| Konu: | İsrail'in Filistin'de yapmış olduğu soykırımın devamı niteliğinde olan eylemlerine, İsrail'le ticaretin sonlandırılmasına yönelik adımları önemsediklerine, üçüncü ülkeler üzerinden İsrail'le ticaretin kaldığı yerden devam edeceğine yönelik endişelere, Güney Afrika'nın, Adalet Divanında İsrail'e karşı açmış olduğu davaya Türkiye'nin müdahil olma kararına, dün gruplarını ziyaret eden Cumartesi Annelerine ve 25 Mayısta 1000'inci haftasına girecek sivil eylemlerine İçişleri Bakanının duyarsız kalmaması gerektiğine, Cumartesi Anneleri başta olmak üzere acısı olan bütün anneleri, Diyarbakır Annelerini ve Şenyaşar ailesinin annesini de saygıyla selamladığına ilişkin açıklaması |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 79 |
| Tarih: | 08.05.2024 |
BÜLENT KAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Saadet-Gelecek Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Elbette ülkemizin hem iç siyasetinde hem de dış politikasında çok önemli gelişmeler var ama acil gündem maddelerinden bir tanesi de İsrail'in Filistin'de yapmış olduğu soykırımın devamı niteliğinde olan eylemleri. Son olarak İsrail Refah'ın Mısır'la olan ilişkisini, bağlantısını tamamen koparacak şekilde müdahalelerde bulunarak zaten Gazze'de bir yaşam mücadelesi vererek Refah'a toplanmış olan halka karşı bir kara harekâtıyla bir soykırım yapmaya hazırlandığına dair ciddi emareler var ve bunun altyapısını oluşturmaya dönük çok ciddi hazırlıkları olduğunu duyuyoruz. Dolayısıyla, bütün dünya kamuoyu başta olmak üzere ama özellikle de Türkiye'mizin mutlaka kardeş Filistin halkıyla ilgili İsrail'in bu çılgınlığına "Dur!" diyebilecek daha sert tedbirleri alabilmesiyle ilgili bir mücadele ortaya koyması lazım.
Ticaretin sonlandırılmasıyla ilgili atılmış olan -geç de olsa, yedi ay sonra da gelmiş olsa- adımları önemsiyoruz ama kamuoyunda yaygın olarak şöyle bir endişe ve şüphe var: Acaba üçüncü ülkeler üzerinden İsrail'le ticaret kaldığı yerden devam ediyor mu? Dolayısıyla, İsrail'le ticareti yasaklayan Hükûmetimizin bu konuda oluşabilecek şüpheleri giderecek denetimleri mutlaka ve mutlaka yapması lazım. Bu konudaki kaygıları ve şüpheleri ortadan kaldırması lazım. Çünkü İsrail'e aracı bir ülkeye bir ticaret yapılıp sonra o aracı ülkeden tekrar İsrail'le ticaretin kaldığı yerden devam edeceğine dair ciddi endişeler konuşuluyor. Dolayısıyla, iktidarın "Yok böyle bir şey." diyerek bunun üstünü örtmekten ziyade gerçekten olup olmadığına dair kamuoyunu tatmin edecek bir denetim ortaya koyması lazım çünkü biz benzeri yok saymaları daha önce de yaşadık, geldikleri süreçte bunları itiraf etmek zorunda kaldılar ama süreç uzadı. Dolayısıyla her kim ki, bu ister özel sektör olsun ister iktidara yakın şirketler olsun üçüncü ülkeler üzerinden kendi ticari sürekliliklerini devam ettirerek İsrail'le bir ticari ilişkiye girmek gibi bir durumla karşı karşıyalarsa bunun da hem engellenmesi hem de engelleme imkânı yoksa kamuoyuna ifşa edilmesi gibi bir sorumluluğu olduğunu buradan iktidara hatırlatıyoruz. Şayet böyle bir şey oluyorsa ve siz de "Hayır, asla, böyle bir şey yok." derseniz, daha önceki mahcubiyetleriniz gibi bir başka mahcubiyeti yaşarsınız ama ne bu milletin ne de Filistin halkının bunu kaldırabilecek gücü olmadığını da bilmenizi arzu ediyoruz.
Bir diğer önemli husus, Sayın Cüneyt Yüksel de Türkiye'nin Adalet Divanı nezdinde Güney Afrika'nın açmış olduğu davaya müdahalesinden bahsetti. Yine, burada yedi aydan beri Türkiye'nin mutlaka Adalet Divanında İsrail aleyhine bir soykırım davası açması gerektiğini, bu işe öncülük etmenin Türkiye'ye yakışacağını defaatle dile getirdik. Hukuksal olarak imkân olmadığına dair mazeretler sunuldu, "Güney Afrika'nın açtığı davayı biz de takip etmekteyiz." denildi, "Şimdilik müdahale etmiyoruz ama biz de takip etmekteyiz." denildi, günün sonunda, yedi ay sonra Güney Afrika'nın açmış olduğu davaya müdahil olma kararı verildi. Oysa Türkiye'den beklenen Güney Afrika'nın açtığı bir davaya müdahil olmaktan öte Türkiye'nin bizzat böyle bir uluslararası hukuk anlamında devreye girip işin öncülüğünü yapmış olmasıydı. Dediğim gibi bu da geç de olsa önemsediğimiz bir adım ama Türkiye'nin buralarda Güney Afrika'nın peşine takılan bir ülke olmaktan çok, kendisinin bağımsız bir inisiyatif alarak uluslararası hukukta Türkiye'nin Filistin davasının öncü rolünü benimseyen bir ülke olduğunu göstermesinin daha önemli olduğunu vurguluyorum.
Bir diğer önemli husus, dün Cumartesi Anneleri adına bir heyet Saadet-Gelecek Grubumuzu ziyaret etti, kendileriyle görüştük. 25 Mayısta tam 1000'inci haftasını dolduran bir sivil eylemle ilgili mücadelelerinden bahsettiler. Elbette, bizim de yakinen takip ettiğimiz, Sayın Cumhurbaşkanımızın da Başbakan olduğu dönemde birkaç kez bu anneleri kabul edip kendi acılarını bizzat paylaştığı ve Ankara'nın karanlık dehlizlerinde asla faili meçhullerin kaybolmayacağına dair sözlerine rağmen ve AK PARTİ'nin 2000'li yıllardaki açılımı sonrası açılan birçok faili meçhul cinayetlere ilişkin davaların beraatle sonuçlanması ya da karartılması maalesef...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Kaya.
BÜLENT KAYA (İstanbul) - ...Ankara'nın karanlık dehlizlerinde bu faili meçhul cinayetlerin kaybolmaya yüz tuttuğu gibi yeni yeni siyasi cinayetlerin de Ankara'nın karanlık dehlizlerinde kaybolmaya, yüz tutmaya dönük bir kısım emareler görüyoruz. Dolayısıyla bu manada da bir adım atılması gerektiğini ifade ediyoruz. Cumartesi Annelerinin bin haftadır yani belki de dünya üzerinde en uzun süreli bir sivil inisiyatif olarak ortaya koydukları bir mücadele var. Dolayısıyla tıpkı 1 Mayısta olduğu gibi "Nasıl olsa birçok meydan var, oralarda bunu kutlayın." diyeceğine bu kadar uzun süreli bir yasağın demokratik bir ülkede temel hak ve hürriyetlere uygun olmadığını... Hadi 1 kez yasaklarsınız güvenlik sebebiyle, 2 kez yasaklarsınız ama bu yasak kalıcı hâle geliyorsa artık hakkın özüne dokunulması durumu söz konusu olduğu ve bu hakkın kullanılamayacak bir durum olduğu ortadadır. İnsanlar acılarını paylaşmak için bazen mekânları simgeleştirirler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Kaya.
BÜLENT KAYA (İstanbul) - Örneğin, hepimiz ölülerimizi defnederiz, bir mezarı vardır ve bizim inancımızda biliriz ki dünyanın neresinde olursak olalım okuduğumuz dua, okuduğumuz Fatiha o kişinin ruhuna ulaşır ama yine de mezarı başına gidip ellerimizi açarak dua etmeyi manevi açıdan daha önemli olarak hissediyoruz ve bu Cumartesi Annelerinin birçoğu ya gözaltında ya da başka şekilde kaybolan, faili meçhul cinayetlere kurban giden, mezarları dahi belli olmayanların acılı anneleri. Peki, bunlar nereyi kendilerine mekân edinerek bu acılarını paylaşacaklar? Ya bunların cenazelerini bulun, defnetsinler ve bayramlarda, önemli günlerde gidip dualarını etsinler ya da bırakın onlar için simgeleşmiş yerlerde tamamen demokratik haklarını kullansınlar diyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT KAYA (İstanbul) - Selamlayıp bitireceğim Başkanım.
BAŞKAN - Tamamlayın lütfen.
BÜLENT KAYA (İstanbul) - Bu manada 25 Mayısta 1.000'inci haftasına giren bu sivil eyleme mutlaka ve mutlaka İçişleri Bakanımızın duyarsız kalmaması ve bunların bu demokratik hakkını kullanmasına dair tedbirleri alması gerekiyor. Şayet bir sivil eylemde bir provokasyon endişesi varsa bunu topyekûn yasaklamak bir demokratik hukuk devletine yakışmaz, olsa olsa devlet o demokratik haklarını kullanmak isteyen kitlelerin arasına sızma ihtimali olan provokatörleri çıkarır, o insanların bu hakkını rahat rahat kullanmasına hizmet eder. Yoksa "Provokasyon var." veya "Provokasyon olma ihtimali var." diyerek insanların en temel haklarının aylarca, yıllarca yasaklanmasını doğru bulmuyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT KAYA (İstanbul) - Bu manada, evladına kavuşamamış bütün annelerin acılarını paylaştığımızı, Cumartesi Anneleri başta olmak üzere, acısı olan bütün anneleri, Diyarbakır Annelerini ve Şenyaşar ailesinin annesini de saygıyla selamladığımı buradan ifade etmek istiyorum.