| Konu: | Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 77 |
| Tarih: | 02.05.2024 |
SABAHAT ERDOĞAN SARITAŞ (Siirt) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanunla ilgili konuşulacak her şey aslında bu iktidarın özeti mahiyetindedir. İlgili kanunun bugüne kadar defalarca değişmesi, deyim yerindeyse yamalı bohçaya dönmesi de yine aynı şekilde bu iktidarın yaptığı işlerin en somut örneği. Ekolojik dengeyi yok sayıp ekonomik çıkarları gözeterek aceleyle hazırlanan kanunlar toplumsal yararlar gözetilmeden hayata geçirilmekte.
Dünyanın uygar ülkelerinde yapılacak kanunlar, alınacak kararlar muhakkak ilgili meslek odalarıyla görüşülür. Dünyada madenciliğin en ileri teknolojik seviyede yapıldığı ülkelerde meslek odaları bu düzenlemelerin en önemli aktörüdür. Maden gibi önemli çalışmalarda örneğin Maden Mühendisleri Odasının işin hiçbir tarafında olmaması kabul edilir bir durum değildir. Bizler yıllardır şuna tanıklık ediyoruz: Bir bilene sormadan yapılan her işin sonu ne yazık ki hüsranla sonuçlanıyor. Türkiye'de, maden işletmelerinde bilim ve tekniğin ön planda olmadığı her gün ne yazık ki facialar yaşanmaya devam edecektir.
Siirt'in Şirvan ilçesinde biri 17 Kasım 2016'da, diğeri 23 Kasım 2023'te olmak üzere iki ayrı maden faciasını yaşadık. Bu facialarda toplamda 19 maden emekçisini kaybettik maalesef. Peki, ne uğruna? Elbette kâr hırsı uğruna, denetimsizlik ve bilimden uzak durulması uğruna.
Değerli arkadaşlar, Şirvan'daki son facianın bilirkişi raporuna baktığımızda bile asıl sorumluların nasıl korunup kollandığını görebiliyoruz. Kaza sonrasında hazırlanan bilirkişi raporunda ölen 2 maden mühendisi asli kusurlu olarak suçlandı yani ölülere bile şirketin ve sermayedarların almadığı önlemlerin suçu yükleniyor. Burada tek dert, sermayedarların nasıl daha da zenginleştirebilirim meselesidir. 2016'da Şirvan'daki maden ocakları Ciner'deyken burası daha sonra Cengiz Holdinge satıldı ve ardından 2023'teki facia geldi. Ülkedeki neredeyse her facianın, her felaketin altından bu isimler çıkıyor ama ne hikmetse dava dosyalarında kusurlu olanlar hep mühendisler ve ölen işçiler oluyor.
İş cinayetleri, Türkiye'de ve dünyanın birçok yerinde güvencesizlik üzerine kurulu çalışma modelleri ve sermaye rejiminin aşırı kâr hırsı sonucu ortaya çıkıyor. 2014'te Soma'da 301 maden işçisinin yaşamını yitirdiği katliamın ardından ne yazık ki o günden bugüne çok az değişiklik yapılmıştır. Maden işçileri hâlâ ölüyor hatta siz bu kanun teklifini görüşürken bile işçiler ölüyor. 13 Şubatta İliç maden faciasında 9 işçi toprağın altında kalarak hayatını kaybetti. Bu işçilerden sadece 2'sinin cenazesi bulunabildi, ne yazık ki diğerleri hâlâ göçük altında.
Şimdi, bu kanun teklifinde doğal gazdan imar planlarına, maden işletmelerinden bu işletmelerin işleyiş şekline kadar bir dizi değişiklik var ancak bunların tamamı da doğanın dengesine, ekolojiye zarar verebilecek değişiklikler. Vekili olduğum Siirt'te inşa edilen onlarca barajdan hiçbirinin ne kent ekonomisine ne bölgenin ekolojisine ne tarihine ne de sosyal yapısına olumlu bir tek etkisi olmamıştır. Özellikle Ilısu Barajı'yla, bütün dünyanın gözü önünde başlı başına bir tarih katliamı yapılmıştır. Siirt ovasında son yirmi yılda barajlardan dolayı önemli tarım alanları, bölgede bulunan orman sahaları sular altında kaldı. Bölgede bulunan bitki ve hayvan çeşitliliği yok edildi, yer altı su kaynakları bozularak tüm özellikleri olumsuz şekilde etkilendi. Yine, tarımsal alanlar kamusallaştırılınca tarım çalışanları bir anda işsizler kervanına katıldı.
Listeyi daha da uzatabilirim elbette ancak bu saydıklarım bile ekolojik ve sosyal dengenin ne hâle getirildiğini gözler önüne seriyor. Bütün bu altüst oluşun sadece ekolojik etkileri yok elbette, imar planı konusunun etkilediği manevi yönler de söz konusu. Bazı mekânlar tarihlerinden ve orada yaşananlardan kaynaklı halkların ve toplulukların ortak hafıza mekânları niteliği kazanır. Siirt'teki "Newala Qeseba" dediğimiz yer de tam olarak böyle bir yer. Burada iktidarın ısrarlı bir imar derdi var. Burası, ölülere yönelik hakaretin, saygısızlığın ve şiddetin simgesi olmuş, yurttaşlara yönelik işlenmiş ve karanlıkta bırakılmış suçlarla cisimleşmiş bir mekân olarak Türkiye kamuoyunda yer edinmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Erdoğan Sarıtaş, lütfen tamamlayın.
SABAHAT ERDOĞAN SARITAŞ (Devamla) - Teşekkürler.
Buraya, 1915'te öldürülen Ermeniler ile 90'lar öncesi ve sonrası çatışmalarda, zorla kaybetmelerde, işkencelerde öldürülen Kürtlere ait 300 civarı cenazenin atıldığı tahmin edilmektedir. Yapılan binaların altında yüzlerce insanın kemikleri var, Cumartesi Annelerinin arayışı var, insanların kemikleri aranırken bu alana bina inşa etmek utançtır.
Değerli arkadaşlar, burada, sadece bir kanunun oylanması olmayacak; burada, ekolojik dengeyi koruyabilmeyi, toplumsal yararı gözetebilmeyi, işçilerin ve emekçilerin hakkını verebilmeyi, iş cinayetinin önüne geçebilmeyi de oylamış olacağız. Dolayısıyla "fıtrat" ya da "kader planı" demeden, bilime güvenerek doğal dengeyi korumalı; ihmalin, denetimsizliğin ve kâr hırsının önüne geçebilmeliyiz. Yapılması gereken sadece bu alanda konulmuş uluslararası çalışma standartlarına uymaktır.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)