GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Millî Savunma Bakanı Yaşar Güler ile Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın, Pençe-Kilit Harekâtı bölgesinde gerçekleşen terör saldırılarına ilişkin Yürütme adına gündem dışı açıklamaları nedeniyle DEM PARTİ Grubu adına konuşması
Yasama Yılı:2
Birleşim:49
Tarih:16.01.2024

DEM PARTİ GRUBU ADINA GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın vekiller, ekranları başında bizi izleyen değerli halklarımız; ben de hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Bu ülkeye barış ve demokrasi gelmesi için emek veren, mücadele eden, bütün baskılara rağmen boyun eğmeden direnen Türkiye halklarını da DEM PARTİ Grubu adına ayrıca selamlamak istiyorum.

Son dönemde yaşanan çatışmalarda yaşamını yitiren askerlere Allah'tan rahmet, acılı ailelerine başsağlığı ve yaralılara da acil şifalar diliyorum.

Bu kayıpların, on yıllardır süren çatışmalardan kaynaklı ölümlerin de son bulması temennisini buradan bir kez daha ifade etmek istiyorum, bu ülkeye artık barış gelsin diyorum.

Değerli Türkiye halkları, DEM PARTİ olarak siyasetteki varlık gerekçemiz gençlerin çatışmalarda yaşamını yitirmemesidir. Bizler her zaman ölüm yerine yaşamı savunduk ve savunmaya da devam edeceğiz. Bir tek yurttaşımızın dahi burnunun kanamaması için çaba gösterdik ve bundan sonra da bu çabayı göstermeye devam edeceğiz. Bir kez daha ifade ediyoruz: Gelin, bu ülkede barışı, demokrasiyi ve özgürlüğü tesis edelim.

Değerli arkadaşlar, bizler on yıllardır, yüz yıllardır bu topraklarda hakikati haykırmaya devam ediyoruz. Savaşın iyisi, barışın kötüsü olmaz diyoruz. Bugün, Kürt sorununun demokratik çözümünün ölümlerin durmasının tek şansı olduğunun bir kez daha altını çizmek istiyoruz. Tüm bu ölümlerin sebebi ne yazık ki Kürt sorununun çözümsüz bırakılmasıdır, Kürt sorununun inkâr edilmesidir, Kürt sorununda güvenlikçi politikalara dönülmüş olmasıdır, iktidar tarafından müzakere masasının devrilmesidir. 2015 yılında müzakere masası devrildiğinden beri Türkiye ne yazık ki gün yüzü görmedi; ekonomi çöktü, toplumsal huzursuzluk arttı, gerginlik had safhaya çıktı; yargıdaki çürümeyi anlatmaya gerek bile yok, herkesin bildiği bir şey.

Kimse bizi hafızasız sanmasın. Siz "Kürt sorunu yoktur." deyince ne yazık ki Kürt sorunu yok olmuyor. İktidarınız, 2015 yılında kurulan ve Türkiye halklarının yüzden 90'ının desteklediği Dolmabahçe mutabakatını inkâr ettikten sonra ne yazık ki biz yeniden hem ülkede hem de bu kürsülerde ölümleri konuşmaya başladık. Siz "Çözüm sürecini buzdolabına koyduk." dediniz ve o gün bugündür toprak bile ölümlere isyan ediyor, toprak bile ölümlerden bıktı, usandı.

Değerli Türkiye halkları, Kürt sorunu bu memleketin en büyük, en kadim sorunudur. İktidar "Kürt sorunu yoktur." deyince Kürt sorunu ortadan kalkmıyor, aksine sorun daha da büyüyor, daha da derinleşiyor. Bu ülkenin refaha kavuşmasının yolu Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümünden geçiyor. Kumpas davalarıyla, sınır ötesi operasyonlarla, kin ve nefreti körükleyerek Kürt sorunu çözülmüyor, çözülemez. İmralı'da mutlak tecride, cezaevlerinde süren açlık grevlerine karşı susarak, kafa çevirerek siyaset yapılmaz, iktidar olunmaz, muhalefet edilmez, edilmiyor da. Kürt sorunu ancak demokrasiyle, müzakereyle, hukukla çözülür. Öcalan "Bana bir hafta olanak ve imkân tanınsın, çatışmaları durdururum." dedi. Peki, buna rağmen neden bu yol tercih edilmiyor? Bu tecrit neden ısrarla devam ettiriliyor?

Değerli arkadaşlar, değerli halklarımız; bu ölümlerden hepimiz sorumluyuz. Şayet biz Meclis olarak, demokratik siyaset olarak görevimizi yerine getirebilmiş olsaydık bu ölümler yaşanmazdı. Meclis bu kayıplardan sonra derhâl sorumluluk almalıdır. Daha ne bekleniyor? Meclis ölümlerin durması için sorumluluk alırsa biz parti olarak canla başla çalışacağımızın sözünü bir kez daha bütün Türkiye halklarına veriyoruz. Türkiye'nin barışı yapacak deneyimi vardır. Siz değil miydiniz nerede çatışma çıksa ara bulucu olmak isteyen? Niye kendi çocuklarınız için bunu yapmıyorsunuz? Siz, Filipinler-Moro barış görüşmelerinde aktif yer almadınız mı? İyi ki de yer aldınız. Türkiye'nin resmî ajansı şunu geçmedi mi: "Türkiye, Filipinler'de barış sürecinin mimarı." Peki, soruyoruz: Niye Kürt barışının mimarı olamıyor? Neden Türkiye'de Kürt barışının, Kürt sorununun demokratik yollardan çözülmesinin mimarı olamıyor?

Bu ülke, barış imkânını, barış umudunu çok sevdi. 2009'da Oslo görüşmelerinde, 2013-2015 yılları arasında yürütülen çözüm sürecinde gerçekten barış ihtimali bütün ülkenin umudunu büyüttü. Çözüm sürecine Türk, Kürt, Sünni, Alevi, kadın, genç, işçi; herkes destek verdi. Neden? Çünkü kimse ölmüyordu, çünkü kin ve nefret yerine demokrasi sözleri duyuluyordu, çünkü herkes birbirini dinliyor, birbirini anlamaya çalışıyordu. Eş Genel Başkanımız Sayın Tulay Hatımoğulları bugün Meclis çatısı altındaki grup toplantımızda "barış zirvesi" çağrısı yaparak bu ülkede ölümlere son vermenin tek yoluna davet etti. Meclisin bu çağrıya kulak vermesi gerekiyor.

Bakın, Meclis daha önce Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümü için komisyon kurdu. Bu komisyon kapsamlı çalışmalar yaptı, raporlar yayınlandı ancak ne yazık ki bu raporlar Meclisin tozlu raflarında bekliyor, bekletiliyor. Peki, bunu tekrar yapamaz mıyız? Tabii ki yapabiliriz. Bu komisyon raporunda "Çözüm süreci, yeni bir akıl etme, sorun çözme yaklaşımı olduğu kadar halkın talep ve isteklerine hitap etme açısından demokratik bir niteliği de yansıtmaktadır." cümlesinin altına sizler imza atmadınız mı? Bu raporda "Çözümsüzlükten siyasi, ekonomik ve sosyal olarak nemalananlar ise sürecin başarısızlığından en çok medet uman durumundadırlar." dedikleriniz, bugün sizler olmuyor musunuz? "Çözüm sürecinde fiziki mayınlar kadar kafalar ve zihinlerdeki mayınların temizlenmesi, silahın susması ve silahsızlanma kadar kafalar ve zihinlerdeki silahın susması ve silahsızlanması büyük önem taşımaktadır." dediğiniz noktaya ne kadar vardık?

Bakın, değerli arkadaşlar, bu rapor Meclisin raporu. Biz de bu çalışmalarda yer aldık. Gördüğünüz gibi, bunu yapan bu Meclisti ve inanıyoruz ki yeniden yapabilir, bunu hep beraber hayata geçirebiliriz. Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümü için gerek komisyon kurulması gerek yasal gerekse anayasal düzenleme yapılması için bizler varız. Bugüne kadar barış arayışları toplumlara hep kazandırmıştır, bizim toplumumuza da bizim ülkemize de kazandıracaktır. Irkçı, faşist ve savaş sevenler bu barış çağrısından, barış umudundan ve barışın gerçekleşmesinden elbette ki rahatsızlar ve oradan kaybedecekler. Barış dönemlerinde insanların karnı doydu çünkü kaynaklar silaha, mermiye, tanka, topa değil bu ülkenin insanlarına gitti, yatırımlara harcandı. Barış deneyiminde Türkiye ciddi bir barış birikimine sahip oldu. Ne zaman ki bu süreçler iktidar tarafından bitirildi; MİT darbesi oldu, 15 Temmuz oldu, 20 Temmuz oldu. Bir kez daha ifade edelim: Darbe mekaniğinin panzehri barıştır; barışın yolu da demokrasidir, özgürlüktür.

Değerli Türkiye halkları, dokuz yıl önce, 28 Şubat 2015'te varılan Dolmabahçe mutabakatı Türkiye'nin çözüm mutabakatıydı. İki Dolmabahçe resmi var; ilki, dokuz yıl önce -sizin de burada gördüğünüz gibi- Türkiye'nin, dümenini barışa kırdığı, Kürt sorununun demokratik, barışçıl yollarla çözülmesi için elini taşın altına koyduğu ve gerçekten bu ülkedeki her bir yurttaşın umudunu büyüten işte bu resim. Biz bu resmin arkasındayız; bu resmin bugün savunulması, bu resmin bugün yeniden inşa edilmesi gerektiğini bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Bu resim herkese kazandırdı, iktidar da dâhil bu ülkede yaşayan herkese kazandırdı ama ne yazık ki bu resimden geri adım atıldı ve bambaşka bir yere savruldu.

Şimdi bu resme bakalım değerli arkadaşlar. Bu da geçen günlerde yine Dolmabahçe'de toplanan güvenlik zirvesinin resmi. Ne zaman ki bu resimden döndünüz, buraya dümeni kırdınız, o gün bugündür acıyı konuşuyoruz, o gün bugündür ölümleri konuşuyoruz, o gün bugündür gözyaşını konuşuyoruz, bitmeyen bu kör savaşı konuşuyoruz. O nedenle, bu güvenlik zirveleri yerine bizler barış zirvelerinin, çözüm zirvelerinin acilen toplanması gerektiğini ifade etmek istiyoruz. Güvenliği sağlamanın en kolay, en ucuz yolu barıştır değerli arkadaşlar. Sınırları korumanın, halkın güvenliğini sağlamanın en kolay yolu demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü sağlamaktır, demokratik çözüme şans vermektir ve bunun için de Parlamentonun inisiyatif geliştirmesi, elini taşın altına koyması ve Meclisin bir çözüm yeri olarak, bir diyalog ve müzakere yeri olarak işlevselleştirilmesidir. Çözüm aracı demokratik siyasettir. Demokratik siyaseti güçlendirmek çözümü, barışı, demokrasiyi ve hukuksal güvenliği güçlendirecek, ilerletecektir. Bir kez daha vurguluyoruz: Kürt sorunu gibi tarihsel bir sorunun çözüm yolu siyasettir, müzakeredir. Çatışmacı siyaset ne yazık ki sorunu çözmüyor, krizi büyütüyor, derinleştiriyor ve uluslararası bir mecraya taşıyor, bir arada yaşama iradesini zedeliyor. Bakın, son çatışmalardan sonra intikam ve hınçla Rojava'daki sivil yerleşim alanlarını, altyapıyı ve üstyapıyı hedef alan saldırılar gerçekleştirildi. İntikam aklıyla sorunlar çözülmez, halkları birbirinden daha fazla koparırsınız. Devlet intikam aracı değildir, çözüm aracıdır. Çözüm aklının intikam aklının yerini almasını, sağduyunun hâkim olmasını bekliyoruz.

Meclisteki ve Meclis dışındaki bütün partilere buradan bir kez daha çağrı yapıyoruz: Gelin, bu sorunun çözümü için birlikte inisiyatif alalım. Siyaset bunun için vardır, siyaset sorun çözme sanatıdır. Gelin, bir kez daha burada buluşalım, burada ortaklaşalım. Gelin, Kürt sorununun demokratik çözümünü hep birlikte sağlayalım. Gelin, Meclisimiz bir kez olsun bütün bu ezberleri bozsun; çatışmasızlığı esas alan, şiddeti devre dışı bırakan, rasyonel akla ve politikalara dayanan bir süreç için Parlamento rol üstlensin. Bu Parlamento çatışmasızlığı esas alan bir çalışmayı yürütebilir çünkü geçmişte yürüttü. Normalleşme ve demokratikleşme zemini oluşturulabilir. Bildiri yayınlamak sorunları çözmüyor, ortadan kaldırmıyor. Parlamento yas evi değildir, taziye dileme yeri değildir. Parlamento, insanları yaşatmak için söz kurma, elini taşın altına koyma ve eylem yeridir. Mecliste bir komisyon kuralım; Kürt sorununun kaynaklık ettiği, başta demokrasi sorunlarımız olmak üzere, hukuksal alanda, adalet alanında, toplumsal yaşamda, emek yaşamında yaşanan tüm eşitsizlikler ve sorunların çözüm yollarına dair Meclis komisyonu bir çalışma yapsın. Bütün sorunların, çatışmaların diyalog ve müzakereyle, siyaset yoluyla çözümü konusunda Parlamento ve siyaset kurumu olarak bir deneyim ortaya koyalım, yeni bir başlangıç yapalım. Meclisin barış iradesine güç verelim. Daha önce yaptı bu Meclis, yeniden yapacağını biliyoruz, buna imkân tanıyalım.

Bugün tezkerelere ve bildirilere sıkıştırılan ve gerçek rolü ortadan kaldırılan bu Parlamento, çözüm sürecinin yürütüldüğü 2014'te tarihe geçecek bir çerçeve yasa çıkardı. 15 Temmuz 2014'te Resmî Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe giren bu kanunun 2'nci maddesinde bakın ne yazıyor: "a) Toplumsal bütünleşmenin güçlendirilmesine yönelik siyasi, hukuki, sosyoekonomik, psikolojik, kültür, insan hakları, güvenlik ve silahsızlandırma alanlarında ve bunlarla bağlantılı konularda atılabilecek adımları belirler.

b) Gerekli görülmesi hâlinde, yurt içindeki ve yurt dışındaki kişi, kurum ve kuruluşlarla temas, diyalog, görüşme ve benzeri çalışmalar yapılmasına karar verir ve bu çalışmaları gerçekleştirecek kişi, kurum veya kuruluşları görevlendirir." Ki o dönem hem İmralı'yla hem de Kandil'le yürütülen görüşmeler bu yasaya dayanarak yürütülmüştü.

Bakın, o süreçte büyük bir cesaret ortaya koydu bu Parlamento. O dönem kurulan çözüm komisyonunun raporunda yer alan tespitler dikkate alınıp çözüm üretilseydi, gereği yapılsaydı, çalışma yürütülseydi bugün bu canlar toprağa düşmeyecekti ve yaşıyor olacaklardı. Gelin, müzakere ederek silahların susmasını sağlayalım, demokratik siyasetin önündeki tüm yasal ve idari engelleri kaldıralım; yeni, özgürlükçü, sivil bir anayasa için kolları hep beraber sıvayalım; Kürtlerin eşit yurttaşlık haklarını sağlayalım; evrensel hukuk temelinde eşit yurttaşlığı esas alan, hak temelli, yeni bir toplumsal sözleşmeyi siyaset olarak gündemimize alalım. Çözüm sürecinin ilerlemesini engelleyen nedenler nelerdi? Mecliste bir araştırma komisyonu kuralım, hemen çalışmalarına başlasın. Bu komisyon siyasetin ve Parlamentonun önüne bir yol haritası koysun. Cumhuriyetin 2'nci yüzyılı, tüm sorunlarımızın ortak akıl ve uzlaşıyla çözüme kavuşturulacağı bir çözüm yüzyılına dönüştürülsün, demokrasi yüzyılına dönüştürülsün ve nihayetinde demokratik, eşitlikçi, özgürlükçü bir anayasayı Parlamento olarak, 2'nci yüzyılın ilk Parlamentosu olarak Türkiye halklarına kazandıralım diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)