GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:75
Tarih:24.04.2024

DEM PARTİ GRUBU ADINA GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın vekiller, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Evet, yine bir Maden Yasası'nı konuşuyoruz; aslında bu Maden Yasası devreden bir yasa. Aslında İliç kazası olduğu zaman, 13 Şubatta bu yasa buraya gelmişti ama ortak tutumumuzla yasayı geri çektiniz. Peki, ne oldu bütün bu süre içerisinde? Meclis bir araştırma komisyonu kurulmasına karar verdi, hepimiz oraya üye verdik. Hâlihazırda en son göçük altından, o liç yığınının altından çıkarılan cenaze 19 Nisanda çıkarıldı; 7 işçi hâlâ toprak altında, 7 işçinin ailesi hâlâ cenazelerine ulaşamadılar ama biz burada neyi konuşuyoruz? Biz burada Maden Yasası'nı konuşuyoruz. "Bu Maden Yasası'nın içerisine, 13 Şubattan sonraki geçen sürede ya, bu ülkede sürekli, tekraren ve tekraren maden kazaları oluyor, maden felaketleri oluyor; bir madde koyalım, işçiyi koruyalım, doğayı koruyalım, toplumu koruyalım." dediniz mi? Demediniz. Aynı yasayı tek bir cümlesine dokunmadan yeniden Meclise getirdiniz, Mecliste tartışıp -tartışılmadan aslında- yeniden geçirmeye çalışıyorsunuz.

Peki, bu yasa kimi koruyor? İliç'teki işçiyi korumadığı açık, maden işçisini korumadığı açık, bu toplumu korumadığı açık. Bu yasayı kim için yapıyorsunuz? Halk için yapmadığınız açık. Bunu sermaye için yapıyorsunuz, maden şirketleri için yapıyorsunuz, Anagold için yapıyorsunuz, büyük altın madeni tekelleri için yapıyorsunuz, uluslararası sermaye için düzenleme yapıyorsunuz. İçerisinde halkın olmadığı, hukukun olmadığı, adaletin olmadığı, işçinin olmadığı bir yasayı getirdiniz ve şimdi Meclisten geçirmeye çalışıyorsunuz. Neden? Çünkü sermayenin iktidarsınız.

Bakın, 1992 yılında Zonguldak Kozlu'da grizu patlaması oldu ve o zaman 263 işçi yaşamını yitirdi. Otuz iki yıldır -bu otuz iki yılın yirmi iki yılı iktidarınızla geçti, on yıl da öncesi- bu ülkede maden cinayetlerini engelleyecek, iş cinayetlerini engelleyecek tek bir önlem aldınız mı? Almadınız. Ya, her gün ortalama 2-3 işçi ölüyor, iş cinayetleri artık bir kırım hâline gelmiş, insanlar işbaşında yaşamını yitiriyor; siz ne yapıyorsunuz? Seyrediyorsunuz vallahi, sadece seyrediyorsunuz. Ya, bu Hükûmetin görevi, bu devletin görevi İliç'teki gibi maden kazaları olduğu zaman sadece cenaze işleriyle mi ilgilenmektir? Bütün yasal süreçlere bakalım, Soma'ya bakalım, Ermenek'e bakalım, Amasra'ya bakalım, İliç'e bakalım, Çorlu tren kazasına bakalım, Pamukova'ya bakalım, bütün iş cinayetleri, bütün kazalara bakalım; kimi yargıladınız, bir tane işvereni yargıladınız mı? Hayır, bir tane işvereni yargılamadınız ama onun yerine, o iş yerinde çalışan emekçi mühendisi, mimarı, şehir plancısını, iş güvenliği uzmanını yargılıyorsunuz; hatta, yetmiyor, utanmadan, sıkılmadan gidip çalışanı yargılıyorsunuz ama sermayenin teline dokunmuyorsunuz, sermayeye en ufak bir şey yapmıyorsunuz ve bütün bu politikalarınız ülkeyi bir işçi cinayeti rejimiyle yönetir hâle getirmenize sebep oldu.

Özelleştirmeler, taşeronlaştırma, sendikasızlaştırma, denetimsizlik ve bunlarla beraber aslında almadığınız önlemler burayı bir ucuz iş gücü cenneti hâline getirdi uluslararası ve ulusal sermaye açısından ama bütün bunları duymayan, görmeyen bir yerden iş yapmaya çalışıyorsunuz, süreci yürütmeye çalışıyorsunuz.

Bakın, iş cinayetleri kader değil, fıtrat değil, bir tercih; Hükûmetiniz bir tercih yapıyor. İki şeyle karşı karşıya: Bir, işçiyi koruyabilir, korumuyor, kimi koruyor? Patronu koruyor. Doğayı koruyabilir, korumuyor, kimi koruyor? Maden şirketini koruyor, uluslararası tekeli koruyor.

Peki, koruma şemsiyesi sağladığınız bütün bu sermaye, bütün bu uluslararası şirketlerin bu topluma maliyetinin sadece iş cinayetleri mi olduğunu düşünüyoruz? Hayır, büyük bir ekokırım yaşıyoruz.

Bakın, İliç'te 100 milyon metreküp liç yığını var, siyanürlü toprak var. Erzincan'dan başlayıp Basra Körfezi'ne kadar bütün doğayı katledebilecek, bütün doğada bir ekokırıma neden olabilecek bir doğa felaketinden bahsediyoruz ama maşallah, öyle rahatsınız ki sanki bunlar sizin Hükûmetinizde olmadı; sanki oraya, Erzincan İliç'e maden sahası kurduğunuzda bizler, bu toplumun demokratik muhalefeti, çevre örgütleri bağırmadı, "Yapmayın!" demedi; sanki daha önce olan kazada dönüp de "Ya, bir daha kapasiteyi artırmayın. Bakın, bir kaza oldu, Fırat suyuna karışıyor; bir daha kapasite arttırırsanız bu işin sonu kötü olur." dememişiz gibi burada, gelmişsiniz, Maden Yasası'nı çıkarmaya, Maden Yasası'nda bizi konuşturmaya çalışıyorsunuz.

Tabii, bu Maden Yasası Teklifi'nin bir sürü sorunlu bölümü var. Örneğin, UMREK Kodu sadece 4'üncü grup madenler için geçerli olacak, diğer gruplar için böyle bir raporlama olmayacak. Bu ne demek yani? Aslında yüzeye yakın bulunan kayaçlar ve madenler açısından bir raporlama olmayacak yani taş ocağı kurmak, çimento, granit, mermer ve kireç üretiminde bir raporlama süreci olmayacak. Peki, bunlar olmadığında ne olacak? Doğaya etkileri araştırılmayacak, çevresel etkileri araştırılmayacak ve sermaye elini kolunu sallaya sallaya istediği yere gidecek, kireç ocağı kuracak, çimento fabrikası kuracak ya da mermer çıkaracak ama bu, sizi endişelendiriyor mu? Hayır; hiçbir şekilde bu, sizi endişelendirmiyor.

Bununla beraber, yüzen alanların üzerine, işte, yenilenebilir enerji meselesi var; baraj ve göllerin üzerine yüzer güneş enerjisi sistemleri kurmaya çalışıyorsunuz. Burada yine toplumu gözetmiyorsunuz, Devlet Su İşleriyle süreci kurtarmaya çalışıyorsunuz. Peki, o yüzen güneş enerjisi santrallerinin suyun ekosistemine verdiği zararı biliyor musunuz? Üstünü kapattığı için suyun içerisindeki canlıların fotosentez yapmadığını biliyor musunuz? Rüzgârı alamadığı için oradaki su seviyesinin debisinin düşeceğini biliyor musunuz? Hayır. Önemli mi sizin için? Önemli değil. Enerji önemli ve bunu halka sormadan halka rağmen yapmaya çalışıyorsunuz.

Yine, diğer bir başlık nükleer enerjiyle ilgili. Ya, Akkuyu yapılırken bağırdık çağırdık, ne oldu? Tabanında çatlaklar çıktı. Umurunuzda mı? Umurunuzda değil, hâlâ devam ediyorsunuz ama yetmiyor, Tekirdağ'da, Sinop'ta da santraller yapmaya çalışıyorsunuz. Bütün dünya nükleer enerji santrallerini kapatırken, Japonya gibi yani teknolojide asla şu anda yarışamadığımız bir ülke bile bir felaket yaşamış ve deniz suyuna nükleer atıklar karışmışken, bunun sonuçlarını bütün insanlık görmüşken, yanı başımızda Çernobil olmuşken siz göz göre göre bu ülkeyi mahvedecek bu nükleer enerji tesislerine nasıl imza koyuyorsunuz? Koyuyorsunuz çünkü büyük konsorsiyumlar ve büyük paralar kazanacaksınız buralardan ve ne diyorsunuz? "Artık biz nükleer enerjiden de ülkede faydalanacağız." Ama nükleer enerjiye gelmeden önce bu ülkede yapılacak onlarca şey var; sadece ve sadece kaynakları doğru kullansanız yine bu ülkenin hiçbir sorunu olmayacak ama onun yerine bütün bunları yapmayıp devam ediyorsunuz.

Nükleer enerjiye karşıyız, nükleer enerji santrallerinin yapılmasına karşıyız. Bu ülkeyi, doğayı, insanlarımızı mahvedecek, hele hele de deprem kuşağında olan, fay hatlarında olan yerlere maden tesisi, siyanürle altın aranan maden tesisleri kurmanızın, nükleer enerji santralleri kurmanızın felaket olacağının altını yeniden çizmek istiyorum ve bu yasaya hayır oyu vereceğimizi de ifade ediyorum.

Sürem çok az kaldı, son bir şey söyleyerek sözlerimi tamamlayacağım. Bugün Batman il binamız basıldı. Basılmaya gerekçe yapılan şey ne? Bir mail atılmış, bir ihbar. Bizim Batman il binamız 2'nci katta. İhbarı yapan kişi ne diyor biliyor musunuz? "Ben oradan geçiyordum, içeride birileri vardı, gece saatiydi, kitap okuyorlardı, resimler vardı, bunlar kesin çok sorunlu şeyler yapıyorlar, kötü şeyler yapıyorlar; bakmanızı istiyorum." Bir de adını gizli tutuyor. Ya, 2'nci kat, 2'nci kat! Şimdi ben size soruyorum: Bu ihbarı yapan kişinin kaç metre boyu olması lazım bir binadaki 2'nci katın içinde kitap okuyan kişiyi görmesi için? Sordunuz mu? Sormadınız. Onun yerine, İçişleri Bakanlığınız polislerini gönderdi. Bakın, Batman il binamızın tarumar edildiğinin, il binamıza Vandalca girdiklerinin resimleri. Bu size yapılıyor mu? Ben yarın ihbar etsem, "Ya, bu AKP il örgütlerinde çok kötü şeyler oluyor, buralarda kitap okunuyor, vallaha başka başka propagandalar yapılıyor; hele bir bakın." desem bu polis sizin il binanıza girecek mi, böyle her şeyi dağıtacak mı? Bu nasıl bir hadsizliktir ya! Biz bu ülkenin 3'üncü büyük siyasi partisiyiz. Her aklına esen bizim il binamızı basamaz, her aklına esen bize parmak sallayamaz; böyle bir dünya yok. Varsa bir hukuksuzluk il binalarının, parti örgütlerinin nasıl aranacağı açık ve net. Ne bulmuşsunuz orada? Hiçbir şey, iki üç tane dergiyi alıp gittiniz. Ne bulmayı bekliyorsunuz, ne bulmayı bekliyorsunuz? Böyle bir şey var mı?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) - Bu yaptığınız hukuksuzluklar son bir hafta, on gündür yürüttüğünüz algı operasyonları, utanmadan sıkılmadan bu kürsülerden ve basına verdiğiniz demeçler üzerinden DEM PARTİ'ye parmak sallayan, kayyumla tehdit eden anlayışlarınıza teslim olmadık, bundan sonra da teslim olmayız. Birileri "DEM PARTİ de kapatılsın." diye talimat veriyor; yetmiyor, oradan Adalet Bakanı "hukukun gereği" diyor. Ya, İçişleri Bakanlığınız görevlendirmiş mülkiye müfettişi... 1 değil 100 mülkiye müfettişi gönderin çünkü sizin kayyum yolsuzluklarınızı araştırıp açığa çıkarmaya 100 değil 100 bin mülkiye müfettişi bile yetişemez, yetişemez. Onun için, partimizi böyle basıp, karalayıp parmak sallayacağınıza "Gelin, hukuka dönün." diyoruz ve hiç kimsenin halkın iradesinin karşısında durmayacağını artık öğrenin. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)