| Konu: | Sağlıkla İlgili Bazı Kanunlarda ve 663 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 60 |
| Tarih: | 14.02.2024 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA AHMET EŞREF FAKIBABA (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlıkla İlgili Bazı Kanunlarda ve 663 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin geneli üzerinde İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, öncelikle size geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.
Sözlerime başlamadan önce, Erzincan'ın İliç ilçesindeki maden ocağında meydana gelen toprak kaymasında can kaybının yaşanmamasını temenni ediyor, göçükten etkilenen tüm maden işçilerimize ve ailelerine geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.
Bu kanun teklifinin içeriği özetle şunları kapsamaktadır: Personel çalışma usul ve esasları, Sağlık Bakanlığıyla ilişkili üniversitelerde öğretim üyesi istihdam ve çalışma usulleri, ilaç ruhsatlandırılmasında bürokratik işlemlerde yapılacak bazı değişiklikler, eczanelerin denetlenmesi, hekimlerin kötü tıbbi uygulamalara karşı sigortalanması, disiplin yönetmelikleri, klinik araştırma sigortasına ilişkin esaslar ve son olarak da üniversitede çalışan öğretim üyelerinin hukuk haklarını içeren ve bunlara benzer bir dizi değişikliği kapsamaktadır. Değişik alanlarda bazı düzenlemeler yapan bu kanun teklifi Türkiye'nin bugün yaşadığı sağlık hizmetlerinin sunum ve standartlarındaki çöküşe çözüm bulmaktan çok uzak olup sağlık sisteminin, sağlık kurumlarının ve personellerinin çalışma usul ve esaslarındaki bazı aksaklıkları gidermeye yönelik pansuman niteliğinde palyatif çözümler içermektedir. Bundan dolayı bazı kanun maddelerini olumlu karşılamamıza rağmen özellikle 4, 15, 19, 23 ve 25 gibi kanun maddelerinde ciddi çekincelerimiz mevcuttur.
Madde 4'te, yoğun bakımla ilgili ana dallara 7'nci bir ana dalın eklenmesinin sorunları çözemeyeceği gibi, ayrıca, yeni ana dalları da etkileyerek ileride daha fazla karışıklığa neden olacağını düşünmekteyiz. Çok uzun süren bir pandemi dönemi geçirdik, hekim arkadaşlarımızın olağanüstü çalışmaları sebebiyle birçok hayat kurtarıldı. Bu ağır pandemi şartlarında bile daha fazla yoğun bakım, yan dal uzmanına ihtiyaç duyulmadı ancak acil tıp uzmanlığında hâlâ yüzde 30 oranında eksikliğimiz olduğu ilgililer tarafından söylenmektedir. Bizim amacımız ihtiyaç olan acil tıp uzmanlığında uzman yetiştirip eksik olanı tamamlamak olmalıdır. Şayet yoğun bakım ana dal uzmanına ihtiyaç varsa bu mevcut 6 ana dal tarafından karşılanmalıdır. Bilindiği üzere, daha önce 6 branşa yoğun bakım yan dal uzmanlığı için imkân sağlanmıştı. Bu dallara acil tıp ana dalı eklenmesi yıllardır yoğun bakım hizmeti veren kalp ve damar cerrahisi ve beyin cerrahisi gibi branşların da yoğun bakım yan dal talep etmelerine neden olacaktır. Ancak, mutlaka, acil tıp uzmanı 7'nci dal olarak yoğun bakım ana dal uzmanı olacaksa üç yıllık eğitim alması şart konulmalıdır.
Madde 15'te ise tabii ki ek ödemeler önemli, çok iyi ama emin olun ki yeterli değil. Şayet bir hekim arkadaşımızın evi veya arabası yoksa bundan sonra yeni bir ev veya araba alması hayal olmuştur. Çok zor şartlar altında çalışan bir hekim arkadaşımızı hele bir de cezayla korkutmak abesle iştigaldir. Yani sanki elinde bir sopa, karşısındaki hekim çocuktur "İşte, şunu yaparsan bunu yaparım." Oysa hekimler bunu hak etmiyor; hekimler daha iyi yaşamayı hak ediyor, hekimler okumayı, araştırmayı, yurt dışında kongreye gitmeyi hak ediyor. Bence bizler hekimlere gerekli önemi veremiyoruz.
Ayrıca, ilgili düzenlemenin yürürlüğe girmesiyle birlikte aynı fiile ilişkin hem disiplin cezası verilecek hem de ek ödeme kesintisi yapılacak. Böylelikle disiplin cezası alan kişi aynı fiil sebebiyle âdeta 2 defa cezalandırılmış olacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hekimlik bir gönül işidir, bir yaşam tarzıdır ve temelinde insan sevgisi vardır. İnsanı sevmeden hekim olamazsınız ve bizim bu hekimlere mutlaka ve mutlaka gerekli değeri vermemiz lazım.
Madde 19'da üç önemli önerimiz olacak. Birincisi: Bahsedilen üniversitelerde yapılan ve firmaların organize ettiği bilimsel araştırmalarda, çalışma yöneticisi üniversite öğretim üyesine çalışmaya alınan hasta başına ücret ödenmektedir. Bu ücret döner sermayeye yatırılmakta ve ücretlerin belirli bir oranı öğretim üyesine verilmektedir ancak çalışmaların yapıldığı kliniklerde bu hastaları tedavi ve takip eden uzman hekim, asistan ve hemşireye herhangi bir ödeme yapılmamaktadır. Firma tarafından hasta başına ödenen araştırma parasının en az yüzde 30'unun uzman hekim, asistan ve hemşireye ödenmesinin madde 19'a ilavesinin uygun olacağını özellikle vurgulamak isteriz.
İkincisi: Yine, madde 19'da belirtilen bilimsel araştırmalarda hastaları sigorta eden yerli firmaların olmaması ve mevzuatımızın da buna müsaade etmemesi nedeniyle klinik araştırmalara katılan hastaların Türk orijinli sigorta firmalarınca sigorta edilmesi mümkün olamamaktadır. Araştırmaya katılan hastaların sigortaları firma tarafından "hasta başına ücret ödemeleri" şeklinde yurt dışında bulunan yabancı sigorta şirketlerine gitmektedir. Bunu önlemek için gerekli mevzuatın acilen yapılmasını önermekteyiz.
Üçüncü olarak da... Dünyada bilimsel araştırmalar için ilaç araştırma firmaları tarafından harcanan para 70 milyar dolardır. Amerika bu oranın yüzde 20'sini, Almanya ve Fransa yüzde 15'ini, Japonya yüzde 11'ini almaktadır; Türkiye ise maalesef bu meblağın sadece yüzde 2'sini alabilmektedir, bu sayıyı artırmak için çalışmalar yapılmalıdır.
Madde 23 de yine itiraz ettiğimiz bir madde. Normal cerrahi ile harp cerrahisi birbirinden çok farklıdır. Savaş alanlarında başta doktorlar olmak üzere tüm sağlık personelinin askerî disiplinle yetişmiş olması şarttır, kendi mesleklerinin yanında askerlik mesleğini de çok iyi bilmek zorundadırlar. Bu sebeple, mutlaka GATA'yla ilgili çalışmaları başlatmak gerekir. Hem savaşta yaralanan Mehmetçiklerimiz için hem de askerî tecrübesi olmayan sağlık çalışanları için bu çok çok önemlidir.
Madde 25'te yine itirazlarımız var. AK PARTİ iktidara geldiğinde ilk on yıl içerisinde güzel şeylerin olduğunu her defasında söylemişimdir. İlk anda halkın ve hepimizin de hoşuna giden bir özgürlük havası esti. Bütün hastaneler Sağlık Bakanlığı çatısı altında toplandı. Halk direkt olarak üniversiteler dâhil istediği hastaneye gitme imkânı bulabildi. Özel eczanelerin de devreye girmesiyle hastanelerdeki ilaç kuyrukları ortadan kalktı. Hastalar çok az bir fark ödeyerek özel hastanelerden de hizmet alma imkânına kavuştu. Özellikle, hasta transportunda büyük gelişmeler yaşandı, lüks ambulanslar ve uçak ambulanslar halkın hizmetine sunuldu. Ancak daha sonra anlaşıldı ki sevk zincirinin kırılması ve özellikle birinci basamak olan sağlık ocaklarına yani ASM'lere gereken önemin verilmemesi ikinci ve üçüncü basamaklardaki problemlerin ortaya çıkmasına neden oldu. Hastaların, özellikle, ikinci basamak devlet hastanelerinden üçüncü basamak üniversite hastanelerine gidebilmeleri için mutlaka sevk edilmeleri gerekiyordu ama bu olmadığı için, gribal enfeksiyon için dahi olsa hastalar rahatlıkla üniversite hastanelerine gittiler ve üniversiteler artık araştırma işlevini yürütemeyecek duruma düştüler.
İlk hekimlik görevime ben 1977'de Edirne'nin Enez ilçesinde başladım değerli arkadaşlarım. Yaklaşık 2 bin nüfuslu bir ilçeydi ve ilçede sağlık ocağı ve sağlık merkezi vardı ve ben de dâhil 3 hekim olarak görev yapıyorduk; nüfus 2 bin, 2 pratisyen ve 1 diş hekimi arkadaşımız vardı. Sağlık merkezinde 10 yatak vardı. Sağlık ocağı ve merkezinde çalışan doktorlar yani bizler, ebe ve hemşireler tüm gebe, çocuk, kronik hasta ve aşıların takibini bizzat yapıyorduk, bu hastalar kayıt altındaydı ve bu hizmetlerle aşılama oranı yüzde 99 civarındaydı; 1977 yılından bahsediyorum arkadaşlar. İl Sağlık Müdürümüz bizimle her ay toplantı yaparak sıkıntılarımızı dinlerdi ve çalışmalarımızı takip ederek değerlendirmeler yapardı. Şu anki duruma baktığımızda, hastalar belirli branşlarda bir ayı aşan sürede poliklinik randevusu ancak alabiliyor, hastanedeki kuyruklar 90'lı yıllardaki SSK hastanelerinde görülen kuyrukları aratmıyor; görüntülemeler için yedi sekiz aya gün veriliyor, endoskopi için bir yıla gün veriliyor. Bu sistem de dar gelirli insanların devlet hastanelerinden kopup özel hastanelere gitmesine sebep olmaktadır.
Sağlıktaki bu olumsuzlukların en önemli sebebi sevk zincirinin kırılmış olmasıdır. Çok yakınımdaki bir memur arkadaşın hanımına "Memede kitle var." diye tanı koymuşlar ve meme USG için üç ay sonraya gün vermişler ve bu arkadaş mecburen özel hastaneye gitmek zorunda kaldı. Sordum: Arkadaş, memursun, bunu verecek paran var mı? "Ağabey, ne yapayım yani? Ben bunu vermek zorundayım yani Allah korusun, memedeki kitle, eşimdeki kitle bir kanser kitlesi olduğu zaman ben bunu nasıl hazmedebilirim? Ceketimi satarım ve eşimi özel hastaneye götürmek zorunda kalırım." dedi. Yani arkadaşlar, maalesef, insanlar bu duruma düştü. Siz eğer birinci basamak sağlık hizmetlerini önemsemezseniz ikinci ve üçüncü basamaktaki bu yoğunluğu gidermeniz mümkün değildir. Böylece dar gelirli vatandaşlarımızı ya tamamlayıcı sigortaya ya da özel hastanelere teşvik etmiş olursunuz. Bir anne ve çocuğu -genç ve hiçbir hastalığı yok- dedi ki: "Tamamlayıcı sigortaya kaydolmak istiyorum." Sordum: "Niçin?" Dedi ki: "Vallahi devlet hastanelerinden gerekli hizmeti alamıyorum ve 32 bin lira vermek zorundayım." Arkadaşlar yani hastalar ya özel hastaneye gidecek veya da tamamlayıcı sigortaya üye olmak zorunda kalacak; geldiğimiz noktaya bakın arkadaşlar, buna dikkatinizi çekmek istiyorum. Bir bebek ve annesinin tamamlayıcı sigorta yaptırmak için ödediği para tam 32 bin Türk lirası, bugünün fiyatıyla tam 32 bin Türk lirası. Oysa yeni bir sağlık sigortası teşvik etmek yerine vatandaşların sağlık ihtiyaçlarını karşılayacak bir sağlık sistemi hedeflenmesi mutlak elzemdir. Eskiden hekimlerin özel muayenehane açma yetkisi vardı ve saat 17.00'den sonraki mesaisini muayenehanesinde geçirirdi. 2003 yılında ben ayrılırken muayenehanedeki muayene ücreti 50 liraydı, şu anda basit bir gribal enfeksiyon reçetesinden bile vatandaştan ortalama 150 lira katkı payı almaktadır, tam 150 lira katkı payı alınmaktadır. Eskiden hasta 50 liraya muayenehanede özel muayene olurken şimdi ise 150 lira katkı payı vermeye mecbur bırakılmıştır. Doktorların muayenehanesini feshedip büyük şirketleri veya tamamlayıcı sigorta şirketlerini devreye sokup doktorları figüran hâline getirdiniz ve doktorları verdiğiniz maaşa mecbur ettiniz. Bakınız, şunu özellikle göstermek istiyorum: Şubat 15 yani yarın... On yıldır ASM'de çalışan -3.450 nüfusu olan bir yerde- aile hekimi uzmanı bir arkadaşımızın maaş bordrosudur. Aldığı net maaş 70.520 lira 82 kuruştur. Yani maaşlar yüzde 49,25 arttıktan sonraki maaşıdır bu. Yani bundan bir ay önce bu arkadaşımız maaşının ortalama yüzde 50 eksiğini alıyordu. Bu ücretle, bu arkadaşımızın -size soruyorum- şayet evi veya arabası yoksa yeni bir ev ve araba alması artık hayal olmuştur, ev ve araba alamaz. ASM'lere baktığımız zaman yine bir sürü sorunla karşı karşıyayız. Ben gittim gördüm, hekim arkadaşlar şunu söylüyor: "Doktor olmayı unuttuk, doğal gaz faturası, elektrik faturası, kira... Acaba çalışan personelin maaşını nasıl ödeyebiliriz?" diye kara kara düşünüyorlar ve hekimliği bırakıp mali konularla uğraşıyorlar. Oysa hekim kendi mesleğine konsantre olmalıdır. Mesela, hasta sayısı 4 bine kadar çıkıyor, normal standartlarda bunun 2 bin olması gerekiyor ama 2 bin olduğu zaman da bu 70 bin lirayı bulamıyor maalesef. Ne kadar fazla hasta bakabilirse o kadar daha fazla maaş almak için çaba sarf ediyor. Ayrıca, "ceza" diyorsunuz ya, mutlaka her toplulukta görevini iyi yapmayan insanlar vardır ve cezalandırılmalıdır. Ancak Grup Başkan Vekili Sayın Leyla Şahin Usta Komisyon toplantısındaki konuşmasında ASM'lerde 2 bin hekimden sadece 5'inin ceza almış olduğunu açıklamıştır, 2 bin hekimden sadece 5. Arkadaşlar, öyle mükemmel bir meslek grubu ki yani insanların, hekimlerin yüzde 99,75'i görevini en iyi şekilde yapmaktadır, en iyi şekilde görev yapan insanlara yani bu sopayı göstermek hak mıdır diye sormak istiyorum? Yani aba altından sopa gösteriliyor gibi ikide bir cezayla meslektaşlarıma gözdağı vermek Bakanlığımıza yakışmamaktadır.
ASM'leri güçlendirmemiz ve hekim sayısını artırmamız lazım. Büyük mahallelere gerekirse 2-3 tane ASM açılmalı ve buralarda yirmi dört saat esasına göre çalışılmalıdır. Önerilerimiz: Sevk zinciri mutlaka ve mutlaka yeniden sağlanmalıdır. İkinci ve üçüncü basamaklardaki yoğunluğu azaltmak için mutlaka ASM binaları devletin binası olmalı ve -personel de dâhil- devlet tarafından işletilmelidir. ASM'lerin sayıları artırılmalı ve ilave doktorlar ve personellerle takviye edilmelidir ve ASM'lerin bütçeleri yükseltilmelidir. Hekimlere emekliliğine yansıması ve çalışma hayatında baskı kurulmaması için tek kalem maaş verilmelidir, tek kalem. Performans, sabit ödeme, vesaire adı altında gelirler emekliliğe yansımadığından hekimlerimiz mağdur edilmektedir. 65 yaşından sonra, yıllarını vermiş olan bir hekim arkadaşımızın almış olduğu emekli maaşı 20 bin lira civarındadır, bunun önlenmesi lazımdır arkadaşlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayalım lütfen.
AHMET EŞREF FAKIBABA (Devamla) - Sağlıkta şiddetin önüne mutlaka geçilmelidir. Hastaları özel hastanelere ve tamamlayıcı sağlık sigortalarına yönlendirme yerine uzman hekimlere mesai sonrası çalışması için izin verilmelidir. Arkadaşlarım beşten sonra evlerine gideceklerine muayenehanelerine gitsinler ve insanlara faydalı olsunlar; bu suç mudur, bu günah mıdır arkadaşlar? Tıpta özellikle yeni planlamalara ihtiyaç vardır. Eğer sistem böyle gidecek olursa yeni yetişecek olan öğrencilerimiz tıp fakültelerini tercih etmeyeceklerdir, özellikle genel cerrahi, kadın doğum, göğüs cerrahisi, beyin cerrahisi, kalp ve damar cerrahisi gibi branşlarda büyük eksiklik olacak, asistan yetiştirecek hocalarımız bulunamaz hâle gelecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET EŞREF FAKIBABA (Devamla) - Son cümlelerim.
BAŞKAN - Buyurun lütfen.
AHMET EŞREF FAKIBABA (Devamla) - Şehir hastanelerine vatandaşın ulaşımı çok zor ve pahalı olmaktadır. Kapatılan ve ihtiyaç duyulan eski hastanelerin tekrar acilen açılmasında büyük fayda vardır.
Özetle, son on yılda uygulanan sağlık politikaları sağlık sistemimizi daha iyi bir seviyeye çıkarmak yerine geriye götürmüştür.
Sağlıkla İlgili Bazı Kanunlarda ve 633 Sayılı KHK'de Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin, sağlık sistemimizin yukarıda özetlemeye çalıştığımız birçok ana sorunu çözmekten uzak olduğu ortadadır. Bu kanun, sağlık sektörünün birtakım sorunlarını çözmeye çalışsa da temel sorunları çözümsüz bırakması açısından tarafımızca yetersiz bulunmaktadır.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)