GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Çankaya Kaymakamlığınca yasaklama kararı verilen "Kanun Hükmü" filmine ve özgürlükten yana olanların cesaretle bu süreçte seslerini yükseltebilmelerini kıymetli bulduklarına, kamuda akraba kayırmacılığının yoğun olarak gündeme geldiğine ve önümüzdeki günlerde parti ayrımı gözetmeksizin bu konuları Meclis gündemine taşıyacaklarına ilişkin açıklaması
Yasama Yılı:2
Birleşim:80
Tarih:09.05.2024

BÜLENT KAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçen hafta içerisinde, bizim de davetli olduğumuz, belgesel film gösterimiyle ilgili bir program vardı. Meclisten bir kısım milletvekili arkadaşımızla birlikte bizler de Çankaya'daki bir salondaki etkinliğe gittik ancak son dakikada Çankaya Kaymakamlığının bir yasaklama kararıyla karşı karşıya kaldık; Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezî'ndeki gösterim.

Bu film "Kanun Hükmü" isimli bir filmdi. Daha önce Bodrum Kaymakamlığı tarafından belgesel film çekim aşamasındayken bir yasak kararı verilmişti kolluk kuvvetleri tarafından, Anayasa Mahkemesine bir müracaat söz konusuydu. Anayasa Mahkemesi burada, düşünce ve ifade özgürlüğü açısından bir hak ihlali kararı vererek, devletin sanatsal ifade özgürlüğüne müdahalesinin çok sınırlı olması gerektiğini ifade ederek, somut olayda idare ve ilk derece mahkemesinin başvurucunun ifade özgürlüğü ile kamu düzeninin korunması arasında bir denge kurmaya çalışmadığına hükmederek bir hak ihlali kararı vermişti. Maalesef, sıklıkla, idari makamların bu manada, kamusal düzen ile ifade özgürlüğü arasında bir denge kurma gibi bir hassasiyetinin olmadığına, sadece "Yasak hemşehrim." diyerek kendince hiçbir gerekçe ve tatmin edici sebep ortaya koymadan yasaklama kararları verdiğine şahit oluyoruz. Burada da maalesef Anayasa Mahkemesinin bu hak ihlali kararına rağmen sadece idari bir kararla bu etkinliğin yasaklandığını üzülerek gördük. Benzeri uygulamaları zaman zaman Kürtçe konserlerde bir kısım valilerin yasaklamalarına, bir kısım valilerin ise "Bunda herhangi bir beis yok." diye serbest bırakmalarına şahit olduk; oysa Türkiye'de kamu bütünlüğü açısından vali ve kaymakamlara göre değişen bir yaklaşım değil, hukuka göre evrensel bir yaklaşım olması gerekiyor. Şayet bir ilçede hassasiyeti itibarıyla bir Kürtçe konser yasak olmuyorsa bir başka ilçede de olmaması lazım ya da yasaklayan valinin sebeplerini ortaya koyması lazım. Aynı şekilde, burada da "Kanun Hükmü" filmiyle ilgili bir yasak kararını ortaya koyup -daha önce Antalya Film Festivali'nde de gösterimden kaldırılmıştı bu film- Çankaya'daki gösterimde de niçin yasak olduğuna dair geçerli sebepleri ortaya koymazsanız yeni anayasa arayışlarınız da maalesef samimiyet testinden geçmemiş olur çünkü burada elbette biz yasakların son çare, özgürlüklerin esas olduğunu biliyoruz ve öyle olduğuna inanıyoruz. Dolayısıyla, bu manada idari makamların düşünce ve ifade özgürlüğünü ya da temel hak ve hürriyetleri kısıtlarken mutlaka ama mutlaka gerekçelerini tatmin edici bir şekilde ortaya koymak gibi bir mecburiyetleri var. Ne vali ne de kaymakam "Ali kıran, baş kesen" gibi "Ben yasakladım, gerekçeleri bende saklı." diyemez, diyememelidir. Bu konuda da İçişleri Bakanlığımız mutlaka ama mutlaka şayet kendi talimatları değilse, Bakanlığın kendi talimatını kaymakamlık yerine getirmiyorsa bu kaymakam ya da valilerin farklı kararlarının sebeplerini mutlaka araştırmalı, özgürlüklerden yana bir tavır ortaya koyarak bu memleketteki iklimi değiştirmeye dönük bir davranış içerisinde olmalıdır. Aksi takdirde, iktidarın içerisine sürüklenmiş olduğu bu otokratik sistemden hep beraber çıkışımız mümkün olmaz. İktidar partisi içerisinde de özgürlüklere dair arayışların olduğunu, bunun kıymetini bilen çok değerli milletvekilleri ve siyasetçilerin olduğunu ama zaman zaman haklı eleştirilerini dile getirdiği zaman, o statükonun devamından yana olanların onlara nasıl parmak sallayıp nasıl seslerini kesmeye çalıştığını çok iyi bildiğimiz için, buradan onların bu özgürlük çağrılarının çok kıymetli olduğunu, dolayısıyla, özellikle Adalet ve Kalkınma Partisi içerisinde bu ülkede özgürlüklerin kıymetini bilen, temel hak ve hürriyetlerin kıymetini bilen, hukuk devletine inanan arkadaşlarımızın da cesurca, yüreklice bu süreçte kendi partilerinin içerisine sürüklenmek istendiği... Kendi partileri elbette onların kendi tercihidir ama kendi partileri iktidar partisi olduğu için, ülke iklimimiz olumsuz bir tarafa çekildiği için bizim açımızdan ifade edilecek bir husus. Yoksa, Adalet ve Kalkınma Partisinin iç işleri bizim müdahale edeceğimiz ya da burada gündeme getireceğimiz bir konu değil ama nihayetinde, bu partinin dışında geniş kitleleri etkileyen bir çatışma alanı olduğu için burada dile getirmek durumunda kalıyoruz. Onun için, özgürlükten yana olanların korkmadan, cesaretle bu süreçte seslerini yükseltebilmelerini, bizlerin de bu çağrıları kıymetli bulduğumuzu buradan bir kez daha ifade etmek istiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kaya.

BÜLENT KAYA (İstanbul) - Bu süreçler bittiği zaman, bu haksızlıklara, bu hukuksuzluklara sebep olanlar kadar ses çıkarmayanlar da mutlaka tarihin kara sayfalarında yer alacaktır. Onun için "Ben bu süreçlere dâhil olmadım, benim herhangi bir kabahatim yok." diye düşünmesinler, vicdan sahibi olup sesini çıkarmayan herkes günü geldiğinde maalesef bu süreçlerdeki utancı da şerefi de paylaşabilir. Biz bu manada, herkesin haksızlıklara ve hukuksuzluklara karşı çıkmasının önemini vurguluyoruz.

Bir diğer önemli husus -son günlerde de sıklıkla gündeme geliyor- hem merkezî hükûmetlerde hem de belediyelerde maalesef, nepotizmin ne ideolojisi ne de partisi oluyor. Bu manada, kamuda kamu imkânlarından istifade akraba kayırmacılığının yoğun olarak gündeme geldiğini hep beraber görüyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kaya.

BÜLENT KAYA (İstanbul) - Dolayısıyla, hangi partiye mensup olursak olalım -iktidar ya da muhalefet- burada Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak kamuda kamu imkânlarının akraba kayırmacılığına yönelik olarak kullanılmasının hep beraber karşısında olmamız ve bu konuda bir siyasi ahlakı, bir siyasi etiği ortaya koymamız lazım. Elbette, hukuk ve kanunlar herkesin kamu imkânlarından eşit bir şekilde istifadesini ortaya koyuyor ama salt kanuni olan her zaman helal olmayabiliyor. Bu açıdan, şiddetle bir siyasi ahlak yasasına ihtiyacımız olduğunu, her kanuni hakkın aynı zamanda helal olmadığını, bu manada iktidarıyla muhalefetiyle bütün milletvekilleri olarak buralarda bir hassasiyet ortaya koymamız gerektiğini düşünüyorum. Saadet ve Gelecek Grupları olarak biz kamudaki bu nepotizmin, akraba kayırmacılığının vatandaşlarımızda çok ciddi yaralar meydana getirdiğinin farkındayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT KAYA (İstanbul) - Son bir dakika...

BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Kaya.

BÜLENT KAYA (İstanbul) - Dolayısıyla, kamuda birden fazla maaş alanların, şirketlerde, kamu kurum ve kuruluşlarında sadece yönetim kurulu üyesi olarak "huzur hakkı" adı altında kendilerine çok geniş mali imkânlar tanınan insanların varlığının, kamudaki bu kayırmacılığın toplumsal vicdanlarda çok ciddi yaralar açtığını, vatandaşlarımızın, milletimizin siyaset kurumuna olan güvenini zedelediğini, bu manada hep beraber akraba kayırmacılığının ve bazı kamu görevlilerinin diğer kamu görevlilerinden çok daha geniş imkânlara sahip olacak şekilde kamuda istihdam edilmelerinin artık vatandaşlarımız tarafından kabul edilemez bir gerçek olarak ortaya çıktığını üzülerek görüyoruz. Bu manada önümüzdeki günlerde de dediğim gibi parti ayrımı gözetmeksizin bu konuları Meclis gündemine taşıyacağımızı ifade ederek Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.