GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 20 Haziranda Çınar ve Mazıdağı'nda çıkan yangınlarla ilgili raporlara ve bu yangınlardan sonra bölgede başlayan diğer yangınlara, Türkiye'de yangınlara çok geç müdahale edildiğine, 10 Ekim 2015 tarihinde Ankara'da gerçekleşen patlamada hayatını kaybedenlerin adalet mücadelesinin devam ettiğine, son beş günde ülkede 10 kadının erkekler tarafından katledildiğine, 9 ve 22 Haziran tarihlerinde Diyarbakır'da gerçekleştirilen saldırılara ilişkin açıklaması
Yasama Yılı:2
Birleşim:96
Tarih:26.06.2024

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın vekiller, ben de Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, 20 Haziranda Çınar ve Mazıdağı'nda çıkan yangınların hem savcılık ön raporunda hem oradaki Elektrik Mühendisleri Odasının raporunda DEDAŞ'ın elektrik tellerinden çıktığı çok açık ve net yani anız yangını olmadığı ama buna rağmen ısrarla bir anız yangını ısrarı olduğunu görüyoruz. Tabii, burada, DEDAŞ'ın suçu üzerinden ve doğal olarak da aslında, iktidarın kendi üzerinden atmaya çalıştığını görüyoruz.

Şimdi, 15 kişinin öldüğü bir faciada en azından insan bekler ki gerçekten bir sorumluluk alınsın; geç müdahale nedeniyle insanların ve orada yaşayan diğer canlıların yaşamını yitirmesinden dolayı, toprağın çoraklaşmasından dolayı gerçek anlamda bir pişmanlık, bir üzüntü emaresi görelim istiyoruz ama ne yazık ki bunların hiçbiri görülmüyor.

Şimdi, şunu söyleyelim: Türkiye'de tabii, yangınlara müdahale meselesi genel olarak bir sorun; sadece bunu Çınar ve Mardin Mazıdağı'ndaki yangınlar için söyleyemeyiz, genel olarak zaten yangınlara çok geç müdahale ediliyor, etkili müdahale edilemiyor; neredeyse orman yanıp bittikten sonra bir bakıyorsunuz gelmişler, müdahale etmeye çalışıyorlar fakat bu, bölge illeri olunca çok daha vahim bir tablonun yaşandığını biz çok acı bir deneyimle, 15 canımızı kaybederek görmüş olduk. O anlamıyla, bu yangın meselesini ciddi ele almak ve bu meseleye yakından bakmak gerekiyor.

Diğer bir mesele de bu büyük yangından sonra, 15 kişinin yaşamını yitirdiği Çınar ve Mazıdağı yangınlarından sonra bölgede pıtrak gibi başlayan diğer yangınlar. Burada da aklımızda deli sorular var: Birileri bu yangını gerçekten körüklüyor mu, birileri buralarda özel olarak mı bu yangınları çıkarıyor; bütün bunları sormak zorundayız ve soruyoruz da. Şimdi, soralım, bir kez daha soralım, kamu adına soralım, yaşamını yitiren 15 canımız adına soralım, onların yakınları adına soralım: Neden bölgede gece görüşlü helikopter yok? Neden bölgedeki yangınlara etkin bir şekilde, hızlı bir şekilde müdahale edilmiyor? Neden bütün arazi yandıktan sonra, neredeyse köyün içine yangın geldikten sonra ve 15 insan yaşamını yitirdikten sonra yangın söndürüldü bölgede sorusunu buradan bir kez daha sormamız gerekiyor. Eğer provokasyon aranıyorsa, bu yangınların kaynağında aramak gerekiyor; eğer provokasyon aranıyorsa, kırk yıldır bakım onarım yapmayan DEDAŞ'ın sorumluluğunda aramak gerekiyor; eğer provokasyon aranıyorsa, açık ve net bir şekilde yangının sorumlusu olan DEDAŞ ortadayken hâlâ "anız" diye ısrar eden anlayışta aramak gerekiyor ve buna karşı tutum almak gerekiyor. Evet, biliyoruz, çok vatanseverler, felaketlerde de vatansever bir akılları var ama felaketlerde sorumluluk yarıştırmayan, ülkenin her karış toprağına eşit yaklaşan bir anlayışı ve sorumlu bir tutumu beklediğimizi de buradan bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan, sayın vekiller; 10 Ekim 2015 tarihinde Ankara'da büyük bir patlama gerçekleştirildi, 104 canımızı yitirdik. Neydi o patlama? Bu ülkede barıştan yana, demokrasiden yana olan insanlar bir araya geldiler; akan kanın durması, savaşa karşı seslerini duyurmak için bir miting yapmak istediler ama eli kanlı IŞİD örgütü tarafından bu miting bombalandı, 104 canımızı yitirdik ama o gün bugündür bir adalet mücadelesi devam ediyor. Biz isterdik ki bu adalet mücadelesiyle, yaşamını yitirenlerin yakınları ve yaralılar bir nebze olsun nefes alabilsin ama ne yazık ki öyle olmadı, bütün dava boyunca şaşkınlık üzerine şaşkınlık yaşadık. Canlı bomba listesinin elinde olduğunu iddia edip hiçbir önlem almayan Başbakandan yargılamaya yanlış ifade veren emniyet müdürlüklerine, MİT'in istihbarat bilgilerini askıya almasından mahkemenin en önemli sanıklardan birini 2024 yılında dinlemeyi akıl etmesine kadar katliamın göz göre göre geldiğini, adaletin bile isteye geciktirildiğini hepimiz biliyoruz. Tabii ki bu durum öfkemizi artırıyor, gün geçtikçe öfkemizi biliyor; bunu söyleyelim. Bugün 26 sanıktan 10'u hakkında hüküm verilmesi bekleniyordu, 16 sanık hâlâ firari ama ne yazık ki, mahkemenin hukuksuz tutumunu protesto etmek için mahkemede avukatlar cübbelerini çıkardılar ve savunma yapmayacaklarını söylediler. Bu duruşma Türkiye açısından bir yol ayrımıdır. Burada adaletin tesis edilmesi ve gerçek faillerin açığa çıkması için etkin bir tutum alınması beklentimizi bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan, sayın vekiller; son beş günde bu ülkede 10 kadın, erkekler tarafından katledildi. Bu bir sayı değil, 10 kadından bahsediyoruz, 10 candan bahsediyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Bunlar sıradan, alelade rakamlar değil. Bu katliamları yaşayan kadınlar, yaşamını yitiren kadınlar, katledilen kadınlar ya boşanma aşamasındaydılar ya da boşanmışlardı; çoğu en yakınındaki erkekler tarafından katledildi fakat bu katliamlara yol verenin; İstanbul Sözleşmesi'ni fesheden, 6284 sayılı Yasa'yı etkin bir şekilde uygulamayan ve kadınların yaşam alanlarını daraltan anlayıştan beslendiğini çok iyi biliyoruz. Bu bir vahşet, bu bir kadın kırımı, bu bir cins kırımı ve bu vahşete karşı etkin bir mekanizmanın, önleyici bir mekanizmanın gerçekleştirilmesi ve bunların, bu katliamların önüne geçilmesi gerekiyor. "Kadın cinayetleri politiktir." diyoruz fakat ne yazık ki iktidar buna kulak asmıyor. "Kadın cinayetleri önlenebilir." diyoruz, ne yazık ki buna kulak asmıyor, "6284'ü etkin uygulayın." diyoruz ama bunu duyan yok, onun yerine 6284'ü etkin uygulamayıp bunu tartışmaya açan, medeni hukuktan doğan, Medeni Kanun'dan doğan haklarımızı tırpanlamaya çalışan ve İstanbul Sözleşmesi'ni, kadınların kazanımıyla imzalanan İstanbul Sözleşmesi'ni fesheden bir anlayışla karşı karşıyayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Biz tekrar buradan, Meclisten, kadın vekiller olarak, DEM Parti Grubundaki kadın vekiller ve bütün grubumuz adına şunu söylüyoruz: Katledilen her kadın isyanımızdır, bu katliamların etkin önlenmesi için mücadelemizi devam ettireceğiz.

Sayın Başkan, 9 Haziranda Diyarbakır'da bir dans etkinliğine Hizbulkontra tarafından 50 kişilik vahşice bir saldırı olmuştu. Yine, 22 Haziran akşamı da 16 kişilik bir güruh Starbucks ve Burger King'e saldırdı. Yalnız saldırıdan önce o Burger King ve Starbucks'ta bekçilerin olduğunu görürüz yani bizzat kolluğun gözetiminde 16 kişi bu mekânlara saldırdı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, toparlayın.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Gerekçesi de neymiş? İsrail'i protesto ediyorlarmış. Şimdi, burada söyleyeyim, amacın bir İsrail protestosu olmadığını, İstanbul'da İsrail'i protesto edenlerin gözaltına alınıp tutuklanmasından biliyoruz. İkincisi, bu meselenin hiç de tesadüfi olmadığını, Diyarbakır'ın pilot bölge seçildiğini, Diyarbakır'daki modern, seküler hayata, kadın özgürlükçü çizgiye, toplumsal barışa yönelik bir saldırı olduğunu açık ve net bir şekilde ifade edelim ama ne Diyarbakır halkı ne bölge halkı ne de Türkiye halkları IŞİD artıklarına da Hizbulkontra'ya da onların kirli ve karanlık emellerine de asla ama asla geçit vermeyecektir. Bu 16 kişi güya gözaltına alındı ama arka kapıdan hemen bırakıldı. Bunun bilinçli bir süreç olduğunun ve asla ama asla buna yol verenlerden, sırtını sıvazlayan anlayıştan bağımsız olmadığının, iktidardan bağımsız olmadığının altını çizmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)