| Konu: | Cumhurbaşkanlığının, hudut, şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tespit edilmek üzere, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Birleşmiş Milletlerin Orta Afrika Cumhuriyeti’nde icra ettiği harekât ve misyon kapsamında yurt dışına gönderilmesi ve Cumhurbaşkanınca verilecek izin ve belirlenecek esaslar çerçevesinde bu kuvvetlerin kullanılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin son olarak 11/10/2023 tarihli ve 1394 sayılı Kararı’yla uzatılan iznin süresinin Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca 31/10/2024 tarihinden itibaren bir yıl uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/932) münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 12 |
| Tarih: | 24.10.2024 |
GÜRSEL EROL (Elâzığ) – Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Aslında benim konuşmam tezkereyle ilgili değil; tam tersine, geçen hafta Türkiye'de başlayan süreçle ilgili bir değerlendirme yapmak isterim. Ben 1990’lı yıllardan itibaren bölgede çok aktif siyaset yapan ve bölgeyle iç içe yaşayan birisiyim. Bugün Parlamentoda her siyasi partinin siyasete bakış açısı, değerlendirmesi, politikaları doğal olarak birbirinden farklı hatta parti içinde bile biz milletvekillerinin konulara bakış açısı, siyaset dili, siyasetteki yorumları birbirinden farklı. Ben kendi bakış açımla bölgede yaşadığım gerçekleri objektif değerlendirerek sizleri bilgilendirmek isterim çünkü aslında 1990’lı yıllardan itibaren gelen o bölgede yaşanmışlıklar var. Bunu zaman zaman, dönem dönem Meclis kürsüsünden ifade ettim ama zamanın darlığından dolayı çok detaylı anlatamamıştım, bugün on dakika süremin olması bu konuyu biraz daha detaylı anlatmam için bir vesile oldu. Bölge gerçekten geçmişten bugüne kadar birçok sorunlar yaşadı, bu sorunların temelinde… Hem hükûmetlerin yanlış güvenlik politikalarından kaynaklı, aldıkları tedbirlerden kaynaklı hem de bölgede terör örgütlerinin dönem dönem çok etki alanı oluşturması ve insanlar üzerinde, yerleşik halk üzerinde uyguladığı antidemokratik uygulamalar, insanlık suçu, bölgede yaşanan cinayetler, bölgede yaşanan birtakım olumsuzluklardan kaynaklı bölgede bugüne kadar birçok sorun yaşandı; bunların birkaçıyla ilgili sizi bilgilendirmek isterim. Önce 1990’lı yıllarda yanlış güvenlik politikalarından kaynaklı o bölgede yaşanan mağduriyetleri anlatmak isterim. Bölgede yaşanan yanlış güvenlik politikalarından kaynaklı sorunların en büyüğü nedir derseniz bana göre bunların birincisi köy boşaltmaları. O yılları hatırlayın, binlerce köy boşaltıldı ve 5 milyon nüfus zorunlu göçe tabi tutuldu ve o insanlar kendi kaderine terk edildiler. Bir devlet eğer güvenlik gerekçesiyle -bunu geçen konuşmamda da ifade ettim ama tam anlatamadım- bir köyü boşaltması gerekirse boşaltır, devletin böyle bir hakkı da yetkisi de vardır ama devlet kendi vatandaşını kaderine terk edemez. Buna birkaç örnek vereyim. Birincisi: Eğer devlet bir bölgede baraj yapacaksa o baraj sahası içerisinde sizin özel mülkiyetiniz varsa bile kamulaştırır, bedelini öder, barajı oraya yapar. Veya belediye bir yerden yol geçirecekse o yol güzergâhında sizin özel mülkiyetiniz, konutunuz dahi olsa kamulaştırır, bedelini öder, o yolu oradan geçirir. Eğer güvenlik gerekçesiyle köyü boşaltacaksan insanları kendi kaderine devlet olarak terk edemezsin. Ne yapacaksın? Ya, onları aynı şartlarda iskâna tabi tutacaksın. Yani biz 5 milyon Suriyeli mülteciyi Türkiye'ye getirip devletin bütün imkânlarından faydalandırdık. Sınır ötemizde yaşanan olaylardan dolayı birçok soydaşımızı Türkiye'ye getirdik, onlara yaşamlarını devam ettirecek altyapıyı sunduk ama yüzyıllardır bu coğrafyada birlikte yaşadığımız, Çanakkale'de birlikte şehit olduğumuz, İstiklal Savaşı’nda birlikte şehit olduğumuz yurttaşlarımızı kendi kaderine terk ettik. Bu doğru bir yaklaşım değil. İkincisi: 1990'lı yılları hatırlayanlar var mı? Ben 26'ncı Dönem Tunceli Milletvekiliydim, o dönemde Tunceli’yle çok sıkı fıkı ilişkilerim vardı, gider gelirdim. “Gıda ambargosu” denilen bir ambargo uygulandı yani köylü istediği zaman evine istediği erzakı götüremezdi, kiloyla götürebilirdi; un kiloyla, şeker kiloyla, gıda kiloyla. Diğer taraftan, köy isimleri değiştirildi. Ya, benim yazlığım Ege’de, Ege’yi gezin, Ege’deki bütün köylerin, bütün turizm alanlarının, yaşam alanlarının tabelasına baktığınız zaman iki ismi var; bir, oranın tarihten gelen süreçten kaynaklı işte, Rum köyüyse eski ismi vardır, altında da Türkçe ismi vardır. Ama geçmişten herkesin kendi kültürüyle, tarihiyle, gelenekleriyle ifade ettiği köy isimleri de değişti. Olabilir. Değişme ihtiyacı hissedebilir misin? Olabilir. Yaz kardeşim, üstüne eski ismini yaz, altına da Türkçe ismini yaz. Şimdi, bu sorunlar doğal olarak o bölgede vatandaşların devlete karşı olan güvenini sarstı. Bugün en büyük sorunlardan biri de o yani vatandaşın devlete karşı olan güveni yok, siyaset kurumuna karşı olan güveni yok. Peki, bunlar olurken, devlet tarafından yanlış güvenlik politikaları uygulanırken o bölgede terör örgütleri ne yaptı? Vallahi ne çocuk dinlediler, ne çağa dinlediler, ne kadın dinlediler, ne yaşlı dinlediler, ne genç dinlediler; kendileri gibi düşünmeyen herkesi katlettiler. Bu da bir gerçek ve bunlar uluslararası gizli servislerin de uşağı. Bakın, kırk yıllık terörle mücadelemizde bizim kamu bütçesinden teröre harcadığımız para 1,5 trilyon dolar, özel sektör iş kaybını da koyduğunuz zaman bu ülkenin yalnızca parasal olarak 2 trilyon dolar ekonomik zararı var. Bugün bizim iç ve dış borcumuz, özel sektör ve kamu borcumuz ne kadar? 500 ila 600 milyar dolar arasında. Bu paranın siz Türkiye'de yatırıma dönüştüğünü, istihdama dönüştüğünü, kalkınmaya dönüştüğünü düşünün; Türkiye bugün ne noktada olurdu? Bizim farklılıklarımız olabilir, siyaseten de olabilir, inançsal da olabilir, kimlik olarak da etnik yapı olarak da olabilir. Ben Tunceli kökenliyim ve Alevi bir aileden gelen biriyim. Biz Türk olabiliriz, biz Sünni olabiliriz, biz Kürt olabiliriz, biz Zaza olabiliriz, biz Çerkez olabiliriz, Gürcü olabiliriz, Yörük olabiliriz; hepimizin soyu sopu kendi onurumuz, şerefimiz ama bizim hepimizin ortak bir tek kimliği, nedir o? Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olmak. Bu ülkenin yurttaşı olmak hepimizin ortak kimliğidir. (CHP sıralarından alkışlar) Bu devlet de bu ülkede yaşayan her yurttaşımızın eşit yurttaşlık hakkını anayasal güvence altına almak zorunda. Ben bu sürecin değerlendirilirken Türkiye için bir fırsat olacağı düşüncesindeyim ama bunu terör örgütlerine verilen bir taviz olarak değil bölge insanlarının gerçek taleplerinin karşılanarak, eşit yurttaşlık hakkıyla, geçmişten gelen bütün mağduriyetler de çözülerek bu sürecin tamamlanması ve yürütülmesi gerektiği düşüncesindeyim. Sayın milletvekilleri, bu devlet hepimizin, bu ülke hepimizin ve biz bu ülkenin yurttaşları olarak kendi ülkemizde huzuru istemez miyiz, kendi ülkemizde barışı istemez miyiz? Biz, 1990’lı yıllarda Tunceli’de babamızın, dedemizin mezarına gitmeye korkardık. Ben 2015 yılında Tunceli’de milletvekili adayıydım, her bölgeye gidemezdim, gezemezdim ve geçmişte o bölgede yaşanan, kimin ne yaptığı belli olmayan birçok olaylar da oldu. O bölgede aynı zamanda başka gerçekler de var, faili meçhul cinayetler var, yargısız infazlar var; kamu adına görev yapan yöneticilerin, devlet adına görev yapan yöneticilerin kişisel inisiyatifiyle işledikleri insanlık suçu da var. Eğer biz gerçekten bugün yeni bir sürece katkı vereceksek, yeni bir süreci değerlendireceksek o günlerden bugünlere gelen bütün süreci iyi analiz ederek, iyi değerlendirerek geleceğe yönelik yeni bir kurgunun oluşması lazım. Dün Sayın Genel Başkanımızla birlikte, milletvekili grubumuzla birlikte Diyarbakır'daydık. Sokak sokak gezdik, inanın bu açıklamalar Doğu’da, Diyarbakır'da heyecan yaratmış, insanlarda bir umut var, bir beklenti var ama aynı zamanda güvensizlik de var yani yeni bir çözüm sürecinin olumsuzluğuyla karşılaşmayalım diye yeni bir umutsuzluk, daha doğrusu güvensizlik var ve bu sorun çözülmeli. Doğu’da, Güneydoğu’da sorunu yalnızca terör meselesi olarak değerlendirmek de tek başına yeterli değildir. Bölgenin kalkınmaya ihtiyacı var, bölgenin yeni istihdam alanlarının yaratılmasına ihtiyacı var, bölgenin tarım politikalarının geliştirilmesine ihtiyacı var, bölgenin turizm potansiyelinin ortaya çıkarılmasına ihtiyacı var. Bu değerleri de düşünerek bölgede yeni bir kalkınma hamlesiyle; siyasi; ideolojik, etnik kimliğe dayalı değil 85 milyon yurttaşımızın eşit yurttaşlık hakkı temelinde, herkesin geçmişe yönelik hakkını hukukunu da arayarak ama bu ülkenin değerlerinden asla taviz vermeyerek; ne devletimizin varlığından ne vatanımızın bölünmez bütünlüğünden ne de milletimizin birliğinden, beraberliğinden taviz vermeyerek, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlığını herkesle kabullenerek bu sorun çözülmelidir diyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)