| Konu: | Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 659 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 65 |
| Tarih: | 28.02.2024 |
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA BÜLENT KAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gecenin ilerleyen bu saatlerinde, herhâlde sadece 30-40 milletvekilinin bulunduğu Genel Kurulda "sekizinci yargı paketi" adı altında aslında yargının birkaç şeklî konusunu ve Anayasa Mahkemesinin verdiği iptal kararlarını arkadan dolanarak, esasına girmeden, sadece yeniden iptal edilen kanunu çıkarmak için bir tiyatroyu burada, hep beraber sahnelemek durumunda kalıyoruz. Keşke bu yüce Meclis daha kaliteli bir yasama faaliyeti yapmış olsaydı da sadece "el kaldır, indir" şeklinde Meclisin dışından gelen önerileri buralarda tartışmak durumunda kalmamış olsaydı.
Ben de bu vesileyle Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 659 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin ilk bölümünde Saadet ve Gelecek Grubu adına söz almış bulunuyorum. Dolayısıyla bu torba kanunla ilgili getirdiğimiz temel eleştiriler var. Bunlardan bir tanesi ve ortak noktası teklif edilen maddelerin belirsizliği, geniş yorum alanı bırakması ve bu durumun hukuki belirlilik ilkesine aykırı olması, temel hak ve özgürlüklere potansiyel tehditler oluşturması ve yasama sürecinin kalitesine ilişkin endişeleri içermesidir.
Dönemin -bir ara- Adalet Bakanı Sayın Cemil Çiçek -Meclis Başkanlığı da yaptı- AK PARTİ'nin ilk on yılı için "denetimli siyaset" diye bir tabir kullanmıştı. O denetimli siyaset döneminde Adalet ve Kalkınma Partisine mensup milletvekilleri ve siyasetçiler de bu soyut, yoruma açık maddelerin aslında mağduru oldular ama gün geldi, kendi iktidarlarını iyice tahkim ettiklerini düşünüyor olacaklar ki kanunlarda boşluk bulunmasını, belirsiz olmasını, yoruma açık olmasını önemsemiyorlar. Niye? Çünkü "Nasıl olsa bizim aleyhimize bir karar verecek kimse yok, karar çıkarsa da bunu hazmetmemiz mümkün değildir der, geçeriz." şeklinde bir hukuki saygıyı maalesef ortaya koymak durumunda kalıyorlar.
Ayrıca, torba yasayla ilgili eleştirilerimizi daha önceki kanun tekliflerinde de dile getirdik. Bu kanun teklifiyle ilgili de gerek Komisyonda gerek Genel Kurulda artık bu torbadan çıkan, cümbüşe dönen yasama faaliyetlerinize bir son verin, burada kaliteli bir yasama çalışması yapalım diyoruz ama maalesef, torbanın içerisine konulabilecek her şeyi doldurup buraya 44 madde olarak getiriyorsunuz. Bu kanun teklifinin çok önemli maddelerinin bir kısmında hep beraber mutabık kalabiliyoruz, keşke onları ayrı bir pakette getirmiş olsaydınız belki Meclisi bu kadar yormadan ilgili kanun maddelerini buradan çok rahat geçirebilirdik ama maalesef siz bunu yapmak yerine âdeta saklamak istediğiniz maddeleri bu 44 madde içerisine gizleyerek bir yasama faaliyeti yapmayı tercih ediyorsunuz. Bu da sizin tercihiniz, biz de muhalefet olarak bunu eleştirmeye hem komisyonlarda hem de Genel Kurulda devam edeceğiz.
Kanun tekliflerinin şeffaf olması ve Anayasa'ya uygun bir şekilde hazırlanması gerektiğine dair itirazlarımızı bugün de yapıyoruz. İşte, en son birkaç gün önce Anayasa Mahkemesi 1 no.lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'ndeki 37 düzenlemeyi iptal etti. Sizin aslında Anayasa Mahkemesini eleştirirken ve itibarsız hâle getirmeye çalışırken yapmak istediğiniz şu: "Nasıl olsa biz başka partilerin desteğiyle de olsa Meclis çoğunluğunu elimizde bulundurabiliyoruz; muhalefet itiraz eder, uzatır, usuli haklarını kullanır ama biz Anayasa'ya aykırı olup olmadığına bakmaksızın bütün kanun tekliflerimizi, Cumhurbaşkanlığı kararnamelerimizi kanunlaştırır, kararnameyi Resmî Gazete'de yayımlar ve uygulamaya sokarız. Anayasa'ya uygunluk sorunu mu? O da arkadan gelsin, Anayasa Mahkemesi iptal ettiği zaman yeni bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarır, yeni bir kanunu Meclisten çıkarırız." Tekrar aynı süreçleri başlatın yani Anayasa'ya saygı duyan bir iktidarın yapması gereken şey, eğer Anayasa'ya aykırı bir kanun ya da Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarmışsa ve bu da iptal edilmişse Anayasa Mahkemesinin gerekçelerine uygun bir kararname ya da kanun çıkarmak ama siz ne yapıyorsunuz? "Salt çoğunlukla nasıl olsa ben buradan her kanunu geçiririm, Anayasa'ya aykırılıkla ilgili bütün itirazları da yok sayarım, benim önümde tek bir engel var, Anayasa Mahkemesi." Çünkü, birçok kanun, birçok Cumhurbaşkanlığı kararnamesi Anayasa'ya aykırı olarak çıkarılmakta, Anayasa Mahkemesi de bunları Anayasa'ya uygunluk denetimine tabi tutmakta ve birçoğunu da iptal etmektedir. Dolayısıyla, siz konforlu ve herhangi bir engel olmadan Anayasa'ya ve hukuka aykırı bir yönetim tarzı istiyorsunuz, onun için de Anayasa Mahkemesini itibarsız hâle getirmeye çalışıyorsunuz. Anayasa Mahkemesinin verdiği bir karar üzerinden yapmıyorsunuz bu eleştirileri, önümüzdeki süreçte bu Meclisi daha da etkisiz hâle getirmeye çalışıyorsunuz, bu ülkeyi Anayasa'yı ve temel hak ve hürriyetleri yok sayarak yönetme gibi bir niyet içerisindesiniz. Bu sebeple de Anayasa Mahkemesini önünüzde bir engel olarak gördüğünüz için Anayasa Mahkemesine bu eleştirileri yapıyorsunuz ama mahkeme kadıya mülk değil, iktidarlar Sultan Süleyman'a kalmamış, Adalet ve Kalkınma Partisi ile Cumhur İttifakı'na mı kalacak? Yarın bir gün bu ülkede muhalefette olduğunuz günleri de göreceksiniz, inşallah bu kanunlara o zaman sizler de ihtiyaç hissetmezsiniz çünkü şunun için söylüyorum: Geçmişte arkanıza bir cemaati alarak yapmış olduğunuz birçok düzenleme gün geldi ayaklarınıza dolandı ve onları ortadan kaldırmakla ilgili bir mücadele içerisine girmek zorunda kaldınız. Bugün de emin olun, devletin içerisine çöreklenmiş olan bir kısım otoriter ve güvenlikçi kesimler bazı maddeleri size dayatıyor. Bu maddelerin birçoğuna Adalet ve Kalkınma Partisinde vicdan sahibi birçok hukukçu arkadaşın da itiraz ettiğini çok iyi biliyorum ama maalesef "Ne yapalım, iyi saatte olsunlar böyle istiyor, ittifak bunu gerektiriyor, bizim şu an yürütmekte olduğumuz güvenlikçi politikalar hukuku ve Anayasa'yı yok saymamızı gerektiriyor; bizi mazur görün." diye birçok haklı görüşle karşı karşıya kalabiliyor, kendileri açısından haklı görüşle karşı karşıya kalabiliyor ama bizim Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerinden beklediğimiz bir şey var, burada da birkaç kez ifade etmiştim: Sayın Erdoğan Adalet ve Kalkınma Partisini kurarken el kaldırıp el indiren milletvekilleri istemiyordu; Sayın Erdoğan iktidarı sadece muhalefet denetlesin istemiyordu; iktidar partisine mensup milletvekilleri de en az muhalefet partileri kadar buradan çıkan kanunların Anayasa'ya uygunluğu ve buradan çıkan kanunların iktidar ne talep ederse etsin hukuka, temel hak ve hürriyetlere uygunluğu konusunda bir denetimi arzuluyordu ama maalesef, görebildiğim kadarıyla, bugün burada parti içerisinde dahi itirazlarını yüksek sesle dile getiremeyen, yutkunan, bunları içine sindiremese dahi hazmetmek zorunda kalan bir kesim vicdanlı milletvekilinin olduğunun da farkındayım.
Bu yasada itiraz ettiğimiz temel maddeler var, özellikle birinci bölümde. Bir tanesi, örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme. Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçeleri ortada. Madem siz bu yasayı Anayasa Mahkemesi iptal ettiği için buraya getiriyorsanız o zaman Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçelerini karşılamanız lazım. Bunu karşılamamak ne demek? "Bu süreç tekrar başlasın, nasıl olsa nisan ayından sonra yavaş yavaş Anayasa Mahkemesi bizim istediğimiz kıvama gelecek." diye bir beklentiniz olabilir ama emin olun, Anayasa Mahkemesinde gerçekten vicdanıyla karar verebilecek çok önemli sayıda hukukçu olduğunu biliyoruz. O açıdan, böyle bir beklenti içerisinde Anayasa'ya aykırı olarak bu kanunu çıkarıyorsanız bu, sadece Adalet ve Kalkınma Partisinin 2002'den bu yana olan olumsuz siciline bir tanesini daha eklemiş olur, oysa sizin sicilinizde 2002'den bu yana çok önemli reformlar yaptığınızı da biliyorum, önemli bir kısmını da takdir ediyorum özgürlük ve demokrasi adına. Ama maalesef siz bugün geldiğiniz nokta itibarıyla çıktığınız noktanın çok çok uzağında olan bir siyasi iktidarsınız.
Önceki konuşmalarımda da ifade ettim, 12 Eylülün dokunulmaz paşalarına dokunulmasını burada siz sağladınız ama bugün "Kirli siyasetçilerin kirli işlerini yaptığı kayyumlar olsun." diye kayyumlara bir güvence getiriyorsunuz. Ha, bunu yaparken de kayyumları çok sevdiğiniz için değil, iktidar sahiplerinin kirli işlerini yapmaya talip olacak kişileri rahat bulabilmek için bu düzenlemeyi yapıyorsunuz. Özelleştirme İdaresini yönetenlerin görevlerini suistimal etme gibi bir hakkı yok, terörle mücadelede görev alan askerlerin, polislerin görevlerini suistimal etme gibi bir hakkı yok ama akçeli işlere kayyum olarak tayin ettiğiniz kişilere bir dokunulmazlık zırhı getiriyorsunuz. Yani silah kullanan polisin, silah kullanan askerin o terör ortamında dahi dokunulmaz olmadığını kabul ediyorsunuz, sınırın dışına çıktığında Genelkurmay Başkanını bile yargılıyorsunuz ama akçeli işlerinizi yaptırdığınız kayyumlara bir zırh getirme gayreti içerisine giriyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT KAYA (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Lütfen tamamlayın.
BÜLENT KAYA (Devamla) - Dolayısıyla, bizim sizlerden beklentimiz şu: Size bu kanunla ilgili "Bu kanun geçmeli." diyenlerin sesini lütfen dinlemeyin; gelin, vicdanınızın sesini dinleyin. 2001 yılında yola çıkmış Adalet ve Kalkınma Partisinin özgürlük ve demokrasiyle ilgili parti programına bakın, o dönemlerde yaptığınız işlere bakın, 2015'lerden sonra başka bir yere dümeni kırmış olabilirsiniz ama bu konjonktürel süreçler gelip geçicidir, sadece mağduriyetler ve o mağduriyete yol açanların utançları geriye kalıyor. Onun için, bugünler de gelip geçecek ama bugünlerde mağdur ettiğiniz kişiler kalacak, bir de bu mağduriyete sebep olanların utançları kalacak diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)