GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Saadet Partisi Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:10
Tarih:22.10.2024

SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA BÜLENT KAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında olay yeni değil ama kamuoyu baskısı artınca yeni bir olaymış gibi gündeme gelen yenidoğan yoğun bakım ünitesinde meydana gelen vahşice uygulamalar gerçekten bütün toplum olarak tüylerimizi ürperten bir hâle doğru geldi. Her gün bu ülkede o kadar şeyler yaşıyoruz ki “Herhâlde dip bu olsa gerek, bunun daha dibi var mı?” diye konuşurken bir sonraki gün bambaşka bir olay “Henüz dibi bulmadık.” gibi bir sonuçla bizi karşı karşıya bırakıyor. Ben sözlerime başlarken sağlık sisteminde canını dişine takarak, gerçekten fedakârca mücadele eden, mesai kavramı olmadan çalışan, sadece bu işi bir geçim kaynağı olarak değil aynı zamanda bir hizmet aşkıyla yürüten mevcut sağlık çalışanlarımıza, doktorundan hasta bakıcısına, hemşiresinden temizlik görevlisine kadar bütün sağlık görevlilerimize bu ulvi hizmetleri için teşekkürlerimi sunarak başlamak istiyorum. Yine, bir diğer teşekkür de… Soruşturmayı yürütürken mafyaya, güç odaklarına boyun eğmeden, Türkiye Cumhuriyeti adına cumhuriyet savcılığı görevini yürütürken kamunun, milletin çıkarlarını önceleyerek bu soruşturmayı yürüten cesur yargı mensuplarına da buradan bir kez daha teşekkür etmek istiyorum. Elbette, her kurumda olduğu gibi, sağlıkta da çürük elmalar vardır, yargıda da. Devlet ve iktidar olarak, Meclis olarak bizim görevimiz de çürük elmaları ayıklama başarısı gösterebilmemizden geçiyor. Yeni doğan yoğun bakım ünitesindeki hadiselere iki meseleden yaklaşmamız, iki pencereden yaklaşmamız gerekiyor. Bir, olayın adli boyutu yani bizzat suç işleyen, bu olayların içerisinde olan bir kısmı kamu görevlisi, diğeri de normal şahıslardan oluşan bir çeteden bahsediliyor. Bununla ilgili elbette Cumhuriyet Başsavcılığımız soruşturma yürüttü, iddianame hazırladı, yargısal süreç devam ediyor. Bir de olayın idari boyutu vardır. İdari boyut aynı zamanda siyasi sorumluluk üstlenmeyi gerektirir çünkü kamunun, kamu adına güç kullananların bir önleyici olma görevi vardır, bir de bütün önleyici tedbirlere rağmen mevzuata aykırı bir durum meydana gelirse de cezalandırma boyutu vardır. Örneğin, bir fabrikanın, bir işletmenin kapısında bekleyen gece bekçisinin uyumadan o işletmeye hırsız girmemesini temin etme sorumluluğu vardır ama uyumamasına rağmen her nasıl başardılarsa o işletmeye, o fabrikaya hırsız girdiği zaman da gereğini yapıp müdahale etmek ve ilgili kolluk kuvvetlerine haber verme sorumluluğu var. Şimdi, işletmenin, fabrikanın başında bulunan bekçi uyuyor, içeriye hırsızlar giriyor, karşı komşu telefonla arıyor bekçiyi “Ya sen uyuyorsun, içeriye hırsızlar girdi.” diyor, bu da 155'e ihbar ediyor. Ondan sonra, bekçiyi alkışlayacak mıyız, yoksa “Kardeşim, bu hırsızlar içeriye girerken sen uyuyor muydun, uyumuyor muydun?” diye bekçiyi sorgulayacak mıyız? Burada, elbette Sağlık Bakanının, o dönemki İl Sağlık Müdürünün bu çetenin içerisinde olduğuna dair hiçbir iddiada bulunmuyoruz en azından elimizdeki deliller itibarıyla ama denetim görevi olan, bu çetelerin elini kolunu sallaya sallaya âdeta yaygın bir uygulama olarak yeni doğan çocuklarla ilgili bu yoğun bakım ünitelerinin alt şirketlere taşere edilmesi sırasında Sayın İl Sağlık Müdürü, bugünkü Sağlık Bakanı, sen uyuyor muydun, uyumuyor muydun? Elbette bunun hesabını bu millete vermek zorundasınız. Senin ortaya çıkarmadığını vatandaş ortaya çıkarıp CİMER’e şikâyet ettikten sonra bunu ilgili adli kolluk kuvvetlerine göndermek seni sorumluluktan kurtarmaz. Düşünün, bu ülkede Sağlık Bakanlığı yapmış bir özel hastane sahibi kişi yoğun bakım ünitesini alt şirkete taşere ediyor, niye? Alt şirketin kâr edebilmesi için, daha doğrusu daha fazla kâr edebilmesi için nerelerden kısılması gerektiğini çok iyi biliyor da ondan dolayı. Ya sigortasız personel çalıştıracaksınız ya gece sağlık nöbetinde doktor bulundurmayacaksınız ya da nitelikli hemşire ve ebeler yerine nitelikli olmayan, diploması olmayan kişiler bulunduracaksınız. Dolayısıyla, bizim genel görüşme talebindeki maksadımız şudur: Ülkede adli yönden cezalar alınıyor ama maalesef, bütün bu rezaletlere rağmen, siyasi sorumluluk üstlenen hiç kimse ortaya çıkmıyor. Bu ülke, bu siyasi sorumlulukları ortaya çıkarmadığınız müddetçe, dibinin dibi görünmeden, siyasi sorumluları hesap vermeden her gün yeni skandallarla yüz yüze kalmaya devam edecektir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun. BÜLENT KAYA (Devamla) – Kimse babamızın oğlu değil, velev ki babamızın oğlu olsa dahi hiç kimseyi koruma gibi bir sorumluluğumuz yok. Bizlerin, milletvekilleri olarak, iktidar olarak koruyacağımız tek bir kişi vardır, 85 milyon milletimiz ve vatandaşlarımızdır. Onun için kimsenin PR’ını yapmayın, kimseyi baştan kahraman ilan etmeyin. Gelin, herkes önce Türkiye Büyük Millet Meclisinde, daha sonra da kamuoyu önünde yaptığı ihmallerin, yanlış işlerin hesabını versin. Öyle yok, sağlık sistemindeki genel bir uygulamayla… Özel hastanelere aktarılan kamu parası olarak 35 milyar TL'den bahsediliyor. SGK'den 8 bin TL günlük ödeme veriyorsanız siz bu yoğun bakım ünitelerine, oraya giden hastanın gerçekten gidip gitmediğini veya o şartları oluşturup oluşturmadığını denetim sorumluluğunuz vardır. Bakan bu denetim kaçamaz diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)