| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti ile Birleşmiş Milletler Arasında Birleşmiş Milletler Kalkınma Eşgüdüm Ofisi Bölgesel Ofisinin İstanbul'da Kurulmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 89 |
| Tarih: | 30.05.2024 |
AK PARTİ GRUBU ADINA MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi hürmetle, muhabbetle selamlıyorum. Grubumuz adına, 4 uluslararası anlaşmanın görüşmeleri üzerine söz almış bulunmaktayım.
Tabii, bu hafta önemli bir haftaydı; içinde 27 Mayıs darbesini barındıran, 29 Mayıs fetih gününü barındıran, bunların yıl dönümleri olan bir haftaydı. Dış politikayla ilgili de Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfıyla ilgili kanun teklifini hep beraber görüştük, bu kanun teklifini çarşamba günü itibarıyla yasalaştırdık. Bugün de 4 uluslararası anlaşmayla ilgili bütün parti grupları kendi kanaatlerini, değerlendirmelerini ortaya koydular.
Bugün Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Uluslararası Karayolu Taşımacılığı Anlaşmasını, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bosna Hersek Bakanlar Konseyi Arasında Altyapı ve İnşaat Projelerinde İş Birliği Anlaşmasını, yine Türkiye Cumhuriyeti ile Birleşmiş Milletler Arasında Birleşmiş Milletler Kalkınma Eşgüdüm Ofisi Bölgesel Ofisinin İstanbul'da Kurulmasına İlişkin Anlaşmayı ve Uluslararası Deniz Seyir Yardımcıları Teşkilatı Sözleşmesi'nin onaylanmasıyla ilgili anlaşmayı, kanun tekliflerini hep beraber görüşüyoruz.
Tabii, burada, hakikaten özellikle Bosna'yla ilgili yapılan anlaşma Saraybosna-Belgrad Otoyolu başta olmak üzere ulaştırma altyapısının gelişimiyle iki ülke arasında ekonomik iş birliğinin artırılmasına büyük katkı sağlayacak. Özellikle Rusya Federasyonu'yla ilgili olan anlaşma da kara yolu taşımacılığında yaşanan aksama ve sorunların önüne geçilmesiyle taşımacılık ve ulaştırma sektörlerimizin rahatlaması açısından önem arz ediyor.
Tabii, özellikle İstanbul'da Birleşmiş Milletler Kalkınma Eşgüdüm Bölgesel Ofisinin kurulmasıyla da bu konuda bu Ofise gerekli hukuki statüsünün kazandırılması, bir bütün olarak BM kalkınma sisteminin kapasitesinin, etkinliğinin, verimliliğinin desteklenmesi ile Ofisin Avrupa ve Orta Asya'daki mukim koordinatörlük sistemini yönetme ve denetleme görevlerine işlerlik kazandırılması hedefleniyor.
Son olarak özellikle Uluslararası Deniz Seyir Yardımcıları ve Fener Otoriteleri Birliği (IALA) Sözleşmesi'yle de bu kuruluşun 80'inci Konsey Toplantısı'nın ülkemizin ev sahipliğinde 24-28 Haziran 2024 tarihleri arasında İstanbul'da gerçekleştirilmesi öngörülüyor. Şu ana kadar 29 ülke onaylamış vaziyette, yüce Meclisin takdiriyle 30'uncu olarak biz de onayladığımızda ilk 30 arasında, kurucular arasında yer alıp haziranda da bu toplantıya ev sahipliği yapabilme imkânını inşallah elde etmiş olacağız.
Tabii, gün boyu konuşmalar esnasında farklı değerlendirmeler yapıldı iç politikaya ilişkin, dış politikaya ilişkin. Tabii, dünyanın geldiği nokta, global bir köy hâline gelen dünyada iç politika, dış politika bileşik kaplar prensibi çerçevesinde aslında doğrudan birbirini etkiliyor ve hem iç politikanın dış politikaya yansıması hem de dış politikada cereyan eden hadiselerin içeriye yansımaları yönünden farklı değerlendirmeler yapabiliriz; bu ikisi arasındaki münasebet gerçekten mühim.
Sözlerimin başında 27 Mayıs darbesinden bahsetmiştim. Bu konuda, demokrasiyi askıya alan bu darbeyi sadece iç dinamiklerle açıklamak mümkün değildir. Daha sonra on yılda bir tekrarlana gelen 71 muhtırasıyla, 80 darbesiyle, 28 Şubat postmodern darbesiyle, 15 Temmuz hain FETÖ darbe kalkışmasıyla, işgal girişimi kalkışması ile bunların dış bağlantılarını mutlaka görmek durumundayız. Sadece içeride birtakım tezgâhlarla ortaya konulan meseleler değildir bunlar, hepsinin dışa dönük boyutları var. Özellikle, Bağdat Paktına merhum Başbakanımız Sayın Menderes'in dâhil olması yani sonuç itibarıyla, Türkiye'nin güvenliğiyle beraber bölgesel güvenliğin İsrail'le ilgili ilişkiler arasındaki münasebetler değerlendirildiğinde ve 80 darbesinin hemen Kudüs mitingi sonrası gelmesi, 28 Şubat postmodern darbesinin Sincan'daki Kudüs gecesi sonrası gelmesi ve özellikle de tabii ki 15 Temmuzun bilhassa güneydeki ülkeyi kutsamaya dönük aparat olarak oluşturulan bir yapının maşalığında gündeme gelmesi ve sahneye konulması aslında içeride yaşanan hadiselerin, bilhassa darbe mekanizmasının Kudüs, Filistin ve Türkiye arasındaki münasebetlere dönük yönünü de bizlere gösteriyor. Dolayısıyla, bu manada, Filistin'i konuşurken, Gazze'yi konuşurken bu gerçekle Gazze'ye yapılan her hamlenin aslında, âdeta Gebze'ye yapılan, Gaziantep'e yapılan, Türkiye'ye yapılan bir hamle olduğu gerçeğini asla ve kata akıldan çıkarmamamız lazım. Zira, tarihî perspektif içerisinde de şu gerçektir ki Suriye ve Irak'ta, bölgemizde oluşturulmaya çalışılan terör koridoru ve ona bir hukuki, siyasi kimlik kazandırılmak suretiyle oluşturulmaya çalışılan teröristan gerçekliği, Nil'den Fırat'a büyük İsrail'in, arzımevudun gerçekleştirilmesine dönük bir hamledir ve bunun tam da göbeğinde, merkezinde Türkiye'nin paramparça edilme düşüncesi ve planı vardır; bunu Mustafa Kemal Atatürk'ün Millî Mücadele'de ortaya koyduğu millet-devlet kaynaşmasıyla o gün hep beraber bertaraf ettik, şimdi de elhamdülillah, Sayın Cumhurbaşkanımızın riyasetinde, Fırat Kalkanı Harekâtı'yla DAEŞ'e, PKK'ya, YPG'ye, PYD'ye, adı ne olursa olsun bütün terör örgütlerine yaptığımız bu hamlelerle tarihin çöp sepetine attık, atıyoruz ve bu konuda da kararlıyız. Bu konuda asla ve kata Türkiye'nin bölünmez bütünlüğünü, devletiyle, ülkesiyle, milletiyle bölünmez bütünlüğünü, 81 vilayetiyle, 85 milyon insanıyla, Türk'üyle, Kürt'üyle, Alevisiyle, Sünnisiyle bir ve beraber olduğumuz gerçeğini hiç kimse ortadan kaldıramayacak; bunu buradan bir kez daha ifade ediyorum.
Şunu da ifade etmek isterim: Biz hakikaten kin ve nefret, hırs ve haset, makam ve şöhret siyasetini değil, eser ve hizmet siyasetini önceleyen insanlarız ve hükûmetleriz; AK PARTİ Grubu böyle bir grup. Dolayısıyla, bizim yaklaşımımızın temelinde "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın." anlayışı var ve Mustafa Kemal Paşa'nın ortaya koyduğu "Yurtta sulh, cihanda sulh." gerçeği de bizim temel ilkemiz. Arzu ederiz ki ulusal, bölgesel ve küresel anlamda her zaman barış içerisinde yaşayalım ve her bir insan tekinin temel hak ve özgürlüklerini doyasıya yaşayabileceği bir küresel düzeni, bir nizamiâlemi hep beraber tahakkuk ettirelim. Bizim, dış politikadaki perspektifimizin de özünde ve temelinde bu vardır: Bir hale hale bütün insanlığa yayılmış barış, güven, refah ve huzur iklimi. Bununla beraber, büyüklerimizin, atalarımızın dediği gibi: "İster isen sulhu salâh, hazır ol cenge." Dolayısıyla, bir caydırıcı güç olarak ve Türkiye'nin bütün insanlarının canını, malını, ırzını, namusunu, vatanımızın bölünmez bütünlüğünü, sınırlarımızın güvenliğini ve bölgesel anlamda Türkiye'nin proaktif dış politikasıyla oluşturmaya çalıştığı ekosistemi tam manasıyla hayatiyet kazandırarak devam ettirebilmek de tabii ki Türkiye'nin caydırıcı güce ve bu manada millî savunma sanayisine sahip olmasıyla mümkündür. O nedenle, dış politikamızı ortaya koyarken bunun bütün unsurlarını İstihbarat Teşkilatıyla, savunma sistemleriyle, enerjide millî hamlelerimiz ve bağımsızlığımızla ve tabii ki yüksek insan kapasitesiyle hep beraber optimum faydayı sağlayacak şekilde adımlar atmamız gerektiği bir hakikattir.
Türkiye, yasalaştırdığımız vakıf teklifimizi tam da işte bu çerçevede ortaya koymuş bir perspektifi gerçekleştirmiştir. Bu noktada şunu ifade etmek isterim ki Türkiye, kendi eksenini oluşturmak suretiyle, millî ve yerli politikalarıyla kuzeyden güneye, doğudan batıya bütün bu ekosistemin tam merkezinde, tam odağında yer almak suretiyle çok büyük bölgesel ve küresel bir oyuncu hâline gelmiştir. Artık Türkiye... Bakınız, bu haritayı dikkatle inceleyelim. Türkiye, bir taraftan, Orta Doğu'da Körfez ülkeleri ile Basra Körfezi'ni Hatay'a, İskenderun Körfezi'ne, Akdeniz'e ve oradan Ege, Karadeniz ve Hazar Denizi'ne kadar götürebilecek, bağlayabilecek bir perspektifin peşindedir ve bunu kuvveden fiile geçirme çalışmaları ve çabaları içerisindedir. Evet, bir taraftan Basra Körfezi'ni İskenderun Körfezi'ne bağlıyoruz kalkınma yoluyla, öbür taraftan Zengezur Koridoru'yla Türkiye'yi Türk Devletleri Teşkilatıyla Asya'ya, Orta Asya'ya ve Uzak Asya'ya bağlayacak muazzam bir perspektifin çabası içerisinde dış politikada bu ekosistemi oluşturuyoruz. Aynı şekilde, doğu-batı aksındaki bu çerçevede Türkiye, kuzey ve güney aksındaki özellikle Baltık Denizi, Adriyatik Denizi ve Karadeniz arasında "Üç Deniz" diye ifade ettiğimiz Üç Deniz Girişimi ve "Via Carpathia" diye nitelendirilen bu yol güzergâhında da Litvanya, Polonya, Macaristan, Romanya ve Bulgaristan üzerinden İstanbul'a ulaşan ağla orta koridorun birleştirildiği bir noktada kilit bir rol üstlenmekte. Dış politikada bu atılımları yapan ve gerçekten "Yurtta sulh, cihanda sulh..." Bütün insanlığın hakikaten temel hak ve özgürlükleri doyasıya yaşadığı bir nizamıâlem, bir küresel düzeni "Dünya 5'ten büyüktür." ve "Daha adil bir dünya mutlaka mümkündür." mottosuyla ortaya koyan ve bütün o azgın firavunların, modern firavunların karşısında imanın ve cesaretin haykırışı olarak "One minute!" diyen bir liderin öncülüğünde hep beraber gerçekten netice alan bir Türkiye'yle karşı karşıyayız. Bir taraftan Ukrayna-Rusya arasında ara buluculuk rolünü üstlenen ve bütün insanlığın gıda krizini ortadan kaldırarak tahıl koridorunu açan, bir taraftan da hakikaten verdiği sözü yerine getiren, sözüne güvenilir, sözü tesirli, gücü tesirli bir Türkiye'yi hep beraber dış politikada bu proaktif yaklaşımımızla inşa etmenin tabii ki birtakım sancılarını da yaşıyoruz. Niye? Çünkü bütün bu projeleri maalesef engellemek isteyenler bizi gıdıklıyorlar, içerideki birtakım mahfillerle gıdıklıyorlar, dışarıdan ortaya koydukları hamlelerle bizi maalesef çelmelemek ve bu konuda hedeflerimize ulaşmamızı engellemek istiyorlar. Ama bizler de Allah'ın izniyle bu konuda kendi üzerimize düşeni yapacağız ve onların engellemelerine rağmen biz, Allah'ın izniyle bütün bu perspektifleri bir bir hayata geçireceğiz.
Şunu ifade etmek isterim: Burada farklı değerlendirmelerde bulunuldu ama şunu herkes bilmelidir ki Filistinliler, Gazzeliler; Fetih'iyle, Hamas'ıyla, bütün paydaşlarıyla, Abbas'ıyla, Haniye'siyle Türkiye'ye müteşekkirdirler. Sayın Cumhurbaşkanımıza, Türkiye'ye onlar teşekkür ediyorlar ancak bu katil, soykırımcı Netanyahu ve onun yönetimi ve onunla beraber iş birliği içerisinde olanlar AK PARTİ'ye, Hükûmetimize, Sayın Recep Tayyip Erdoğan'a ve Türkiye'ye saldırıyorlar. Filistinli kardeşlerimiz, bizim bu noktada bütün bir süreci harekete geçirerek ülkelerin Filistin'i tanıma girişimindeki aktif rolümüzü gayet iyi biliyorlar, Türkiye'nin bu konudaki konumunu yakından takip ediyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Akbaşoğlu, lütfen tamamlayın.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla) - Bütün dünya halklarını... "Dünya 5'ten büyüktür." "Daha adil bir dünya mutlaka mümkündür." mottosuyla, her yıl Birleşmiş Milletlerde Filistin davasını gündeme getirerek kamuoyu oluşturan Türkiye'dir, Recep Tayyip Erdoğan'dır; bunu herkes çok iyi biliyor ama birileri kulağının üstüne yatıp bilmiyormuş, duymamış, görmemiş pozisyonunda olabilirler. Onları uyandıracak olanlar da halkımızın ve bütün dünya halklarının maşerî vicdanıdır.
Bu konuda şunu ifade etmek isterim: Biz, sözü güçlü, gücü tesirli bir Türkiye'yi millî ve yerli bir dış politika ekosistemi kurarak ve hakikaten bu konuda Türkiye eksenini oluşturarak yepyeni bir dünyanın kurulmasına hep beraber öncülük eden bir kadroyuz; AK PARTİ'yiz, Cumhur İttifakı'yız, hep beraber Türkiye'yiz! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)