Konu: | Türkiye Cumhuriyeti ile Birleşmiş Milletler Arasında Birleşmiş Milletler Kalkınma Eşgüdüm Ofisi Bölgesel Ofisinin İstanbul'da Kurulmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 89 |
Tarih: | 30.05.2024 |
AK PARTİ GRUBU ADINA ASUMAN ERDOĞAN (Ankara) - Kıymetli Başkanım, değerli milletvekilleri; dünyanın hâline, insanlığın ahvaline baktığımızda rahmetli şairimiz Cahit Zarifoğlu'nun "Ben bu çağdan nefret ettim/Etimle, kemiğimle nefret ettim." dizeleri dökülüveriyor dilimizden. Özellikle yakın zamanda İsrail'in Gazze'de milyonlarca insanın sığınmış olduğu Refah bölgesindeki kamplara yönelik başlatmış olduğu saldırıları ifade etmede kelimeler kifayetsiz kalıyor. Terör devleti İsrail katliam, soykırım, barbarlık, vahşilik, hırsızlık ve ahlaksızlığa dair ne varsa sergiliyor, şeytanı bile hayrete düşürecek cinayetlerine her gün yenilerini ekliyor. İsrail, katliamlarını ve vahşeti başka bir safhaya taşımış durumda. Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın dünkü AK PARTİ grup toplantımızdaki önemli bazı tespitlerini burada dile getirmek istiyorum. Bu tespitlerden biri, Gazze'de oluk oluk akan mazlum kanının Amerika'nın ve iş birlikçilerinin de eline bulaştığı gerçeğidir. Bir diğer önemli tespit de İslam ülkelerine yönelik. Sokaklarında şehit cenazelerinin köpekler tarafından yendiği bir Gazze için acaba Müslümanların ne zaman harekete geçmeyi düşündüğü sorusudur. Gerçekten, buradan, milletin kürsüsünden sesleniyorum: Nerede insanlık? Nerede insanlık onuru? Nerede insanlığın merhameti? "2024 yılında medeniyetin ve insanlığın bilim ve uzay çağının sınırında olduğu" söylemlerine karşılık İsrail'in yamyamlığını, barbarlığını ve ilkelliğini neyle ve nasıl izah edeceğiz? Cinayet şebekesi İsrail artık Gazze'de sadece bebekleri, çocukları, kadınları ve yaşlıları değil insana dair var olan merhamet, adalet, hakkaniyet, ne kadar değer varsa hepsini katletmektedir.
Bugün gelinen noktada Gazze'yi konuşmamak dilsiz şeytan olmak değil de nedir? Filistin'de bombaların altında lime lime olan çocukların feryadını işitmemek, başı kopan bebeklerin görüntülerini görmezden gelmek kör, sağır, dilsiz olmak değil de nedir? Burada kıymetli vekillerimle bir şey paylaşmak istiyorum: Çok şükür Türk milleti olarak gerçekten büyük vicdan sahibi olduğumuzu, Gazze'de yapılan katliama gösterdiğimiz duyarlılığı en yüksek safhada gösteriyoruz ve benden önceki çok kıymetli konuşmacılar da altını çizdiler ama ne yazık ki içindeki siyonist duygularını, katliamcı ve soykırımcı duygularını ortaya döken paylaşımlarda bulunan, kendisini psikolog ve yazar olarak tanıtan biri -belki kendisi de bir anne, bilmiyorum- acımasızca bir paylaşımda bulundu: "Çocuklarını bombaların atılacağı yerleri bilerek götürüyorlar." dedi Filistinli anneler için. Buradan kendisini milletimizin vicdanına havale ediyorum. Kitaplarını yasaklayan, kitaplarını kaldıran yayınevlerine teşekkür ediyorum ama bunu yeterli görmüyoruz. Bu, bu kadar basit olmamalı; bu, bu kadar kolay olmamalı. Bu konuda yapılacaklar nelerdir bilmiyorum ama gerekli adımların atılması ve böylesi paylaşımları, İsrail'i bu kadar aklayan vicdansız paylaşımları, siyonist ve soykırımcı paylaşımları yapanların da gerekli cezayı alması gerektiğini düşünüyorum.
Altını kalınca çizmekte yarar var, Gazze-Filistin konusu aslında bir inanç, din, dil, millet ve renk meselesi değil; bu, insan olmakla, bir kalp ve o kalbin içinde merhamet taşımakla ilgili bir şey. Gazze'de yaşanan soykırımı, katliamı, canavarlığı durdurmak için dünyanın, önce insan olduğunu, insanlardan oluştuğunu hatırlaması gerekiyor. Türkiye'yi bu İsrail vahşetine karşı vermiş olduğu mücadele konusunda acımasızca eleştirmek, samimiyetsizlikle suçlamak akıl alır gibi değil. Vicdan sahibi herkesin rahatlıkla görebileceği gibi ticari ilişkileri tamamen kesen, her platformda bu vahşeti en yüksek sesle dile getiren ve bölgeye en büyük yardımları yapan ülke de Türkiye'dir. Unutmayalım, dünya, evet, Gazze'de yaşananlar sayesinde Filistin'in bunca zamandır yaşadıklarını, 1917'lerden, 1948'lerden beri yaşadıklarını görme fırsatı yakaladı ama bunlar yaşanmadan önce de gerek "one minute" çıkışıyla gerek her mecrada Filistinlilerin sesi olan bir liderimiz var, Recep Tayyip Erdoğan var. Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın bu merhametsiz düzene karşı başlatmış olduğu "Dünya 5'ten büyüktür." başkaldırısı eminim tarihe geçecek bir hak ve adalet arayışıdır. Güçlü olanın değil, haklı olanın hukukunu var gücüyle savunan Cumhurbaşkanımız bütün uluslararası platformlarda üyelerin gözü önünde Birleşmiş Milletlerin bir kukla oyunundan ibaret olduğunu dile getirmiştir. Dışişleri Bakanımız Sayın Hakan Fidan da İsrail'in hırsızlığını açık açık bütün platformlarda yüzlerine haykırmış belki de tek Dışişleri Bakanıdır.
Seri katil Netanyahu'nun tüyler ürperten Gazze'yi yok etme vaadi ve planına karşı Türkiye var gücüyle mücadele etmeye devam edecektir. Kör, sağır ve dilsiz Batılı devletlere inat, Türkiye mazlumlar için bir ses, ışık ve ümit olmaya devam edecektir. Türkiye artık Batı'nın ne olduğunu ve ne yapmak istediğini biliyor. Ülkemiz artık pazarlık masalarının nesnesi değil, uluslararası planların öznesi ve kurucusudur. Azerbaycan, Libya, Suriye ve Irak'ta oynanan oyunlara kararlılıkla karşılık verme yetkisine sahip bir ülke konumuna geldik çok şükür. Batı'nın Afganistan'ı nasıl bir kan gölüne çevirdiğini, Irak'ı nasıl bir kaosa sürükleyerek paramparça ettiğini, Yemen'i nasıl bir vahşete sürüklediğini, Suriye'de nasıl İsrail gibi yeni bir terör devleti kurmaya çalıştığını hepimiz çok iyi biliyoruz. Milletimizin desteği ve Cumhurbaşkanımızın liderliğiyle şimdiye kadar ülkemiz için yazılan bütün senaryoları ve tasarlanmış olan bütün planları paramparça ettik, bundan sonra da heveslerini kursaklarında bırakmaya devam edeceğiz. Ayrıca, Parlamentolar Arası Birlik Komisyonu Türk Grubu Başkanı olarak, insani, cesur, onurlu ve dik bir duruş sergileyerek Filistin'i bir devlet olarak tanıyan İspanya, İrlanda ve Norveç'i -Slovenya da bu anlamda bir karar aldı- tebrik ediyorum, uluslararası toplantılarda ve her mecrada bu ülkelerle iş birliği yapıp bu mücadeleyi onlarla beraber yürüteceğimizi buradan duyurmak istiyorum.
Sayın milletvekilleri, 28 Mayıs Azerbaycan Bağımsızlık Günü'nü kutladık. Buradan Azerbaycanlı kardeşlerimizin Bağımsızlık Günü'nü ben de tekraren kutlamak istiyorum. Dost ve kardeş ülke Azerbaycan'ın bağımsızlığı için şehadet şerbeti içen bütün kardeşlerimize ve Ermeni mezalimiyle Hocalı katliamında ve Karabağ'da şehit olan bütün canlarımıza Allah'tan rahmet diliyorum. 613 kadının, çocuğun, yaşlının, erkeğin katledildiği Hocalı katliamı da insanlık tarihinin en acımasız katliamlarından biri olarak, soykırımlarından biri olarak aklımızdan, yüreğimizden çıkmayacak bir acıdır. Yine, Batı'nın kışkırtmalarıyla İkinci Karabağ Savaşı 2020 yılında Ermenilerce başlatılmış ancak Türkiye-Azerbaycan kardeşliği ve dayanışmasıyla bu savaş şanlı bir zafere dönüşmüş, Karabağ özgürlüğüne kavuşmuştur. Bağımsızlığını gururla kutlayan Azerbaycan'ın geleceği güçlü ve aydınlık olsun inşallah. Burada Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç'in önemli sözünü hatırlatmak istiyorum: "Ne yaparsanız yapın, soykırımı unutmayın çünkü unutulan soykırım tekrarlanır." Bu nedenle, biz, ne Hocalı'yı ne Gazze'yi ne de 11 Temmuz 1995'te yaşanan Srebrenitsa soykırımını asla unutmayacağız, unutturmayacağız.
Tarihe baktığımızda sahne ve dekor aynı, katillerin ve canilerin isimleri ve cisimleri değişmiş olsa da katliam ve vahşet aynı. Tam 8.372 masum can Srebrenitsa'da hayatını kaybetti, katledildi, soykırıma uğradı. O gün de Batılı ülkeler kibirle insan hakları ve demokrasi nutukları atarken tıpkı bugün Gazze'de olduğu gibi Avrupa'nın göbeğinde oluk oluk masum kanı akıyordu, insanlar topluca kurşuna diziliyor, toplu mezarlara gömülüyordu. Şimdi olduğu gibi o zaman da hiçbir işe yaramayan Birleşmiş Milletlerin gözü önünde kadınlar ve çocuklar tecavüze uğruyordu; esir kamplarında düşünmeye ve söylemeye dahi utandığımız, insanlık onuruyla ve şerefiyle asla bağdaşmayacak şeyler çocuklara, genç kızlara uygulanıyordu. O gün de şimdiki gibi Batı suspustu, Türkiye'yse onları uzaktan üzgün ve eli kolu bağlı bir şekilde izlemek zorunda kalıyordu fakat bugün artık güçlü bir Türkiye var; kimi ülkelerin eline silah tutuşturarak savaştıran ve kenardan izleyen Batı'ya inat, bugün bölgeye barış, huzur ve istikrar götüren bir Türkiye var; hangi dil, din ve ırktan olursa olsun, umudun, merhametin ve huzurun adresi olarak görülen bir Türkiye var.
Onca drama, katliama ve gözyaşına rağmen Batı'nın, Avrupa'nın ve Amerika'nın tutumunda bir değişiklik olmadığını, sorunlu bölgeleri silahlandırarak kanı ve gözyaşını arttırmak dışında bir şey yapmadıklarını üzülerek görüyoruz. Bugün bütün dünyayı ekonomik ve istikrar yönünden olumsuz etkileyen Rusya-Ukrayna savaşının her geçen gün üçüncü taraflarca körüklenmesi buna verilebilecek önemli bir örnektir. Burada da gerilimi düşürmek yerine birileri tarafından kriz ve kaos tetiklenmektedir. Türkiye, bu bölgede elini taşın altına koyarak Tahıl Koridoru Anlaşması'nın imzalamasını sağlayan yegâne ülke olmuştur.
Bakınız, uluslararası kuruluşlar trajik bir yavaşlıkta işlemektedir. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu neredeyse otuz yıl sonra 11 Temmuzu özür mahiyetinde "Srebrenitsa Soykırımını Anma Günü" olarak kabul etti. Bu kararı tabii ki olumlu karşılıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Erdoğan, lütfen tamamlayın.
ASUMAN ERDOĞAN (Devamla) - Bu karar, tarihin en karanlık sayfalarından biri olan Srebrenitsa soykırımında hayatını kaybeden masum insanların anısını yaşatacak ve soykırımın bir daha yaşanmaması için farkındalık oluşturacaktır mutlaka ama bunun için otuz yıl beklemek mi lazımdı?
Srebrenitsa'da yaşanan katliam, soykırım ve yıkımın çok çok daha şiddetlisi bugün ne yazık ki Gazze'de yaşanıyor. Birleşmiş Milletler ve insanlık otuz yıl sonra mı fark edecek ve anma günü olarak gündemine alıp karar verecek acaba? Kan, gözyaşı ve ölüm üzerinden refah, sermaye ve para devşirmeye çalışan her sistemin ve yapının şiddetle karşısında olacağız.
Bugün çok önemli bir tatbikat gerçekleştirdik; EFES 2024 Tatbikatı. Gerçekleştirilen tatbikatın hayırlara vesile olmasını diliyorum.
İstanbul'un fethinin 571'inci yıl dönümünü kutladık. Buradan, tekrardan, bize bu şerefi yaşatan, Peygamber Efendimiz'in de müjdesine mazhar olan Fatih Sultan Mehmet Han'ı rahmetle ve duayla yâd ediyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)