GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Sağlıkla İlgili Bazı Kanunlarda ve 663 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:60
Tarih:14.02.2024

CHP GRUBU ADINA KAYIHAN PALA (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sizi burada görmekten duyduğumuz memnuniyeti iletmek isterim. Tekrar geçmiş olsun.

BAŞKAN - Eyvallah, sağ olun.

KAYIHAN PALA (Devamla) - Şimdi, sağlıkla ilgili kanunun bütünü hakkında grubumuz adına söz aldım ancak ona başlamadan önce, mademki sağlık konuşuyoruz, bugün hâlen Erzincan İliç'te kendilerinden haber alamadığımız 9 emekçinin yakınlarına bir an empati yapalım diye bir çağrıda bulunarak sözlerime başlamak isterim. Bugün hâlen yakınlarını endişeyle, hatta öfkeyle bekleyen insanlar için hiç olmazsa biraz bir empati yapalım. Neden buraya geldik? Bunun bugün konuşacağımız kanun teklifiyle de ilgisi olduğu için söylemeye çalışıyorum.

Bakın, ben halk sağlığı alanında çalışan bir akademisyenim; yirmi yıldır bu ülkede siyanür liçiyle altın çıkarılmasının yanlışlığını dile getiren, değişik mücadelelere katılan, değişik hukuki süreçlerde bilirkişi olarak görev yapan birisiyim. En son iki yıl önce -2022'de- söz konusu yerle ilgili benimle birlikte bazı bilim insanları ortak bir açıklama yapıp "Bakın, burada büyük bir tehdit bizi bekliyor, buna karşı önlem alalım." diye bir çağrıda bulunmuştuk ama maalesef bu çağrılar hep duyulmadı, görülmedi. Bugün itibarıyla yalnızca sayıları en az 9 olan emekçilerin kayıplarıyla ilgili değil, o bölgedeki hayvanlarla, o bölgedeki bitkilerle, dolayısıyla genel olarak ekolojik sistemle ilgili bir sorun karşımızda, bir ekokırım olgusuyla karşı karşıyayız. Ve yalnızca altın madenleri için söylüyorum: Bunların Türkiye'deki sayısı 20, daha da artırılmasına dönük girişimler var. Kanadalı, Amerikalı, çok uluslu şirketler buradan yüksek kazançlar elde ederken bizim topraklarımız, bizim tarım için kullandığımız, bizim hayvanlarımızın yaşaması için kullandığımız, oradaki yerel halkın kendi hayatlarını sürdürmesi için kullandığımız topraklarımız artık kullanılamaz durumda. Bu konuya ilişkin sözlerimi de şöyle bitireyim: Oradaki siyanürün havaya karışmasıyla havadaki o bulutların yarılanma ömrünün yıllar süreceğini bilmemiz gerekir. Yalnızca akut zehirlenmede hayatını kaybedenlerden söz etmiyoruz, aynı zamanda o hidrojen siyanürün havaya karışmasıyla birlikte yıllar boyunca birilerinin etkilenebileceği; insanların solurken ciltlerinin, akciğerlerinin hasar görebileceği; bitkilerin, hayvanların bundan etkilenebileceği bir ekokırımdan söz ediyoruz.

Ayrıca şunu da söylemem gerekir, yıllardır söylediğimiz bir şey: Çalışan sağlığı ve güvenliği konusunda da alınan önlemlerin yetersizliğini bugün bir kez daha görüyoruz. Bakın, üstünden yirmi dört saatten çok uzun bir zaman geçti ama maalesef hâlen oradaki durumun ne olduğu konusunda yeterince bilgi sahibi değiliz, oradaki kayıplara ulaşmakla ilgili ne durumda olduğumuzu bilmiyoruz. Bir yandan da özellikle yetkililere seslenmek isterim -Sağlık Bakanlığımızın yetkilileri de burada- hem yer üstü hem yer altı sulardan ivedi olarak örnekler alınıp bunların analiz sonuçlarının topluma açıklanması lazım, yoksa o bölgede belki 30 kilometrelik bir alanda gerçekten yaşamı tehdit eden sorunlarla karşı karşıya kalabiliriz.

Şimdi, söz konusu kanuna gelecek olursak birkaç şey söylemem gerekir. Birincisi, sağlık alanında sorunlar yaşandığı artık çok net ortaya konuyor ve Sağlık Bakanlığı bunlarla ilgili düzenleme yapmak zorunda hissediyor. Bu olabilir ancak burada olmayan şöyle bir şey var: Böyle bir düzenleme yaparken tarafların görüşlerinin alınması lazım. Bakın, diş hekimleriyle ilgili bir düzenleme yapıyoruz, diş hekimleri birliğinden görüş alınmamış; tıp doktorlarıyla ilgili bir düzenleme yapıyoruz, onlardan görüş alınmamış; ebelerle ilgili bir düzenleme yapıyoruz, onlardan görüş alınmamış; ilaç ruhsatlandırmasıyla ilgili bir düzenleme yapıyoruz, ne Türk Eczacıları Birliğinden ne de Tüm Eczacı İşverenler Sendikasından bir görüş alınmamış. Şimdi, bu görüş alınmama hâliyle yapılacak düzenlemeler elbette konunun tarafları açısından kabul edilebilir nitelik taşımıyor. Peki, bunlardan görüş alınmamış, kimden görüş alınmış? Anlıyoruz ki -birazdan değineceğim- örneğin, ilaç şirketlerinden görüş alınmış çünkü ilaç şirketlerinin yıllardır istediği bir düzenleme bu kanun teklifi metninde var ama az önce saydığım sağlık alanındaki diğer tarafların uzun zamandır dile getirdiği düzenlemelere ilişkin herhangi bir yapıcı yasal girişimi burada görmemiz sınırlı. O yüzden de bunu özellikle dile getirme ihtiyacı duyuyorum.

İkinci olarak şunu söyleyeyim: Elbette sağlık alanında çeşitli sorunlar var. Bunu hem bütçe görüşmeleri sırasında hem de Sayın Sağlık Bakanıyla bire bir yaptığımız görüşmelerde gündeme getirme olanağı bulduk, birçoğuna kendisi de katıldı "Evet, sorunlarımız var." diye ama bu sorunları çözecek temel düzenlemeler yine bu kanun teklifi metninde yok.

Bakın, Türkiye'de sağlık alanında şöyle, kısaca, ana hatlarıyla, hepsine değinmeden hangi sorunlarımız var, bir bakalım. Bir kere koruyucu ve sağlığı geliştirici hizmetlerde çok gerideyiz. Bunun en temel göstergelerinden biri, toplum sağlıkla ilgili ihtiyaçlarını karşılamak isterken birinci basamak yerine, ağırlıklı olarak ikinci ve üçüncü basamağa gitmeyi tercih ediyor. Hâlen birinci basamağı ön plana çıkartan, buradan sevk zinciriyle ikinci, üçüncü basamağa gidebilen bir sistemi kurabilmiş değiliz.

Bu arada yeri gelmişken bir kez daha söyleyeyim: Örneğin, aile sağlığı merkezlerinde grup elemanı olarak kamuda istihdam edilmeyen Sağlık Bakanlığı istihdamı dışındaki grupların ciddi sorunları var. Daha önce söylemiştim, tekrar edeyim: Bakın, bir lisans mezunu hemşire bir aile sağlığı merkezinde yarım gün geçtiğimiz aralık ayında 4 bin lira ücretle çalıştırılıyordu. Bu utancı hâlen yaşıyoruz. Sağlık Bakanlığına da söylemiştim: Neden aile sağlığı merkezlerinde çalışanları topluca kamu çalışanı olarak istihdam edecek bir düzenleme yapmıyoruz? Mademki sağlıkla ilgili böyle bir torba kanun gündemde, gelin, bunları da gündeme alalım, böylece sağlık çalışanlarının ihtiyaçlarını da karşılamaya çalışalım.

Ayrıca, aile sağlığı merkezi binaları için bunların yüksek kiraları, elektrik, su bedellerinin aile hekimleri tarafından ödenmesi zorunluluğunun özellikle İstanbul başta olmak üzere büyük kentlerde ciddi sorunlara yol açtığını yine burada bir kez söylemek isterim.

Başka ne var? Tedavi edici hizmetlerde ciddi sorun var. Burada geçenlerde başka konuşmacılar da dile getirdi değerli milletvekilleri, bazı branşlarda -büyük kent, küçük kent fark etmez- randevu alabilmek için aylar sonrasını beklemek gerekiyor hatta bazı tetkikler için şu anda 2025 yılına randevu verildiğini görüyoruz. Bu kanun teklifi içerisinde bunu düzenlemeye ilişkin de herhangi bir önlemin alınmadığını görüyoruz.

Bir başka önemli sorun, sürekli burada dile getiriyoruz. Sağlık Bakanlığı, hasta muayenesinin evrensel ilkelerine uymayan bir tutumla her beş dakikada 1 hastaya randevu verme yaklaşımını sürdürüyor. Değerli arkadaşlar, ben hekimim -içimizde çok sayıda hekim var, her ne kadar salonda az milletvekili olsa da- hekimlik beş dakikada muayene edilebilecek bir alan değil. Biz, bir hasta karşımıza geldiğinde önce onun yakınmalarını öğrenmeye çalışırız, sonra bu yakınmalara yol açan arka planı deşifre etmeye çalışırız, sonra muayene ederiz, sonra tetkik isteriz, sonra ön tanılarımızı tanıya götürmeye çalışırız ve hastaya tanısının ne olduğunu, tedavisinin ne olduğunu anlatmaya çalışırız. Bunlar -değerli meslektaşım, siz de bilirsiniz ve sizin de bunu öğrettiğinizi bilerek söylüyorum- beş dakikada olacak işler değil. Madem beş dakikada olacak işler değil -bazı randevu slotlarında üç dakikaya kadar düşüyor, onu da söyleyeyim size- o zaman gelin, bunları düzeltmek için bir çaba içerisine girelim. Şu anda konuşacaklarımızın birçoğu emin olun toplumun yararına değil, hastaların yararına değil, sağlık çalışanlarının yararına değil. Oysa hem toplumun hem sağlık çalışanlarının hem de hastaların yararına düzenleme yapmamız gerekir.

Hemen hızlıca birkaç şey daha söyleyeyim: Örneğin, Tip 1 diyabetli çocukların sensörleri için söz verdiniz, Sağlık Bakanımız söz verdi, Çalışma Bakanımız söz verdi. Hâlen bugün bana soruyorlar: "Hocam, sensörler karşılanmıyor, ne yapacağız?"

Değerli arkadaşlar, gerçekten, Adalet ve Kalkınma Partisi mensubu milletvekillerine sormak isterim: Bu ülkede 30 bin çocuğun Tip 1 diyabet sensörünü karşılayacak paramız yok mu? Hepimiz olduğunun farkındayız. Lütfen, gelin, bu düzenlemeleri hayata geçirelim. HPV aşısı için Sayın Sağlık Bakanımız söz verdi, üstünden bir yıldan uzun zaman geçti, hâlen hayata geçirmedik. Neden hayata geçirmiyoruz? Kanseri önlediği kanıtlanmış bir aşıdan söz ediyoruz.

Bakın, hastalar bugün hâlen çok sayıda ilaca erişemiyorlar. "Yetim ilaç" diye Türkiye'de, maalesef, bir adlandırma var; bunları çözmek için yasal düzenleme yapmamız gerekir.

Tıp eğitimi kanayan bir yara biçimine dönüştü; planlamasında sorun var, yetiştirilmesinde sorun var, istihdamında sorun var. Bu sorunları bütüncül olarak ele alıp çözmek için çaba göstermeliyiz. İçimizde çok değerli akademisyenler, hatta yöneticiler var; sorunların ne olduğu konusunu ortaklaştırarak bu sorunları çözmek için çaba göstermeliyiz.

Bakın, çok samimi bir şey söyleyeyim size, bunu buradan söylerken üzülerek söylüyorum ama söylemek zorundayım: Ben 1988 yılında tıp fakültesinden mezun oldum. Bizim mezun olduğumuz yıllarda bir hekim hangi fakülteden mezun diye düşünmeksizin tıp eğitiminin niteliği güvence altında olduğu için herkes hekimlere güvenle bakardı. Bugün sayıları 120'yi geçen tıp fakültelerinden mezun olan bazı tıp öğrencileri, öğrencilerimiz, meslektaşlarımız için hangi fakülteden mezun olduğu sorgulaması hayata geçmiş durumda çünkü bir yandan nicelik artırılırken öte yandan, maalesef nitelik geri bırakıldı. Bu sorunlar ciddiyetini korurken biz başka işlerle uğraşmak yerine Türkiye'nin sağlık alanındaki gerçek sorunlarını konuşmalıyız.

Akademisyenler tıp fakültelerinden uzaklaşıyor. Gaziantep örneğini biliyorsunuz, bütün öğretim üyeleri ayrıldığı için maalesef tıp fakültesindeki çocuk hematoloji ve onkoloji bölümü kapatılmak zorunda kalındı. Orada kanser tedavisi nasıl yapılacak? Orada çocukları kanser olan ana babalar çocuklarını nereye götürecek? Bu kadar güncel sorunlarımız var.

Çok önemli başka bir sorun, bugünkü İliç faciasında da karşımıza çıktığı üzere, Sağlık Bakanlığı maalesef çalışan sağlığı ve güvenliği alanında kendisine bir görev tanımlamıyor; bu alan tamamen Çalışma Bakanlığına bırakılmış oysa burada Sağlık Bakanlığının da mutlaka bir işlev üstlenmesi gerekir. Geriatri alanındaki -nüfusumuzun artık yüzde 10'undan fazlası yaşlı nüfus- düzenlemelerimiz yeterli değil. Acil servislere başvuru çok yüksek. Birazdan birkaç şey söylemeye çalışacağım ve sağlıkta şiddet hız kesmiyor. Öte yandan, katkı payı ödeme yükümlülüğü yüzünden özellikle emeklilerin sağlık hizmetine erişimiyle ilgili ciddi sorunlar var.

Değerli milletvekilleri, bakın, geçen Komisyon toplantısında Sayın Fakıbaba -kendisi de burada- bir öneride bulundu, dedi ki: "Biz aslında, sağlık alanında milletvekillerine tanınan ayrıcalıkları ortadan kaldırırsak toplumun bütün sağlık sorunlarını çözeriz." Öyle değil mi Sayın Fakıbaba? Ben bu öneriyi tersine çevirelim diyorum. Şimdi, buradaki milletvekilleri, hepimiz milletvekillerine tanınan sağlık ayrıcalıklarından memnunuz değil mi? Gelin, bunu bütün toplum için yapalım. (CHP sıralarından alkışlar) Mademki milletvekilleri için ayrı bir düzenleme yapma ihtiyacı duydu bu Meclis demek ki sağlığın hak olarak algılandığı bir sistem, hak olarak yerine verildiği bir sistem söz konusu değil. O zaman bu sorunlara ilişkin mutlaka ve mutlaka bir şeyler yapmamız lazım. Yasal düzenleme söz konusu olduğunda -Sayın Bakan da duyacaktır zannediyorum, Bakan Yardımcımız burada- bunlara ilişkin düzenlemeleri beklediğimizi de söylemek isterim.

Yasada bazı maddeler bizim de olumlu baktığımız maddelerdir. Örneğin, diş hekimliğinde "muayenehane" kavramı değişse de diş hekimleri muayenehanelerinde büyük sermayeye karşı bu sağlıkta dönüşümün neoliberal politikaları nedeniyle tutunamadıkları için, yanlarında bir diş hekimi çalıştırmak istiyorlar, olabilir ancak burada istihdam edilecek diş hekimi için bir asgari ücretin belirlenmesi, bunun da Dişhekimleri Birliği tarafından her yıl yayınlanması talebimizi iletmiş olalım.

Kanun teklifinde yer alan normal doğumun desteklenmesine ilişkin yaklaşımı benimsiyoruz -ilgili maddede ayrıntılarını konuşuruz- ancak onun mutlaka bir sağlık kuruluşunda yapılması gerektiği maddesini de oraya eklemek gerekir. Komisyonda ısrarla talep ettik ama buradan şunu da söylemek zorundayım Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri: Komisyona gelen kanun tekliflerinde Komisyondaki muhalefet üyelerinin bazı önerileri Komisyondaki iktidar milletvekilleri tarafından olumlu bulunsa bile, maalesef, virgülü değiştirilmiyor. Bakın, bu, iyi yasama uygulaması değil. Mademki birlikte bir yasama uygulaması içindeyiz, o zaman birlikte yapalım bu işi. O nedenle de kanun teklifleri bize geldiğinde daha uzun çalışacak bir zaman ayrılması ve bunlar görüşülürken bazı önergelerin gündeme alınması uygun olacaktır diye düşünüyoruz.

Bir maddede acil tıp uzmanlık alanının yoğun bakım yan dal uzmanlığı programına dâhil edilmesi öneriliyor; bu tartışılabilir ancak bakın, bu tartışılırken 2 ana konuyu tartışmamız lazım: Bu ülkede acil servislerde ne oluyor ve yoğun bakımların durumu ne?

Sayın Bakanın yaptığı açıklamaya göre geçen yıl, 2023'te 153 milyon acil başvurusu olmuş. Bakan Yardımcımız da burada, bu arada şunu da söyleyeyim: Bakın, şubatın ortasındayız, 2022 yılının sağlık istatistikleri henüz yayınlanmadı. Dolayısıyla, zannediyorum, bu bizden başka herhangi bir ülkede karşılaşılan bir durum değil, bunlar genellikle iki üç ay içerisinde yayınlanır. On beş ay geçti, biz hâlen sağlık istatistiklerinin yayınlanmasını bekliyoruz, o da ayrı bir sorun. Fakat nüfusu 85 milyon olan bir ülke Avrupa ülkeleri düzeyinde eğer acil başvurusu yapsaydı bizdeki acile başvuru sayısının 30 milyonu geçmemesi gerekirdi. O aradaki 120 milyon fazla başvuru aslında acil olmayan vakaların rutin sağlık hizmetleri içerisinde ihtiyaçlarını karşılayamadıkları için acile başvurmak zorunda kaldıklarının göstergesidir. Böyle bir sağlık sisteminin olmaması gerekir. Sağlık Bakanlığı dünyada olmayan bir şeyi uygulamaya koydu, acillerde yeşil alan var yani acil olmayan hastalar için.

Sayın milletvekilleri, acil olmayan hastaların acil servislerde muayene edilmesi doğru bir yaklaşım değil. Böyle olunca gerçek acil hastalara acildeki hekimlerin ve sağlık çalışanlarının zaman ayırması, enerji tüketmesi mümkün olamıyor. Buda sağlıkta şiddete zemin hazırlayan konulardan maalesef bir tanesi.

Yoğun bakımlar: Türkiye, dünyada nüfusuna göre yoğun bakım yatağının en yüksek olduğu ülkelerden bir tanesi. Bunu memnuniyetle söyleyelim ki örneğin, pandemi sırasında bu kadar yüksek yoğun bakım yatağı olması bizim ölümleri azaltmamızda etkili bir rol oynadı fakat bu kadar yüksek yoğun bakım yatağımız olduğu hâlde neredeyse her gün, her birimiz -sanıyorum sizler de öylesiniz- hastalar için yoğun bakım yatağı aramak zorunda kalıyoruz biliyor musunuz? Neden böyle? Çünkü yoğun bakım yataklarının yüzde 30'undan fazlası yoğun bakım hastası olmayanlar için kullanılıyor; terminal dönem hastaları. Bizim, burada, palyatif bakımla ilgili bir düzenleme yapmamız gerekir, bu hâliyle sorunları çözemeyiz. Ayrıca, yoğun bakım yataklarının yüzde 40'ından fazlasının bazı illerde özel sektörde olması maalesef hizmete erişimi engelleyen sorunlardan bir tanesi. Dolayısıyla sistemin kök sorunlarını göz ardı ederek yalnızca acil tıp uzmanlarına bir yan dal hakkı vermek sorunu çözmeyecek, onun için bunu söylüyorum.

Bir başka önemli madde: Sağlık Bakanlığı bir teklifle geliyor -1262 sayılı Kanun'da- bu teklif maddesine göre bir ilaç için, ruhsat için başvurma aşamasında daha öncesinde tahlil edilmek üzere istenen numunelerden vazgeçiliyor. Bir başka deyişle ilaç firması bir dosya getirecek Sağlık Bakanlığına, o dosya üzerinden Bakanlık buna ruhsat verecek. Değerli arkadaşlar, bu teklifi geri çekin. Bu, halk sağlığı açısından uygun bir teklif değil; Komisyonda da anlattık. Neden uygun bir teklif değil, ben size söyleyeyim: Yalnızca ilaç firmaları tarafından getirilmiş bir...

LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Komisyonda da anlattık ama Kayıhan Bey, Komisyonda da anlattık işin ne olduğunu ya. Komisyonda konuştuk, anlattık bunun ne olduğunu, siz de "tamam" dediniz.

EROL KELEŞ (Elâzığ) - Komisyonda da bu anlatıldı size, siz de "tamam" dediniz.

KAYIHAN PALA (Devamla) - İzin verirseniz anlatayım.

ASU KAYA (Osmaniye) - Bakanlık yetkilileri muhabbet etmek yerine hatibi dinlerse çok daha iyi olacak.

KAYIHAN PALA (Devamla) - "Tamam" demedim, Komisyonda söylediklerimi burada söylüyorum, tutanaklara bakabilirsiniz.

Bizim "tamam" dediğimiz şey şudur: Ruhsatlandırma öncesinde eğer bu uygulamayı kaldıracaksanız bunu tartışabiliriz. İlaç firmalarının getireceği dosya dışında, bağımsız, herhangi bir çıkar çatışması olmayan bilim insanları ve kurumlardan gelecek raporlarla bu ruhsatlandırmayı yapmalısınız.

LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Evet, öyle zaten, aynen öyle.

KAYIHAN PALA (Devamla) - Aksi hâlde, bu ruhsatlandırma sonrasında o ilacı kullanacak herhangi bir çocuğun ya da herhangi bir yetişkinin zarar görmesi hâlinde bunun hesabını kimse veremez çünkü...

EROL KELEŞ (Elâzığ) - Bakın, yapmayın lütfen, lütfen yapmayın.

LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Aynısını söyledik.

KAYIHAN PALA (Devamla) - İzin verin.

EROL KELEŞ (Elâzığ) - Bunun için faz çalışmalarının hepsini biz size anlattık.

KAYIHAN PALA (Devamla) - Ama konuşmamı bitirmeme izin vermiyorsunuz, anlatıyorum.

EROL KELEŞ (Elâzığ) - Siz de söylediniz, "tamam" dediniz, orada sizi de ikna ettik.

KAYIHAN PALA (Devamla) - İzin verin.

BAŞKAN - Sayın vekiller, karşılıklı konuşmayalım, hatibi dinleyelim, sonra söz alabilirsiniz gerekirse.

KAYIHAN PALA (Devamla) - Burada bu sürecin hızlandırılması ihtiyacından söz ediliyor. Biz diyoruz ki: Sürecin hızlandırılması için birtakım teknik çabalar olabilir ama süreci hızlandıralım derken o ilacın, o ürünün etkililik ve güvenirlik kavramlarından ödün vermeden bu süreci yapmak gerekir.

LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Vermiyoruz zaten, vermiyoruz.

KAYIHAN PALA (Devamla) - Burada iki şey söyleyeyim, birincisi: Bakın, Tüm Eczacı İşverenler Sendikasının açıklaması, bu yalnızca bizim görüşümüz değil, bu alanın profesyonelleri buna şiddetle karşı çıkıyorlar. Konunun taraflarını dinleyin diye, onun için size söylüyorum. İkincisi: Komisyondaki arkadaşlarımız anımsayacaklardır, bize dediler ki "Avrupa İlaç Ajansı da böyle yapıyor." Güzel, gelin, Avrupa İlaç Ajansının ruhsatlandırma sürecini burada kanuna çevirelim. Tamamen buna katılıyoruz ama bu yasa metninde maalesef bunlar yer almıyor. Onun için, bunlar yer alsın diye bir çabamız var.

LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Onun aynısı geliyor, aynısını getiriyoruz.

KAYIHAN PALA (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında bu kanun teklifinde, ilgili maddelerde konuşacağımız, bazılarını olumlu bulduğumuz ama çoğunu olumsuz bulduğumuz çok sayıda madde var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, devam edin lütfen.

KAYIHAN PALA (Devamla) - Bazı maddeler maalesef Anayasa'ya aykırılık içeriyor, bunu Komisyonda da söyledik, tutanaklara da geçirdik. Böylesine önemli düzenlemeler yaparken, daldan dala, çok geniş kapsamlı düzenlemeleri bir kanun taslağı içerisinde, bir kanun teklifi içerisinde getirirken -bir kez daha önerimi söylüyorum- konunun taraflarının görüşlerine başvurmak büyük önem taşıyor. Ayrıca, Anayasa Mahkemesi tarafından uygunsuz bulunan maddelerin tekrar kenarından dönerek benzer bir şekilde karşımıza getirilmesini de doğru bulmuyoruz. Bir örnek vereyim: Anayasa Mahkemesi özlük haklarıyla ilgili düzenlemenin kanunda yer alması gerektiğini söylemiş olduğu hâlde, burada, biliyorsunuz, bir maddede yönetmeliğe bırakıyor. Maddeler üzerinde konuşurken bunların ayrıntılarını tekrar tartışırız ama bu kanun teklifi, maalesef -önemli maddeleri üzerinden söylüyorum- toplumun yararına, hastaların yararına ve sağlık çalışanlarının yararına değil, bu yüzden olumlu bakmıyoruz.

Teşekkür ediyorum. (CHP ve DEM PARTİ sıralarından alkışlar)