| Konu: | Cumhurbaşkanlığının, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin UNIFIL’in görev süresinin uzatılması yönündeki 2749 (2024) sayılı Kararı uyarınca, hudut, şümul ve miktarı Cumhurbaşkanınca belirlenecek Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının, 1701 (2006) sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı ve 880 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı’yla tespit edilen ilkeler kapsamında, 31/10/2024 tarihinden itibaren bir yıl daha UNIFIL’e iştirak etmesi ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Cumhurbaşkanınca yapılması için Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca izin verilmesine dair tezkeresi (3/930) münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 11 |
| Tarih: | 23.10.2024 |
MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) - Sayın Başkan, muhterem milletvekili arkadaşlarım; Lübnan’da konuşlanan Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücüne Türk Silahlı Kuvvetlerinin sunduğu katkının bir yıl uzatılması için verilen Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Öncelikle, biraz önce Ankara'da Türk Havacılık ve Uzay Sanayii tesislerine yönelik yapılan terör saldırısını lanetliyorum. Bu saldırı sonucunda maalesef şehit ve yaralılarımız vardır. Şehitlerimize Allah'tan rahmet, yaralılarımıza da acil şifalar diliyorum. Bu melun ve provokatif saldırıyı da tekrar lanetliyorum ve ayrıca siyasi polemiklerden de uzak durmamız gerektiğini hassaten tavsiye ediyorum. Sözlerime başlarken sınırlarımızın içinde ve sınır ötesinde terörle mücadele eden kahramanlarımızı; ülkemizden yüzlerce, binlerce kilometre uzakta küresel ve bölgesel barışı sağlamak amacıyla görevlerini başarıyla icra eden kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerimizi Gazi Meclisimizden selamlıyorum. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 19 Mart 1978'de kabul ettiği kararlar uyarınca gözlem, uluslararası barış ve güvenliğin tesisi ve Lübnan Hükûmetine yardım maksadıyla Lübnan’da Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü kurulmuştur. 2006 yılında İsrail'in Lübnan’a saldırması üzerine Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücünün kapsamı artırılmıştır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 11 Ağustos 2006 tarihli kararıyla Lübnan’da Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü (UNIFIL) oluşturulmuştur. UNIFIL’in görev süresi bir yıl olarak belirlenmiş ve ihtiyaç hâlinde birer yıl daha uzatılması kararlaştırılmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5 Eylül 2006 tarih ve 880 sayılı Kararı’yla Lübnan’da konuşlu Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücüne Silahlı Kuvvetler unsurlarıyla katkı sağlamaya başlamıştır. İzin süresi her yıl uzatılmaktadır ve son olarak izin süresi de 31 Ekim 2023 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmıştır. UNIFIL’in görev süresi, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 28 Ağustos 2024 tarihli 2749 sayılı Kararı’yla 31 Ağustos 2025'e kadar uzatılmıştır. UNIFIL’deki görev süresinin 31 Ekim 2024'ten itibaren bir yıl daha uzatılmasına yönelik bu Cumhurbaşkanlığı tezkeresini destekliyoruz. Değerli milletvekilleri, dış politikamızın esas hedeflerinden biri de bölgemizde ve dünyada barış ve istikrarın tesisine katkıda bulunmaktır. Türkiye, hâlihazırda Birleşmiş Milletler Barış Gücü ve barışın inşası harekâtlarına en fazla katkı sunan ülkelerden biridir. Türk Silahlı Kuvvetlerimiz; Birleşmiş Milletler, NATO, Avrupa Birliği, AGİT ve ikili anlaşmalar kapsamında Azerbaycan, Libya, Kosova, Bosna Hersek, Katar, Somali başta olmak üzere çeşitli coğrafyalarda 19 farklı görev üstlenmiştir. Türkiye; Balkanlar, Kafkasya, Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Orta Asya coğrafyalarının tam ortasında bulunmaktadır. Bu 5 deniz havzasında Türkiye'nin güvenlik ve kültürel sınırları siyasi sınırlarının ötesindedir. Daha açık bir ifadeyle, Türkiye'nin Orta Doğu sınırı Irak-Suriye sınırının ötesinde bir güvenliği zorunlu kılmaktadır. Buralarda barış ve istikrarın tesisi ve korunması Ankara'nın, İstanbul'un, Diyarbakır'ın, Urfa'nın, Hatay'ın ve Edirne'nin güvenliği demektir. Bölgemizde barış, güvenlik ve istikrarı etkileyen gelişmelerin millî çıkarlarımız ve güvenliğimiz üzerinde doğrudan etkileri bulunmaktadır. Bu nedenle bölgesel gelişmeler karşısında kayıtsız kalmamız söz konusu olamaz. Lübnan, Türk-İslam medeniyetinin bin yılı aşkın süredir hüküm sürdüğü topraklardır. Türkiye'nin bölgeyle tarihî ve kültürel bağları çok güçlüdür. Lübnan, tarihsel açıdan büyük bir yakınlık içinde bulunduğumuz, toplumsal hafızamızda önemli yer tutan ve aynı zamanda soydaşlarımızı barındıran bir ülkedir. Lübnan’da barışın tesisi ve idamesi amacıyla oluşturulan güvenlik gücüne Türkiye başlangıçtan itibaren en yüksek katkıyı veren ülkedir. Türkiye, UNIFIL kapsamında barışı koruma hareketinin etkin icrasında önemli bir işlev üstlenmiştir. Ayrıca bölgedeki köy okullarının elektrik ihtiyacının karşılanmasından okullara oyun sahalarının yapılmasına; sağlık ocağı, su depoları ve yol inşaatlarından ihtiyaç sahiplerine yardım ulaştırılmasına kadar çok sayıda projeyi ve insani yardımı hayata geçirmiştir. 2020 yılında Beyrut Limanı’nda yaşanan patlamada ilk yardım ulaştıran Türkiye olmuş ve Lübnan’da gönülleri fethetmiştir. Türkiye, Lübnan’ın, istikrarını hedef alan her türlü teşebbüs karşısında ülkenin toprak bütünlüğünü, siyasi bağımsızlığını desteklemeye devam edecektir. Çünkü Lübnan’da olanlar sadece bu ülkeyi değil, aynı zamanda tüm bölgeyi ve dolayısıyla Türkiye'yi de yakından ilgilendirmektedir. Sayın milletvekilleri, Orta Doğu coğrafyası İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yeniden şekillenmiştir. Bununla ilgili en önemli gelişmelerden biri de 1948'de Filistin topraklarında Birleşmiş Milletler kararıyla bir İsrail devletinin kurulmasıdır. İsrail'in kurulduğu 1948 yılından günümüze kadar bölgede çatışmalar ve istikrarsızlık devam etmektedir. Bugün Orta Doğu'da yaşanan savaş, çatışma ve yıkımların en önemli nedeni İsrail'in hukuk tanımaz, insanlık dışı -bir devlet gibi değil de- bir terör örgütü gibi sürdürdüğü saldırganlıktır. İsrail'in işgal ve genişleme politikası sadece Filistin topraklarıyla sınırlı değildir, çevre ülkeler de tehdit edilmektedir. ABD ve Batılı devletler İsrail’i koruma bahanesiyle Orta Doğu'da hegemonya kurmaya çalışmakta, İsrail ileri karakol görevi görmektedir. İsrail'in Orta Doğu'da yürüttüğü istilacı politika, hem tarihî kökenlere dayanan birtakım iddialarına hem de modern siyasi ve stratejik hedeflere dayanmaktadır. Bu politikaların temelini “vadedilmiş topraklar” veya “büyük İsrail” olarak ifade ettikleri “arzımevut” kavramı oluşturuyor. Arzımevut Nil Nehri’nden Fırat Nehri’ne kadar uzanan geniş bir coğrafyayı kapsamaktadır. İsrail, 7 Ekim 2023'ten beri Gazze'de çocuk, kadın, yaşlı, sivil demeden 43 bini aşkın masumu katletmiştir. Dünyaya demokrasi, insan hakları ve özgürlükler konusunda nutuk atan ABD ve birkaçı haricinde Avrupa Birliği ülkeleri de İsrail'in katliamlarına destek vermektedir. İslam ülkeleri İsrail'in katliamlarını seyretmektedir. Dünyada barış ve adaleti sağlamak adına kurulan Birleşmiş Milletler İsrail'in katliamları karşısında acziyet içindedir. Orta Doğu’da kalıcı barışın tesisi ancak İsrail-Filistin meselesinin iki devletli adil bir çözüme kavuşturulmasıyla mümkün olacaktır. 1967 sınırları temelinde, başkenti Doğu Kudüs olan, egemen ve coğrafi bütünlüğü haiz bir Filistin devleti kurulmadan bu sorun çözülemez. Gazze'de binlerce masumu katleden İsrail, arzımevut hayalleri kapsamında bir sonraki aşamaya geçerek Lübnan ve Suriye'ye saldırmakta, İran’ı savaşa sokarak savaşı tüm Orta Doğu’ya yaymaya çalışmaktadır. İsrail'e destek amacıyla ABD tüm güçleri, uçak filoları, savaş gemileri Akdeniz'e getirilmiştir; Gazze ve Filistin bahanedir, Doğu Akdeniz ve aslında bölgedeki haritaların yeniden değiştirilmesi gündemlerindedir. ABD müttefik İsrail üzerinden Doğu Akdeniz'de, Lübnan ve Suriye kıyılarında kendi küresel gücünü tahkim etmenin hesaplarını yapmaktadır. İsrail'in Lübnan'daki saldırılarında 2.564 kişi ölmüş, 12 bin kişi yaralanmıştır. İsrail bombardımanı nedeniyle Lübnan’da yüz binlerce kişi yerinden edilmiştir. Lübnan'ın güneyinden başkent Beyrut ve kuzeye göç dalgası devam ederken yaklaşık 500 bin Lübnanlı Suriye'ye göç etmiştir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İsrail Savunma Bakanı 20 Ekimde Lübnan sınırında yaptığı açıklamada “Savaşın bir sonraki aşamasına geçmeye hazırız.” diyerek Lübnan’ı tamamen işgal edeceklerinin, sonrasında da Suriye'ye gireceklerinin sinyalini vermiştir. İsrail, 10 Ekim 2024 tarihinden itibaren Lübnan’ın güneyindeki UNIFIL’e bağlı Barış Gücü askerlerini hedef almaya başlamıştır, 10 Ekimde Lübnan’ın güneyindeki gözetleme kulelerine ateş açarak 2 askeri yaralamıştır. 13 Ekimde İsrail ordusuna ait tanklar Birleşmiş Milletler mevzilerine girerek askerlerin lojistik hareketini engellemiştir. İsrail ordusuna ait tankın açtığı ateş Nakura’daki Birleşmiş Milletler karargâhının gözlem kulesine isabet etmiş, 5 Barış Gücü askeri yaralanmıştır. İsrail ordusunun Ramiye’de yaydığı bir tür dumandan 15 UNIFIL askeri etkilenmiştir. Katil Netanyahu, 14 Ekimde Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Barış Gücünü Lübnan’ın güneyinden çekilmesi için tehdit etmiştir. Birleşmiş Milletler kararıyla kurulan İsrail, Birleşmiş Milletlerin bugüne kadar aldığı tüm kararları yok saymış, uymamış; İsrail'in katliamlarını desteklemeyen Birleşmiş Milletler Genel Sekreterini istenmeyen kişi ilan etmiştir. Bugün Birleşmiş Milletler kayıtlarında sınırları belli olmayan bir ülke vardır, o da İsrail’dir. Sınırı belli değildir çünkü sınırını sürekli genişletiyor. Bu siyonist davranış sadece İslam âleminin değil, bütün insanlığın, bütün dünyanın düşmanıdır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz siyasetçilerin ve milletvekillerinin bütün meselelere bir tarihî perspektifle dün, bugün, yarın bakışıyla; millî tarih şuuruyla; coğrafya, jeopolitik ve stratejik düşünceyle bakmak mecburiyetimiz vardır. Son yıllarda ve bilhassa son aylarda bölgemizde yaşanan o elim hadiselere ve İsrail'in katliamcı, siyonist saldırganlığına bu perspektiften bakma ihtiyacımız ve mecburiyetimiz vardır. Tarihimizdeki en büyük acılardan biri de Balkan Savaşı ve sonrasında yaşananlardır. Devleti yönetenlerin ve dönemin siyasi aktörlerinin gelişen olayları idrak edemeyip gereken tedbirleri zamanında almamaları nedeniyle Birinci Balkan Savaşı tam bir hezimet ve felaketle sonuçlanmıştır. Dün yani yüz on iki yıl önce “Balkanlarda ittifak kurulamaz, Balkan devletleri Osmanlı’ya saldıramaz.” diyerek gereken tedbirleri zamanında almayanlar nedeniyle o dönemin siyasi kör dövüşleri içinde maalesef Balkanlarda acı kayıplar yaşadık. İsrail; Filistin, Lübnan ve Suriye’deki saldırılarına devam ederken diğer taraftan maşa olarak kullandığı terör örgütleri vasıtasıyla Irak’ın ve Suriye’nin kuzeyinde uydu bir terör devleti kurmaya çalışmaktadır. Vadedilmiş topraklar hezeyanıyla hareket eden İsrail’in Filistin, Lübnan ve Suriye’den sonraki nihai hedefi Anadolu coğrafyasıdır, Türkiye’dir. İsrail’in Türkiye’ye de göz diktiğini ve Parlamentosunun girişinde “İsrail’in sınırları Nil’den Fırat’a kadardır.” yazdığını lütfen unutmayalım. Theodor Herzl, 1897'deki dünya Birinci Siyonist Kongresi’nde “Kuzey sınırlarımız Kapadokya’daki dağlara kadar dayanır, güneyde de Süveyş Kanalı’na dayanır.” diyerek büyük İsrail hedefini ortaya koymuştur. İsrail Başbakanı Ben-Gurion’un 1948'de, İsrail Devleti’ni ilan ederken yaptığı konuşmada “Filistin'in bugünkü haritası İngiliz manda yönetimi tarafından çizilmiştir. Yahudi halkının, gençlerimiz ve yetişkinlerimizin yeniden çizmesi gereken bir başka harita vardır, o da Nil’den Fırat’a kadar olan bölgeyi kapsamaktadır.” demiştir. Yine, bir eski İsrail Başbakanı Moşe Dayan, 1967'de “Geçmiş kuşaklar İsrail'i 1948 sınırlarına ulaştırdılar, biz 1967 sınırlarına ulaştırdık; siz Nil’den Fırat’a uzanan büyük İsrail’i kuracaksınız.” diyerek hedef vermiştir. Yine, İsrail eski Başbakanı Menahem Begin, İsrail Devleti’nin Irak, Suriye, Türkiye, Suudi Arabistan, Mısır, Sudan, Lübnan, Ürdün ve Kuveyt’i kapsayacağını söylemiştir. Yine, İsrail eski başbakanlarından Ariel Şaron, 1974'te “Türkiye de ilgi alanımız içindedir.” diyerek Anadolu coğrafyasının da vadedilmiş topraklar kapsamında bulunduğunu itiraf etmiştir. Biz, “Gazze ve Lübnan’dan sonra Suriye, Irak ve İran’a da saldıran İsrail, Türkiye için tehdit mi?” diye tartışırken İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, “Ürdün, Lübnan, Mısır, Suriye, Irak ve Suudi Arabistan'ın bazı kısımlarını içeren bir Yahudi devleti istiyorum. Yavaş yavaş İsrail'in, Kudüs’ün Şam’a kadar uzanması kaderinde var.” diyerek büyük İsrail politikasını tasvir etmiş, nihai hedefin Anadolu coğrafyası olduğunu bu da itiraf etmiştir. İsrail'in “büyük İsrail”i kurmak için yaptığı kanlı planlardan biri 1982 yılında hazırlanan ve İsrail hükûmetleri tarafından sıkı sıkıya uygulanan Oded Yinon Planı’dır. Bu planının sahibi “Beyrut Kasabı” diye anılan eski Başbakan Ariel Şaron’un danışmanı Oded Yinon’dur. Bu plan, Orta Doğu'daki Mısır, Ürdün, Lübnan, Suriye, Irak ve Türkiye'nin bazı topraklarının kendi ülkelerinden bölünüp İsrail'in malı hâline getirmek üzere yazılmış bir stratejidir ve hâlen işlemektedir. Oded Yinon Planı’nda Orta Doğu'daki devletlerin etnik ve mezhebî olarak nasıl bölüneceği, haritaların nasıl değişeceği tek tek anlatılmaktadır. Hedef ülkeler ise Lübnan, Suriye, Irak, İran, Türkiye ve Ürdün tek tek sayılmıştır. Yinon Planı’nın kırk iki yıl sonra dahi konuşuluyor olması temel amacı “vadedilmiş topraklar” dedikleri yani “büyük İsrail devleti”ni kurma yolunda uygulanıyor olmasındandır. Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli, 24 Ekim, 31 Ekim, 14 Mayıs ve 21 Mayıs 2023 tarihli grup toplantılarımızda “‘Vadedilmiş topraklar’ın nihai hedefi Anadolu coğrafyasıdır. Filistin'in güvenliği Türkiye'nin güvenliğidir.” diyerek İsrail'in nihai hedefinin Türkiye olduğunu kamuoyuyla paylaşmıştır. İsrailli yöneticiler tarafından büyük İsrail politikası defalarca kamuoyuyla paylaşılmışken "İsrail bize saldırmaz." diyerek gaflete düşmemek, tedbirli olmak gerekir çünkü değerli arkadaşlar, İsrail uzun yıllardır dolaylı bir şekilde zaten saldırmaktadır ve saldırıları da devam etmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak sınır güvenliğimize ve memleketimizin huzurunu tehdit edecek her türlü tehdit ve tehlikeye karşı devletimizin ilgili kurumlarına her türlü desteği vereceğimizi ve vermemiz gerektiğini belirtmek isterim. Filistin'in, Lübnan'ın, Suriye'nin güvenliği Türkiye'nin güvenliğidir. Devletimiz bu kapsamda gerekli önlemleri almaktadır, alacaktır. İsrail'in hayalleri hüsranla sonuçlanacaktır. Bu düşüncelerle Genel Kurul gündemine taşıdığımız Lübnan tezkeresinin ülkemizin, milletimizin ve tüm dünyanın huzur ve barışına katkıda bulunmasını diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP, İYİ Parti ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)