GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Hakkâri'deki polis şiddetinin her geçen gün artarak devam ettiğine ve esnaf ziyaretine çıkmak isteyen Eş Genel Başkanlarının yine ablukaya alındıklarına, deprem bölgesinde rezerv alanı üzerinden halkın evinin işgal edildiğine ve depremzedelerin evlerini, yaşama alanlarını korumasının polis zoruyla engellendiğine, Meclisin mensuplarının her gün sokakta polisler tarafından darbedildiğine ve Hakkâri halkının, iradesine sahip çıktığına ilişkin açıklaması
Yasama Yılı:2
Birleşim:92
Tarih:06.06.2024

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Evet, haftanın başından beri Hakkâri'deki hukuksuzluğu ve Hakkâri'deki polis şiddetini konuşuyoruz. Tabii, her geçen gün polis şiddeti artarak devam ediyor. AKP Hükûmeti 31 Mart yerel seçimlerinden önce Hakkâri'ye garnizon kurdu, oraya taşımayla dünya kadar asker götürdü, Hakkâri halkının iradesini kıramadı, orada yine sandıktan DEM PARTİ çıktı. Şimdi kayyım atadı ve bu kayyımı; aslında hukuksuz olan, haksız olan, meşru olmayan, antidemokratik olan bu kayyımı polis zoruyla orada yerleştirmeye, polis zoruyla halka kabul ettirmeye çalışıyor. Bir haftadır hem Hakkâri'de hem ülkenin dört bir yanında halkımız itirazını, demokratik protesto hakkını kullanıyor. Dünden beri, 2 Eş Genel Başkanımız Hakkâri'de, yine, dünya kadar heyet oradalar, demokratik kitle örgütlerinin, sendikaların temsilcileri oradalar ve bütün kent ablukaya alınmış durumda. Kentin meydanlarında, kentin sokaklarında askerî araçlar konvoy hâlinde geçiyor. Kirpi mi dersiniz, artık diğer, bütün ne kadar askerî araç varsa kent meydanında geziyorlar. Dün Valiliğin önüne hem Özel Harekât polisleri hem de askerler tarafından yığınak yapıldı. Soruyoruz: Neyi korumaya çalışıyorsunuz, neyin güvenliğini alıyorsunuz? Hem gasbediyorsunuz hem de demokratik protesto hakkını gazla, copla, baskıyla, işkenceyle engellemeye çalışıyorsunuz. Bu nasıl bir akıldır, bu nasıl bir demokrasidir? "Demokrasi" diye diye sürekli, demokrasinizin altından polis copu çıkıyor, asker postalı çıkıyor, üniforma çıkıyor; böyle bir demokrasi anlayışını biz hiçbir yerde görmedik. Bu bir demokrasi değildir, bu olsa olsa ancak faşizmdir. En billurlaşmış hâlini, en saf hâlini de şu anda biz Hakkâri'de yaşıyoruz.

Bugün de yine, kentteki abluka nedeniyle, Eş Genel Başkanlarımız esnaf ziyaretine çıkmak istediler ve yine ablukaya alındılar; esnafı gezmeleri, oradaki halkla temas etmeleri, oradaki halkın yanına gitmeleri engellendi ve bu bir rutine dönmüş durumda. Yani bir polis devleti ancak bu kadar olur. Evet, Türkiye Cumhuriyeti devleti bütün demokratik teamüllerini askıya almış, söz konusu olan DEM PARTİ olunca, söz konusu olan muhalifler olunca, söz konusu olan bu ülkedeki demokratlar, devrimciler, vicdan sahibi insanlar olunca, söz konusu Kürtler olunca tek anladığı şey polis, tek anladığı şey bu. Polisi karşımıza dikmek, polisle bütün demokratik haklarımızı yok etmek istiyor. Bakın, sadece bu polis meselesi, bu faşizm meselesi, bu polis devleti, kanun devleti olma meselesi Hakkâri'de geçerli değil. Bakın, deprem bölgesinde insanlar DASK'ta sigorta yaptırdılar, ev yaptırdılar; koca bir deprem yaşadık, enkazın altında kaldı bu Hükûmetin kendisi ama hâlâ depremde neleri iyi yaptıklarını anlatıyorlar. Yetmedi, bu Meclise rezerv alan gibi bir mala çökme, toprağa çökme aslında, yasası getirdiler yasalaştırdılar; şimdi o rezerv alan üzerinden de halkın evini işgal ediyorlar. Bakın, birkaç ay önce insanlara dediler ki: "Tamam, sağlam olan evlerinizi onarabilirsiniz." Dünya kadar kredi çekti o depremzede aileler, dünya kadar borcun altına girdiler, gittiler kredi çektiler, evlerini onardılar; bugün ama "Hayır efendim, burası rezerv alan, evinizi yıkacağız." diyor. Evet, bu iktidar tam da böyle bir şey, yeri geliyor evimizi başımıza yıkmaya çalışıyor, yarın yeri geliyor toprağımıza el koyuyor, yeri geliyor ormanlarımıza el koyuyor, yer altı, yer üstü zenginliklerimize el koyuyor, bu ülkenin bütün kaynaklarına el koymaya, bütün kaynaklarına çökmeye çalışıyor ve sonra da geliyor burada demokrasiden, haktan, hukuktan yana cümle kuruyor. Ya, böyle bir şey olabilir mi? Bu insanlar depremzede, bu insanlar yoksul, binlerce insan çadırda yaşıyor, binlerce insan hâlâ suya erişemiyor. Buradaki depremzede insanların karşısına evlerine çöküp, topraklarına çöküp "Ben burayı rezerv alan ilan ettim." demek nasıl bir şeydir, hangi hukukta yazıyor? "Hukuk var mı?" diye soruyoruz biz artık, hukuk var mı, bu kimin hukuku? Zorbanın hukuku, zalimin hukuku, firavunun hukuku. Burada bir hukuk yok. Depremzedeleri bugün ne yaptılar biliyor musunuz Sayın Başkan? Polis copuyla, evlerini korudukları için polis copuyla dövdüler, tartakladılar, darbettiler tıpkı Hakkâri'de hakkını aramak için sokağa çıkan Hakkâriliyi dövdükleri gibi, onun karşısına polisi koydukları gibi depremzedenin karşısına da polisi koyuyorlar; depremzedenin evini korumasını, depremzedenin yaşam alanını korumasını da yine polis zoruyla engellemeye çalışıyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Koçyiğit.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - İşte, tam bir garabet rejiminin içerisindeyiz, tam bir akıl tutulmasıyla karşı karşıyayız. Ya, soruyoruz: Yetmedi mi? Gerçekten yetmedi mi zulmünüz? Depremzedeye zulmediyorsunuz, selde afet görene zulmediyorsunuz, işçiye zulmediyorsunuz, emekçiye zulmediyorsunuz, kadına zulmediyorsunuz, Kürt'e zulmediyorsunuz, Alevi'yi yok sayıyorsunuz, zulmediyorsunuz. Ne kadar gidecek bu zulmün sonu? Bu zulümle nereye varılacak sorusunu bütün Meclise sormak istiyorum. Depremzedeler feryat ediyorlar; birkaç hafta önce geldiler, bütün illerden depremzedeler burada Meclis Başkan Vekilimiz Sayın Sırrı Süreyya Önder'le bir basın toplantısı gerçekleştirdiler. Oraya da polis yığınağı yapılmıştı. Sonra biz izledik görüntüleri; o depremzede aileleri izleyen basın dâhil, oradaki bütün güvenlik güçleri dâhil herkes gözyaşları içerisinde dinledi o depremzedelerin yaşadıklarını, trajedisini.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Koçyiğit.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Ama dinleyen yok, anlayan yok; ulaşamıyor hiç kimseye; bu ülkedeki mazlumun sesini dinleyen, ulaştıran yok; anlayan yok, empati yok, hak yok, hukuk yok. Varsa yoksa çıplak zor, varsa yoksa hukuksuzluk, varsa yoksa "ben bilirim, ben yaparım, ben ağayım, ben paşayım" anlayışı var bu ülkede. Keyfimin cumhuriyeti; keyfim böyle istedi, kayyım atadım; keyfim böyle istedi, rezerv alan ilan ettim; keyfim böyle istedi, maden sahası açtım; keyfim böyle istedi, yolu buradan geçirdim; keyfim böyle istedi, havaalanı yaparım, şehir hastanesi yaparım, ülkenin kaynaklarını tırmalarım, talan ederim. Böyle bir keyfim iktidarıyla, keyfim cumhuriyetiyle karşı karşıyayız. Bu tutumu kabul etmiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Koçyiğit.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Tamamlıyorum Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Başta Hakkâri'deki polis şiddeti olmak üzere bütün kentlerde Hakkâri için sokağa çıkan, Hakkâri'yle dayanışma gösteren insanlara şiddet uygulamaktan derhâl vazgeçin. Bu Meclisi de göreve davet ediyoruz. Bu Meclisin mensupları her gün sokakta polisler tarafından darbediliyor, tartaklanıyor. Meclis Başkanına sesleniyorum buradan: Vekillerinizi korumayacak mısınız? DEM PARTİ'li vekillerin de Meclis Başkanı değil misiniz? Bizim Genel Başkanlarımızın gözünün içine yakın mesafeden gaz sıkılıyor, kimin haddidir bu? Burada bir genel başkana laf söylendiğinde diğer gruplar hop oturup hop kalkıyor "Genel Başkanımıza bunu diyemezsiniz." diye. Bizim Genel Başkanımıza polis nasıl gaz sıkıyor? Milletvekilimize, halkımıza, oradaki 70 yaşındaki annelerimize nasıl gaz sıkar, nasıl tartaklar, nasıl darbeder?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Koçyiğit, son kez açıyorum.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Bütün orduyu yığmışlar, bütün çevre illerden polisi, askeri taşımışlar. Neymiş? Hakkâri halkı iradesine sahip çıkıyor. Çıkmasın mı? Çıkmasın mı, kayyım atadınız, evinde mi otursun? Kayyım atadınız, "Çok şükür." mü desin? Ne yapsın yani tepki göstermesin mi? "Ben gittim, sandığa oy attım, oyuma sahip çıkıyorum." demesin mi? "Haksızdır." demesin mi, "Hukuksuzdur." demesin mi, "Zulümdür." demesin mi? Bunu mu istiyorsunuz? Biz anlamıyoruz yani. Bu kadar da demokrasiye tahammülsüzlük olur mu? Bu kadar da demokratik hak kullanımına tahammülsüzlük olur mu? Bu tutumu kabul etmiyoruz Sayın Başkan. Bu faşist anlayışa, bu faşist uygulamalara, bu şiddete derhâl son verilsin çağrısını Meclisten bir kez daha yapmak istiyorum.

Teşekkür ediyorum.