GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: İNSAN HAKLARI VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ BAĞLAMINDA BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
Yasama Yılı:3
Birleşim:90
Tarih:10.04.2013

GÜRKUT ACAR (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 445 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın 10'uncu maddesiyle ilgili önergemiz üzerine söz aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.

Türkiye, Adalet ve Kalkınma Partisiyle birlikte paket paket düzenleme yapıyor ama ne yargının sorunları çözülüyor, ne de adalet arayanların, hak arayanların dertleri bitiyor çünkü bu paketlerin hiçbirisinde tarafsız, bağımsız adalet yok. Başbakanın savcılık yaptığı ülkelerde zaten adalet de olmaz, demokrasi de olmaz değerli arkadaşlarım. Başbakan, Silivri'deki davalarla ilgili savcılık görevini bir kez daha hatırladı; Silivri'deki hukuksuzlukları içine sindiremeyen vatandaşları, milletvekillerini yargıyı etkilemeye çalışmakla suçluyor ve tehdit ediyor. Aslında, üzerinde konuştuğumuz 10'uncu madde de bu tehdidin bir anlamda yasal kılıfa uydurulmasıdır. Bu maddeyle suç ve suçluyu övme suçuna "Kamu düzeni açısından açık ve yakın tehlikenin ortaya çıkması hâlinde" gibi muğlak bir ifade eklenerek, siyasallaşan yargıya daha geniş manevra hakkı tanınacak. "Kamu düzeni" sözü belirgin olmadığı gibi açık tehlike, yakın tehlike nedir bu da belli değildir. Örneğin, yapılan bir yürüyüş, bu konuyla ilgili bir yürüyüş açık ve yakın bir tehlike midir? Yumurta atmak mesela kamu düzenini bozan nitelikte midir, belli değildir; bunlar, yoruma göre değişecek şeylerdir.

Başbakan yargıyı etkileme konusunda bizi suçluyor. Yargı, muhalefetin sözleriyle değil, iktidarın gücüyle etkilenir ve öyle şekillenir. Son dönemde de bu etkinin varlığı birçok olayda ortaya çıkmıştır. MİT soruşturmasında yargı bir hafta süreyle Başbakanın iradesiyle durmuştur. Başbakanın talimatıyla MİT Müsteşarı, savcıya "İşim var, ifade verecek vaktim yok." diyebilmiştir.

Bakın, bu ülkede yargı kararları Başbakanın kararlarıyla geçersiz kılınıyor, yok ediliyor, yırtılıp atılıyor. Özelleştirme kararları bunun somut örneğidir. Silivri yargılamalarında onlarca hukuksuzluk, kanunsuzluk var. Uzun tutukluluklarla ilgili mahkûm olmuş yargıçlar, uzun tutukluluk kararlarını vermeye devam ediyor. Onlarca şikâyet var ama tek bir soruşturma yok. Geçen yıl Adalet Bakanına sormuştum "372 tane şikâyet var ama tek bir soruşturma yok." demiştim. Bugün durum ne? Tek bir tane yaptırım kararı var mıdır? Tam bir koruma kalkanı oluşturulmuş, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu sümen altı kurumu gibi işliyor. Yargı başka nasıl etkilenir? Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararnameleriyle etkilenir. Onlarca hâkim ve savcı bu kararnamelerle mağdur edilmiştir, sürgün edilmiştir. Siyasetin yargıya müdahalesini engellemek için çalışması gereken HSYK, siyasetin yargıya müdahale aracı olarak işlev görüyor. Adalet Bakanının kendisine göre suç tanımı yaptığı "Suçsa ben bu suçu işliyorum." diye konuştuğu bir ülkede hukuk olur mu, adalet olur mu değerli arkadaşlarım? Başbakan zaman zaman savcılık yapacak, zaman zaman yargıya talimatlar verecek, işine gelmediği zaman yargı kararlarını yırtıp atacak, sonra da "muhalefet yargıyı etkilemeye çalışıyor, savcılar harekete geçin, biz de Mecliste dokunulmazlıkları kaldıracağız" diye mesajlar verecek, tehditler savuracak. Bunların kabul edilebilir tarafı yoktur. Biz bu tehditlere boyun eğmeyiz. Kırk yıllık bir hukukçu olarak bu tehditlere pabuç bırakmayacağımı Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden Türk halkına bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Adaletin olmadığı yerde hiçbir şey ayakta kalamaz. Türkiye'de adalet, Adalet Bakanının, Başbakanın iki dudağı arasına sıkışmış durumdadır. Bizim mücadelemiz, bizim çabamız adaleti, Başbakanın iki dudağı arasından kurtarma çabasıdır. Bizim mücadelemiz, hukuk, demokrasi ve özgürlükler mücadelesidir.

Değerli arkadaşlar, Başbakan, Adalet ve Kalkınma Partisinin çoğunlukta olmasına rağmen Türkiye Büyük Millet Meclisini devre dışı bırakıyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi  Kürecik'te devre dışıdır, Patriot'larda devre dışıdır, Hatay'daki kamplarda devre dışıdır. Şimdi, Başbakan, Türkiye Büyük Millet Meclisinde muhalefeti devre dışı bırakma çabası içindedir. Görüştüğümüz madde de bunun bir uzantısıdır. Milletvekili arkadaşlarımız Mustafa Balbay'ı, Mehmet Haberal'ı savunmak, onlarla ilgili iyi şeyler söylemek suç hâline getirilecek. Bizi bu maddeden yargılamak istiyorlar. Buyurun yargılayın. Dokunulmazlık, ancak ihtiyacı olanlar için anlam ifade eder. Benim için de, demokrasi, hukuk ve özgürlük mücadelesi verenler için de bir anlamı yoktur.

Muhalefeti susturma maddesi olarak gördüğümüz bu maddenin tasarıdan çıkarılması gerekir ama Başbakan talimat verdi bu maddeyi kabul edeceksiniz.

Sizleri saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)