GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 659 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:66
Tarih:29.02.2024

BÜLENT KAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün görüşmekte olduğumuz, kamuoyunda torba yasa diye bilinen, iktidarın sekizinci yargı paketi diye, yargı bağımsızlığı, hukuk devleti, Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarına gereklilik diye ambalajladığı teklifin 4'üncü maddesi üzerinde konuşuyoruz.

Bu kanun teklifinin Anayasa'ya aykırılığını dile getirmiştik. Bu yargı paketinin, yargı bağımsızlığını sağlamaktan çok yargıyı daha da bağımlı hâle getirdiğini ifade ettiğimiz günlerde Anayasa Mahkemesi bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesini iptal etti. Kuvvetler ayrılığı diyoruz, hükûmet kendi işini yapacak, yargı kendi işini yapacak ve ortada da Anayasa'ya uygun olarak bu işleri yapacak derken Anayasa'nın hâkimlik ve savcılık mesleğiyle ilgili 140'ıncı maddesi var, bu madde, hâkim ve savcıların nitelikleri, atanmaları, hakları, eğitimlerinden bahsedip sonunda der ki: "Bunlar kanunla düzenlenir." Peki, biz ne yapmışız Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemindeki Cumhurbaşkanı olarak? Kanunla düzenlenmesi gereken bir konuyu her zamanki gibi kısa yoldan Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlemişiz yani yürütmenin yasama ve yargı üzerindeki baskısı yetmiyormuş gibi şimdi de Sayın Cumhurbaşkanımız yasamanın işlerini yapar hâle geldi.

Türkiye Adalet Akademisinin Kuruluş, Görev ve Yetkilerine İlişkin Usul ve Esasları Düzenleyen Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi. Düşünün, siz, hâkimlik ve savcılık mesleğini teminat altına almaya çalışıyorsunuz, bağımsız olsun istiyorsunuz, hükûmetten ayrı olsun istiyorsunuz ama hükûmet çıkıyor, Adalet Akademisini bir kanunla Anayasa'nın 140'ıncı maddesi gereğince düzenlemesi gerekirken bu açık Anayasa hükmüne aykırı olarak bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle -bu konuyu- düzenliyor. Yani yaklaşık altı yıldır Anayasa'ya aykırı bir şekilde hâkim ve savcılar eğitiliyor, meslekteki kabulleri yapılıyor; altı yıldır Anayasa'yı çiğneyerek yargı bağımsızlığını sağlamaya çalışan bir iktidardan bahsediyoruz.

Bu başvuru gerekçesinde, elbette, Anayasa'nın 140'ıncı maddesine atıfta bulunarak Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin ancak bir konunun açıkça kanunla düzenlenebileceği yazılmamışsa çıkarılabileceği söyleniyor ama ortada 140'ıncı madde var. Cumhurbaşkanının Anayasa'yı taktığı yok ki, şöyle bir beklenti içerisinde: 15 Temmuzdan sonra Milliyetçi Hareket Partili arkadaşlarımız o günkü koşullarda devletin içerisinde bulunduğu ağır koşulları düşünerek Sayın Cumhurbaşkanına bir çağrıda bulundular, dediler ki: "Bu ağır koşulları fiilen Anayasa suçu işleyen bir Cumhurbaşkanıyla yürütemeyiz; ya Anayasa'ya uy ya da devleti bu ağır hukuksuzluk altından çıkarıp 15 Temmuz sürecini hukuka uygun bir şekilde yönetmek için Anayasa'yı sana uyduralım." Sayın Cumhurbaşkanının işine Anayasa'yı kendisine uydurmak gelmiş olmalı ki ikinci öneriyi kabul etti. O zannediyor ki herkes bundan sonra "Sayın Cumhurbaşkanı, siz Anayasa'ya uymasanız da çıkardığınız kanunlar Anayasa'ya aykırı olsa da çıkardığınız Cumhurbaşkanlığı kararnameleri Anayasa'ya aykırı olsa da merak etmeyin, eğer siz Anayasa'ya uymuyorsanız, biz Anayasa'yı sizin Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinize uydururuz." çalışmaları yapmaya çalışıyor. Anayasa Mahkemesinin itibarsızlaştırılmaya çalışılmasının önündeki en büyük hedef budur. Ne yapılmaya çalışılıyor? Cumhurbaşkanının yasama yetkisini baypas ederek direkt kendisinin yasama faaliyetlerinin Anayasa Mahkemesinden dönmemesi için Anayasa Mahkemesi üzerinde bir baskı kurulmaya çalışılıyor.

Burada bizim sadece Anayasa Mahkemesindeki şahıslarla bir işimiz yok, kurumsal olarak hukuk devletine sahip çıkmaya çalışıyoruz, kurumsal olarak kuvvetler ayrılığına sahip çıkmaya çalışıyoruz, kurumsal olarak denge ve denetlemenin bu topraklarda olmazsa olmaz bir şey olduğunu ifade etmeye çalışıyoruz.

Hukuk devletlerinde herkes, iktidar sahipleri de Anayasa'ya uyar ama diktatörlüklerde ise anayasalar otorite sahiplerine göre düzenlenir. Sayın Cumhurbaşkanı ve iktidar partisi de Anayasa'nın Cumhurbaşkanlığı kararnamelerine göre düzenlenmesini istiyor ki 1 Nisandan sonra herhâlde yeni bir anayasa değişikliği paketini getirecekler.

Buradan şunu açık ve net bir şekilde ifade ediyorum: Saadet ve Gelecek Grubu olarak biz Türkiye'yi demokratikleştirecek, hukuk devletini sağlamlaştıracak, kuvvetler ayrılığını yerli yerine oturtacak her türlü müzakerenin içerisinde varız ama asla "Anayasa'yı bana uydurun." çağrılarına karşılık vermeyeceğimizi buradan bir kez daha net bir şekilde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kaya, lütfen tamamlayın.

BÜLENT KAYA (Devamla) - Yani beklentiniz şuysa, "Yahu, artık bütün kurumlar bize uydu, geriye bir Anayasa Mahkemesi ve Anayasa kaldı, bir de Mecliste muhalefet kaldı. Bunu da ortadan kaldıracak bir düzenleme yapmak istiyoruz. Muhalefetsiz bir Meclis, Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin ve kanunların Anayasa'ya uygunluğunu denetlemeyen bir Anayasa Mahkemesi istiyoruz." gibi bir beklentiyle Anayasa değişikliğini gündeme getireceksiniz, işte, biz orada, sizin bu emellerinize alet olmama noktasında kararlıyız. Ama dediğim gibi, 1 Nisandan itibaren konuşulması gereken şey; artık bu anayasasızlığı, artık bu kanunlara aykırılığı, artık yasama yetkisinin Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle, düzenlemelerle yol alamayacağını Adalet ve Kalkınma Partisinde görüp sesini çıkarmayan milletvekillerinin de sesini çıkarmasıdır. Siz, Mehmet Uçum'un peşine takılacak bir grup değilsiniz, müktesebatınızı biliyoruz; siz gerçekten bunları yapabilecek bir grupsunuz diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)