GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:44
Tarih:23.12.2023

DEM PARTİ GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve ekranları başında bizleri izleyen herkesi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Size bir kumpas davasını bir kez daha anlatacağım; Kobani kumpas davasını çok anlattık, çok farklı boyutlarını anlattık, yargılamanın nasıl bir darbe mekaniğinin işlemesiyle neticelendiğini, hangi süreçlerden geçtiğini anlattık. Bugün yargılama sürecinin nasıl bir işkenceye dönüştüğünü, nasıl bir ezaya dönüştüğünü anlatacağım. Öncelikle, bu davadan şu anda hâlâ cezaevinde tutulan sevgili arkadaşlarımızın hepsini tek tek sayacağım: Ali Ürküt, Alp Altınörs, Ayla Akat Ata, Aynur Aşan, Ayşe Yağcı, Bülent Parmaksız, Dilek Yağlı, Figen Yüksekdağ, Gültan Kışanak, Günay Kubilay, İsmail Şengül, Meryem Adıbelli, Nazmi Gür, Pervin Oduncu, Sebahat Tuncel, Selahattin Demirtaş, Zeynep Karaman, Zeynep Ölbeci; bütün arkadaşlarımızı sevgiyle, kucak dolusu sevgilerle selamlıyorum buradan. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar) Umarım bizi izliyorlardır çünkü onlar da bu sıralardan geçtiler, birçok arkadaşımız burada Parlamentoda da görev yaptı, önceki dönemlerde Eş Genel Başkanlarımız olan sevgili Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş, Gültan Kışanak, Sebahat Tuncel de HDP'nin Eş Genel Başkanlığını yaptı. Yani aslında geçmişte Eş Genel Başkan olan 4 arkadaşımız şu anda rehin durumda. Peki, neden? Bir "tweet" sebebiyle. Evet, yanlış duymadınız; bir "tweet" var. Bütün yargılama konusu olan 6-8 Ekim 2016 tarihleri arasında yaşanan bu olayların müsebbibi olarak bu arkadaşlarımız gösteriliyor. Başka yargılananlar da var ama biz şu anda demokratik siyasete darbe olarak nitelendirdiğimiz bu davayı anlatıyoruz, o yüzden ayrıntıya girmeyeceğim.

Bir kere, hukuksuzluk 4 Kasım'da başladı. 5 ilde 5 ayrı savcı aynı saatlerde gözaltı operasyonu yaptı. O zaman milletvekiliydiler, apar topar uçaklarla, helikopterlerle Diyarbakır'a getirildiler. Oradan alelacele -tırnak içinde- tutuklama kararları verildi ve her biri ikametgâhından binlerce kilometre öteye, başka cezaevlerine götürüldüler. Mesela, Demirtaş'ın resmî ikametgâhı Diyarbakır'da, ailesi, çocukları orada. Bilmiyorum kaç kilometre ama bin kilometreden fazla Edirne. Figen Yüksekdağ'ın Ankara'ydı, Kandıra'ya götürüldü. Gültan Kışanak, Diyarbakır'dan yine Kandıra'ya götürüldü. Cezaevinden başlayarak özel bir yöntemle bu rehinelik durumu devam ettirildi.

Bugün anlatacağım mesele yargılama süreci. Bir kere, iddianame 3.530 sayfa olarak başladı, 324 klasörle başladı. Ha "İddianamede ne var?" mı diyeceksiniz? Bir "tweet" var. O "tweet"in etrafında ne kadar olay olmuşsa ne kadar yağma, yaralama, ölüm, cinayet olmuşsa her türlü olay dosyası oraya bağlanmış. Şaka gibi. Hiçbir illiyet yok ama yani İstanbul'da bir şey olmuş, o dosyada; Ankara'da bir şey olmuş, o dosyada; Halkevleri bir protesto yapmış, o dosyada. Böyle büyütülmüş ve sonra bu bine yakın klasöre çıktı. Çünkü savcı özel olarak Türkiye'nin her tarafına yazılar yazarak böyle dosyayı şişirmeye başladı. Peki, nasıl yapılıyor bu yargılama? Şu ana kadar 72 celsesi yapıldı. Yargılamanın kendisi bir işkenceye dönüştü; bir yargılama, adil yargılama zaten yok ve bu arada tabii ki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Kobani protestolarına ilişkin kesinlikle suç olmadığını, derhâl tahliye kararı verilmesi gerektiğini Büyük Daire tarafından 2 defa verildiğini de ifade edeyim ve Bakanlar Komitesinin önünde defalarca Türkiye'ye uyarı yapıldığını da ayrıca söyleyeyim.

Şimdi, önce, iki hafta duruşma, bir hafta ara verilmesi şeklindeydi. Sonra değişti, iki hafta ara, iki hafta duruşma. Bu, böyle böyle böyle devam etti. En son, duruşmalar haftanın dört ya da beş gününe çıkarıldı ve saatler süren bir periyot var ve 2 Ağustos 2023 tarihinden beri her gün duruşma var, yanlış anlamadınız, her gün. Sabah 10'da Sincan'da Kobani kumpas davası göstermelik bir şekilde yapılıyor; bir heyet var, heyet hiçbir şey dinlemiyor, önüne bakıyor, kendisine ne söylenmişse onu yapıyor yani ne bir delil talebi kabul ediliyor ne bir ifade talebi kabul ediliyor ne bir tanık istemi kabul... Hiçbir şey kabul edilmiyor. Sadece savunmayı bir an önce, bir an önce bitirmeye çalışıyor. İnanılmaz bir aceleleri var. Peki, bu acele nasıl oluyor? Ya, düşünün, ben hesaplattım arkadaşlara 5.268 sayfalık bir mütalaa hazırlanmış -mütalaa, iddianamenin genişletilmiş hâli- ve hesapladık her bir sayfaya bir dakika cevap verseler seksen yedi saat konuşmaları gerekiyor, her bir sayfaya ve on iki gün sürüyor ama arkadaşlara "Bir günde savunmanızı, beyanınızı vermek zorundasınız." deniliyor. Bu arkadaşlarımızın yeme, içme, aile görüşü, kitap okuma, gazete okuma, haftanın beş günü temizlik yapma ya da ne bileyim dinlenme, bunların hepsini geçtim bu mütalaayı okuyup buna cevap hazırlama süresinin katiyen olmadığını biliyorsunuz. Tamamen mekanik bir şekilde "Ne söylüyorsanız söyleyin, biz bunu bitireceğiz." şeklinde devam ediyor ve şimdi, tabii ki esas hakkında savunma sonrasında bir karar verilecek. Bu kararın ne olduğunu bilmiyoruz ama bu kararı o mahkemenin vermeyeceğini gayet iyi biliyoruz. Bunun başka yerlerden kararının verileceğini de yine gayet iyi biliyoruz çünkü mükerrer bir yargılama, asla suç unsuru barındırmayan bir yargılama ve CMK'ye, TCK'ye, AİHS'ye, AİHM'ye, AYM kararlarına göre derhâl kapatılması gereken bir yargılama. Size bu yargılamadan bir ara karar okuyayım, çözebilirseniz alkışlayacağım. Mesela, bir tutukluluk hâlinin devamının gerekçesini okuyacağım, Selahattin Demirtaş'ın tutukluluk hâlinin devamının gerekçesi, bir duruşmada "Serbest bırakıldıktan sonra adaletin iyi idaresine zarar verecek tarzda önlemler alabilecek olma tehlikesi mevcut." Bunu yorumlayabilecek bir hukukçu yoktur bu dünyada. Ne diyor anlamıyorum. Defalarca okudum, sonra çözdüm. "Tahliye olursa muhalefet edecek, bizi zorda bırakacak, konuşacak, bu hukuksuzlukları teşhir edecek." diyor. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar) Trajikomik bile diyemiyorum; böyle bir garabet olamaz. Başka bir arkadaşımız Zeynep Ölbeci hakkında yine "tutuk devam" gerekçesinde ne diyor, biliyor musunuz? "Bekâr olmasının örgüt üyesi olduğuna işaret ettiği..." Ey bekârlar, hepiniz örgüt üyesisiniz bu mahkeme kararına göre. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar) Herhâlde bu yüzden evliliği teşvik ediyorlar. Ya, böyle bir gerekçe olabilir mi? Bu, resmî mahkeme tutanağı ya. "Ben bırakırsam adalete zarar verme ihtimali, ihtimali, ihtimali..." gibi böyle garip bir yargılama ve bunun gibi yüzlerce, binlerce ara karar kurulmuş. Onlar da ne yapacaklarını bilmiyorlar hakikaten ve gizli tanık konusunda başları dertte. Gülümseyemiyorum çünkü arkadaşlarımız yedi yıl bir ay -hesaplamıştım- on dokuz gün galiba, hâlâ cezaevinde, komik bir mesele değil bu. Özgürlüklerinden yoksunlar ya. Böyle ucube bir "yargılama" adı altında muhalefeti sindirme davası, kumpas davasından söz ediyoruz. Gizli tanık, isim bulamıyorlar, o kadar çok tanık koymuşlar ki dosyaya. Gizli tanık, bir tanesinin kodunu söyleyeyim: "ABC123" bu da son gizli tanıklardan birisi ve gizli tanıkları nasıl dinliyorlar, biliyor musunuz? Hafta sonu. Soru sorulamıyor, gizli tanıkları, alelacele, gizli... O da alıyorlar mı, almıyorlar mı, onu da bilmiyoruz ve avukatlara bile haber vermiyorlar. Şimdi, buna adil yargılamanın hiçbir unsurunun olmadığını söylemek için hukukçu olmaya katiyen gerek yok, bir yargılama yok çünkü. Ya, siz, bu ülkenin 3'üncü büyük partisinin Eş Genel Başkanlarını...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Bitiriyorum.

BAŞKAN - Buyurun.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - ...cezaevine kapatacaksınız, her türlü hukuksuz yöntemlerle bu davayı idame ettireceksiniz ve sonra diyeceksiniz ki: "Adil yargılama var." İşte her gün söyleniyor "Yargımız tarafsız ve bağımsız." Ne diyelim buna, hakikaten ne cevap verelim bilmiyorum.

Bu Parlamentoya 11 defa araştırma önergesi indirdik, ya, ne olur kabul edin, kim bu cinayetleri işlemişse, kim yapmışsa çıksın, biz istiyoruz. Biz istiyoruz, her seferinde reddediliyor ve hâlâ hiçbir araştırma önergemiz kabul edilmedi. Soru önergesiyle soruyoruz, cevap verilmiyor. AİHM kararı diyoruz uygulanmıyor. Anayasa diyoruz, uygulanmıyor ve sonra da "Yargı tarafsız ve bağımsız." deniyor yani biz böyle bir beyanı ciddiye almıyoruz, bence Türkiye de ciddiye almıyor.

Arkadaşlarımızı tekrar sevgiyle buradan selamlıyorum, özgür günlerde buluşacağız. (DEM Parti sıralarından alkışlar)