GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:44
Tarih:23.12.2023

İYİ PARTİ GRUBU ADINA METİN ERGUN (Muğla) - 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi'nin 9'uncu maddesi üzerinde İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Dün şehit düşen kahraman evlatlarımıza Yüce Allah'tan rahmet, acılı ailelerine ve milletimize başsağlığı, yaralanan Mehmetçiklerimize de acil şifalar diliyorum.

Muhterem milletvekilleri, bütçe rakamlarından ziyade ekonominin genel durumu üzerine bazı değerlendirmelerde bulunmak istiyorum. Son günlerde iktidar yetkilileri her şey yoluna girmiş gibi bir hava yaratmaya çalışmaktadır fakat ne yazık ki iktisadi gerçekler algı yönetimiyle değişmemektedir, Türkiye ekonomisinin hâlipürmelali ortadadır. Türkiye, partili Cumhurbaşkanlığı sistemiyle birlikte 2018 yılından itibaren bir ekonomik kriz dönemine girmiştir. Krizin sebebi Türkiye ekonomisi üzerinde akıl, mantık ve bilim açısından izahı olmayan bir deneyin uygulanmasıdır. Bu sorumsuz deneyin faturasını milyonlarca vatandaşımız yoksullaşarak ödemiştir.

Mevcut iktidar yıllarca 2023 hedeflerinden bahsetmiş ve bu hedeflere ulaşacağına dair güçlü bir kamuoyu algısı inşa etmiştir. Yılın son günlerini yaşadığımız bugünlerde 2023 hedefleri konusunda iktidar neyi vadetmiş, neyi gerçekleştirmiş, birlikte bir inceleyelim: "2023'te Türkiye 2 trilyon dolarlık bir ekonomi olacak." dediler, bugün Türkiye'yi 1 trilyon dolara dahi ulaştıramadılar. "2023'te Türkiye'de kişi başına millî gelir 25 bin dolar olacak." dediler, 25 bin dolar hedefi hayal olarak kaldığı gibi, Türkiye'de kişi başına millî geliri 2012 seviyesinin dahi altına indirdiler. "2023'te enflasyon yüzde 10'un altına inecek." dediler, makyajlı rakamlarda dahi enflasyonu yüzde 62'ye çıkardılar. "2023'te Türkiye ekonomisi cari fazla veren bir ekonomi olacak." dediler, Türkiye'yi cari açık rekorları kıran bir ülke hâline getirdiler. Faizi ekonomideki tüm kötülüklerin anası olarak gördüler ama 2024 yılında hazinenin ödeyeceği faiz miktarını 2020'ye göre 9 kat, 2021'e göre ise 5 kat artırdılar.

İktidara bağımlı bir oligarşi yaratarak kamu kaynaklarının emsalsiz bir şekilde sömürülmesini sağladılar. Artık, vatandaşın sorunlarını çözmeyi değil, iktidar oligarşisinin çıkarlarını maksimize etmeyi temel amaçları hâline getirdiler. Milletimizin geniş kesimlerine ise refahı ve zenginliği değil, yoksulluğu ve fukaralığı bölüşmeyi reva gördüler. Bu tablo iktidar açısından tam bir fiyaskodur.

Muhterem milletvekilleri, iktidarın enflasyon konusundaki performansına baktığımızda ise gördüğümüz şey tam bir felakettir. İktidar, yıllarca "Dünyada da enflasyon var; Türkiye'deki enflasyonun sebebi dünyadaki enflasyon." yalanıyla vatandaşımızı kandırmıştır. Bugün dünyada tüm ülkelerin enflasyon ortalaması yüzde 6,8'dir, OECD ortalaması ise yüzde 5,6'dır. Bugün itibarıyla dünyada yüzde 20'den fazla enflasyona sahip sadece 20 ülke vardır, yüzde 50'den fazla enflasyonu olan sadece 4 ülke vardır ve bunlardan biri de ne yazık ki ülkemizdir. Kasım itibarıyla, TÜİK'e göre enflasyon yüzde 62'dir. Böylesine yüksek bir enflasyon düşük ve sabit gelirlileri, deyim yerindeyse, ezip geçmiştir; orta sınıf yok edilmiş, Türkiye iktidar oligarşisinin zenginleri ile fakir insanlardan oluşan bir ülkeye dönüştürülmüştür, daha kötüsü, giderek yaygınlaşan yoksulluk artık kanıksanmaya başlanmıştır. 9'uncu Cumhurbaşkanımız rahmetli Süleyman Demirel enflasyonun ne denli kötü bir şey olduğu konusunda "Enflasyon, devletleri yıkan, milletleri içinden bozan bir olaydır. Enflasyon, sadece hayat pahalılığı değildir, ahlakı da bozar. Borcu olan borcunu ödemez, alacağı olan alacağını alamaz; hırsızlıktan fuhşa kadar hemen hemen tüm kötü yolları açar." demiştir. Rahmetli Demirel'in de ifade ettiği gibi, enflasyon toplumsal çürümeyi ve yozlaşmayı artırmaktadır. Bu hususta başta iktidar mensupları olmak üzere, herkesin şunu iyi anlaması gerekir: Enflasyon sadece parasal bir olgu değildir, enflasyon her zaman ve her yerde kötü yönetimin bir sonucudur. Bununla birlikte, vatandaşlarımızın ödediği onca acı bedele rağmen iktidarın hâlâ gerçek bir enflasyonla mücadele politikası ortada yoktur. Kredi faizlerindeki artış haricinde enflasyonu yükselten politikalara aynen devam edilmektedir. Bilinmelidir ki sadece faizleri artırarak enflasyonu makul seviyelere indirmek mümkün değildir. Kaldı ki faiz oranları reel sektörün daha fazla taşıyamayacağı bir seviyeye çıkmıştır. Çare, hukukun üstünlüğünü sağlayacak ve demokratik standartları yükseltecek yapısal reformlardır. Yapısal reformlar olmadan sadece enflasyon değil Türkiye'nin hiçbir problemi kalıcı olarak çözüme kavuşmayacaktır.

Muhterem milletvekilleri, mevcut iktidarın Türkiye ekonomisine verdiği zararlar sadece enflasyonla sınırlı değildir. Zira iktidarın ülke ekonomisine vermiş olduğu zararların başında, uyguladığı yanlış politikalarla yeniden kazanılması kolay olmayan bir güvensizlik yaratması gelmektedir. İktidarın hukuk sisteminin bağımsızlığını ve tarafsızlığını ortadan kaldırması güven bunalımını derinleştirmiş, Türkiye'yi krizler sarmalında yaşayan bir ülke hâline getirmiştir. Mevcut iktidar Türk lirasının değer kaybetmesini suni şekilde önlemek için Merkez Bankası rezervlerini durmadan satmıştır. Nihayetinde Merkez Bankası rezervleri tükenmiş ve eksiye inmiştir. Gelinen aşamada Türkiye döviz krizi yaşayan bir ülkeye dönüşmüştür. Döviz krizine çare bulabilmek için uygulanan yanlış politikalardan biri de fiilen Türkiye'nin kara para cenneti hâline getirilmesidir. Hâl böyle olunca Türkiye gri listeye alınmış ve uluslararası para akımlarından istifade edebilmesi iyice zorlaşmıştır. Yani iktidar bir yanlışı başka bir yanlışla düzeltmeye çalışırken işleri içinden çıkılmaz hâle sokmuştur. Tablo bu kadar açık ve net iken ekonomi yönetimi son dönemde her şey yoluna girmiş gibi, hiçbir engel yokmuş gibi açıklamalarda bulunup coşkuyla Türkiye'ye yabancı sermaye akışının başladığını ilan etmektedir. Eğer her şey yoluna girip Türkiye'ye yabancı sermaye akışı başladıysa şu soruların cevabının verilmesi gerekir: İhracatçıların kazandıkları dövizin yüzde 40'ını satma zorunluluğunu neden kaldırmıyorsunuz? Eğer iddia edildiği gibi, dövizde arz-talep dengelendi ve döviz girişi başladıysa niçin bankaların döviz alış ve satış kotasyonlarındaki fahiş fark uygulamasına devam edilmektedir? Eğer ekonomi düzeliyorsa başta TÜİK verileri olmak üzere Varlık Fonu ve BOTAŞ gibi kamu iktisadi teşekküllerinin bilançolarında neden şeffaf davranmıyorsunuz? Eğer dövizde dengelenme başladıysa niçin swap kanallarını açmıyorsunuz ve neden kontrollü devalüasyona devam ediyorsunuz? Bu soruların cevaplarını vermiyor, veremiyorsunuz çünkü anlattıklarınız ile gerçekler birbirine taban tabana zıt durumdadır. Dolayısıyla, ekonomi yönetiminin ve iktidar mensuplarının gerçekleri kabul etmesi ve buna uygun şekilde tedbirler almasından başka çare yoktur.

Bu duygu ve düşüncelerle konuşmama son verirken hepinizi bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)