GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: DEM PARTİ Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:103
Tarih:16.07.2024

DEM PARTİ GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konumuz cezaevleri. Cezaevlerinde neler yaşanıyor? Aslında bu Kurulda çokça tartıştığımız bir konu. Her şeyden önce şunu söyleyeyim: Hukukun A'sı... Hukuk kuralları niye inşa edilmiştir? Gerekçelerinden en önemlisi, insanlar birbirinden intikam almasın, bir düzen olsun, her önüne gelen diğerini vurup öldürmesin, intikam değil hukuk geçerli olsun fakat Türkiye'de cezaevlerindeki uygulamalar devletin oradaki mahpuslara yönelik intikam güdüsüyle yürütülüyor; devlet öç alıyor, hukuku reddediyor, hukuku tanımıyor. Şimdi buna tabii ki "Niye?" diyeceksiniz. İlkel bir intikam alma mekanizması şu anda devrede. Şu anda dünyada nüfusa oranla cezaevlerinde en fazla mahpusun olduğu ülke Türkiye, bununla ne kadar övünseniz azdır! Bu bile Türkiye toplumunun ne kadar büyük bir tehdit altında olduğunu gösteriyor. Şimdi ne yapıyor AKP iktidarı? Sadece mahkemelerin verdiği cezayla yetinmiyor. Oysaki mahkemeler sadece ceza verme yetkisine sahiptir, başka hiçbir güç vatandaşa ceza veremez, özgürlüğünden yoksun bırakamaz. Bu, dünyanın her yerinde temel bir kuraldır ama bizde ne yaptılar? 1 Ocak 2021'de -ucube bir yasayla- "İdare ve gözlem kurulu" diye bir kurul oluşturdular. İşte, keyfî hareket eden bu kurul insanların infazını uzatıyor ya, infazını uzatıyor. Peki, bu kurulda kimler var biliyor musunuz? "İdari personel" adı altında kalorifer teknikeri de var, elektrik tesisatçısı da var, 1'inci müdür de var, psikiyatr da var. Nasıl uzatırsın ya sen, o insanların cezasını hangi yetkiyle uzatırsın? Ama önlerine ucube -dediğim gibi- bir yasa koymuşlar. Âdeta gecekondu mahkemesi. Cezaevinde insanlara. "Altı ay daha kalıyorsun." "Altı ay daha kalıyorsun..." Peki, bu "Tek merci mahkemelerdir." kuralı ne? O havaya uçtu tabii ki.

Bir de bu anlamda başka bir mesele var: Keyfiyetin olduğu yerde hukuktan söz edilemez; ne de devletten söz edilebilir, ortada bir devlet kalmamıştır artık, hukuka bağlı değildir çünkü. Şimdi, burada çok örnek var ama buna bir de -"seyyar mahkemeler" diyeyim- ödenek ayrılmış ya! "Huzur hakkı" adı altında, o cezayı uzatanlara, pişmanlık dayatanlara bir de para ödüyorlar. Ha, neymiş gerekçe: "Çok kitap okudun." "ALES sınavına niye girmedin?" "Sen fazla su kullandın." Kitap okudun ya da okumadın, ikisi de ceza gerekçesi; elimde kararları var. Bir de başka bir şey var, pişmanlık dayatılıyor. Ya, insanlar demokrasi mücadelesi veriyor diye neden pişman olacak? Siz pişman olacaksınız yarın ya! Bu eziyeti yaptığınız için siz pişman olacaksınız. İnsanlar ömrü boyunca bir mücadele yürütüyor, siyasi tutuklu hepsi, düşüncelerinden dolayı cezaevindeler, mücadelelerinden dolayı cezaevindeler; pişmanlık dayatması yapıyorsunuz.

Tabii, burada bir noktayı da söylemeden geçmeyeceğim: Kimin infazı yakılıyor peki? Kürtlerin, biliyor musunuz. Bunu araştırdık, sadece Kürtlerin. Düşman ceza hukukunun açık örneği. Kürtleri Kürt olduğu için cezaevine atıyorlar, yasaların verdiği koşullu salıverme hakkını kullanmıyorlar, sonra bir de cezaevinde Kürtçe mektup yazdı diye "İyi hâlli değilsin." diye infazını yakıyorlar; ayırımcılığın dik âlâsı. Yani açıkçası, şimdi ne örnek veriyim bilmiyorum ama biliyorsunuz, bir de fenomenler var. Ya, insaf, parayı yiyenlere, devleti dolandıranlara, mafya ilişkileri olanlara yönelik bir ayrımcılık yok ama Kürtlere var. Bir de utanç fotoğraflarınız var. Bakın, o fenomenlerden Nihal Candan, anoreksiyaya kapılmış, tahliye oluyor, hemen kuaföre gidiyor, basına röportaj veriyor ama Makbule Özer 83 yaşında hâlâ cezaevinde. Emine Kaya, Nezete Bölek, Sare Kaya... Annelerimizi tutukluyorsunuz ya, ninelerimizi tutukluyorsunuz; Hatice Yıldız 75 yaşında, Hanife Arslan 76 yaşında. Bu, bir halkın onuruna kastetmektir. Siz, haysiyetimize kastediyorsunuz ya, ninelerimizi cezaevine koyuyorsunuz ve bunun hesabı mahşere kalmaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın lütfen Sayın Beştaş.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - İnsanları cezaevinde yavaş yavaş öldürüyorsunuz. "İdam cezasını kaldırdık." diye övünüyorsunuz ama 2021'de 52, 2022'de 78, 2023'te 43 ve bu yıl 26 kişi cezaevinde öldürüldü; siz öldürdünüz, iktidar öldürdü, yavaş yavaş öldürdü.

Bir de sağlık durumunu bilmediklerimiz var. Hallac-ı Mansur'un çok önemli bir sözü var: "Cehennem, acı çektiğiniz yer değil acı çektiğinizi kimsenin bilmediği yerdir." İmralı ada hapishanesi şu anda bir cehennem olarak tasarlanmış. Oradaki insanların isimlerini söyleyeyim: Sayın Abdullah Öcalan, Hamili Yıldırım, Ömer Hayri Konar ve Veysi Aktaş; hasta mı, değil mi, onu bile bilmiyoruz çünkü hiç haber yok, cehennem ya.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Ya, çok özür dilerim, cümlemi bitirip selamlayacağım Başkanım.

BAŞKAN - Selamlayın lütfen.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Aileleri hasta olup olmadıklarını, yaşayıp yaşayamadıklarını bile bilmiyorlar ya. Dünyanın hiçbir sisteminde kırk ay devam eden, yıllarca devam eden bir tecrit yoktur. Anneleri çocuğuna para yatırdı diye, çocuğunun cenazesi defnedilirken iki cümle kullandı diye nineleri cezaevine kapatmazlar; bu bir zulüm düzenidir. Faşizm demek bile emin olun bu duyguyu karşılamıyor. İdam cezası Türkiye'de vardır hem de bir kerede idam etmek değil; tedavi ettirilmeyerek, cezaevinde tutularak, infazı yakılarak yavaş yavaş, adım adım, her yıl onlarca, yüzlerce insan cezaevinde yaşamını yitiriyor.

Biraz sonra verilecek cevapları göreceğiz. Bu meselenin peşini asla bırakmayacağız. Cezaevleri Türkiye'nin resmidir. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)