| Konu: | Geçmiş Kurban Bayramı'na, hac vazifesini yerine getirmiş tüm hacılara, Diyarbakır'ın Çınar ilçesinde başlayıp Mardin'in Mazıdağı ilçesine yayılan yangına ve bu gibi afetlerde vatandaşın devleti mutlaka ve mutlaka yanında görmek isteyeceğine, iktidarın "Dört yıl seçim yok." diyerek rahat pozisyona geçmeyi düşünmemesi gerektiğine ilişkin açıklaması |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 95 |
| Tarih: | 25.06.2024 |
BÜLENT KAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, Sayın Meclis Başkan Vekilimizin şahsında Divan heyetinin, milletvekillerimizin, siyasi partilerimizin temsilcilerinin, tüm milletvekillerimizin ve aziz milletimizin geçmiş olan Kurban Bayramı'nı tebrik ediyorum; Cenab-ı Allah'ın bizleri nice güzel bayramlara kavuşturmasını niyaz ediyorum. Bu vesileyle de hac vazifesini yerine getirmiş olan tüm hacılarımızın da haclarının kabul ve makbul olmasını Cenab-ı Allah'tan temenni ediyorum.
Yaz mevsimine doğru girmiş bulunmaktayız. Elbette yaz mevsimleri birçok güzelliği beraberinde barındırdığı gibi, maalesef her yaz olduğu gibi bu yaz da birçok orman yangını ve tabii afetle karşı karşıya kalıyoruz. 1-14 Haziran tarihleri arasında, Bakanlığın verdiği bilgilere göre 263'ü orman yangını olmak üzere toplam 590 yangın tespit edilmiş, 21 Haziranda ise Diyarbakır'ın Çınar ilçesinde başlayıp Mardin'in Mazıdağı ilçesinde yayılan ve geniş bir alanda meydana gelen afet sonucu 15 hemşehrimiz, vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 78 vatandaşımız da hâlâ tedavi görmektedir. Bu vesileyle, hayatını kaybeden hemşehrilerimize, vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet dilerken kederli ailelerine başsağlığı diliyoruz; yaralı olup da hâlen tedavi gören vatandaşlarımıza da acil şifalar diliyoruz. İnşallah bu tarz afetler bir daha meydana gelmez diye umut ediyorum ama bir daha gelmemesi için de yapılması gereken çok şey olduğunu da buradan dile getirmek istiyorum.
Bu yangın aynı zamanda birçok mal kaybına da yol açtı; 924'ten fazla küçükbaş hayvan can verdi, 5 bin dekarın üzerinde hasadı yapılmamış buğday ekili alanlar maalesef yangında yandı. Yine, Bakanlık yetkililerin verdiği bilgilere göre, bu yangın Diyarbakır'da 7.900, Mardin'de ise 7 bin dekar tarım alanına yayıldı. Türkiye'de istatistiksel olarak yılda ortalama 2 bin orman yangınının meydana geldiğini dikkate alırsak maalesef, önümüzdeki günlerde bu ve benzeri yangınların bizi beklemekte olduğunu görmemiz lazım.
Elbette bu yangınların öncesinde alınması gereken tedbirler olduğu gibi, bu yangın sırasında yapılması gereken işler ve tedbirler var ve daha sonrasında da yaraların sarılmasıyla ilgili hususlar var.
Şimdi, Diyarbakır gibi bir yerde 15 vatandaşımızın feci şekilde yanarak hayatını kaybettiği, 78 vatandaşımızın da yaralandığı bir yerde elbette ateş düştüğü yeri yakar ama vatandaşlarımız bu günlerde devleti mutlaka ve mutlaka yanında görmek ister. Devlet elbette her zaman vatandaşının yanındadır ama devleti temsil eden hükûmetlerin ve iktidarların, devletin vatandaşın yanında olmama ihtimalini veya hissiyatını oluşturmayacak davranışlar içerisinde olması lazım. Düşünün, bu kadar geniş bir tarım alanını etkileyen, bu kadar geniş tarımsal ürüne zarar veren ve her şeyden önemlisi, 15 insanımızın yanarak can verdiği bir yerde beklenti şudur: Hiç olmazsa Tarım Bakanının acilen bölgeye gidip o vatandaşlarla birlikte bu acıyı yaşaması, devlet olarak değil çünkü devlet her zaman insanının yanında ama devleti temsil eden iktidar olarak "Biz buradayız, yaralarınızı paylaşıyoruz ve bir an önce saracağız." duygusunu vermesi lazım. Ama maalesef tarımla ilgili bir yangın olmasına ve 15 insanın hayatını kaybetmiş olmasına rağmen Tarım Bakanının bölgeye gitmemiş olması devlet-millet kaynaşması açısından son derece ciddi bir eksikliktir. 24 Haziranda yani üç gün sonra, Mardinli olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Sayın Vedat Işıkhan'ın gidip orada taziyede bulunması elbette kıymetli ve değerlidir. Sayın Bakana teşekkür ediyoruz ama burada, bir maden faciası olduğu zaman nasıl Çevre ve Şehircilik Bakanının aynı anda İliç'te olmasını bekliyorsak, bir sel felaketinde ilgili bakanın nasıl orada olmasını bekliyorsak tarım alanıyla ilgili bir olayda Tarım Bakanının orada olup o vatandaşların hem acısını paylaşması hem de bu yaraların sarılacağına dair güven duygusunu üst perdeden Hükûmeti temsilen vermesi lazım. Dolayısıyla, bu eksikliğin bir an önce giderilmesi lazım, bu vatandaşlarımızın devlet-millet kaynaşması açısından yalnız bırakıldığı hissine dahi asla ve asla kapılmaması lazım. "Bırakılmıştır." demek istemiyorum ama o hisse dahi hiçbir vatandaşımızın kapılmaması, bütün Hükûmet sahiplerinin ve bakanlarının ortak sorumluluğudur. Sayın Cumhurbaşkanımızın bu konuda çok net bir şekilde bu acıları paylaşmış olmasının da şahsım adına gerekli olduğunu düşündüğüm hususlardan bir diğeridir. Dolayısıyla, bugün geldiğimiz nokta itibarıyla...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT KAYA (İstanbul) - Toparlıyorum.
BAŞKAN - Beş dakika doldu.
Buyurun.
BÜLENT KAYA (İstanbul) - ...üst perdeden bu acıların paylaşılmadığına dair belli bir toplumsal kesimde hissiyat oluşmuş olması dahi devlet-millet kaynaşması açısından son derece önemli bir eksiklik olduğu gibi yangın sonrasında maalesef, sosyal medyada sınırlı da olsa, geniş kesimlerin bu acıları paylaştığını görmüş olmakla birlikte toplumsal ayrıştırmaya dönük bir dil kullanılmasına dair bir tedbir alınmamış olması ki en ufak bir olayda savcılar harekete geçmişken bu olayda da en azından... Mutlaka savcılarımız harekete geçmiştir ama burada da toplum bilgilendirilerek toplumsal ayrıştırmanın önüne geçici bir tutum alınması samimi beklentimizdi.
Dolayısıyla, hükûmetler hiçbir şey yapamıyorlarsa dahi vatandaşlarına yanlarında oldukları hissiyatını mutlaka ama mutlaka vermelidir çünkü hükûmetler geçici, devlet ise her zaman daim ve kalıcıdır; bunu acze düşürecek bir görüntü hiçbir zaman vermemelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT KAYA (İstanbul) - Son bir dakikayla toparlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
BÜLENT KAYA (İstanbul) - Bir diğer husus, temmuz ayına doğru girmek üzereyiz. Elbette Hükûmet belki de dört yıl seçimsiz bir ortam var diyerek milletin sorunlarına bigâne kalabilir ama vergi yasası hazırlığıyla milletin kanının sömürüleceği, âdeta bir ek bütçe gibi yeni vergi yasaları getirileceği, asgari ücrete zammın düşünülmediği, emeklilerimizin enflasyon baskısı altında, açlık sınırının altında geçinmek durumunda oldukları bir Türkiye'de, hele hele hububat alım fiyatlarıyla ilgili tarım ve köylünün bir kenara itildiği bir süreçte iktidar asla ve asla dört yıl seçim yok diyerek bir rahat pozisyona geçeceğini düşünmesin. Anadolu'nun her tarafında vatandaşlarımız, milletimiz kaynıyor, bu sorunlarına çare bulunmasını istiyor. Siz, ya bu sorunları çözersiniz ya da bu sorunları çözmezseniz ama biz milletin adına sizin ensenizde boza pişirmeye devam ederiz diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.