| Konu: | Uluslararası kurum ve kuruluşların dünya barışını sağlayamayacağı hususuna, 15 Haziran 1997'de İstanbul'da yapılan Devlet ve Hükûmet Başkanları Zirvesi'nde kurulan D8'e ve 8 Haziran Cumartesi "Gazze" başlıklı Olağanüstü D8 Dışişleri Bakanları Konseyi Toplantısı'nın İstanbul'da yapılmasını çok anlamlı ve önemli bulduklarına ve bu zirveden beklentilerine, bölgede yakıcı olayların meydana geldiği bir süreçte siyasi zeminin bazı koşullarını hep beraber oluşturmanın sorumluluğunun farkında olunması ve kişisel ve kısa vadeli beklentilerden ziyade milletin sorunlarının konuşulabileceği ilkelerin ortaya koyulması gerektiğine ilişkin açıklaması |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 92 |
| Tarih: | 06.06.2024 |
BÜLENT KAYA (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, İsrail'in bölgede estirdiği terör ve dünyada yaşanan adaletsizlikler, uluslararası kurum ve kuruluşların dünya barışını kurmaktan ve sağlamaktan ne kadar uzak olduğunun ve uluslararası sistemin barış projesinin aslında çökmekte olduğunun net bir göstergesidir. Aslında uluslararası kurum ve kuruluşların dünya barışını sağlayamayacağı hususu yeni bir durum değildir. Bu husus yıllardır partilerimiz tarafından, 1969'dan bu yana bütün millî görüş partileri tarafından ve bugün de Saadet Partisi tarafından ısrarla dile getirilmeye çalışılmaktadır. Elbette muhalefet olduğumuz dönemlerde bunun fikrî altyapısını ortaya koyarız, iktidar olduğumuzda da buna dair adımları atarız. Nitekim, 1969'dan bu yana bu küresel sistemin dünya barışını sağlamaktan aciz olduğunun fikrî altyapısını oluşturan rahmetli Erbakan Hocanın 1996 yılında iktidar olur olmaz yaptığı ilk iş, 22 Ekim 1996 tarihinde Kalkınmada İş Birliği Konferansı'nı toplamak olmuştu. Bu, uluslararası bir konferanstı ve o konferansın sonunda 8 ülkeyi bir araya getirmeye dönük uluslararası çabaları 15 Haziran 1997'de meyvelerini verdi ve 15 Haziran 1997 yılında İstanbul'da yapılan Devlet ve Hükûmet Başkanları Zirvesi'nde D8 resmen kurulan bir uluslararası kuruluş oldu.
D8 elbette çok önemli bir kuruluştu. Niye? Çünkü tabii kaynakları, kalabalık nüfusları ve potansiyel pazarlarından ötürü kendi bölgelerinde önemli bir konum arz eden 8 ülkeydi ve bu ülkeler sadece para için bir araya gelen, ekonomi için bir araya gelen ülkeler değil aynı zamanda dünya barışı için fikrî bir platformdu. Temel kuruluş ilkelerine bakacak olursak; savaş değil barış, çatışma değil diyalog, çifte standart değil adalet, üstünlük değil eşitlik, sömürü değil adil düzen, baskı ve tahakküm değil insan hakları, hürriyet ve demokrasi ilkeleri aslında D8'in ilerideki esas amaç ve vizyonunu ortaya koyan önemli bir adımdı.
D8, muhalefette olan bir siyaset adamının iktidarda olduğunda sorumluluk sahibi olarak sadece kuru sözlerle dünya barışını inşa edemeyeceğini, iktidarda olan bir kişinin yapması gereken daha farklı şeyler olduğunu göstermesi açısından son derece önemli bir adımdır. Dünya küresel sistemine itirazımızı fikrî olarak dile getirdik. Sadece "Ey Batı!" diye "Ey İslam ülkelerinin liderleri!" diye "Dünya 5'ten büyüktür." diye söylemekle yetinmedik, ilk icraat fırsatımızda, sadece on bir ayda, 8 ülkeyi, nüfusu 1 milyarı aşkın ülkeyi bir araya getirerek aslında iktidar olmanın ne demek olduğunu herkese bir siyaset dersi olarak gösterdik. Umarım, günümüz liderleri de bundan gerekli dersleri alırlar. D8'in elbette kuruluş yıl dönümünü -yaklaşmakta olduğumuz 15 Haziran gününü- bugünden tebrik ederken bu vesileyle 8 Haziran Cumartesi "Gazze" başlıklı Olağanüstü D8 Dışişleri Bakanları Konseyi Toplantısı'nın İstanbul'da yapılmasını çok anlamlı ve önemli bulduğumuzu ifade ediyorum. Keşke bu D8 ülkelerinin liderleriyle toplanacak bir toplantı olsaydı ama Dışişleri Bakanları nezdinde de toplanacak olmasını önemsiyoruz. Ümidimiz, bu toplantıda somut ve caydırıcı kararların alınması, ivedilikle uygulanması ve bu D8 toplantısının bir kınama seremonisinin ötesinde -bir yaptırım- D8'in amacına uygun bir toplantı hâline getirilmesidir. Atılması gereken ve beklediğimiz adımlar var bu D8 Dışişleri Bakanları Konseyi Toplantısı'ndan 8 Haziran Cumartesi günü için. İnsani yardım koridorunun açılması mutlaka ama mutlaka bu D8 Dışişleri Bakanları Konseyi Toplantısı'nda karara bağlanmalıdır. Siyonist rejim ve yöneticileri hakkında uluslararası mahkemelerin aldıkları kararlar derhâl uygulanmalı ve Birleşmiş Milletler barış gücünün derhâl bölgeye sevk edilmesi, sevk edilemiyorsa bu 8 ülkenin iş birliği yaparak uluslararası hukukun kendilerine verdiği imkânlar çerçevesinde Gazze'deki bu ablukayı kaldırıp Gazze'yi bu insanlık dışı ambargodan kurtarması gerekir. Yine, bu D8 ülkelerinin ekonomi ve nüfus hacimleri dikkate alınarak, bölgede sahip oldukları rollerin farkına varılarak bir dizi adım atmak lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Kaya.
BÜLENT KAYA (İstanbul) - Hep söylediğimiz bir laf vardır, İsrail ancak güçten anlar. Dolayısıyla, ta 1996'da dahi 1 milyarı aşkın nüfusu olan, geniş ekonomik pazarı olan bu 8 ülke, bugün bu ekonomik gücünün farkına vararak terörist İsrail rejimine ekonomik yaptırımlar uygularsa, emin olun, bu vahşi saldırılarına İsrail bir dakika dahi devam edemez. Dolayısıyla Dışişleri Bakanları Zirvesi'nden beklediğimiz ikinci önemli adım, bu 8 ülkenin İsrail'e hep beraber ekonomik bir ambargo uygulaması ve onları ateşkese zorlayıcı diplomatik kararlar almasıdır. Yine, bölgesel barışın bölgesel birlik ve bölgesel güçten kaynaklandığının şuurunda olarak bu 8 ülkenin mutlaka ama mutlaka birlikte hareket edecekleri adımlar atması lazım. Umarız ve dileriz ki D8 toplantıları "Dostlar alışverişte görsün." şeklinde olan bir kınama seremonisinden çıkar, yaptırım toplantısı olur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Kaya.
BÜLENT KAYA (İstanbul) - Bir diğer önemli husus, bölgemizde bu kadar yakıcı olayların meydana geldiği bir süreçte siyasi zeminin bazı koşullarını hep beraber oluşturmanın sorumluluğunun farkında olmamız lazım. Kimilerinin normalleşme, kimilerinin yumuşama, kimilerinin taktiksel, kimilerinin ise samimi yaklaştığı bu süreç, sadece sözde oluşturulabilecek bir süreç değildir. Bu siyasal zeminin şartlarını, özellikle Mecliste grubu bulunan ve temsil edilen partiler olmak üzere, bütün siyasi partiler olarak iktidarıyla muhalefetiyle oluşturmak gibi bir mecburiyet içerisindeyiz. Çatışma ve sataşmayı değil diyaloğu önemseyen, itham ve önyargıyı değil, empatiyi, hemhâl olmayı, birbirimizi anlamayı önemseyen, adalette çifte standardı değil, yargının bağımsızlığına gölge düşüren uygulamaları değil, gerçekten hukuk devletini ve adaleti önemseyen ve en önemlisi de baskı ve tahakkümü değil, insan haklarını, hürriyetini ve demokrasiyi, bu ilkeleri ön plana çıkaran bir siyasal iklim inşa etmemiz lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT KAYA (İstanbul) - Son kez, toparlıyorum Başkanım.
BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Kaya.
BÜLENT KAYA (İstanbul) - Kişisel ve kısa vadeli beklentilerimizden ziyade, milletimizin sorunlarını konuşabileceğimiz ilkeleri ortaya koymamız lazım. Herkes duruşuna, sözlerine, yaklaşımlarına dikkat ederek bu iklime hizmet etmeli ama en büyük sorumluluk elbette ülkeyi yöneten iktidara ve iktidar partisine düşer. Burada duygulara hitap edecek, tribünlere oynayacak, şakşakçılara hitap edecek sözlerle konuştuğumuzda sorunları çözemediğimizin olsa olsa o sorunları daha da çözümsüz hâle getirdiğimizin hep beraber farkında olmamız lazım. Dolayısıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarında birbirimizi anlayacak, bu iklime hizmet edecek davranışları, söylemleri hem yerimizden hem bu kürsüden yapmak durumunda olduğumuzu ifade ederek, Türkiye'nin kritik bir süreçten geçtiğini, bu siyasi sorumluluğun herkese düştüğünü ifade ederek Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.