GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Cumhuriyetin 101’inci yılında da Türkiye’nin temel yapısal sorunlarının devam ettiğine, demokratik cumhuriyete, toplumsal barışta en büyük sorumluluğun Meclise düştüğüne ve Esenyurt Belediye Başkanının gözaltına alınmasına ilişkin açıklaması
Yasama Yılı:3
Birleşim:13
Tarih:30.10.2024

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın vekiller, ben de Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Evet, 29 Ekim 1923'te cumhuriyet ilan edildi ve cumhuriyetin ilanının üzerinden tam yüz bir yıl geçti. Kürt sorunu başta olmak üzere, Türkiye'nin temel yapısal sorunları cumhuriyetin 101'inci yılında da hâlihazırda çözülmemiş olarak devam ediyor. Yüz bir yıllık süreç aslında demokrasiyi, adaleti, eşit yurttaşlığı, barışı ve birlikte yaşama iradesini yeterince geliştirememiş bir bakiyeye işaret ediyor. Aradan geçen yüz yılı aşkın süreçte farklı ulus, inanç, kimliklerin her biri inkâr edilmiş -başta Kürt halkı olmak üzere- Kürtlere ve diğer etnik kimliklere, aynı zamanda Alevilere karşı aslında ayırımcı bir politika, ret ve inkâr politikaları son hız devam ettirilmiştir; kadınların özgürleşme mücadelesi büyük baskılarla engellenmiş, işçi sınıfının mücadelesi askerî darbelerle karşılık bulmuş ve bütün eşitlik ve özgürlük mücadelelerinin karşısında baskı, zor politikaları temel bir motivasyon kaynağı olarak ele alınmıştır. Oysa, 1920’de açılan Türkiye Büyük Millet Meclisinin çoğulcu karakterinin kendisi ve 1921 Anayasası’ndaki yerel yönetimlere öncelik veren görece demokratik ruhu en azından kuruluş öncülü olması bakımından referans alınabilecek çok önemli işaretlere, çok önemli referanslara sahipti. Bugün geldiğimiz noktada cumhuriyetin demokrasiyle buluşması bir zorunluluktur, gerçek bir cumhuriyet demokrasiyi de içermelidir. Demokratik olmayan bir cumhuriyetin biçimsel olduğunun altını çizmek istiyoruz. Demokratik cumhuriyet tekçiliğe karşı çokluk ve çoğulculuğu içerir. Bizim hedeflediğimiz demokratik cumhuriyette bu topraklarda yaşayan halklar, etnik, kültürel ve inançsal kimlikler eşitçe bir arada, ortak vatanda var olur ve varlıkları da anayasal güvence altına alınır. Ekonomide adalet olmadan demokratik cumhuriyet olmaz. Emeğin sömürüsü tüm şiddetiyle devam ederken cumhuriyet demokratikleşemez. Sermaye tekellerinin muazzam kârları katlanarak devam ederken, buna karşılık emeğiyle geçinenler her geçen gün yoksullaşırken gerçek anlamda demokrasiyle buluşan bir cumhuriyetin buna kayıtsız kalması düşünülemez. Bu nedenle, cumhuriyetin demokratikleşmesi aynı zamanda emeğin kurtuluşunu da içermek zorundadır. Demokratik cumhuriyet, sermayenin tekelleşmesine karşı emekçilerin, ezilenlerin, yoksulların, halkların aldığı emeğin kurtuluşuna doğru giden bir yolu açar. Demokratik cumhuriyet, kadınların katledilmediği, kentlerin sokaklarında güvenle yürüdüğü, özgürlük ve eşitlik taleplerinin karşılandığı bir yeni cumhuriyettir. Demokratik cumhuriyet, gençlerin özgürce yaşayacağı, işsizlik ve gelecek kaygısının olmadığı bir ülkeyi işaret eder. Demokratik cumhuriyet, doğanın sömürülmesine, ranta ve yaşadığımız coğrafyayı sömüren anlayışa karşı doğayı ve evreni savunmayı esas alır. Demokratik cumhuriyet, yurttaşların, yaşadığı kent hakkında, mahallesi, sokağı hakkında söz sahibi olması, nasıl bir kültürel, sosyal ortamda yaşayacağına kolektif olarak karar vermesidir. Toplumsal ihtiyaçları temel alan, tüm kimlik, dil, kültür ve inançların varlığını kabul ederek güvence altına alan, sosyal, ekolojik, çoğulcu, eşitlikçi, kadın özgürlükçü, demokratik bir anayasa demokratik cumhuriyetin olmazsa olmazlarındandır. Bu anayasa bu topraklarda yaşayan her bir bireyin, her bir topluluğun, her bir inanç grubunun yapısını kendi içinde görmeli, bütün bunlara eşit mesafede durmalıdır. Cumhuriyetin demokrasiyle buluşması ancak toplumsal barışın kurulmasıyla, Kürt sorununun demokratik, barışçıl yöntemlerle çözülmesiyle mümkün olabilir. Toplumsal barışın inşası içinse bütün Meclisin ve tabii ki bu ülkede yaşayan her bir yurttaşın da sorumluluk alması gerekir. Muktedirin iki dudağının arasına sıkıştırılmış bir toplumsal barışın olmayacağını, bu konuda her birimize görev düştüğünü, herkesin barışa katkı sunması gerektiğini, herkesin toplumsal barış için elini taşın altına koyması gerektiğini ama en büyük sorumluluğun da Meclise düştüğünü ifade etmek istiyoruz. Bugün, her zamankinden fazla barışa ihtiyacımız var; bugün, her zamankinden fazla Kürt sorununun demokratik yöntemlerle çözülmesine ihtiyacımız var. Barış bir zorunluluktur, tarihsel bir sorumluluktur, siyasal bir zorunluluktur. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Kılıç Koçyiğit, lütfen tamamlayın. GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Bütün zorunlulukların bize yüklediği tarihsel bir görevle, vicdani bir görevle, ahlaki bir görevle, insani bir görevle karşı karşıyayız. Bu görev savsaklanamaz, ertelenemez, ötelenemez. Bu görevin kötüye kullanılmasına, bu görevin bugün görmezden gelinmesine ve en önemlisi de aslında “barış” gibi kutsal bir kelimenin, kutsal bir hedefin araçsallaştırılmasına karşı bütün Türkiye halklarını barışa, çözüme, diyaloğa sahip çıkmaya, bu aklı bütün ülkede hâkim kılmaya davet ettiğimi ifade etmek istiyorum. Bütün bu cümleleri kuruyoruz, cumhuriyetin demokratik olmadığını söylüyoruz. “Niye söylüyorsunuz? diye söyleyenlere küçük bir örnek verelim, aslında çok büyük: Bugün, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in evi basıldı, sabah saatlerinde gözaltına alındı. Evinde, arabasında, belediyede arama yapılıyor. Neymiş efendim, bilmem kiminle… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Kılıç Koçyiğit, lütfen tamamlayın. GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Uyduruk gerekçelerle, terörle mücadelenin neredeyse iddianame olarak yazdığı ve basına servis edilen uyduruk, saçma sapan gerekçelerle Esenyurt gibi Türkiye'nin en büyük ilçelerinden birinin ve halkın iradesiyle seçilmiş Belediye Başkanının, kent uzlaşısıyla seçilmiş Belediye Başkanının gözaltına alınması bu ülkede beşinci sınıf bir demokrasinin bile olmadığının açık ve net göstergesidir. Halkın iradesi bu ülkede sistematik olarak katlediliyor, halkın iradesi bu ülkede sistematik olarak yok ediliyor, yok sayılıyor; bunu kabul etmiyoruz. Tam da cumhuriyetin 101’inci yılının ertesi gününde, cumhuriyet üzerine bu kadar çok söz kurulmuşken, ileriye dönük bu kadar hedef ortaya konulmuşken “Demokrasiye tahammül etmeyen bu pratiği nereye koyacağız ve bunu nasıl değerlendirileceğiz?” sorusunu hep beraber sormamız gerekiyor. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Kılıç Koçyiğit, son kez uzatıyorum, lütfen tamamlayın. GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Bitiriyorum. O anlamıyla, bu mesele sadece Esenyurt meselesi değildir, bu mesele sadece Esenyurt Belediye Başkanının gözaltına alınması meselesi değildir; demokrasiye kastediliyor, halkın iradesine kastediliyor, çok açık ve net. Sistematik olarak halk iradesi darbeleniyor, halkın seçme ve seçilme iradesi, hakkı yok sayılıyor. O nedenle, bugün burada bütün Meclis ortak tutum almak zorundadır. Kınayacağımız bir şey varsa buyurun, kınanması gereken budur, buradan başlamak gerekiyor, buradan başlamak gerekiyor. Halkın iradesine bugün parmak sallanıyor, Toroslar Belediyesi, Akdeniz Belediyesi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi hedef gösteriliyor; bu, neyin gelmekte olduğunun habercisidir. Buna karşı tutum açıktır, ya demokrasiden, halkın iradesinden yana tutum alınacaktır ya da her zamanki gibi bir istibdat aklıyla Türkiye koyu bir karanlığa doğru gemisini devam ettirecektir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Selamlayıp bitireceğim Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Kılıç Koçyiğit, teşekkür için açıyorum. Buyurun. GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Bu aklın Türkiye'yi bir yere götüremeyeceği açık ve net. Bugünlerde “iç cephe” vurgusunun bu kadar çok yapıldığı, barışa dair bu kadar sözün kurulduğu, kardeşliğe dair bu kadar cümlenin sarf edildiği bir yerde Esenyurt’ta yaşayan Kürt’ün, Terekeme’nin, Azeri’nin, Arap’ın ve oradaki bütün halkların ortak iradesi olarak seçilen bir belediye başkanının gözaltına alınması, üstelik de bütün masumiyet karinesi hiçe sayılarak hedef gösterilmesi, o da yetmedi başka belediyelerin hedef gösterilmesi asla ama asla kabul edilecek bir tutum değildir, derhâl buradan geri adım atılmalıdır. Ahmet Özer serbest bırakılmalıdır ve bu kirli kumpası kuranların soruşturulması, yargı önüne çıkarılması gerektiğini de ifade etmek istiyorum. Genel Kurulu selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)