GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: (10/235, 837,1601,1602,1800,1801) No.lu Yapay Zekânın Kazanımlarına Yönelik Atılacak Adımların Belirlenmesi, Bu Alanda Hukuki Altyapının Oluşturulması ve Yapay Zekâ Kullanımının Barındırdığı Risklerin Önlenmesine İlişkin Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergelerin Ön Görüşmesi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:2
Tarih:02.10.2024

SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA SEMA SİLKİN ÜN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle 28'inci Dönem Üçüncü Yasama Yılının milletimizin huzur ve refahına vesile olacak çalışmalarla geçmesini umut ediyorum.

Yasama yılının ilk oturumunu yapay zekâ konusuna ayırmak hepimize biraz farklı hissettirmiştir eminim. "Dünya yapay zekâyı konuşuyor, biz hâlâ kısır çekişmelerle uğraşıyoruz." diyerek siyaset kurumunu eleştiren dostlara rahat bir nefes aldıracak bugün değerli vekillerimiz.

Sanayi çağı, bilgi çağı, internet çağı derken yapay zekâ çağının kapısını açtık. Yapay zekâyı konuşurken sadece bir teknolojiyi değil sosyal, etik, hukuki boyutuyla hayatımızı dönüştürme potansiyeli olan bir güçten bahsediyoruz. Bir zamanlar bilim kurgu filmlerinin konusu olan bir teknolojinin bugün hayatımızın her alanına nüfuz edişini izliyoruz. Öyle bir teknoloji ki kendi çıktılarını üretip, mantık yürütüp alternatifler arasından kendi tercihini belirliyor, bize de şuur sahibi bir varlıkla iletişim hâlindeymişiz hissini veriyor. Teknolojik bir yeniliği değil, bir devrimin ülkemizin geleceğini nasıl şekillendireceğini, toplumsal ve ekonomik yapımızı nasıl etkileyeceğini konuşuyoruz. Bugün yapay zekâ hakkında söylenecek her şey çok yakın bir gelecekte bire bir karşımıza çıkacak, bir realite hâline gelecek. Umarım, biz yeterince gelişmiş teknolojinin büyüden farkı olmadığını söyleyerek sorumluluğu öteleyenlerden değil, bu devrimi anlamaya çalışanlardan oluruz. Büyü değil, büyüleyici bir güçle karşı karşıyayız. Fırsatlarıyla, tehditleriyle önümüzde duran koca bir devrim var. En önemli özelliklerinden birisi verimliliği artırma kapasitesi, devasa bir üretim tesisinde insana ihtiyacın ve insan hatasının neredeyse sıfıra indirildiği bir senaryo. Bu maliyetlerin düşmesi üretimin hızlanması, hataların minimuma inmesi demek. Ülkemizin coğrafi avantajlarını teknolojik bir devrimle birleştirdiğimizde aslında küresel pazarda rekabet gücümüzün hayal edilemeyecek boyutlara ulaştığını görebiliriz.

Madalyonun diğer tarafında ne var peki? Yapay zekânın sunduğu bu verimliliğin neden olacağı iş gücü kaybı. Tekrarlayan ve rutin işlerde çalışan milyonlarca insan için gelecek çok parlak gözükmüyor. Bu devrimi fırsata çevirmek, toplumun geniş kesimlerini bu dönüşüme hazırlamakla mümkün olabilecek ancak. Yapay zekâ her ne kadar bazı işlerin sonunu getirse de yeni iş kollarının doğuşuna da zemin hazırlıyor. Ancak burada asıl mesele lise mezunu bir gencin, kırsalda yaşayan bir çiftçinin ya da sanayide çalışan bir işçinin bu yeni düzene nasıl adapte olacağı; eğitim sistemimizin bu hızla değişen dünyaya ne kadar entegre olabileceği.

Değerli milletvekilleri, mesele sadece yeni mesleklerin doğuşu da değil, aynı zamanda, mevcut işlerin de yeniden tanımlanması. Yapay zekâ iş süreçlerini dönüştürürken insan faktörünü tamamen ortadan kaldırmak zorunda değil. Bu noktada, biz "insan-robot iş birliği" kavramını öncelemek zorundayız. İnsan zekâsı ile yapay zekâyı birbirini tamamlayacak şekilde çalıştırmaktır meselemiz; doktorun, mühendisin, öğretmenin, çiftçinin yapay zekâyla desteklenmiş iş süreçlerinin daha verimli ve başarılı bir şekilde çalışmasını sağlamak.

Ekonomik açıdan bir diğer mesele gelir dağılımı. Yapay zekâ büyük sermayenin elinde muazzam bir güce dönüşüyor âdeta. Teknolojik yatırımlar yapabilen büyük şirketler bu süreçten yine aslan payıyla çıkıyorlar ama bu durum küçük ve orta ölçekli işletmeler için ciddi bir tehdit anlamına geliyor. Burada devletin devreye girip küçük işletmeleri bu dönüşüme adapte edebilecek teşvikler ve eğitim programlarını hazırlaması gerekiyor. Aksi takdirde, gelir dağılımında derinleşen eşitsizliklerin sosyal huzursuzluklara yol açması kaçınılmaz olacak.

Bu dönüşüm aynı zamanda toplumsal yapımızı da derinden sarsacak. İnsanlardaki işlerini kaybetme korkusu kendilerini değersiz hissetmelerine, toplumsal bir yabancılaşmaya yol açacak. Burada bizim sorumluluğumuz, bu dönüşümü insan odaklı bir şekilde yönetebilmektir; insan teknolojiye değil teknoloji insana hizmet etmelidir.

Yapay zekâ algoritmaları eğitildikleri verilerdeki ön yargıları ve ayrımcılıkları da yansıtıyor. Mesela, MIT Media Lab tarafından yapılan bir araştırmada, bazı ticari yüz tanıma sistemlerinde beyaz erkeklerin yüzleri yüzde 99 doğrulukla tanınırken koyu tenli kadın yüzleri yüzde 35'e varan hata payıyla tanınabiliyor. Bu durum, güvenlik ve adalet sistemlerinde ciddi ayrımcılıklara yol açıyor. Bu teknolojilerin kullanımını sınırlamak ve etik standartlar oluşturmak için çalışmalara hızla başlanmalı. Kişisel verilerin izinsiz kullanımı ve sızdırılması bireylerin özel hayatlarının ihlaline ve toplumsal güvensizliğe yol açıyor. Kişisel verilerin toplanması, işlenmesi ve saklanması sırasında bireyin mahremiyet haklarının korunması ihtiyacı karşı karşıya olduğumuz tehlikenin boyutunu önümüze seriyor. Örneğin, Cambridge Analytica skandalında milyonlarca Facebook kullanıcısının verileri izinsiz olarak toplanmış ve siyasi amaçlarla kullanılmıştı.

Kişisel Verilerin Korunması Kanunu'nun uygulanmasında ne kadar etkiliyiz ve bu yasayı yapay zekâ çağının gereksinimlerine uygun hâle getirmek için neler yapıyoruz; bunu izlememiz gerekiyor. Yapay zekâ sistemlerinin yanlış kararları veya hataları durumunda sorumluluğun kimde olduğu yasal düzenlemelerle belirlenmeli, algoritmaların karar verme süreçleri şeffaf ve denetlenebilir olmalı. Tarımdan eğitime, güvenlikten otomasyona, savunma sanayisinden hukuka tüm sektörlerin dünya örnekleri önümüzde duruyor. Bize kalansa bu meseleyi ciddiye almak ve kaynakları doğru kullanmak.

Meselenin etik boyutu teklifin de en önem verdiği husus. Bu teknolojinin karar alma süreçlerinde daha etkin hâle gelmesi, insan hakları ve bireysel özgürlükler açısından da önemli sorunları beraberinde getiriyor. "Kimin verisi nasıl kullanılacak? Bu veriler kimlerin elinde bir güç aracına dönüşecek? Yapay zekâ sistemlerinin kararları nasıl denetlenecek? Yapay zekâ şirketlerinin laboratuvarları hâline gelmenin önüne nasıl geçilecek? Yapay zekâ destekli distopik gözetleme araçları devreye mi konulacak?" Tüm bu sorular, bu büyük teknoloji devriminin yüzleşmemiz gereken zorluklarıdır.

Değerli milletvekilleri, hukuk gibi geleneksel bir alanın dahi bu devrimin dışında kalamadığını görüyoruz. Yapay zekâyla adalet dağıtmak da mümkün. Robot yargıçlar veri setlerini analiz ederek hukuki prensipler doğrultusunda hızlı ve tarafsız şekilde karar verebiliyor. Kim bilir, ülkemizde hukukun temel ilkeleriyle çelişen kararların bertaraf edilmesi adalet sistemimiz açısından bir fırsat olabilir. Belki de bağımsız yargının yolu yapay zekâdan geçiyordur. Yapay zekâ en azından birilerinin eteğini öpmez, postallarına selam durmaz. Kanunlara değil kimliklere kör bir şekilde karar verebilir.

Yapay zekânın olumlu olumsuz yönleri hepimizin malumu. Türkiye olarak bu teknolojiyi doğru yönetirsek dünya sahnesinde çok daha güçlü bir konuma gelebiliriz. Ancak eğer bu süreci "Kervan yolda düzülür." anlayışıyla plansız ve kontrolsüz bir şekilde ilerletirsek ekonomik ve toplumsal açıdan büyük bedeller ödeyeceğiz. Her şey geleceğimizi şekillendiren bu teknolojiyi nasıl kullanacağımıza bağlı. Bu büyük sorumluluğu taşırken geleceğin Türkiyesini sadece teknolojiyle değil adil, eşit ve insan odaklı politikalarla inşa etmek zorundayız. Otobüsü kaçırmış bir milletin çocukları olarak anılmamak için bu devrimde öncü olmak zorundayız. Çok değil, bu sıralarda oturan herkesin, hatta çocuklarının bile hatırladığı 90'larda dünyanın süper gücü ABD Başkanının kapsamlı bir veri isteğinde günlerce süren çalışmalar için nasıl kaynaklar ve bütçeler harcanıyordu. Şimdi, bu talebin yerine gelmesi hatta devlet başkanıymış gibi yorum yapması birkaç saniye sürüyor. Bu hıza yetişmek ve yarışmak hayıflanarak, kavga ederek olmaz.

"Kavga" demişken yapay zekâya "Mecliste neden bu kadar çok yumruklu kavga oluyor?" diye sordum "Sanırım sistemde bir hata var. Bu kadar erkeği bir araya toplayınca sinir katsayısı otomatik yükseliyor." diye cevap verdi. Evet, gençlerimize kavga değil, bir gelecek borcumuz var. Biz otobüsü kaçırdık belki ama vaziyet alalım da gençlerimiz bu uçağı kaçırmasın. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)