Konu: | Sağlıkla İlgili Bazı Kanunlarda ve 663 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 61 |
Tarih: | 15.02.2024 |
SEVİLAY ÇELENK (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, saygıdeğer yurttaşlar; 2'nci madde biraz teknik, sehven yanlış yazılmış bir madde olduğu için, ben onun yerine genel olarak sağlık sistemiyle ilgili sorunlara değineyim istemiştim fakat aslında, bu teklif geldiğinden beri hep genel sorunlar düzleminde konuşuldu, belki bazı tekrarlar da olacak. Devasa sorunlarımız var sağlık alanında fakat bu, bir iki günlük konuşmalarda dikkatimi çeken şey, dön dolaş, biraz da popülist bir eğilimle -üzgünüm bunu söylediğim için- sağlık alanının devasa sorunları Suriyelilere fatura ediliyor. Elbette bir ülkeye 3 milyon gibi bir nüfus göçü olduğu zaman her sektöre, her alana bir yük bindirir, sağlık alanına da elbette bindirmiştir ama bizim sağlık alanındaki sorunlarımız Suriyelilere fatura edilemeyecek kadar büyük sorunlardır.
Bir de ayrıca şunu da söyleyeyim: Suriyelilere bunları fatura etmek yerine, bütün bu yaşadığımız olumsuzluklardan da yola çıkarak Suriye'de yürüttüğümüz dış politikayı sorgulasak, Suriyelilerin ülkelerinin darmadağın olmasında, hayatlarının mahvolmasında, dünyanın dört bir köşesinde başkalarına muhtaç hâle gelmelerindeki kendi dış politikamızdan kaynaklı sorunları sorgulasak belki çok daha iyi olabilirdi ama daha kolay bir yolu seçiyoruz.
Devasa sorunlar var dedim. Son beş yıla baktığımız zaman pandemi, arkasından deprem, şimdi bir maden faciası, bunların hepsi sağlık sistem üzerine bir yük bindiriyor. Bir siyanür, sülfürik asit dağı çöküyor ve nehirlere karışıyor, muazzam bir halk sağlığı sorunuyla baş başayız. Bunlar üzerinde yeterince düşünemiyoruz, bu alanları birbirleriyle ilişkilendiremiyoruz. Bu arada Erzincan İliç'te meydana gelen faciayla ilgili derin üzüntülerimi de belirtmek istiyorum. Bu, bize belki yıllar yılı hep ölüm getirecek bir şey ve bunun üzerine bunu kavradığımızı gösterir biçimde konuşmaktan bile yoksunuz. Oysaki bizim dilimizde, birçok şiirde, birçok türküde bu tür faciaların izleri var. Nazım Hikmet'in 2 şiiri geldi bugün aklıma, umarım yanlış hatırlamıyorum "Bulutlar Adam Öldürmesin" -ki bu, bir de şarkı olmuştu- ya da "Japon Balıkçısı." "Denizde bir bulutun öldürdüğü/Japon balıkçısı genç bir adamdı/Dostlarından dinledim bu türküyü/Pasifik'te sapsarı bir akşamdı." der. Ölüm yüklenen bulutlar, savaşlar, atom bombaları ve bu facialarla da ilişkili bir şey; bütün bunları birbiriyle ilişkili olarak düşündüğümüz zaman ancak insani alanda, sağlık alanında gerçekten yaşadığımız, deneyimlediğimiz sorunları da doğru bir biçimde ele alma şansımız olabilir.
Çok sorunumuz var. Randevu almak bir sorun, kamu hastanelerine erişmek bir sorun. Parası olup özel sağlık sigortası yaptıranın da artık bir hizmet alma imkânı yok. Yetkin hocalar hastaneleri terk ettiler. Uzmanlar hastanelerde yok ve binlerce lira vererek gittiğiniz özel muayenehanelerde eskinin o alelacele yapılan poliklinik hizmeti gibi bir hizmetten de başkasını alamıyorsunuz. Çokça eleştirilen şehir hastaneleri var. Aslında şehir hastaneleriyle ilişkili olarak en güncel bilgi Sayın Başkandaydı ama o da ser verip sır vermiyor. Sorduğumuz zaman da diyor ki: "Bana çok büyük bir balkon verdiler." Böyle bir büyüklük mevzusu var burada. Gerçekten o büyüklük, şehrin dışına taşınmışlık bile bir sıkıntı yaratıyor engelli için, yaşlılar için; o devasa alanlarda kayboluyorsunuz. Böyle kolaylıkla eriştiğimiz Numune Hastanesi ya da Ankara'nın ortasındaki Zekai Tahir Burak Kadın Hastalıkları Hastanesi; bütün bunlar halkın, yurttaşın çok uzağına gitti. O büyüklük meselesi, o itibardan tasarruf etmeyen gösteriş düşkünlüğüne en uygun model şehir hastaneleri oldu herhâlde. İyi olan bir şey varsa bile bu dezavantajlarla birlikte düşünülmesi gerekiyor.
"Pandemi" dedik, "deprem" dedik, çok sayıda sağlık çalışanı hayatını kaybetti. Sanırım, sadece depremde, 65'i hekim olmak üzere 600 sağlık çalışanı, onun öncesinde pandemide... Bütün bu sorunlar, biri diğerinin üstüne gelince hızla unutuluyor; bunları unutmayalım.
Konuşulacak çok şey var ama fizyoterapistlerden, onların sorunlarına biraz değinelim diye bir tür rica geldi bizlere, partimize ulaştı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Hocam, devam edin.
SEVİLAY ÇELENK (Devamla) - Sayın Başkan, teşekkürler.
Fizyoterapistler ancak kamuda çalışabiliyor Türkiye'de, çok donanımlı, çok iyi eğitimli fizyoterapistler sadece kamuda çalışabiliyor; özel sektörde çalışamıyor ve kendileri özel hizmet vermek üzere işletme açamıyor. Kamuda da sadece fizik tedavi birimlerinde çalışabiliyorlar; ortopedide, nörolojide, beyin cerrahisinde, bu alanlarda çalışamıyorlar. Aslında, her evde fizyoterapiye ihtiyaç duyan biri var, en azından bizim evde şu anda 2 kişiyiz ve 2'mizin de var. Bu, hem bu hizmeti alacaklarda mağduriyet yaratıyor hem 60 bin fizyoterapistin olduğu bir ülkede onlar adına bir sıkıntı yaratıyor; bu konunun da gündeme alınması ve bu alanın da tecrübeyle sokaktan yetişen ve ehil olmayanlardan alınarak kendilerinin organize olması ve işletme açmalarının sağlanması gerekiyor.
Teşekkürler. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)