GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:106
Tarih:23.07.2024

SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA BÜLENT KAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin geneli hakkında Saadet-Gelecek Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Uzunca bir zamandır kamuoyunu meşgul eden ve beklenen bir vergi paketi nihayet Türkiye Büyük Millet Meclisine sunuldu, Komisyonda görüşüldü, şimdi de Genel Kurulda yasalaşma sürecini hep birlikte yürütüyoruz. Konuşmamın başında şunu ifade etmek isterim ki maalesef bu paket beklentileri karşılayamamıştır. Kamuoyuna bilgi sızdırma yoluyla nabız yoklanan birçok düzenleme bu yasa teklifinde kendine yer dahi bulamamıştır.

Türk vergi sisteminin karmaşık hâli yıllardır sadeleştirmeyi ve daha etkin bir şekilde düzenlemeyi beklerken karmaşık yapı maalesef devam ettirilmektedir. Esasen, bu kanunda yapılan birçok düzenleme maalesef pansuman tedbirler mahiyetindedir, günü kurtarmaktan ötesi değildir. Beklenen ise kapsamlı bir reform paketidir. Vergi kanunlarımızın yapıldığı geçmiş yıllar 1953'ler, 60'lar, 61'ler, 84'ler vesaire, vesaire. Sürekli güncellenen ticari hayat, sürekli değişen ticari ilişkiler ama maalesef biz hâlâ eski vergi kanunlarımızı yeniden bir reformla düzenleyemedik ve bu bir eksikliktir, acil bir vergi reformuna ihtiyacımız olduğu gün gibi ortadadır. Vergide adaletin öncelendiği, dolaylı vergilerin yükünün hafifletilerek çok kazanandan çok, az kazanandan az vergi alınmasına yönelik düzenlemeler bu paketin temel beklentisiydi. Ancak ne hazindir ki âdeta dağ fare doğurdu, beklentiler ise karşılanamadı. Sermaye yine galip geldi, olan ise emeklimize, asgari ücretlimize, memurumuza, işçilerimize ve yine, vergi yükünün tamamını çeken sabit gelirli vatandaşlarımızın maalesef sırtına kaldı.

Kanun teklifinde yatırım, istihdam, üretim ve ihracatçının teşvik edilmesine yönelik maddelerin bulunması ve vergi harcamaları bakımından etkin olmayan istisna, muafiyet ve indirimlerin kaldırılacağına dair maddelerin bulunması ve ayrıca, tekno girişim şirketlerine yönelik yeni istisnaların getirilmesi elbette önemlidir. Ancak kanun teklifi içerisinde uygulanabilirliği olmayan ve hatalı çalışmaların olduğu da gözlemlenmektedir. Cezaların 30 katlara varacak düzeyde artırılması doğru değildir. Ayrıca, hasılat tespit denetimlerinin ihdas edilmeye çalışılması modern vergilendirme terminolojisine ters düşen uygulamalardır, ilkel bir vergilendirme tekniğidir ayrıca da uygulanabilirliği bulunmamaktadır, mükellefler tarafından da hoş karşılanmayacağı açıktır.

Diğer taraftan, kanun teklifinin en önemli hedeflerinden biri kayıt dışılıkla mücadele olarak ifade edilmektedir; ne yazık ki bu hedef kanun metninde yeteri derecede yansıtılmamıştır, ne yazık ki bu hedef kanun teklifinde kendisine yer bulamamıştır. Kayıt dışının vergilendirilmesi vergilendirmede adaleti sağlayacaktır. Ülkemizdeki kayıt dışı ekonominin yaklaşık 300 milyar doları geçtiği tahmin edilmektedir. Böylesi devasa bir tutarın vergilendirilmemesi ve bu kanun teklifi içerisinde kayıt dışının vergilendirilmesine yönelik çalışmanın olmaması elbette bir hayal kırıklığıdır. Ülkemiz, âdeta kayıt dışı ekonomi cenneti hâline getirilmeye çalışılmaktadır. Böylesine büyük rakamların vergilendirilmesinin devlet bütçesine katkısı çok büyük olacaktır. Basit bir hesaplamayla, kayıt dışı ekonomi vergilendirilmiş olsaydı yüzde 17,13'lük bir toplam vergi gelirinin gayrisafi millî gelire hesabı oranı olarak dikkate aldığımızda, bu 300 milyar dolar kayıt dışı ekonominin vergilendirilmemiş olmasının bütçeye kaybı 1 trilyon 698 milyar TL gibi bir rakama denk gelmektedir. Bu rakamla, hiçbir faiz gideri olmadan, faize tek bir kuruş dahi harcamadan bütçenizi yönetme imkânınız olurdu. Bu rakamla, vatandaşlarımızın sırtına yüklenen birçok vergiyi ortadan kaldırabilirdiniz; çiftçimizi, esnafımızı destekleyebilirdiniz; çiftçimize tarım girdi maliyetlerinin azaltılması için akaryakıtta ÖTV muafiyeti getirebilir, gıda enflasyonunda ciddi düşüşler meydana getirebilirdiniz; yıllara sâri şekilde yeni sanayi bölgesi ve ticaretin canlandırılmasında etkin kalkınma planları yapabilirdiniz, dolaylı vergi yükü azaltılarak vatandaşlarımıza rahat bir nefes aldırabilirdiniz, enflasyonla daha etkin bir şekilde mücadele edebilirdiniz. Ancak enerjimizin sürekli farklı alanlara sarf edilmesi sebebiyle, kayıt dışı ekonomiyi vergilendirmekten ziyade, her zaman yaptığınız en rahat iş olan âdeta kümesteki kazları daha fazla yolmayla ilgili bir çaba içerisine giriyorsunuz. Giderler artıyor, en basit yoldan "Gelirleri nasıl artırabiliriz?" diye kafa yoracağınıza "Vergileri nasıl artırabiliriz?" gibi hazır vergi oranları üzerinde bir artışa gidiyor ya da yeni vergiler ihdas ediyorsunuz. Oysa kayıt dışı ekonomiyi vergilendirebilecek hâle getirmiş olsanız, emin olun, bu memlekete çok daha büyük iyilikler yapmış olabilirdiniz.

Kanun teklifi içerisinde bulunan bir diğer önemli husus ise Gelir İdaresi Başkanlığının taşra teşkilatında denetim görevinde bulunan personelin fazla mesai ücretine ilişkin düzenlemelerdir. 666 sayılı Kanun'la düzenlenen fazla mesai ücretinin kaldırıldığına dair hükmü Anayasa Mahkemesi her zaman yaptığı gibi iptal etmiş, sizin Anayasa'ya uymayan bu tavrınızı cezalandırmıştı. Aradan on iki yıl gibi bir süre geçmesine rağmen maalesef bu hakkın iadesine dair düzenlemeler yapmamışsınız. Fazla mesai ücretiyle ilgili kısım yetersiz de olsa bu konuda bir adım atmış olmanızı ve bu kanun teklifinde kendisine yer bulmuş olmasını elbette anlamlı buluyoruz ancak yeterli düzeye çekilmesi de mutlaka ama mutlaka çalışılmalı, vergi memurları birer angarya işçisi gibi fazla mesai ücretiyle ilgili haksızlıklara uğramamalıdır. Bu personellerin çalışma koşulları itibarıyla diğer personellere nazaran dezavantajlı duruma getirilmemeleri gerekir.

Yine, yap-işlet-devret ve kamu-özel iş birliği projelerinden elde edilen gelirlerin kurumlar vergisi oranının yüzde 30'a çıkarılmış olması da önemli bir adımdır. Vergi gelirlerini artırmaya dönük yapılan bu çalışma önemli ve makuldür ancak bugüne değin gerek yap-işlet-devret gerekse kamu-özel iş birliğiyle birçok proje yapılmış, geç kalınan bu düzenlemenin yıllardır ne tür vergi kayıplarına yol açtığını ve yıllarca bir avuç sermayedarın vergi muafiyetleri yoluyla nasıl zengin edildiğini de buradan hep beraber düşünmek ve değerlendirmek durumundayız.

Sözleşmelerin mali sorumluluk kısmıyla ilgili Hazine ve Maliye Bakanlığının onay süreci ya da bilgi alması gibi süreçlerin işletilip işletilmediği ne kamuoyuyla ne de siyasi partilerimizle paylaşılmaktadır. Buna dair bütün soru önergelerine ya da Meclis araştırma taleplerimize de "Bu ticari bir sırdır." deyip bu konuları asla ve asla kamuoyuyla paylaşmıyorsunuz. Dolayısıyla, endişe ettiğimiz şöyle bir husus var: Herhangi bir mali yükün ve sorumluluğun kamuya yükleneceği ve dolaylı yol ve yöntemlerle yani yeni hak edişler usulüyle bu zararların kamunun sırtına yüklenerek bir avuç müteahhidin zengin edilmekte olup olmadığı hâlâ kamuoyunda ciddi soru işaretleri uyandırmaktadır. Bu modellerin ihale süreçleri şeffaf bir şekilde kamuoyuyla paylaşılmalıdır. İhale süreçlerinden sonra, bunların sözleşme süresinin uzatılması ya da sözleşmelerinde meydana gelen değişiklikler de kamuoyundan, siyasi partilerden ve Türkiye Büyük Millet Meclisinden asla ve asla saklanmamalıdır. Ama zaman zaman sızdırılan bilgiler ve kamuoyuna mal olan paylaşımlarla görüyoruz ki bu tip yap-işlet-devret veya kamu-özel iş birliği projelerinde müteahhitlere ihale şartlarının dışında birçok imkân tanınmakta. Kamuyu zarara uğratacak ya da kamuya tekrar yeni yükler yükleyecek birçok ek sözleşmenin yapıldığını da üzülerek müşahede ediyoruz.

Sonuç olarak, bu kanun teklifi içerisinde birçok istisnai hükmün değişmesini içeren maddelerin bulunmasını önemsiyoruz ancak buna rağmen bunun kamuoyunun beklentisini karşılayamayacağını da buradan geneli hakkında konuşurken bir kez daha ifade etmek istiyorum. Dağ fare doğurmuş; vergi reformu beklenirken, dolaylı vergilerin yükünün azaltılması beklenirken, maalesef istenen değişiklikler bir kez daha ötelenmiştir. Bu kanun teklifinde, iktidarın ve Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in çokça dile getirdiği dolaylı vergilerin yükü azaltılarak dolaysız vergilerin artırılmasına dönük işlemlerin artırılması ve böylece bir vergi adaletinin sağlanması bir başka bahara ertelenmiştir.

Vergide adalet sağlanmadıkça gelir dağılımında adaleti sağlayamazsınız. İktidar partisi bu sözlerinde ve programında ciddiyse dolaylı vergilerin yükünü azaltacak bir kanun teklifini yüce Türkiye Büyük Millet Meclisine derhâl, acilen getirmeli ve bu adaletsizlikler elbette, mutlaka ve mutlaka giderilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT KAYA (Devamla) - Toparlıyorum.

BAŞKAN - Sayın Kaya, lütfen tamamlayın.

BÜLENT KAYA (Devamla) - İsminde "adalet" olan bir partinin birçok alanda adaletsizliklere imza attığı gibi vergide de adaletsizliğe imza atması maalesef yirmi iki yıllık Adalet ve Kalkınma Partisinin siyasetinin bir uygulamasıdır. Unutulmaması ve hatırlatılması gereken bir durum da şudur ki dolaylı vergilerden vazgeçmedikleri müddetçe enflasyonla da etkin bir şekilde mücadele etmek mümkün değildir. Dolaylı vergi yükünün hafifletildiği ve oranlarının düşürüldüğü durumda enflasyon düşecek, yaşam maliyetleri azalacak, halkımızın refahı artacak, lüks gibi görünen birçok ürünün aslında lüks olmadığını, vatandaşlarımızın da bunlara çok rahat erişebildiğini hep birlikte göreceğiz. İktidar bunu anladığı zaman ülkemizde ciddi bir vergi reformu gerçekleşecektir ama yirmi iki yılda bunu anlayamamış bir iktidarın kalan sayılı günlerinde bunu anlamasını beklemek de elbette boş bir hayaldir diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)