GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:76
Tarih:30.04.2024

İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYKUT KAYA (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aziz milletimizi ve Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.

Bugün, Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'yle ilgili görüş beyan etmek üzere partim adına söz almış bulunuyorum.

Hem yaşanan vahim iş kazaları hem enerji arz güvenliği sorunları hem de yeşil dönüşüm sürecine uyum nedenleriyle enerji ve madencilik sektörleri gündemin ana konuları arasında kalmaya devam ediyor ancak tüm bu nedenler ülkemizdeki planlama ve strateji eksikliğini de gözler önüne sermekte. Madenciliğin en riskli sektörlerden biri olduğunu biliyoruz ancak ülkemizin coğrafi yapısı dikkate alındığında bu risk daha da artmakta. Bu riski yönetmek ciddi bir planlama ve denetim gerektirmekte. Ülkemizin doğal kaynaklarını çıkarmak, buradan bir zenginlik yaratmak elbette önemli ancak bunu yaparken bizim daha özenli, daha dikkatli olmamız gerekiyor.

Peki, planlama ve denetim eksik olunca ne oluyor? İliç'te ve Şirvan'daki gibi toprak kaymaları, Şebinkarahisar'daki gibi atık havuzu çökmeleri ile Amasra, Soma ve Karadon'daki gibi büyük kazalar kaçınılmaz oluyor. Bakın, bu kazaları böyle hızlıca sıralıyoruz ama her kazanın ateş düşen haneler, yitip gidin canlar olduğunu unutmamalıyız. Enerji ve madencilikteki trendler de planlamanın daha önemli olacağı bir döneme girdiğimizi gösteriyor. Mesela, yeşil dönüşüm için bir noktada kömürden kademeli şekilde çıkışı başlatmamız gerekecek. Peki, kömürü çıkaran, ekonomisi kömür ve linyit madenciliği sektörüne dayalı illerimizin, ilçelerimizin durumu ne olacak? Bu sektörlerde çalışanların refah kaybı yaşamadan sektörlerden çıkışının sağlanması anlamına gelen adil geçişi nasıl sağlayacağız? Bu dönüşüm ihtiyacı düşünülenden ya da sanılandan daha hızlı yaşanabilir ama biz buna ne kadar hazırız? Önümüze gelen kanun teklifinde ya da diğer kanun tekliflerinde bu minvalde bir hazırlık göremedik. Evet, bazı bakanlıklarımızın bu alanda çalıştıklarını duyuyoruz ama konuşmaktan öteye geçme hususunu hızlandırmamız gerekmiyor mu?

Kıymetli milletvekilleri, her trend beraberinde riskler ve fırsatlar getirir, fırsatlardan yararlananlar genelde hızlı olanlardır. Gecikenler ise hem trendin riskleriyle hem de trende uyumda gecikmenin tehditleriyle yüzleşmek durumunda kalır. O zaman bir karar vermemiz gerekiyor. Madenciliği de genel olarak ülke ekonomimizi de fırsatlardan yararlananlardan mı kılmak istiyoruz, yoksa sınava hazırlanan tembel öğrenciler gibi "Aman, daha zamanımız var." mı diyeceğiz? Tekrar etmek istiyorum, konuşmaktan öteye geçme hususunu hızlandırmamız gerekmiyor mu?

Dünyadaki çoğu metropol yeni kent tasarımları üzerinde çalışıyor. Örneğin, Paris, on beş dakikalık kent konseptini gerçekleştirmek üzere çalışmalarını sürdürüyor. Peki, bizim metropollerimizin hedefleri ne? Stratejik planları var mı? Mesela, üzülerek görüyorum ki, kendi ilim Antalya'nın da bir stratejik planı yok. Oysa, bu planın yer aldığı yol haritasının vali, milletvekilleri, belediyeler, bakanlıklar, sivil toplum kuruluşları gibi birçok paydaş tarafından belirlenmesi, imza altına alınması ve kamuoyuyla paylaşılması gerekiyor. Böyle yapmalıyız ki vatandaşlarımız şehrinin nereye gideceğini, hedeflerini bilsin. Böyle yapmalıyız ki il gündemi sürekli değişmesin, kaynaklar heba olmasın, yarım yamalak otoyol projeleri yapılmasın. Antalya, yağmur yağdığında altyapı sorunu yaşamasın, sel felaketlerine, sel risklerine hazır olsun, tarımda ve turizmde önünü görebilsin. Antalya, tarım ve turizm dışında teknoloji gibi sektörlerde de rekabetçiliğini geliştirsin. Böyle yapmalıyız ki 2016 yılında 550 milyon dolar harcanan ve yıllardır atıl durumda olan Expo alanı gibi yanlış yatırımlar yapılmasın ve Antalya'nın bugünkü değeriyle yaklaşık 2 milyar dolar parası heba olmasın. Daha da geç olmadan bu stratejik planın tasarlanması ve uygulamaya alınması gerekiyor ki Antalya'mız kendi potansiyelinin de sunduğu ve hak ettiği şekilde dünyanın en rekabetçi ve yaşanabilir şehirlerinden biri olsun. Antalya'mız ve diğer illerimizi dönüştürecek bu anlayış değişikliği bizi daha istikrarlı, daha itibarlı kılacaktır.

Ancak itibar demişken beni ve birçok vatandaşımızı oldukça üzen güncel bir konuya da değinmem lazım. Bir ülkenin itibar göstergelerinden biri de pasaportunun gücüdür. Pasaportunuzun güçlü olduğunun göstergesi ise vizesiz girebildiğiniz ülke sayısıdır. Eğer ekonomisiyle, dış politikasıyla güçlü bir ülke inşa ederseniz pasaportunuz da güçlenir. Oysa biz daha bu hafta Avrupa Birliği ülkelerinin Mayıs 2024 sonuna kadar yoğunluk sebebiyle Türk vatandaşlarına vize randevularını kapattıklarını şaşkınlıkla öğrendik. Bizler Alman vatandaşlarının bir yıl süresi geçmiş pasaportlarıyla ve kimlikleriyle, İspanyol vatandaşlarının ise geçerliliğini yitirmiş pasaportlarıyla ülkemize girişine izin veriyoruz. Bu ülkeler ise bizim vatandaşlarımızın vize başvurusunu dahi kabul etmiyor. Bununla birlikte pasaportlarımızda altı aydan az geçerlilik süresi kalmış ise vize başvurusuna onay vermiyor. Bu keyfî uygulamalar Türkiye Cumhuriyeti'ne ve Türk milletine hakarettir. Dışişleri Bakanlığı bu konuya hassasiyetle eğilmeli ve bu sorunları çözmelidir. Büyük ve güçlü devlet iddiasının altını doldurmak istiyorsak gerekirse mütekabiliyet ilkesini uygulamamız gerekmektedir. İş insanlarımız, vatandaşlarımız ve öğrencilerimiz vize kapılarında veya vize işi yapan şirketlerin bürolarında ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmekte, aylarca vize başvurusunun sonuçlanmasını beklemekte, işleri aksamakta, uzun vadeli seyahat planı yapamamaktadırlar. Olumlu sonuçlanan vize başvuruları ise süre itibarıyla çok kısıtlı vizelerdir. Ne iş insanlarımız ne çocuklarımız böyle bir uygulamayı hak etmiyor.

Sayın milletvekilleri, kendimizden örnek verelim, Türkiye Cumhuriyeti'nde görev yapan bir vali, bir milletvekili diplomatik pasaporta sahip olmasına rağmen Amerika'ya gidebilmek için büyükelçiliğe gidip parmak izi vermeden vize alamamaktadır. Türkiye Cumhuriyeti aynı uygulamayı Amerika'dan Türkiye'ye gelen senatörlere, valilere, Temsilciler Meclisi üyelerine uygulamalıdır, uluslararası hukukun esası da bunu gerektirir. Onların valisi, bürokratı, parlamenteri cebine pasaportunu veya kimliğini koyarak bizim ülkemize gelebilmektedir. Bu, onur kırıcı bir durumdur.

Ne yazık ki bu itibar meselesi sadece yabancıların vatandaşlarımıza karşı tutumuna değil, ülke içinde vatandaşlarımızın birbirine karşı tutumlarına da yansımış durumdadır. Neden bahsediyorum? Türk vatandaşlarından milliyet farkı bedeli talep eden otellerden. Yahu, biz yabancı ülkelerden daha mı zenginiz? Ülkemizde kendi vatandaşımızın ikinci sınıf, yabancı vatandaşların birinci sınıf olduğuna dair bir algı var da bizim mi haberimiz yok? Bir vatandaşımızın paylaşımıyla ortaya çıkan otel rezervasyonuna milliyet farkı uygulaması hiçbir kabul edilebilir yanı olmayan, tam anlamıyla bir kendi öz yurdunda ben miyim garip durumudur. Neden bu tür uygulamaların ortaya çıktığını ve bu yükselen sorunu nasıl çözmemiz gerektiğini iyi düşünmemiz gerekiyor. Belli ki turizmin görev ve amacında bir yanılgı var ki biraz daha uygun fiyata rezervasyon yapabildi diye kendi vatandaşını cezalandıran oteller türemeye başladı. Kültür ve Turizm Bakanlığının Lara'daki otelde başlattığı soruşturma doğrudur ve hızla bu soruşturma tüm otellere genelleştirilmelidir ancak fiyat farklılığı uygulamasını ortadan kaldırmak için sadece fiyatların herkes için sabitlenmesi ve bu tarz bir uygulama yapan otellerin ceza almasının yeterli olacağını düşünmüyorum. Öncelikle sadece basına yansıyan bu son vakadaki değil bugüne kadar böyle bir muameleye maruz kalan tüm vatandaşlarımızın zararlarının tespit edilmesi ve giderilmesi gerekmektedir.

Ek olarak, otellerimizde aynı zamanlarda aynı tarihler için yapılmış rezervasyonlarda keyfî farklılıklar olmaması için otellere yönelik düzenlemelerin hızlıca gözden geçirilmesi ve denetlemelerin niteliğinin ve sıklığının artırılması gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Evet, Sayın Kaya, lütfen tamamlayın.

AYKUT KAYA (Devamla) - İtibarlı bir ülke olacaksak en azından ülke içinde vatandaşımıza itibarsız olduklarını hissettiren uygulamaları ortadan kaldırarak işe başlayabiliriz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)