GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2007 yılından itibaren görünür aşamaya gelip “çözüm süreci” adı altında işletilen sürece, Devlet Bahçeli’nin bugünkü grup toplantısında yaptığı açıklamalara, Özgür Özel’in dün Selahattin Demirtaş’ı ziyarete gittiğine, siyasette bir müzakere zemini oluşmuş olmasını Türkiye açısından bir kazanım olarak gördüklerine ve TUS kontenjanlarındaki düşüşe ilişkin açıklaması
Yasama Yılı:3
Birleşim:10
Tarih:22.10.2024

BÜLENT KAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, uzun yıllardır ülkemizde yaşanan çatışmalı ortamı sona erdirmeye dönük, zaman zaman devleti yöneten kişilerde, zaman zaman siyasilerde “Acaba silahlı mücadelenin dışında alternatif çözüm yolları kullanılarak da bu mesele hallolup bu ülkenin gündeminden kökten çıkarılabilir mi?” diye gündemi sürekli olan bir ülke. Bu zaman zaman görünür olmayan şekilde yürütülen bir süreçti, ilk kez 2007'li yıllardan itibaren bu süreç kamuoyuna da yansıyacak bir şekilde görünür bir aşamaya gelip “çözüm süreci” adı altında bir süreç işletilmiş oldu. Elbette her süreç yaşandığı döneme hastır ve o dönemin koşulları içerisinde değerlendirilmelidir ancak devlet aklı, ortak akıl şunu gerektirir: İlgili süreçlerin yaşandığı dönemdeki artılar, eksiler değerlendirilir, aynı isimle veyahut o sürecin devamı şeklinde bir sürecin yaşanmasına gerek kalmaksızın o tecrübelerin ışığında yeniden meselelerimizi ele alıp bu meselelerin çözümüne dair bir süreci hep beraber yürütme sorumluluğumuz var. Dolayısıyla hem devleti yöneten kişilerin hem siyasi partilerin Türkiye'nin hangi meselesi olursa olsun bir masa etrafında, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında, Genel Kurulda birbirimize hakaret etmeden, birbirimize bağırmadan, birbirimize parmak sallamadan oturup müzakere edebileceğimiz siyasal zeminleri inşa etme sorumluluğumuz olduğunu düşünüyorum. Bu manada, bugün, daha önceki birkaç açıklamasının devamında Sayın Bahçeli’nin gündeme getirdiği bu konuları “Türkiye Büyük Millet Meclisinde konuşalım.” önerisini anlamlı ve kıymetli bulduğumu ben de şahsım adına ifade ediyorum. Dolayısıyla bizler burada sadece siyasi partiler olarak Sayın Bahçeli’nin ne dediğini yorumlamak, eleştirmek ya da desteklemek yerine, her siyasi partinin, Türkiye'nin bu kangren hâline gelmiş sorununun ortadan kaldırılmasına dönük önerilerinin, tekliflerinin, endişelerinin ne olduğunun konuşulmasına ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Elbette, her partinin dile getirdiği her çözüm önerisi bizlerin iştirak edeceği öneriler olmayabilir ama o önerilere katıldığımız zaman niçin katıldığımızı, katılmadığımız zaman da katılmama gerekçelerimizi muhataplarımıza müzakere yoluyla ilettiğimiz zaman, belki de o süreci yönetenlerin belli yanlışlara düşmesine de engel olma imkânımız olur. Dolayısıyla burada, bir konuyu sadece karşıtlık üzerinden, birbirimizi eleştirerek ortaya koymak yerine ben, bu ülkenin kangreni hâline gelmiş bu sorunun çözümü için herkesin kendi teklifleriyle kamuoyunun önüne çıkmasının faydalı olduğunu düşünüyorum. Bu yönüyle de bugüne kadar ilk kez -yani belki de daha önceki konuşmalarında vardır, ben kaçırmış olabilirim- bu meselenin… Elbette, terörle mücadele edilirken, demokratik haklar çerçevesinde, ekonomik ve sosyal çerçevede de değerlendirilmesi gerektiğine dair yaklaşımın bizim yıllardır dile getirdiğimiz bir mesele olduğunu da üzerine basa basa ifade etmek istiyorum. Çünkü ülkemizin sorunları ile çatışmacı süreçleri birbirinden ayırmamız gerekiyor. Elbette bunu doğuran sebepleri, bunu doğuran şartları da konuşup bunu ortadan kaldırmanın koşullarını da hep beraber müzakere etmemiz lazım. Burada sadece şuna ihtiyacımız var: Birbirimizi şeytanlaştırmadan, birbirimizi ötekileştirmeden bu süreçleri yönetmek lazım. Sayın Özgür Özel, zannedersem dün, Sayın Selahattin Demirtaş’ı ziyarete gitti. Sayın Bahçeli’nin çıkışından bir iki ay önce bu ziyareti yapmış olsaydı herhâlde ne vatan hainliği ne terörle iş birliği kalır, her konuyu burada itham ederek Özgür Özel’in o ziyaretini konuşurduk ama bakıyorum ki o konuşmayı yapma potansiyeli olanlar bile bugün bu dille konuşmamayı tercih ediyorlar. Yanlışın neresinden dönülürse kârdır; dediğim gibi, meselelerimizi müzakere yoluyla halletmemiz lazım. Seçimlere giderken bu Millet İttifakı seçimi kazanırsa… Ki bağımsız mahkemelerin işidir tutuklu birinin tahliye edilip edilmemesi. “Bunlar, şu kişiyi serbest bırakır, bu kişiyi serbest bırakır.” diyerek, miting meydanlarında muhalefeti şeytanlaştırarak bu ülkenin meselelerini konuşamayız. Dolayısıyla ben siyasette bir müzakere zemini, birbirimizi dinleme, birbirimize hem önerilerimizi hem de kaygılarımızı aktarma zemini oluşmuş olmasını Türkiye açısından bir kazanım olarak gördüğümüzü ve bu süreçte hem önerilerimizi hem de kaygılarımızı muhataplarımızla oturup konuşmanın önemli ve anlamlı olduğunu ifade ederek bu hususa dair görüşlerimizi bu şekilde ifade etmek istiyorum. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Beş dakikanız bitti. Buyurun. BÜLENT KAYA (İstanbul) – Toparlıyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; maalesef iktidar partisi eğitim sistemini yazboza döndürdüğü gibi sağlık sisteminde de aynı adımları atıyor. Bugün bizleri ziyarete gelen, TUS sınavına hazırlanan öğrencilerimizin bir şikâyeti, bir kaygısı var. Son altı yedi sınavda ortalama 10-12 bin civarında uzman kadrosu açılmışken şu an maalesef 2 bini aile hekimi olmak üzere sadece 7 bin tane kontenjan açıldı, 26 bin kişi barajı geçti ve bu 26 bin kişi devlette öngörülebilirliğin bir gereği olarak en az ortalama 12 bin kadro açılmasını beklerken 7 bin kadroyu görünce belki de hayatlarının baharında idealist bir doktor olarak yetişme hayallerini hep beraber suya düşürmek durumunda kaldılar. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BÜLENT KAYA (İstanbul) – Son bir dakikayla toparlayacağım Sayın Başkanım. BAŞKAN – Buyurun. BÜLENT KAYA (İstanbul) – Dolayısıyla bu kontenjan düşüşü de genelde devlet hastanelerinde ya da devlet üniversitelerinde yapıldı. Oysa özel üniversitelerde anlamlı kontenjan düşüşleri yok. Sebep: Devlet üniversitesindeki çalışma koşulları daha iyi, ödenen maaşlar daha iyi ama özel üniversitelerde uzman doktorlar, daha doğrusu TUS sınavını kazanan asistan doktorlarımız çok daha zor çalışma şartlarında çalıştırmak durumunda kalıyor. Burada, sanki devlet üniversitelerinden özel üniversitelere doğru doktorları sevk etme durumu var. Bir diğer önemli husus da şu: Örneğin, geçen sene Etlik Şehir Hastanesinde kadın doğumda TUS sınavını 35 kişi kazandı. Şimdi 4 kişilik bir kontenjan ayırıyorsunuz. Peki, bu 35 kişi alttan gelen 4 kişiyle beraber nasıl bu işleri idare edecek? Çünkü her sene 35 kişi sisteme yeniden dâhil ediliyordu. Muhtemelen bu iş yoğunluğunu kaldıramadığı için insanlar istifa etmek durumunda kalacaklar. Bu konuyu da dikkatinize sunmak istedim. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.