| Konu: | Sağlıkla İlgili Bazı Kanunlarda ve 663 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 60 |
| Tarih: | 14.02.2024 |
AYLİN YAMAN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlarken Erzincan İliç'te yaşanan çevre faciasında milyonlarca metreküp toprak altında kalan 9 işçimizin kurtarılması ümidiyle tüm halkımıza geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Bu vahim olay bizim toplum sağlığı bilincinden ne kadar uzak olduğumuzu bir kez daha ortaya koymuş; su, toprak, iş sağlığı ve güvenliğinin ne kadar önemli olduğunu gözler önüne sermiştir.
Sağlık kanunu teklifine gelecek olursak öncelikle, Sağlık Komisyonundan geçen bu kanun teklifi toplumun ve sağlık çalışanlarının faydasını gözetmekten uzak, meslek örgütlerinin, sendikaların ve uzman derneklerin görüşü alınmadan ya da alınıp gerekli uyarılar yapılmış olmasına rağmen, uyarıların göz ardı edilerek hazırlandığı bir tekliftir. Yapılan değişikliklerin birçoğu sorunun kökenine inerek gerçek analizden uzak, âdeta yama niteliğinde ve günü kurtaran çözüm önerileridir. Örneğin, konuşulması gereken hemşire, fizyoterapist, psikolog, diyetisyen ve benzeri sağlık meslek gruplarının hâlâ olmayan meslek kanunu iken ebelerin normal doğum yapabilmeleri konusu tek başına ele alınmaktadır. Bu meslek gruplarının tam olarak tanımlanmış görev tanımları yokken belli bir görevin bir meslek grubuna tanımlanması sadece yeni kaotik bir düzene zemin hazırlamaktan öteye gitmeyecektir.
Başka bir örnek, yılda sadece 0,62 kez yani yılda 1 kez bile diş hekimine gidemeyen bir vatandaşın neden kamuda diş hekimliğine ulaşamadığını, diş hekimlerinin neden yüzde 58'inin özel sağlık kurumlarında çalıştığını, bu kadar fazla diş hekimi mezunu veren bir sistemde 100 bin kişiye düşen diş hekimi sayısının neden hâlâ OECD ortalamasının altında olduğunu, "Aile Diş Hekimliği Sistemi" diye yola çıkılan pilot uygulamalardaki aksaklıkların neler olduğunu, kontrolsüzce eğitim verilen ağız diş sağlığı teknikerlerinin, protez uzmanlarının nasıl istihdam edileceğini tartışmak ve çözüm üretmek yerine muayenehanelerde ikinci bir diş hekimi istihdamı görüşülmekte, gerçek sorun göz ardı edilmektedir. Ya da başka bir örnek verelim, yoğun bakımlardan hasta drenajını sağlamanın bilimsel yollarını araştırmak ve tartışmak yerine her seferinde farklı uzmanlık dallarına yoğun bakım yan dalı hakkı vermek anlaşılabilir değildir. Farklı eğitim programlarıyla aynı diplomayı vermek akılcı olmadığı gibi soruna çözüm de üretmemektedir. Konuşulması gereken, bakım hastalarıyla dolan yoğun bakımların nasıl planlanacağı, palyatif bakım sisteminin devreye sokulmasının önemi ve yoğun bakım hekim dışı sağlık çalışanlarının sayısal ve yetkinlik olarak organize edilmesidir. Zira, yoğun bakım hemşireliği, diyaliz hemşireliği ve teknikerliği, enfeksiyon hemşireliği, yara bakım hemşireliği gibi branşlar atanmadığı sürece, süreci hızlandıran tıbbi sekreterler ve sağlık yönetimi mezunu gerçek yönetim profesyonelleri olmadığı sürece siz istediğiniz kadar yoğun bakım yan dalı verin yoğun bakımlar yine dolup taşacaktır. Bu hastalar evde bakılamadığı için yoğun bakımlardan ve servislerden taburcu edilemezken çok sayıda evde bakım teknikeri ve yaşlı bakım teknikeri evde atama beklemektedir.
Evde bakım sistemini, palyatif bakım ve rehabilitasyon programlarını düzgün ve yeterli bir şekilde kuramayan düzen çok sayıda sağlık çalışanını atıl bir kapasite olarak bırakmaktadır. Sağlık personeli istihdamını arttırmak elbette ki istenen bir durumdur fakat beklentimiz bunun özlük haklarına yansıyan, kadrolu ve güvenceli koşullarda olmasıdır. Sözleşmeli olarak sayıları arttırmak, üstelik sözleşmeli personele yapılacak ek ödemelerin disiplin sopasıyla, korku kültürüyle gölgelenmesi de cabasıdır. Unutulmaması gereken en önemli konu, sağlık çalışanına yapılacak ödemelerin bir maliyet kalemi ve yük olarak görülmesi sağlık sisteminin önündeki en büyük engeldir. Sağlık sistemleri ancak ve ancak yeterli ve yetkin sağlık çalışanları ve yeterli ve güçlü bir altyapıyla sürdürülebilir olmaktadır. Sayın Sağlık Bakanı yaptığı açıklamada 35 bin sağlık personeli için alım sürecinin başladığını açıklamıştır. Atanamayan sağlık çalışanlarının durumu Cumhuriyet Halk Partisi olarak uzun süredir gündemimizde yer almaktadır. Atanamayan hemşire ve ebeler, acilin en önemli çalışanlarından paramedikler, diyaliz teknikerleri, ağız ve diş sağlığı teknikerleri, elektronörofizyoloji teknikerleri, laboratuvar ve sterilizasyon teknikerleri, anestezi teknikerleri ve tıbbi sekreterler gibi birçok sağlık meslek grubundan sağlıkçı atama beklemektedir. Tüm meslek grupları için kendi görev tanımları kapsamında çalıştırılacak biçimde yeterli sayıda atama beklediğimizi de buradan bildirmeliyiz.
Bu kapsamda, kısaca, engelli sağlıkçıların taleplerinden de söz etmek isterim: Tüm dezavantajlı koşullara, ayrımcılığa ve yok sayılmaya rağmen sabırla, inatla yıllarını verdikleri emeğin karşılığını almak ve çoktan hak ettikleri atamanın yapılması için uzun zamandır beklemektedirler ve bunun da göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Yapılacak atamalar kapsamında mutlaka engelli sağlıkçılara geniş yer ayrılmalı ve hak ettikleri kadrolara atamaları yapılmalıdır. Kısacası, bu kanun teklifinden daha ayrıntılı insan kaynağı yatırımı beklemekteyiz. Diğer bir örnek, aile hekimliği sisteminin temel sorunu olan kamucu yaklaşımdan uzak, performansa dayalı ve ticari işletmeler şeklinde hizmet sunan kadrosuz aile sağlığı merkezi grup elemanları olarak çalışanlar için çözüm üretmek yerine lütuf gibi sunulan ek destek ödeme ve bu ödemenin kesilme koşullarının tartışılması, anlaşılmaz ve aile hekimlerinin itibarını derinden sarsan bir durumdur. Koruyucu hekimlik uygulamaları sağlık sisteminin merkezine oturtulmalı, sevk zinciri konulmalı, birinci basamak aile hekimliği uygulamaları sadece aile hekimi değil, halk sağlığı hemşiresi, sosyal hizmet uzmanı, psikolog, diyetisyen gibi sağlık profesyonelleriyle birlikte çalışmalı ve bu meslek grupları mutlaka kamunun güvencesinde kadrolu olarak çalışmalıdır. Ancak bu şekilde Aşı Programı'mız, Tarama Programı'mız, Ana Çocuk Sağlığı Programı'mız, Madde Bağımlılığıyla Mücadele, Obezite Tarama ve Önleme Programı'mız, Engelli Takip Sistemi'miz, Aile İçi Şiddet Takip Programı'mız, Ruh Sağlığı Eylem Planı'mız ve daha nice koruyucu ve önleyici faaliyetimiz gerçekleşebilecektir.
Başka bir örnek: Sayısız önergeyle Türk Silahlı Kuvvetlerine ait hastanelerin kapatılmaması gerektiği, buradaki bilgi birikiminin, teçhizat ve donanımın ama en önemlisi harp ve travma cerrahisi konusunda tecrübeli ekibin kaybının telafi edilemez olduğu söylenmesine rağmen; seferberlik ve savaş hâllerinde, afet durumlarında sözleşmeli personelin geçici olarak bu bölgelerde görevlendirilmesi asla bir çözüm değildir. Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde var olan bu yapı sadece savaş dönemlerinde değil, bizim gibi deprem afetiyle yüz yüze olan bir ülkede uzuv kayıpları için de çok önemli bir cerrahi ve rehabilitasyon alanıdır; nitekim 6 Şubat depreminde bu problemle karşı karşıya kaldık maalesef.
Kısacası, sağlık sisteminin temel sorunlarına çözüm üreten bir kanun teklifi yerine sorunları kolaycı, bilimsel olmayan ve korku temelli yan yollarla çözen bir teklifle karşı karşıyayız; bu nedenle bu kanun teklifinin karşısındayız.
Çok teşekkür ediyorum dinlediğiniz için. (CHP ve DEM PARTİ sıralarından alkışlar)