GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: AİHM'in açıkladığı 2023 yılı istatistiklerinde Türkiye'nin yerine, Sosyal Doku Vakfı Başkanı Nurettin Yıldız'ın yaptığı açıklamaya, AKP iktidarının 73 kamu mülkünü özelleştirme kapsamına alarak satışa çıkarma kararı vermesine, cezaevindeki hasta tutsaklara ve işçi cinayetlerine ilişkin açıklaması
Yasama Yılı:2
Birleşim:53
Tarih:25.01.2024

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Teşekkür ederim.

AİHM 2023 istatistikleri açıklandı. Nedir bu istatistikler? Rapora göre, 2023 yılında bekleyen davalar içerisinde Türkiye'nin davaları toplam davaların yüzde 34'ünü oluşturuyor. Bu anlamıyla aslında en yüksek başvuru sayısına sahip ülkelerden birini Türkiye oluşturuyor. Türkiye, AİHM'de geçtiğimiz yıl bekleyen en yüksek başvuru sayısına sahip ülke konumunda; 68.450 davalık toplam yükün 23.397'si Türkiye menşeli. Peki, bütün bunların, bu davaların konu başlıkları nedir? Adil yargılanma hakkının ihlali ve güvenlik, özgürlük hakkının ihlali temel konu başlıklarından, ihlal başlıklarından ikisini oluşturuyor.

Aslında bütün bu ihlaller Türkiye'deki yargının geldiği durumu da Türkiye'deki temel hak ve özgürlüklerin nereye evrildiğini de Türkiye'nin demokrasi karnesini de ortaya koyması bakımından oldukça çarpıcı. Normalde AİHM kararlarının Türkiye'de hemen uygulanması gerekiyor, Anayasa madde 90 bunu emrediyor ama hâlihazırda AİHM'in Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala davaları kararları ne yazık ki uygulanmıyor ama burada biz her söz kurduğumuzda bize Anayasa hatırlatılıyor. Ben de buradan sormak istiyorum: Anayasa'ya göre AİHM kararları bağlayıcıdır; Anayasa madde 90 bu konuda gayet açık ve net, yoruma yer bırakmıyor. "O zaman neden Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala kararlarını uygulamıyorsunuz?" diye buradan sormak istiyoruz. Özellikle AİHS'nin 5'inci maddesinin, 10'uncu maddesinin mütemadiyen Türkiye tarafından ihlal edildiğinin ve bunun kararlara geçtiğinin de altını çizmek istiyoruz ve Sayın Selahattin Demirtaş kararında da madde 18'in ihlal edildiğine yönelik bir karar çıkmıştı. Madde 18 bu anlamıyla, özellikle OHAL döneminde alınan, getirilen kısıtlamaların kötüye kullanıldığını, amaç ve kapsam dışında kullanıldığını düzenliyordu ama ne yazık ki bu konuda hiçbir adım atmıyorsunuz, AİHM'in önündeki ihlal raporları gün geçtikçe büyüyor.

Şimdi, Sosyal Doku Vakfı Başkanı Nurettin Yıldız bir açıklama yapmış ve şöyle demiş çocuk evliliklerinin Kur'an-ı Kerim'e uygun olduğunu savunarak: "Evlilikle ilgili şeriatımız; İslam'ın yaş haddi yoktur. Büluğ çağından önce de bir çocuk evlenebilir. Küçük çocukların da evlenebileceklerine dair hüküm Talak suresinin 4'üncü ayetidir. 'Aybaşı olmamışlar üç ay beklesin.' diyor. Kim aybaşı olmaz. Çocuk yaştakiler. Demek ki Kur'an çocukların aybaşı olmadan önce nikâhlanabileceklerini kabul ediyor."

Şimdi biz bu açıklamaya ne diyelim? Ya, bu korkunç, çocuk istismarını meşrulaştıran, insanlıktan, akıldan, vicdandan, hukuktan uzak bu açıklamaya ne diyelim? Söyleyecek çok şey var.

NURETTİN ALAN (İstanbul) - 15 yaşında dağa gönderilenlere ne diyorsanız onu söyleyin.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Bunun çocuk istismarını meşrulaştırmak amaçlı olduğunu, meşrulaştırdığını ifade edelim. Ama şunu söyleyerek devam edelim: Bu tür açıklamalar kaynağını nereden alıyor? Çünkü bu ülkede, zamanında AKP'li bir bakan çocuk istismarı için "Çocuğun rızası var." dedi; bu ülkede, Karaman'da çocuk istismarı yaşandığında ne yazık ki akladılar, üzerine gitmediler ve bugün de böyle meczup kişiler dönüp bu açıklamaları yapabiliyor. Biz bir kez daha söyleyelim: Bu cinsiyetçi, dinci ve çocuk istismarını meşrulaştıran akla karşı mücadele etmeye devam edeceğiz. Ben buradan da savcıları harekete geçmeye, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanını da bu konunun takipçisi olmaya davet ediyorum.

Sayın Başkan, Erdoğan imzaladı; yeniden imzalar, kararnameler yayınlıyor. Şimdi, AKP iktidarı ülkenin dört bir yanındaki toplam 73 kamu mülkünü özelleştirme kapsamına alarak satışa çıkarma kararı verdi. Bu yerler arasında İzmir, Muğla ve Antalya gibi bölgelerde cennet koylar, yeşil alanlar ve tarım arazileri de bulunmaktadır. Cumhurbaşkanı kararına göre özelleştirilecek yerler satış, kiralama, gelir ortaklığı modeli veya işin gereğine uygun başka hukuki düzenlemelerle özelleştirilebilecek. Satışa çıkan yerler arasında İzmir Konak Umurbey'deki TEDAŞ ve TEİAŞ'a ait olan 2 taşınmaz, 2 yer de var; diğerleri Maliye hazinesine ait yerler. Peki, bunlar nereler? Örneğin, İstanbul'da Sarıyer'deki Rumeli Feneri'nde bulunan 10 parsel yer alıyor. Ayrıca, Şile Kabakoz'daki denize sıfır arazi, İzmir'deki Aliağa, Çeşme, Dikili, Karaburun, Konak'taki taşınmazlar, Antalya'daki Alanya, Kemer, Manavgat, Serik'teki tarım arazileri, Muğla'daki turistik bölgeler, Bodrum, Marmaris ve Köyceğiz'deki araziler de özelleştirme kapsamına alınan yerler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Şimdi, bunu çok iyi biliyoruz, AKP 2002'den beri aslında bu ülkede bu halkın emeğine ait olan, bu halka ait olan, kamuya ait olan ne varsa sattı. Şimdi, yine bir yerel seçim öncesindeyiz ve yine kamu mallarını yandaşlara peşkeş çekiyorlar, yandaşlara satıyorlar.

Bu ülkede deniz kenarında oturan halkımız bile neredeyse ücretsiz halk plajı bulamıyor. Kıyılar, sahiller insanlara kapatılmış, halka kapatılmış, bir avuç sermayedara peşkeş çekilmiş durumda. Bu anlamıyla, bunun "özelleştirme" denilen şeyin aslında en nihayetinde bir rant, talan ve yağma düzeni olduğunun altını çizmek istiyoruz. Bunlar kamu kaynakları, bunlar bu ülkede yaşayan her bir yurttaşın kaynakları. Biz iktidarın bütün bu kaynakları kendi iktidarı lehine, kendi çıkarları lehine satmasını doğru bulmadığımızı bir kez daha ifade etmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Şimdi, cezaevindeki hasta tutsaklar meselesi en temel meselelerden biri. Ben bunlardan birini bugün kamuoyunun dikkatine sunmak istiyorum; Özge Özbek. Özge Özbek beyin tümörü nedeniyle ciddi sağlık sorunları yaşıyor. Periyodik kontrollerinin yapılması ve çok hızlı bir şekilde tam teşekküllü bir hastanede tedavisinin yapılması gerekiyor ama ne yazık ki bu konuda hiçbir adım atılmıyor.

Özge Özbek şu anda çok ciddi bir şekilde yaşamını yitirme yani ölüm riskiyle karşı karşıya ama ne yazık ki Adli Tıp raporları da bu ülkenin yargısı gibi taraflı, hiçbir şekilde sağlık parametrelerine uygun olmayan, tamamen siyasi ve ideolojik nedenlerle örgütlendirilmiş bir Adli Tıp gerçeğiyle karşı karşıyayız. Burada Adli Tıbbın raporları nedeniyle hasta mahpuslar cezaevinde ölüme terk ediliyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, toparlayın.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Teşekkür ederim.

Her gün cezaevlerinden tabutlar çıkıyor ama buna yönelik hiçbir adım atılmıyor, hiçbir düzenleme yapılmıyor. Biz, buradan bir kez daha Özge Özbek'in ve diğer bütün hasta mahpusların hızlı bir şekilde tahliyelerinin yapılması, özellikle de sağlıklarına kavuşması için, verilen uygun olmayan hakkaniyetsiz raporlardan geri adım atılması talebimizi bir kez daha buradan ifade etmek istiyorum.

Son başlık olarak işçi cinayetleri meselesi. AKP 2002 yılında iktidara geldiğinde çokça janjanlı sözler söyledi ama bugün geldiğimiz nokta nedir? Türkiye'nin bir iş cinayetleri rejimiyle yönetilmesi gibi bir gerçekle karşı karşıyayız. 2002'de 146 işçi yaşamını yitirmişken 2023 yılında 1.932 işçi çalışırken yaşamını yitirmiş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - 9'uncu dakikaya giriyoruz.

Buyurun.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Teşekkür ederim.

AKP döneminde toplam 32.478 işçi çalışırken yaşamını yitirmiş. Bu ne demek? Aslında bu ülkede iki gerçek var. Bir, işsizlik gerçeği; bir de iş bulduğunda işçilerin işbaşında ölmesi gerçeği var. AKP'nin hâlâ iş güvenliğini sağlamamış olması, işçilerin yaşam hakkını gözetmemiş olması temel bir problemdir. Sadece Antep'te 7 Ocaktan bugüne kadar 7 işçi yaşamını yitirmiş, 7 işçi! Bakın, bu bir savaş bilançosudur, buna "Dur!" demek gerekiyor. Bu konuda hızlı bir şekilde yasal düzenlemeler yapılmalı ve bu iş cinayeti rejimine karşı tabii ki bütün sendikalar ve meslek örgütlerinin de dâhil olduğu bir süreç yürütülmeli diyorum. Meclisi de bu konunun takipçisi olmaya ve bu işçi kıyımına "Dur!" demeye davet ediyorum.

Teşekkür ediyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)