GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:91
Tarih:05.06.2024

MHP GRUBU ADINA ZUHAL KARAKOÇ DORA (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün burada Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, başta eski dünyanın her bir karışında ayak basılmamış yer bırakmayan, yeni dünyanın tüm mazlumlarının ve adalet arayanlarının âdeta bir umut timsali olarak gördüğü şerefli, ahlaklı ve vatanperver Türk ordusunun ebedî başkomutanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e ve silah arkadaşlarına; Metehan'dan günümüze kara, hava, deniz, milis ve siber unsurlarıyla birlikte siperden sipere, mevziden mevziye gözünü kırpmadan koşan, tek bir saniye olsun düşünmeden şehadet şerbetini içen, cephede bir uzvunu görülmemiş bir fedakârlıkla vatan uğruna bırakan, milletin bekası ve hududun güvenliği için gözünü budaktan esirgemeyen kahraman Türk askerine; "Türk ordusu güçlü olursa Türk devleti güçlü olur, vatan borcu namus borcudur." diyerek gözlerinden sakınarak büyüttükleri yavrularını vatan hizmetine tereddütsüz gönderen Türk analarına ve millî ordunun en büyük destekçilerinden biri olarak modern dünyanın gerekliliklerini savunma teknolojilerine öncül tatbiklerle gerçekleştiren Türk millî savunma sanayisinin her bir ferdine saygı ve minnettarlıklarımı belirtirim.

Saygıdeğer milletvekilleri, güvenlik ihtiyacı ve onu doğuran etmenler insanlık tarihi boyunca farklı parametrelerin öncülüğünde şekillenir. Hem birey hem de millet olarak kadim Türk tarihi içerisinde millî harsın ayrılmaz bir bütünü olan millî savunma, Türk töresinin ve Türk devletinin bağımsızlığının yegâne teminatı olarak devlet idaresinin ve toplum bağlarının tam merkezinde yer almıştır.

21'inci yüzyıl içerisinde devletler arasındaki dengeler de göz önünde bulundurulduğunda vatan savunması ve onun merkeze alındığı, kendisiyle ilişkili çoklu siyaset üretim çemberleri aktif bir biçimde hem milletimizin bekasının bir gerekliliği hem de dönemin şartlarına uygunluğunun sağlanması açısından siyaset kurumunun yakından ilgilendiği bir saha olmuştur. Bu minvalde, şüphesiz ki devletin, milletin ve ferdin refahına hizmet edecek tüm millî savunma unsurlarının güçlendirilmesi ve modernize edilmesine verilecek cömert ve koşulsuz destekler de bizlerin asli görevlerindendir.

Millî savunmamızın en temel unsuru olan Türk ordusu ise bu yüce Meclis çatısı altında en yüksek mertebeden alakadar olunması gereken, milletimizin binlerce yıllık göz bebeği olan yegâne kurumumuzdur. Türk devlet geleneğinin devamı ve Türk'ün, tarihin her safhasında istiklal ve istikbal mücadelesinin en büyük kahramanı olan Türk ordusu, unutulmamalıdır ki Türk inkılabının iki yüz yıllık serüveni içerisinde itici güçtür ve öncü bir role sahiptir. Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucu unsurlarından biri olan ordumuz, Türkiye Büyük Millet Meclisiyle birlikte Türk devletinin ilelebet payidar olmasının teminatıdır. Türk ordusunun önemiyle birlikte, mensuplarının da milletimiz için cansiparane bir şekilde yapmış oldukları fedakârlıklar saymakla bitmeyecektir. Mevcut dünya siyaseti içerisinde değerlendirildiğinde, bu fedakârlıkların ne anlama geldiğini açıklamamız ise Türk Silahlı Kuvvetleri ve millî güvenlik politikalarımıza vermiş olduğu eşsiz desteğin idraki açısından büyük önem arz etmektedir.

Uluslararası düzenin devletlerüstü kurumlarının bozulmaya yüz tutması gibi birçok sebepten ötürü meşruiyetlerini yitirmesi ve yeni güç dengelerinin ortaya çıkmasıyla birlikte, günümüzde, ulus devletler kendi kaderlerini kendilerinin tayin etmesine artık daha fazla önem vermekteler. Sömürgecilik sonrası dönemde devletlerin küresel güçlere bağımlılığının azalması, ulusların bağımsızlıklarını ve egemenliklerini koruma konusundaki kararlılıklarını artırmıştır. Bu süreçte millî çıkarların başka güçler tarafından sömürülmesine daha az fırsat veren bir küresel yönetişim dönemi başlamak üzeredir. Ulus devletler kendi güvenliklerini sağlamak ve bağımsız politikalarını sürdürmek için uluslararası sistemde daha güçlü ve etkin bir şekilde yer almaktadırlar; bu durum, küresel düzende yeni bir dönemin habercisidir.

Günümüzde ulus devletlerin artan güç kapasiteleri küresel arenada yeni dinamikler yaratmaktadır. Bu dinamikler küresel güç dengelerinin değişmesine ve Batılı tek kutup hegemonyasının zayıflamasına neden olmaktadır. Bu süreçte birçok ulus devlet kendi ekonomik, siyasi ve askerî kapasitesini artırarak bağımsızlıklarını güçlendirmektedir. Özellikle Asya ve Afrika kıtalarında bağımsızlıklarını 20'nci yüzyılın ortalarından sonra kazanmış ülkeler kendi iç dinamiklerine odaklanarak daha güçlü ve bağımsız politikalar izlemeye başlamışlardır. Bu durum, küresel sistemdeki tek kutupluluğun yerini artık çok kutupluluğa bırakmasına neden olmuştur.

Değerli milletvekilleri, tam da bu noktada bir parantez açmakta fayda görmekteyim. Sömürü düzeninin değişmesi, yeni güç unsurlarının ortaya çıkması, ulus devletlerin kendi millî kimlikleri doğrultusunda yeni ve bağımsız bir gelecek inşası peşine düşmeleri elbette pek de kolay olmamıştır. Bu süreçte, gelişmekte olan ülkeler ve sömürgecilik sonrası bağımsızlıklarını kazanan milletler Batı'nın çıkarlarına hizmet eden politikalar nedeniyle büyük zorluklar yaşamışlardır. Özellikle askerî müdahaleler, ekonomik yaptırımlar ve siyasi manipülasyonlar bu ülkelerin iç işlerine müdahale edilmesine ve ulusal egemenliklerinin zedelenmesine neden olmuştur. Bu durum, küresel düzende adaletsizlik ve dengesizliklerin artmasına yol açmıştır. Bu sorunların merkezinde ise sınır güvenliğiyle ilişkili askerî ve insani krizler yer almaktadır. Batılı ülkelerin kendi güvenliklerini sağlamak adına uyguladıkları politikalar, çoğu zaman diğer milletlerin güvenlik ve istikrarını tehlikeye atmaktadır. Özellikle Orta Doğu'da ve Afrika'da gerçekleştirilen askerî müdahaleler milyonlarca insanın yerinden edilmesine, büyük insani dramların yaşanmasına ve bölgesel istikrarsızlıkların derinleşmesine neden olmaktadır. Bu durum, sadece bölge ülkelerini değil aynı zamanda dünyanın genelinin de güvenlik ve istikrarını olumsuz yönde etkilemektedir. Sınır güvenliği sorunları, göçmen krizleri ve mülteci akınları uluslararası toplumun karşı karşıya olduğu artık en büyük zorluklar hâline gelmiştir. Batılı devletlerin kendi sınır güvenliklerini sağlamak adına aldıkları önlemler bu ironiyi artık biraz daha da belirgin hâle getirmektedir. Amerika Birleşik Devletleri'nin güney sınırlarında inşa edilen duvarlar, Avrupa Birliğinin güney kıyılarında uluslararası hukuka aykırı bir biçimde gerçekleştirilen geri itme uygulamaları ve Birleşik Krallık ile İsrail'in istenmeyen nüfusu Afrika'ya gönderme gibi politikaları Batı'nın çifte standartlarını ve küresel krizdeki sorumluluğunu gözler önüne sermektedir. Bu politikalar, Batılı ülkelerin kendi çıkarlarını koruma adına uluslararası hukuk ve insan hakları normlarını nasıl ihlal ettiklerini açıkça göstermektedir. Dünyada barış ve istikrar vaadiyle hareket eden bu ülkeler, aslında kendi sınırlarında güvenliği sağlama telaşıyla insan haklarını ve uluslararası hukuku hiçe saymaktadırlar. Bu durum Batı'nın kendi yarattığı krizlerden kaçma ve bu krizlerin sonuçlarıyla yüzleşmeme çabalarının da acı bir göstergesidir.

Bir önceki yüzyıldan bakiye kalan güvenlik sorunlarının dağ gibi büyüdüğü, bölgesel ve küresel anlamda istikrar ve barışın pamuk ipliğine bağlandığı bir dönemde pek tabii Türk Silahlı Kuvvetlerinin desteklenmesi, ihtiyaç olan hususlarda gerekli reformların yapılması, ordu ve millet arasındaki bağların güçlendirilmesi hayati gerekliliklerdir.

Değerli milletvekilleri, Türk Silahlı Kuvvetleri, tarih boyunca milletimizin bağımsızlığını ve güvenliğini sağlayan en önemli kurumlardan biri olmuştur. Bugün de Türk ordusu dünyanın farklı coğrafyalarında aktif olarak görev yapmakta, Türkiye'nin ve bölgenin güvenliğine büyük katkılar sağlamaktadır. Özellikle son yıllarda Suriye, Irak ve Libya gibi bölgelerde yürütülen operasyonlar, ülkemizin güvenliği açısından hayati öneme sahipken Karabağ, Somali, Basra Körfezi, Doğu Akdeniz, Balkanlar ve Karadeniz gibi stratejik coğrafyalardaki destek bazlı operasyonel varlığımız ise bölgesel ve küresel barışı korumaya yönelik atmış olduğumuz hayati adımlardır. Örneğin, Suriye'de yürütülen Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı Harekâtları; terör örgütlerinin sınırlarımızda oluşturmak istediği terör koridorunu engellemekte, bölgede güvenlik ve istikrarı sağlamaktadır. Bu harekâtlar sadece Türkiye'nin değil, aynı zamanda bölgedeki diğer ülkelerin de güvenliği açısından önemli bir rol oynamaktadır. Türk Silahlı Kuvvetleri, bu operasyonlarla, bölgedeki terör unsurlarını etkisiz hâle getirerek, sınırlarımızın ötesinde güvenli bir bölge inşa ederek, Suriyeli sığınmacıların vatanlarına güvenli bir şekilde geri dönüşü için büyük bir umut kaynağı oluşturmuştur. Irak'ta ise Pençe-Kartal ve Pençe-Kaplan Operasyonlarıyla terör örgütü PKK'ya karşı yürütülen mücadele, bölgedeki terör faaliyetlerini büyük ölçüde azaltmış, Türkiye'nin güney sınırlarında güvenliğin sağlanmasına önemli katkılarda bulunmuştur. Türk Silahlı Kuvvetlerinin Irak'taki operasyonları bölgedeki istikrarı ve güvenliği artırmış, teröristlerin hareket kabiliyetlerini büyük ölçüde sınırlamıştır. Libya'da ise Türk Silahlı Kuvvetleri, meşru Libya Hükûmetinin daveti üzerine, bölgede istikrarı sağlamak ve barışı korumak amacıyla görev yapmaktadır. Libya'daki varlığımız, bölgedeki güç dengesini Türkiye lehine çevirmiş, Doğu Akdeniz'deki çıkarlarımızın korunmasına önemli katkılar sağlamıştır. Türk Silahlı Kuvvetleri, Libya'da barış ve istikrarın sağlanması için önemli adımlar atmış, bölgedeki terörist unsurların ve yasa dışı silahlı grupların etkisini azaltmıştır.

Burada, sınırlı bir konuşma süresi içerisinde ifade ettiğim bu operasyonlar sadece Türkiye'nin güvenliği açısından değil, aynı zamanda bölgesel ve küresel barış açısından da büyük önem taşımaktadır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin yürüttüğü bu operasyonlar Türkiye'nin bölgedeki etkinliğini artırmış, ülkemizin uluslararası alandaki konumunu güçlendirmiştir. Bu operasyonlar, aynı zamanda, Türk dış politikasının aktif ve proaktif bir şekilde yürütüldüğünü, Türkiye'nin bölgesel ve küresel barışa katkı sağlama konusundaki kararlılığını da göstermektedir. Bu doğrultuda, Türk Silahlı Kuvvetlerini desteklemek, barışı desteklemek, Türk ordusunu ve mensuplarını önceliklendirmek istikrarı tesis etmek demektir.

Değerli milletvekilleri, bugün görüşmekte olduğumuz Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi çerçevesinde askerî personelimizin liyakat, görev bilinci ve özlük hakları ihtiyaçları kapsamında önemli gereklilikler içeren değişikliklerin yasalaşmasını oylamaktayız. Bilhassa, pek çok madde hâlihazırda yönetmelikte yer bulan hükümlerin yasaya taşınmasıyla birlikte hukuki sorunları ortadan kaldırmakta, aynı zamanda da askerî personelimizin yaşamış olduğu pek çok sorunu temelden çözmektedir. Millî Savunma Bakanlığı personeli için sözleşme, fesih nedenleri ve yaptırımların düzenlenmesi, Anayasa Mahkemesi kararları doğrultusunda düzenlemeler yapılması, askerî kaynaktan müfettiş alımı ve adaylarda aranacak niteliklerin belirlenmesi, harita ve coğrafi verilerle ilgili mal ve hizmet bedellerinin ödenmesiyle ilgili yeni maddeler eklenmesi, askerî kimlik ve faaliyetlerle ilgili bilgilerin yayınlanmasının yasaklanması, önleme aramalarının yirmi dört saat içinde hâkim onayına sunulması, hukuk hizmetleri kadrolarına atamaların genişletilmesi ve mecburi hizmet yükümlülüğünü tamamlamadan ayrılanların ödemesi gereken tazminat tutarlarının artırılması başta olmak üzere pek çok önemli husus bu kanun teklifi kapsamında yer almaktadır.

Öte yandan açıkça ifade etmem gerekir ki bu kanun teklifi çerçevesinde yasalaşacak olan maddelerin haricinde emekli ve görevdeki astsubaylarımıza ve binbaşılarımıza ilave tazminat verilerek maaşlarının iyileştirilmesi, şehit yakınlarının ve gazilerimizin haklarının ve maaşlarının iyileştirilmesi, uzman çavuşlarımızın, sözleşmeli erlerimizin özlük haklarının iyileştirilmesine ilişkin çalışmalar ve Millî Savunma Bakanlığına bağlı olan sivil ve istisnai kadrolara atanmış personelin sosyal haklarının iyileştirilmesi konularında yapılacak olan düzenlemelere ilişkin gayretimiz ve irademiz devam etmektedir ve Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu iyileştirmelerin ve düzenlemelerin ivedi şekilde yapılması hususundaki sürecin takipçisi olmaya da kararlılıkla devam edeceğiz.

Aynı şekilde, askerî hastanelere yönelik ihtiyacın son derece farkındayız ve askerî hastanelerin daha fazla zaman kaybedilmeden yeniden açılması hususunun da yakın takipçisi olduğumuzu belirtmek isterim. Bilmekteyiz ki bu vatana hizmetin hele ki canla, kanla edilen hizmetin bir kıymet karşılığı, bir kıymet takdiri yoktur, olamaz. Bu sebeple hem bu mevcut kanun kapsamında yapılan düzenlemeler hem de üzerinde çalışmakta olduğumuz iyileşmeler asla yeterli değildir. Nasıl ki günün ve anın şartlarına göre ordumuzu ve mensuplarını hazır bulundurmak zorundaysak, onların haklarını ve ihtiyaçlarını da günümüz şartlarına uygun hâle getirmek zorundayız.

Değerli milletvekilleri, şeref ve kahramanlıkla dolu bir maziye sahip olan Türk ordusunun, atalarımızdan aldığı ruhla, yedi iklim üç kıtaya huzuru ve barışı getirecek görevler üstlenmeyi ilelebet sürdüreceğinden şüphemiz yoktur. Türk Silahlı Kuvvetleri, Türk milletinin bekası için verdiği mücadelede mazlumlara ve masumlara en küçük bir zarar vermeyerek, mağdurları koruyup kollayarak asil duruşunu ve üstün meziyetlerini her daim belli etmiştir. Geçmişinde sömürge, katliam ya da vahşet ayıbı olmayan bir ülkenin askerlerine zaten başka türlüsü de yakışmazdı.

Türk ordusu binlerce yıllık tarihî mirası ve medeniyet anlayışıyla sadece Türk milletinin değil, tüm insanlığın huzur ve güvenliğine katkıda bulunmayı kendine görev edinmiştir. Bu bağlamda, Türk Silahlı Kuvvetlerinin uluslararası barışa ve istikrara olan katkıları saymakla bitmez. Kore'den Kıbrıs'a, Bosna'dan Afganistan'a kadar birçok coğrafyada barışın tesisinde ve korunmasında aktif rol oynamıştır. Bu görevlerde Türk Silahlı Kuvvetleri sadece askerî gücüyle değil, aynı zamanda insani yardım faaliyetleriyle de mazlumların yanında yer almış, onların yaralarını sarmıştır. Türk Silahlı Kuvvetleri, yüksek disiplin anlayışı, modern teknolojiyi etkin kullanma kabiliyeti ve vatan sevgisiyle her daim milletimizin iftihar kaynağı olmuştur. Kahraman Mehmetçiklerimiz sınırlarımızın güvenliğini sağlarken aynı zamanda bölgesel ve küresel barışın da teminatı olmuştur. Bu bağlamda, terörle mücadelede gösterdiği kararlılık ve başarı sadece Türkiye için değil, dünya barışı için de büyük bir kazanımdır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin yaşadığı ve yaşattığı ilhamdan destek alarak bir kere daha Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları başta olmak üzere ebediyete intikal etmiş tüm şehitlerimizi rahmetle anıyor ve hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum. Onların bizlere emanet ettiği bu cennet vatanı korumak ve yüceltmek bizler için en büyük onur ve sorumluluktur.

Saygıdeğer milletvekilleri, Türk Silahlı Kuvvetleri geçmişten günümüze taşıdığı şanlı mirasla ve sahip olduğu üstün niteliklerle sadece Türk milletinin değil bütün insanlığın da güvenliği ve huzuru için çalışmaya devam edecektir. Türk ordusunun bu asil duruşu ve kararlılığı, Türk milleti var oldukça milletimizin güvencesi ve gurur kaynağı olacaktır.

Milliyetçi Hareket Partisi adına Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve vatan savunmasının menfaatine olan bu kanun teklifine desteğimizi belirtir, Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (MHP, AK PARTİ ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)