GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Amerika’nın ve uluslararası güçlerin 9 Ekim 1998’de Öcalan’ı Türkiye’ye iade etmelerindeki gerçek nedene ve bunun sonuçlarına, Kürt-Türk ilişkisini demokratik haklar zemininde yeniden inşa etmenin zamanının geldiğine ve Meclisin bu konuda sorumluluk alması gerektiğine, kadına yönelik şiddete ve Meclisin kadın şiddetine sessiz kalmasını kabul etmediklerine ilişkin açıklaması
Yasama Yılı:3
Birleşim:5
Tarih:09.10.2024

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Ben de Genel Kurulu selamlıyorum ve iyi bir çalışma günü diliyorum. Şimdi, bugün Türkiye'nin karşı karşıya bulunduğu çoklu krizleri konuşuyoruz. Bu çoklu krizler, tabii, siyasal, sosyal, toplumsal, ekonomik, hukuksal ve aslında birçok alanda yaşanan çöküşlerin temel nedenini oluşturuyor ve bu çöküşlerin, bu krizlerin her birinin bir de tarihsel arka planı var. Ben, bu anlamıyla bir hafıza tazelemek istiyorum ve sizleri buradan yirmi altı yıl öncesine yani 9 Ekim 1998'e götürmek istiyorum. Bu tarih önemli bir tarih. Neden önemli bir tarih? Çünkü o zaman uluslararası güçlerin, aslında, Kürtlerin “komplo” olarak tarif ettikleri bir meseleyle Sayın Öcalan’ı Türkiye'ye iade ettikleri tarih ki bu konuda biliyorsunuz en son İtalyan Başbakanının bir demeci çıktı ve dedi ki: “Amerika bize ‘Öcalan’ı Türkiye'ye verin.’ dedi ve biz NATO ülkesiydik, bizim bir gücümüz yoktu, doğal olarak da biz Amerika'nın bu isteğine boyun eğdik.” Peki, Amerika ve uluslararası güçler aslında bunu yaparken gerçekten Türkiye’nin ve Türkiye halklarının faydasına bir iş mi yaptılar, yoksa Türkiye'yi çok daha uzun bir süre aslında bu savaş ve şiddet çemberinde tutmak açısından mı bunu yaptılar; bunu bugün herkesin bir kez daha yüksek sesle sorması ve bu soruya cevap araması gerektiğini ifade etmek istiyorum. Tabii ki bu komplonun kendisinin Kürt sorununda çözümsüzlüğü, savaşı, şiddeti aslında körüklediğini ve en nihayetinde çözümsüzlüğü derinleştirdiğini ifade etmemiz gerekiyor. Oysa ki farklı olabilirdi bu; ne yazık ki olmadı. Şimdi, bu komplo aslında Kürt halkının demokratik çözüm ve barış umutlarını boşa çıkarmak istedi ama sadece burada Kürt halkı ve Kürt halkının bu barış umudunun akamete uğraması, demokratik çözüm ortamının dinamitlenmesinden bahsetmiyoruz, aynı zamanda bir bütün Türkiye’nin kuşatılmasından ve onun iradesinin ipotek altına alınmasından ve Kürt sorununun çözümsüz bırakılması gibi bir tarihsel süreçten, bir hikâyeden bahsediyoruz, bir yaşanmışlıktan bahsediyoruz. Çok uzun yıllardır, yüz yıllık bir Kürt sorunu var, bunun kırk yılından fazlası çatışmalı geçmiş bir sorun ve bu sorun, Türkiye’nin çözmediği için, üzerine cesaretle gitmediği için de her zaman için aslında yumuşak karnı olmaya devam etmiş. Peki, uluslararası güçler bu yumuşak karın üzerinden ne yapmışlar? Her defasında aslında uluslararası güçler de Türkiye'yi kendi hegemonyalarına almak ve kendi politikalarına entegre etmek açısından Kürt sorununu istismar etmişlerdir ve bu konuda da çok çeşitli deneyimler ve yaşanmışlıklar olduğunu da çok iyi biliyoruz. Oysaki demokratik yollarla bu sorun gerçekten çözülebilirdi; uluslararası güçlerin dâhil olmadığı bir çözüm bu ülkede, bu ülke halklarıyla bu ülkenin Meclisiyle gerçekleştirilebilirdi ama bunun yerine uluslararası güçlerin de katkısıyla büyük askerî operasyonlarda, güvenlikçi politikalarda ısrar edildi ve bu akla yatırım yapmanın kendisinin bu ülke halklarına maliyetini her birimiz aslında çok iyi biliyoruz. O anlamıyla Kürt-Türk ilişkisini demokratik haklar zemininde yeniden inşa etmenin zamanının geldiğini düşünüyoruz. Bu ilişkiyi, tarihsel Kürt-Türk ittifakını büyütmenin, derinleştirmenin zamanının geldiğini düşünüyoruz. Çokça ve sıkça Malazgirt göndermeleri yapılır, 1071’e atıflar yapılır; evet, 1071 Kürt halkının ve Türk halkının ittifakıyla kazanılan bir tarihsel süreçti ve bugün Anadolu’yu yurt tutan Türklerin buraya gelişinin ilk başlangıcıydı. O zaman o günkü o ittifakın, yine, aslında, Birinci Dünya Savaşı’nda Türkiye'nin düşman işgalinden kurtulması meselesindeki ittifakın iyi anlaşılması ve bütün bu tarihsel ittifak zeminlerinin, bütün bu tarihsel referansların iyi irdelenmesi gerektiğini ve buralardan bir akıl, bir sonuç çıkarılması gerektiğini düşünüyoruz. Ne adına? Barış adına. Ne adına? Demokrasi adına, özgürlük adına, eşitlik adına ve demokratik cumhuriyet adına bütün bunların gözden geçirilmesi ve buralara iyi bakılması gerektiğini ifade etmemiz gerekiyor. Kürt sorununun ret, inkâr politikalarıyla çözülmeyeceği çok açık. Kürt halkının temel demokratik haklarından vazgeçirilme planından bir sonuç alınılamayacağı çok açık ve net. Bu politikalar denendi, çokça denendi ama günün sonunda geldiğimiz yerde işe yaramadıkları açık ve net. Türkiye'nin çok önemli bir deneyimi var, 2013-2015 deneyimi bu ülkede yaşandı, bu ülke topraklarında yaşandı ve bize önemli bir referans olmaya hâlâ devam ediyor. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Kılıç Koçyiğit. GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Bu referansa dönüp bakmak ve gerçekten bu ülkedeki başta Kürt sorunu olmak üzere bütün diğer sorunları da müzakereyle, diyalogla, çözümle çözmek gibi, tartışarak çözmek gibi bir önceliğimiz olmak zorunda. Bu, tarihsel bir zorunluluk. Neden tarihsel bir zorunluluk? Bakın, dün burada bir kapalı oturum yapıldı, her ne kadar biz o kapalı oturumda gerçek anlamda çok bir şey öğrenememiş olsak da şunu ifade etmemiz gerekiyor: Evet, bölgede büyük bir yangın var, gerçekten bu yangının Türkiye'ye direkt ve dolaylı etkileri illaki olacaktır ve bu yangından kurtulmanın yolunun da aslında diyalog ve müzakere kanallarını açmaktan geçtiğini çok iyi biliyoruz. Komplonun bugün boşa çıkarılmasının, Türkiye halkları tarafından boşa çıkarılmasının zamanı gelmiştir ve Meclisin bu konuda sorumluluk alması gerekiyor. Daha fazla kana, şiddete, gözyaşına bu Meclis göz yumamaz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Kılıç Koçyiğit. GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Bu Meclis tarihsel rolünü oynamalıdır. Artık tecridin karşısında susan, tecridin karşısında sessiz kalan, tecride göz yuman, Kürt sorunundaki çözümsüzlüğe göz yuman bu Meclis gözlerini açmalıdır ve bu sorunun üzerine gitmelidir, elini taşın altına koymalıdır; Kürt ve Türk ittifakı için Meclisten başlayarak bir adım atılmalıdır ve bu yangın, bu ateş artık söndürülmelidir diyoruz. Bu anlamıyla, iktidarıyla muhalefetiyle bütün parti gruplarına, grubu bulunmayan bütün milletvekillerine yeniden 9 Ekimde çağrı yapmak istiyoruz: Gelin, bu ateşi hep beraber söndürelim. Gelin, barış aklını hâkim kılalım. Gelin, çözümü, diyaloğu temel bir yöntem olarak esas alalım. Kürt sorununu çözelim ki Türkiye demokratikleşsin, Türkiye demokratikleşsin ki bölgede istikrarın, barışın adası olsun ve gerçekten biz en azından içeride bunu sağlayabiliriz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Kılıç Koçyiğit. GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Bunun koşullarının olduğunu düşünüyoruz. Son olarak, izninizle bir başlığı tamamlamak istiyorum Sayın Başkan: Kadına yönelik şiddet. Sadece 2024 yılının dokuz ayında 295 kadın yaşamını yitirmiş, katledilmiş. Dün siz de kürsüde, Divanda bir protesto eyleminde bulundunuz, çok çok teşekkür ediyoruz. Bu Meclisin artık bu kadın şiddetine sessiz kalmasını da kabul etmiyoruz. Bakın, eylül ayında 30 kadın, 1 çocuk katledilmiş; 15 kadın, 4 çocuk şüpheli şekilde ölmüş; topladığınız zaman 45 kadın, 5 çocuk yapıyor. Bu bir savaş bilançosu Sayın Başkan, bir savaş bilançosu. Bu ülkede bir kadın kırımı yaşanıyor, bu ülkede bir cins kırımı yaşanıyor ve bu iktidar hâlihazırda hiçbir şey yapmıyor, sadece seyrediyor, sadece iyi niyet temennilerinde bulunuyor. Oysaki yargılamayan, oysaki haksız tahrik indirimi veren, iyi hâl indirimi veren bizzat iktidarın emrindeki yargının kendisidir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Kılıç Koçyiğit. GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Tamamlıyorum Sayın Başkan. Bir kapıdan tutuklayıp diğer kapıdan şartlı salıverme koşullarını bu kadın katillerine uygulayan bizzat iktidarın kendisidir. Bugün düşünce suçluları siyasi düşünceleri nedeniyle cezaevindeyken, kadın katilleri sokaklarda kadınları katletmek üzere ellerini kollarını sallayarak devam ediyorlar. O anlamıyla gerçekten soruyoruz. Bu adalet sistemi, bu yargı sistemi katillerle empati yapıyor, katillere ceza indirimi veriyor, katledilen kadınlarla ve onların yakınlarıyla empati kurmuyor. Bu düzen değişmek zorunda, tek bir kadını daha kaybedecek mecalimiz yok. İsyan ediyoruz, isyan ediyoruz, isyan ediyoruz! Kabul etmiyoruz; bu şiddetin karşısında Parlamentodaki bütün kadın vekiller başta olmak üzere herkesi tutum almaya, tavır takınmaya ve bu kadın şiddetinin önüne geçmeye de davet ediyorum. Teşekkür ediyorum. (DEM PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)