GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Kuzey Atlantik Antlaşmasına İsveç Krallığının Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:51
Tarih:23.01.2024

DEM PARTİ GRUBU ADINA GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Değerli milletvekilleri, ekranları başında bizleri izleyen Türkiye halkları, cezaevinde kesintisiz demokrasi direnişi sergileyen yoldaşlarımız; partimiz adına, Kuzey Atlantik Antlaşması'na İsveç Krallığı'nın katılımına ilişkin protokolün onaylanmasına dair söz almış bulunmaktayım.

Partimizin bu konuya dair tutumuna geçmeden önce, İsveç'in NATO'ya katılımına dair süreci, AKP'nin ikiyüzlü politikalarını yeniden kamuoyuna hatırlatmayı borç biliyoruz. Öncelikle, bu süreçte AKP iktidarının İsveç'le yürüttüğü diplomasiden bahsetmek gerekiyor. Ne idi bu diplomasi? Biz buna "Kürtsüz 21'inci yüzyıl diplomasisi" diyoruz. Bütün Türkiye, AKP'nin Kürt düşmanlığı politikalarına zaten yıllardır aşina. İsveç'le yürüttüğünüz NATO pazarlığıyla, Kürt düşmanlığına Kürtsüz bir gelecek diplomasisini eklemiş bulunuyorsunuz. Kürt sorununu içeride demokratik yöntemlerle muhataplarıyla çözerek bölgesel ve belki de küresel aktör olmayı tercih etmek yerine Kürtlerle alakası olmayan bir konuda sürece Kürtleri katmayı başardınız. Önce, İsveç'ten kuzeydoğu Suriye'ye yönelik insani yardımların kesilmesini talep ettiniz. Siz "Teröre yardım ediyorsunuz." diyorsunuz ama İsveç devletinin kuzeydoğu Suriye'ye yolladığı yardımların sivillerin eğitim, gıda, sağlık gibi temel ihtiyaçlara erişimini bir nebze de olsun kolaylaştırmak için yapılan küçük yardımlar olduğunu hem Dışişleri Bakanınız hem de devletin bütün kademeleri gayet iyi biliyor.

Kuzeydoğu Suriye'ye insani yardımı kesme talebiniz yetmedi; ardından, "terörist" dediğiniz isim listeleri yayınlamaya ve İsveç Hükûmetine vermeye başladınız. Verdiğiniz liste, yayınevi sahibi arkadaşımız, yıllarca beraber mücadele ettiğimiz Ragıp Zarakolu'ndan tutun hayatını kaybetmiş insanlara kadar geniş bir zeminde ele alındı. Hatta verdiğiniz bu listeyle Türkiye vatandaşı olmayan ve İsveç halkı tarafından seçilmiş İsveç vatandaşı bir milletvekilinin iadesini bile istediniz. Şimdi, soruyorum size: Türkiye'yle hiçbir alakası olmayan bir Kürt milletvekilinin Türkiye'ye iadesini istemek hangi siyasetin haddinedir? Ben cevap vereyim: Ancak ve ancak Kürt'ü düşman belleyen bir siyaset bu mertebeye erişebilir. İçinizden aklıselim birisi de çıkıp "Türkiye'de herhangi bir hukuki durumu bulunmayan, Türkiye'yle alakası bile olmayan bir Kürt'ün, İsveç vatandaşı bir Kürt milletvekilinin iadesini istemek, bizi komik duruma düşürür." demedi, diyemedi; demesini de beklemiyorduk mevcut rejimde zaten. Çünkü Kürt, nerede olursa olsun size göre terörist, size göre cezalandırılması gereken kişiler.

Yürüttüğünüz diplomasi sadece Kürt düşmanlığı üzerinden yapılmadı, pazarlık başladığı günlerde dönemin Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü, yeni MİT Başkanı İbrahim Kalın, yandaş bir televizyon kanalına çıkarak "İsveç gerekirse bizim için anayasasını değiştirecek." diyerek Türkiye'de şu anda yürürlükte olan orman kanunlarını, yasalarını dayattı. AKP'nin hesaba katmadığı bir şey var ki o da İsveç Anayasa Mahkemesi, Türkiye'deki gibi herhangi bir siyasi partinin veya kişinin ve hükûmetin güdümünde değildir, bunu düşünemediniz. Bu nedenle de İsveç'in terörle mücadele kanununda yaptığı değişiklik sizi memnun etmedi.

Değerli arkadaşlar, değerli halklarımız; dünyada "at pazarlığı" diye tanımlanan çirkin pazarlığı yeniden tanımlamaya neden olan bu diplomasi son buldu mu? Hayır, bulmadı. Neden? Çünkü süreci aslında daha kötü bir şekilde yürütmek istediniz. Bu sefer NATO ile AB üyelik sürecini birbirine kattınız, öyle ki Avrupa Birliği yetkilileri bile dönüp "İsveç'in NATO üyelik süreciyle Türkiye'nin AB'ye tam üyelik süreci arasında hiçbir ilişki yoktur." açıklamasını yapmak zorunda kaldılar.

Bu pazarlık da yetmedi, bu sefer ABD'yle F-16 pazarlığına giriştiniz. Diplomatlarınız bir sabah Helsinki'de, aynı günün akşamı Stockholm'de pazarlık yürütürken bir baktık ki ertesi gün Brüksel'de, akabinde Washington'da bu çirkin pazarlığa tarihî örnek olabilecek bir trafik yürüttüler. Bu da yetmezmiş gibi Dışişleri Bakanı Blinken'la yediği içtiği ayrı gitmez bir seviyeye taşıdı ilişkileri. Pazarlık biraz daha devam etseydi bir sonraki talebiniz Erdoğan'ın İsveç Anayasa Mahkemesi üyelerini seçmek veya Kürt'ün İsveç'te seçme ve seçilme hakkının askıya alınması olacağını Türkiye'deki pratiklerinizden öngörmek zor olmasa gerek.

Değerli arkadaşlar, bu anlattıklarım sürecin aslında AKP boyutunu oluşturuyor ama diğer bir boyutu var, o da Orta Doğu başta olmak üzere dünyada yaşanan savaşlar ve bunların yarattığı küresel sonuçlar. Dünya, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra da Vietnam'da Afganistan'da Irak işgalleriyle aslında neredeyse her bölgede yaşanan düşük ve orta yoğunluklu savaşlarla hiçbir zaman daha özgür, daha demokratik ve daha güzel bir yer olmadı, olamadı. Bugün de Putin'in Ukrayna'yı işgaline karşı NATO'nun genişlemesiyle dünya, siviller için daha güvenli bir yer olmayacak. Başta Orta Doğu olmak üzere, dünya kesintisiz bir şiddet girdabındadır ve hükûmetler dünya halklarını bu girdaptan çıkarmak yerine savaşa savaşla karşılık vererek, daha fazla silahlanarak halkları korkunç ve ölümcül bir geleceğe taşımaktadırlar.

Bugün Rusya'nın Ukrayna'yı işgal etmesinin NATO'nun genişlemesine gerekçe olarak sunulmasına bu çerçeveden bakmak zorundayız. Şüphesiz, DEM PARTİ olarak İsveç halkının Putin gibi şiddet potansiyeli öngörülemeyen bir liderin, kendi ülkeleri için tehdit olma kaygısını anlıyoruz, zira kendi Parlamentolarından da NATO'ya üye olma talebini geçirdiler fakat İsveç halkının kaygılarının NATO'ya üye olmakla geçeceğine dair şüphelerimiz olduğunu buradan bir kez daha belirtmek istiyoruz. İsveç ekonomisinde savaşa ayrılan bütçenin sınırlı olması, İsveç'in dünya genelinde sosyal destek mekanizmalarının en geniş, ekonomik refahı en yüksek olan ülkelerden biri olmasıyla tabii ki doğrudan ilişkilidir. Bugün NATO üyeliği, İsveç'in güvenlik kaygılarını günübirlik giderse de orta ve uzun vadede hem uluslararası ilişkiler teorisinde bilinen bir kavram olan güvenlik iklimi yaratılmasına sebep olacak hem de İsveç bütçesinin önemli bir oranının savaşa ve silaha harcanmasına sebep olacaktır. İsveç ordusunun silah envanterinin NATO'ya entegre edilmesinin maliyeti bile basit bir matematik hesaplamasıyla ne kadar ağır bir fatura çıkacağını bizlere göstermektedir. 2020 yılında İsveç'in savunma bütçesi, genel bütçesinin yüzde 1,1'ine tekabül ederken NATO'ya katılmasıyla bu bütçe yaklaşık olarak 2'ye katlanacak ve bugünkü rakamlarla her yıl on milyarlarca euroluk halktan alınan vergiler silahlara harcanacaktır. Açıkça görülmektedir ki Putin'in savaş ve işgal politikaları, silah sanayisini dünyada yeniden canlandıracak ve dünyanın ekonomik açıdan üst sıralarında yer alan İsveç'i yoksullaştırmaya itecek ve ağır maliyetleri olacaktır ve hepimizin bildiği gibi, bu savaş bütçesinin maliyeti İsveç halklarına, yoksullara, gençlere, engellilere, kadınlara ve göçmenlere kesilecektir. NATO üyeliği ve savaş bütçesinin artırılmasının faturası sosyal destek mekanizmalarına kesilecek, halklar daha az sosyal destek alarak yoksulluğa ve yoksunluğa mahkûm edilecektir.

Değerli arkadaşlar, küresel sermayenin jandarması NATO'nun genişleme stratejisine dair tarihini Ukrayna işgaliyle başlatmak büyük bir hata olur; öncesinde de soğuk savaş bittikten sonra da farklı isimler ve iş birlikleri adı altında genişlemesi hep vardı fakat bu tarih bize gösterdi ki askerî açıdan hiçbir genişleme ne bölgesel ne de küresel çapta çatışmaları ve savaşı önleyecek bir deneyime sahip olmuştur. O sebeple, halkların mahkûm edildiği acı deneyimleri göz önünde bulundurarak NATO'nun genişlemesinin dünya barışına katkı sunmayacağını biliyoruz ve buna inanıyoruz; yakın tarihten bunu bize düşündüren çok somut örnekler var. Savaşlar ve silahlanma, insanlık tarihinde ve hatta bugün bile insanı ve sahip olduğu bütün değerleri yok etmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Evet, toparlayın.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) - İsrail'in Filistin halkına, AKP'nin Kürt halkına yönelik güvenlikçi politikalar adı altında saldırgan ve yayılmacı yaklaşımı sebebiyle savaşa ayrılan bütçe ile sorunların çözümü arasında ters bir orantı olduğu gün geçtikçe daha da görünür hâle gelmiştir. Bu çerçevede, NATO ve üye ülkeler 20'nci yüzyıldan kalma yöntemleri terk ederek çatışmaları ve savaşı engelleyecek yeni mekanizmalar ve önlemler geliştirmelidir. On yıllardır savaşa ayrılan bütçe artık kalıcı barışın inşası için kullanılmalı. Bugün dünyanın çözüm bekleyen en büyük sorunları küresel ısınma, açlık, yoksulluk, cinsiyet eşitsizliği ve tabii ki kalıcı barış sorunudur.

Sonuç olarak bugün İsveç halkı bir yandan "ya NATO ya Putin" iklimine sıkıştırılırken AKP iktidarının bu süreçte yürüttüğü politika İsveç'i "ya Kürtler ya NATO" ikilemine sıkıştırmaya çalışması tarihin utanç sayfalarından...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) - Sayın Başkanım, çok az kaldı, tamamlayabilirsem...

Selamlayayım en azından Sayın Başkan, bizim süreden kesersiniz.

Açarsanız tamamlayayım.

BAŞKAN - Hayır, bir dakika verdim.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) - Tamam Başkan, bir selamlayıp bitireceğim, önemli bir konu.