaki soruşturmanın devam ettiğini söylüyor ve bunun üzerinde durduklarını söylüyor. Bu, olacak şey değil. Oradaki yangın yani bu yavrularımızın ölümüne sebep olan bu yangın savcılığın işi, kolluğun işi, Aile Bakanlığının işi değil. Aile Bakanlığının ilgilenmesi gereken başka bir şey. Aile Bakanı şunun açıklamasını yapmalıdır bize: 18 kez Aile Bakanlığı temsilcileri bu eve gitmişler. Kim gitmiş; sosyal güvenlik uzmanı mı, normal bir memur mu, kim gitmiş? Gitmiş ne yapmış; hangi çalışmayı yapmış, amirlerine hangi raporları vermiş? Bunların konuşulması lazım. Aslına bakarsanız bir eve 18 kere gidilip o evde o koşullar içerisinde 5 çocuğun bırakılamayacağını anlamayacak bir kişi olamaz, hepimiz görüyoruz gerçekliği. Dolayısıyla burada bir hata var, burada bir eksik var, burada bir ihmal var. Üstüne üstlük, yasal mevzuatımıza bakarsanız Çocuk Koruma Kanunu var, muhtaç çocuğu çok açık tanımlamış. Bu çocuklar muhtaç, yasalarımıza göre de muhtaç. E, bu çocukların -7'nci madde çok açık- koruma altına alınması lazım. Türkiye Cumhuriyeti'nde bizim yasal mevzuatımıza göre, bizim işleyişimize göre "Aileden biz çocukları istedik, aile vermedi." sözünü asla kabul etmiyoruz, böyle bir şey olamaz. Bu olmuş ise eğer, ifade edilen bu ise eğer bu yanlıştır; bu, görevini yapmamaktır. Bunların hepsi için açıklama beklediğimizi ifade etmek isterim. Bizim hukukumuzda da uygulamamızda da aileye "Çocuğunu verir misin?" teklifi yapılmaz. Eğer mahkeme karar verdiyse -ki mahkemenin önüne bu deliller götürülmüş olsaydı mahkeme elbette karar verirdi- bunların hepsi yapılabilirdi.
Asıl soruna gelelim, bir sosyal hizmet politikanız yok. Olması gereken, sosyal hizmeti bir politika olarak, o hizmet sunumunu bir sistematiğe bağlayarak ve bir bütüncül anlayışla yürütmektir. Buradan bu tartışmayı başlatmamız gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Emir.
MURAT EMİR (Ankara) - Daha önce olan toplum merkezleri yok, aile merkezleri yok ve sosyal devletten anladığınız, korunmaya muhtaç çocukları korumaktan anladığınız çocuklar için kıt kanaat ayrılan bir miktar paranın ailelere ve çocuklara verilmesinden ibaret. Bakın, çocukların korunması için şu anda görüşülmekte olan bütçede her bir çocuk için ayrılan yıllık para 1.846 lira ve bu günde 5 liraya tekabül ediyor. Günde 5 liraya tekabül eden bir bütçeyle bu ülkenin milyonlarca muhtaç çocuğunu koruyabileceğinizi iddia etmiyorsunuz herhâlde. Dolayısıyla eğer bütçe yapıyorsak, burada biz millet adına bu yetkiyi kullanıyorsak buralara bakmamız ve gerçekten bütçede Çocukların Korunması ve Gelişiminin Sağlanması Programı'nın öyle 41 milyar lirayla değil 410 milyar lirayla desteklenmesi lazım; sadece parayla değil sosyal hizmeti bütüncül olarak ele alan bir anlayışla yapılması lazım. Bu konu üzerinde tartışmakta yarar var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Emir.
MURAT EMİR (Ankara) - Değerli arkadaşlar, son olarak asgari ücret meselesini gündeminize taşımak istiyorum. Sayın Cumhurbaşkanının Eylül 2021'den Mayıs 2023'e kadar "Nas varken ben faiz veremem, ben ekonomistim, faiz enflasyonun sebebidir." diyerek Türkiye ekonomisini nasıl bir felakete sürüklediği hepimizin gözü önünde gerçekleşti. Tekrar "Ben ekonomistim." deyince biz tekrar korktuk. Türkiye zaten zor bir yerde; yoksulluk içerisinde, işsizlik içerisinde, açlık içerisinde ve Cumhurbaşkanı hâlâ "Ekonomistim." diyor ve enflasyonu nasıl düşüreceğini söylüyor. Enflasyonun nasıl düşmeyeceğini ben size söyleyeyim. İnsanların cebindeki parayı alarak; asgari ücrete, emekli maaşına, memur maaşına zam yapmayarak, talebi sıfırlayarak enflasyonu düşüremezsiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Emir.
MURAT EMİR (Ankara) - Talebi sıfırlayarak enflasyonu düşüremezsiniz çünkü Türkiye'deki enflasyon talep kaynaklı bir enflasyon değil; başka sebepleri var, uzatmayalım.
Ve sahne alan Merkez Bankası Başkan Yardımcısı dedi ki: "Biz artık beklenen enflasyona göre zam yapmalıyız, bu böyle olunca yanlış oluyor. Enflasyonu yeteri kadar düşüremiyoruz." Beyefendiye buradan soralım. Merkez Bankasının enflasyon tahmini bile bu yıl için yüzde 34'ten yüzde 44'e revize edildi. Siz bile daha hangi enflasyonu hedeflediğinize karar veremiyorsunuz. Rakamları tutturamıyorsunuz ama dönüp milyonlara asgari ücret tespit ederken o rakamı baz alacaksınız. Türkiye'nin önümüzdeki yıl beklenen enflasyonu yüzde 17. Yüzde 17'ye kim inanıyor, hanginiz inanıyor; çarşı pazardaki esnaf inanıyor mu? Elbette inanmıyor, inandırıcı olmayan bir ekonomi yönetimi var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MURAT EMİR (Ankara) - Toparlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Emir.
MURAT EMİR (Ankara) - Dolayısıyla yüzde 17'yi bırakın, yüzde 20 gevelemelerini bırakın, "Yüzde 25 vereceğiz." diye Amerika'da fon yöneticilerine verdiğiniz sözleri unutun; yapılacak iş bir tanedir, asgari ücret en az 30 bin lira olmalıdır. Asgari ücret 30, daha altında biz yokuz. Biz, hepimiz, Meclisteki milletvekilleri, tüm Türkiye'de söyleyecek sözü olanlar, asgari ücrete mahkûm edilenler -ki asgari ücret Türkiye'de temel ücret olmuştur, yüzde 60 oranında işçilerimiz asgari ücret almaktadır- hep birlikte direneceğiz, 30 bin lirayı alacağız ve hakkımızı size yedirmeyeceğiz.
Sabrınız için teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)