Konu: | Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 659 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 66 |
Tarih: | 29.02.2024 |
SEVİLAY ÇELENK (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yargı paketinin 6'ncı maddesinin birçok boyutu üzerinde konuşuldu ama zaten paketteki genel sorunların bir tezahürünü görüyoruz burada da; Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımama, arka kapıdan çıkıp ön kapıdan girme, bir tür aslında herkese yönelttiğiniz yargısal aktivizm. Dolayısıyla bu maddeyi bir önceki konuşmacının ve ondan öncekinin etraflıca tartışmış olması nedeniyle ben söz hakkımı başka bir noktada kullanacağım.
Dün 28 Şubattı ve 28 Şubat üzerine söz alanlar travmalardan söz ettiler, tanklarla gözdağı verilmesinden söz ettiler, irade gasbından söz ettiler. Her şeyden evvel, 28 Şubatı ben de bu ülkenin tarihindeki bir utanç sayfası olarak tanımlıyorum. Bu tür modern, postmodern -ya da her neyse- darbe girişimlerinin en büyük mağdurları bu ülkede her zaman sol ve sosyalistler olmuştur. Dolayısıyla 28 Şubat da bu anlamda hiçbir şekilde kınamadan geçmeyeceğimiz bir kara gündür fakat şubat ayında çok şey oldu. Siz, bir 7 Şubat günü bu ülkede bitmeyen 28 Şubat yaptınız, bitmeyen. 7 Şubat 2016'dan bugüne geçen yedi yıldır tekrar eden bir 28 Şubat. Tanklar mı dediniz, travma mı dediniz; elinizi vicdanınıza koyun, aklınıza koyun, yüreğinizi koyun ve bir gün "Biz neden bu ülkenin bunca travması içinden bir tek kendi travmalarımızı seçiyoruz, neden başka hiçbir şeyden söz etmiyoruz?" deyin. Bu ülkede Ankara'da, Ankara'nın göbeğinde, 2 kilometre ötede 10 Ekimde 100 kişi paramparça edildi barış istediği için. Bir gün şu kürsüde bir "10 Ekim" dediğinizi duymadım. Sonra gelip sizinle bir duygudaşlık kurmamızı bekliyorsunuz.
28 Şubat, evet, yine oraya dönelim. Benim ahlaki, ideolojik, etik çerçevem bir kişi "Ben travma yaşadım." "Ben ayrımcılığa uğradım." dediği zaman bunun aksini düşünmeye el vermez, onun beyanını esas alır. Dolayısıyla siz "travma" dediğinizde ben gerçekten o travmayı tanıyorum. Burada bir kusur yok, yeter ki siz o travmayı bir istismar siyasetine dönüştürmeyin. Siz 28 Şubatta da bunu yaptınız, Yasin Börü'ye de bunu yaptınız, araştırtmadınız ama her yerde kullandınız. Çok üzgünüm ama başörtüsü mağduru öğrencilerin -ki onlarla birlikte mücadele ettik- gerçekten travmaları üstünde tepindiniz.
7 şubatta bu ülkede ne oldu? 7 şubatta bu ülkenin 27 üniversitesinde yetişmiş, son derece kalifiye, liyakat sahibi, öyle zannettiğiniz gibi bir ekonomik sermaye yüklenerek gelmiş -hepinizin ekonomik sermayesi onlardan kat kat iyidir- ama dişiyle tırnağıyla kazıyarak çok ciddi bir kültürel sermaye edinmiş 184 akademisyeni ihraç ettiniz. Onun öncesinde zaten ihraçlar başlamıştı ve orada da bitmedi, 400 kişiyi ihraç ettiniz. Bunlardan biri Mehmet Fatih Traş'tı, öncesinde üniversiteden atılmıştı ve o da yine bir şubat günü, bir 25 şubat günü 34 yaşında hayatına son verdi ve bir mektup bıraktı hocasına, elinden hayatının alınmasından duyduğu şeyleri anlattı. 28 Şubatınız akademisyenler için bitmiyor. Bu bir utançtır. Bu, bir de Nazi Almanyasında olmuştu ve Türkiye'ye sığınmıştı akademisyenler. Bu akademisyenler yedi yıl sonra... 2 bin akademisyen FETÖ örgütü mensubu komutanların sürdürdüğü operasyonlarda öldürülen -o komutanların her biri cemaat yapısının üyesi olmaktan yargılandı ve tutuklandı- sivil ölümlerine itiraz etmişti, itiraz etmiştik. Siz bunu fırsat bildiniz, "Kim yargıladı bunları? Kim bu ölümlere yol açtı, bu sivilleri kim katletti?" demediniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çelenk, lütfen tamamlayın.
SEVİLAY ÇELENK (Devamla) - Toparlıyorum.
Evladının bedenini kokmasın diye buzdolabına koyan annelere isyan eden, birçoğu sosyal bilimci olan, görevi ve sorumluluğu bu olan insanları ihraç ettiniz ve 2 bin kişi imza atmıştı, bunlardan 400'ü ihraç edildi. Aynı metinle yargılandılar, aynı şeyleri söylemişlerdi. Çok iyi oldu diğerlerinin başına bunun gelmemesi. Bir merak etmediniz "Burada ne oluyor? Bunlar kimlerdi?" diye. Yedi yıl sonra bunlar görevlerine dönmeye başladılar, gidip yerleştikleri yerlerden üniversitelere geldiler. Şimdi, yarattığınız hukuk dışı ortamda üniversiteler mahkeme kararlarını tanımıyor, başlatmıyorlar görevlerine ya da idare mahkemesine istinaf mahkemeleri savaş açıyor ve göreve başlamalarından aylar sonra onları yeniden ihraç ediyor. Bir açın, bakın, kimdir bunlar? Bir bakın, daha dün, geri döndüğü üniversiteden tekrar atılan Mühdan Sağlam kimdir diye bir bakın ve 28 Şubatların devam ettiğini unutmayın. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)