GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Diyarbakır'da yapacakları her eylemin ve her etkinliğin polis engeliyle karşılaştığına, hasta tutsak Ergün Akdoğan'a, Öcalan ve onunla beraber kalan mahpuslar için getirilen altı aylık görüş yasağına, Tokat T Tipi Cezaevindeki keyfî uygulamaya, 1 Mayıstan beri başlayan gözaltı ve tutuklama furyasına, 15 Mayısta gözaltına alınıp tutuklanan 9 kişiye, cezaevlerindeki çıplak arama işkencesine ve parti meclisi üyesi Senem Eriş'e ilişkin açıklaması
Yasama Yılı:2
Birleşim:85
Tarih:22.05.2024

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Teşekkür ederim.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, Diyarbakır'da bir genelleşmiş âdet var. Bizim her eylem ve etkinliğimiz maşallah polis şiddeti ve polis tacizi altında ya gerçekleşiyor ya da gerçekleştirilmiyor, polis engeliyle karşılaşıyor. Bugün de Kobani davasında çıkan kararı protesto etmek üzere Eş Genel Başkanımız Sayın Tulay Hatımoğulları ve birleşen partimizin eş başkanları oradaydı. Partililerimiz bir açıklama yapmak istediler ama yine aynı manzara, basın engellendi, polis etraflarını sardı, sürekli bir taciz, sürekli bir kuşatma. Zaten orada maşallah bir Emniyet müdürü var, eline alınca megafonu kendisini nerenin kralı sanıyor bilmiyoruz, her yere megafonla talimat yağdırıyor, herkesin sesini bastırıyor. Böyle ucube bir tabloyla karşı karşıyayız. Bilmiyorum yani buradan sesleniyorum ben AKP Grubuna: Ne yapacaksınız? Yani en demokratik hakkımızı kriminalize edip sürekli polis taciziyle engellemekle bu ülke nereye gidecek? Sesimizi soluğumuzu çıkaramayacaksak, itirazımızı, eleştirimizi de yapamayacaksak ne yapacağız? Söyleyin, onu yapalım yani. Gerçekten kabul edilemez, anlaşılamaz bir durum olduğunu ifade etmek istiyorum ve bu durumu kabul etmediğimizi de tekrar söylüyorum.

Şimdi, diğer bir mesele cezaevlerini çok konuştuk, burada da çok konuştuk ama bazı meseleler var ki gerçekten cümle kurmakta zorlanıyoruz. Yani insanların hani bir insani değeri vardır ya, hepimizin ortaklaştığı... Bilmiyorum, burada, bu Meclis sıralarında ölmek üzere olan bir insanın yüzüne bakan, onunla son anını geçiren oldu mu? Ben yıllarca terminal dönemdeki hastalara bakmış, belki sabahı çıkaramayacak hastaya "desk" başından odasına kadar gitmiş, gelmiş bir hemşireyim. İnsanları bir saat daha fazla yaşatmak için nasıl çabaladığımızı biliyorum. Ama şimdi Tekirdağ 1 Nolu Hapishanede hükümlü tutulan, beyin ölümü de gerçekleşen hasta tutsak Ergün Akdoğan var. Bakın, beyin ölümü gerçekleşmiş yani bu ne demek? Aslında destekleri çekilirse, destek ünitesi çekilirse "ex" olacak demek. Peki, hâlihazırda bu hastanın tahliyesi yapılıyor mu? Hayır, yapılmıyor bu hükümlünün. Ailesiyle vedalaşma hakkı tanınıyor mu, ailesinin görüşmesi için imkân tanınıyor mu? Bu da tanınmıyor. Peki, soruyorum: Bu nasıl bir intikamdır, bu nasıl bir akıldır, bu nasıl bir adaletsizliktir? Ya, Firavun bile bunu yapmazdı ya! Ya, ölüyor, ölüyor, ölüyor ve ailesi "Son bir defa elini tutalım, son bir defa o ruh o bedenden ayrılmadan yüzüne bakalım, vedalaşalım." diyor ama bunu da engelliyorlar, sonra da geliyorlar "Bu ülkede adalet var, hak var, hukuk var." diye bize hikâye anlatmaya devam ediyorlar; bu kabul edilemez, bunu söyleyelim.

Cezaevlerinden devam edelim. Bakın, burada çokça konuştuk, İmralı Cezaevi sisteminin nasıl Türkiye'nin hukuk sisteminin bir kara deliği olduğunu defaatle anlattık. Anlamayan, anlamak istemeyen, bunun üzerinden siyasetini yürüten, bunun üzerinden Türkiye'yi dizayn etmek isteyen bir akıl var. Yine bir görüş yasağı gelmiş İmralı'da Sayın Öcalan ve onunla beraber kalan mahpuslar için 3 Mayıs günü, altı aylık bir görüş yasağı. Ben soruyorum AKP Grubuna: Bu görüş yasaklarıyla neyi amaçlıyorsunuz ya? Yani 2014'ten beri sadece 5 kez ailesiyle görüşmüş, sadece 5 kez. 2014'ten bugüne saydığınızda ne yapıyor? On yıl. On yıldır cezaevinde olan bir mahpus sadece 5 kez ailesiyle görüşüyor ve bu ülkede herkes her şey normalmiş gibi davranıyor, en başta da iktidar partisi. Sorduğumuzda "Öyle oldu da böyle oldu da..." diye bize cevaplar veriyor. Bu, hukukun neresinde var; bu, İç Tüzük'ün, ceza infaz hukukunun neresinde var; bu, Anayasa'nın neresinde var; bu, yasanın neresinde var; bu, uluslararası sözleşmelerin neresinde var? Ya, söyleyin de biz de bakalım, anlayalım yani. Bu hukuksal dayanaklarınız nerede? Avukatlarıyla görüştürmüyorsunuz, verdiğiniz disiplin cezalarına itiraz edilmemesi için avukatlara tebliğ etmiyorsunuz. Tam bir hukuksuzluk, tam bir tecrit, tam bir işkence ve bu işkence İmralı'yla sınırlı kalmıyor, ülkenin dört bir yanına yayılıyor. Oysaki kolay yani Kürt sorununun demokratik, barışçıl çözümünü yapın, İmralı tecridini ortadan kaldırın; ülke huzura ersin. Bu kadar basit bir formülü var ama hayır, illaki işkenceden yana, illaki tecritten yana, illaki baskıdan yana bir sistemi, bir yöntemi tercih ediyorlar.

Şimdi, bir cezaevi tablosu daha; Tokat T Tipi Cezaevindeki görüşmeler -avukat görüşmelerinden bahsediyorum- yani tamamen mahremiyeti olan görüşmeler ses ve görüntülü olarak kaydediliyor, görüşme esnasında bir gardiyan bulunduruluyor, avukatın hükümlüye verdiği bütün evrakların bir örneği alınıyor, görüşmeler haftada bir gün ve bir saatle sınırlandırılmış. Bunu soruyorum: Bu, yönetmeliğe aykırı değil mi, İnfaz Kanunu'nun 59'uncu maddesine aykırı değil mi? Evet, aykırı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Anayasa'nın 20'nci maddesi ve İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 8'inci maddesine yani özel hayatın gizliliğini güvence altına alan maddelerine aykırılık teşkil etmiyor mu? Aykırılık teşkil ediyor. Peki, bunu niye yapıyorsunuz, hangi yasaya dayanarak yapıyorsunuz? Hiçbir yasa yok ki keyfiyet! Orada müdürün birinin canı öyle istiyor, ondan sonra diyor ki "Bundan sonra avukat-müvekkil görüşmelerini kamera kaydına alacağım." Böyle bir keyfimin ülkesi hâline gelmiş bir durumdan, bir hukuksuzluktan bahsediyoruz.

Bakın, Tokat'ta Mehmet Şirin Kaya, Hasan Demirtaş, Mert Sönmez, Adnan Çelebi, Mehmet Zeki Binbir, Suat Oğuz gibi hükümlüler avukatlarıyla yaptıkları görüşmelerin izlendiğini, kaydedildiğini ve belgelerine el konulduğunu söylüyorlar. Soruyoruz AKP Hükûmetine: Bunu hangi hukuka dayandırıyorsunuz? Hiç, onun da cevabı yok.

Diğer bir mesele, cadı avına dönen ve 1 Mayıstan beri başlayan gözaltı ve tutuklama furyası.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Teşekkür ederim.

Şimdi, özellikle mayıs ayının ilk on sekiz gününde 372 kişi gözaltına alınmış. Bunların 108'i tutuklanmış; tutuklananların 49'u 1 Mayıstaki Taksim Meydanı olaylarından yani Taksim Meydanı'na girmek istedikleri için, 37'si ise Van'daki gasba karşı sokağa çıkıp demokratik haklarını kullandıkları için.

Peki, soruyoruz: Bu cadı avını daha ne kadar devam ettireceksiniz? Her gün gözaltı operasyonlarıyla zamana yayılmış bir despotik rejim gün gün devam ediyor, zamana yayılmış bir baskı ve sindirme var. Şunu söylüyor AKP Hükûmeti: "1 Mayıs yasaktır, çıkamazsın; çıkarsan gözaltına alırım." "Van'da ben senin hakkını gasbederim, ona itiraz edemezsin." Evinde oturup bekleyeceksin, sokağa çıkarsan gözaltına alırım." Ya, böyle bir hukuk devleti, böyle bir demokrasi olabilir mi? Bu demokrasi nerede var? Vallahi, üçüncü devletlerde var herhâlde, muz cumhuriyetinde falan var ama bize dayatıyorlar, anlatıyoruz da anlamıyorlar.

Diğer bir şey, İzmir'de 15 Mayıs günü...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Tamamlıyorum Sayın Başkan, son...

BAŞKAN - Buyurun, toparlayın.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - ...insanlar gözaltına alındılar; 16 kişi gözaltına alındı, bunlardan 9'u tutuklandı. Neden tutuklandılar? 2911'e muhalefet ve polise mukavemetten. Normalde ne beklersiniz, bu insanların yan yana konulmasını değil mi? Hayır, siyasi mahpusların yanına koymuyorlar. Oysaki gözaltına alınmalarının bir nedeni ne? Van'la dayanışma gösterdikleri için. Adli koğuşa koymaya çalışıyorlar, adli koğuşa konulmaya itiraz ettikleri için tekli hücreye konuluyorlar, yan yana konulmalarına da itiraz ediliyor. Gözaltında işkence var, kötü muamele var, tekmeleme var, darp, cebir raporunu karartma var, ne ararsanız var. Çıplak arama işkencesi var ve bu çıplak arama işkencesi sadece İzmir'de değil birçok cezaevinde var. Bakın, Bakırköy Cezaevi bunu sistematik hâle getirmiş durumda; cezaevine giren herkese sistematik olarak çıplak aramayı dayatıyorlar, adli koğuşu dayatıyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Tamamlıyorum, selamlayacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun, toparlayın.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Teşekkür ederim.

Bu çıplak aramayı gerçek anlamda sistematik bir hâle getirmişler. En son, 18 Mayısta gözaltına alınan PM üyemiz Senem Eriş'in de aralarında olduğu 4 genç tutuklandı. Senem'e avukatların uyarılarına rağmen gözaltına alındığı sırada ters kelepçe uygulandı, Senem 2 kere çıplak aramaya maruz bırakıldı. Polise mukavemetten tutuklandı diye siyasi koğuşa konulmadı, adli koğuşa girmek istemeyince yaka paça alınıp, götürülüp adlilerin içine konuldu. Söyleyelim; parti meclisi üyemiz Senem Eriş'in can güvenliği yoktur, burnu kanasa buradaki siyasi iktidar, onun Adalet Bakanlığı bunun sorumlusudur. Arkadaşlarımıza işkence yapmaktan, haksız, hukuksuz nedenlerle gözaltına alıp tutuklamaktan derhâl vazgeçin; yeter artık. "..."(*) (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)