| Konu: | DEM PARTİ Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 50 |
| Tarih: | 17.01.2024 |
DEM PARTİ GRUBU ADINA ONUR DÜŞÜNMEZ (Hakkâri) - Sayın Başkan, Sayın Genel Kurul; sizleri ve değerli halklarımızı saygıyla selamlıyorum.
Cezaevlerinde bizleri izleyen bütün siyasi tutsaklara selamlarımızı, sevgilerimizi gönderiyorum, her türlü haksızlığa karşı sergiledikleri onurlu mücadeleleri önünde saygıyla eğiliyorum.
Bürokratik yapılanma ve siyasal hâkimiyet biçiminin yüz yıldır Türkiye'de ayrımcı bir anlayışla sürdürüldüğünü, resmî ideolojinin perspektifini taşıyan bu yapılanmanın bütün kurumlara sirayet ettiğini bu kürsüde defalarca aktardık, Anayasa Mahkemesi de bundan bağımsız değildir. Can Atalay kararı üzerinden yaratılan zahiri çatışmanın tali olduğunu, asıl olanın Anayasa Mahkemesi ile iktidar ortaklığı olduğunu da defalarca söyledik. Bu ortaklık, imha ve inkâr düzeninin istikrarı için mutlak şekilde sürdürülmektedir.
Değerli milletvekilleri, öte yandan, Anayasa Mahkemesi üyelerinin tamamının doğrudan ya da dolaylı olarak Hükûmet tarafından seçildiğini de hatırlatmak gerekiyor. Eski İçişleri Bakan Yardımcısı Muhterem İnce Anayasa Mahkemesi üyesi seçildiğinde üç aylık Sayıştay deneyimi bile yoktu. İrfan Fidan seçildiğinde, Yargıtay deneyimi bir ayını bile doldurmamıştı. 2010 yılından bu yana yapılan usul ve teamüllere aykırı benzer atamalarla Anayasa Mahkemesi adım adım ele geçirildi, bugün ise bunların sonuçlarını görüyoruz. Meclisin iradesini yok saymaya çalışan Yargıtaya karşı saray tarafından atanmış AYM, ikisine karşı da hakemlik yapmaya soyunan Anayasa tanımaz Cumhurbaşkanı. Bütün bunlara rağmen yine hukukun üstünlüğünü kabul etmek zorundasınız. AYM'yi dizayn etme çabalarınızın son ürünü budur, buradan Anayasa'yı değiştirmeye çalışmak akıl tutulmasıdır.
Bugünkü yargı krizini açıklama kabiliyeti olan iki farklı değerlendirmeyi hatırlatmak istiyorum. "Anayasa metninin veya kurucu iradenin bütünüyle göz ardı edildiği durumlarda yargı kararları şüphesiz ki aktivisttir." Bu, bahsettiğim değerlendirmelerden ilkiydi; birinci değerlendirme Mecliste bulunan iktidar ortağı bir milletvekiline ait. Bu milletvekilinin sözünün Yargıtay kararına yansımasını da aktarmak istiyorum. Bundan bir hafta sonra da yapılan başka bir değerlendirme şu yönlü: "Yargı ne zaman aktivist davranış sergilerse o zaman meşruiyetini yitirecek ve sorgulanmaya başlayacaktır. Anayasa Mahkemesi bu şekilde yargısal aktivizm yaparak kendisinin sorgulanmasına ve meşruiyetinin tartışılmasına yol açmıştır." Özü itibarıyla aynı olan ikinci değerlendirme ise Yargıtay 3. Ceza Dairesine ait; bunu sizlerin takdirine sunuyorum. Yine, başka bir milletvekili tehditkâr bir dille şunları söylüyordu: "Anayasa Mahkemesini ya kapatacağız ya yeniden yapılandıracağız." Bu ve benzeri pek çok açıklamaya denk geldik, zamanımız az olduğu için hepsine değinmeyeceğim ancak yargıdaki çürümüşlüğe bir örnek vermek istiyorum: Cumhurbaşkanı Başdanışmanı İzzet Özgenç "Cumhurbaşkanına Bilgi Notu" şeklinde o çürümüşlüğün bilgi notunu aktardı; hepinize onu okumanızı tavsiye ediyorum.
Halkın aleyhine zenginleşen, halkın sırtından geçinenlere de buradan bir şeyler söylemek istiyorum: Sizin zulmünüz arttıkça biz daha büyük direneceğiz. İşte, Can Atalay'ı rehin tutan gerçek iradenin resmi budur. Halk için erdemli bir siyaset yapmayı görev edinenlerin sarayların kapısında uzlaşı dilenmesi çözüm olamaz. Halkın kaynaklarına çöken ve halkın özgürlüklerine ipotek koyanlara karşı, halk adına en cesur karşı duruşu ortaya koymamız en temel sorumluluğumuz olmalıdır. Bunu Orhan Doğan yapmıştı, Mehmet Sincar yapmıştı, şu günlerde yaptıkları destansı savunmalarla Sayın Selahattin Demirtaş yapmaktadır, Sayın Sebahat, Gültan, Figen, Ayla Akat, Nazmi Gür yoldaşlarımız bunu yapmaktadır. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar) Halkın adına büyük bir cesaretle, egemen olanların ve karunlaşmak isteyenlerin karşısında dimdik durmaya devam ediyorlar. İşte Can Atalay'ı esir tutan da halkı açlık sınırında yaşamaya mahkûm eden de bu anlayıştır. Biliyorsunuz ki Can Atalay da halkı için bu siyaseti yürütecekti. İşte, egemen olanların menfaat çarkını titreten de budur. Hukuk ve siyaset tarihinde hep lanetle anılacaklarını biliyorlar. Buna rağmen Yargıtayı, Anayasa Mahkemesinin karşısına dikmekten geri durmadılar çünkü onlar erdem değil, servet istiyorlar; eşitlik değil, iktidar ve zulüm istiyorlar; çünkü onlar bir mahkemeye baktıklarında yalnızca esaret görüyorlar. İşte, bu yüzden adalet, egemenlerin korkusu, direnenlerin yaşam gerekçesidir ve işte bu yüzden bizim için yaşamak direnmektir. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)