GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:44
Tarih:23.12.2023

SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA SEMA SİLKİN ÜN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün akşam saatlerinde terör örgütü PKK'yla girdikleri mücadele sonrası şehit olan askerlerimize Allah'tan rahmet diliyorum, yaralı askerlerimize acil şifalar diliyorum. Ateşin düştüğü, o hep bahsettiğimiz sıvasız evlerden, sıvasız baba ocaklarından biri de Denizli'mizdeydi. Bir diğer evladı da gazi olan Serinkan ailemize tekrar başsağlığı diliyorum. Şehidimiz Piyade Uzman Çavuş Mehmet Serinkan'ın ruhu şad olsun; babası Ali, annesi Rabia ve eşi Çilem kardeşimize tekrar başsağlığı diliyorum; Rabb'im sabırlar versin.

Konuşmak için çıktığım bu kürsüde konuşma maddemde "mali denetim" diye bir ifade vardı. Bir iktidar belediye başkanı "Kurumlarımızda denetimi yok ettiğimiz için melek olarak aldığımız idareciler bir süre sonra şeytanlaşıyor, bunu biz kendi elimizle yapıyoruz." demişti. Sayıştay da "Açık aramayın." öğüdüyle öğütlendiğine göre bu madde üzerine söyleyecek sözümün kalmadığını düşündüm.

Toplumumuzda ciddi bir cinnet hâli var, biraz bundan bahsetmek istiyorum çünkü geleceğimizle ilgili konuşmak zorundayız. Türkiye büyük bir yıkımın eşiğinde ve adım adım bir felakete dönüşüyor. Aslında Türkiye'yi felakete sürükleyen bu manzara hepimizin ortak hikâyesi. Aile kurumu günden güne çöküyor, geçmişteki toplumsal bağlarımız da maalesef çözülüyor. Her gün bir şehirden gelen cinnet ve cinayet haberleri artık ülkemizin normali hâline gelmiş durumda. Mesela Kahramanmaraş'ta 14 yaşında bir çocuk babasını baltayla öldürdüğünde bu korkunç haberin yalnız üç beş saniye gündem olması sizi düşündürtmüyor mu? Bursa'da 4 çocuğunun gözü önünde şiddetine maruz kaldığı eşi tarafından katledilen Burcu'nun feryadını neden kimse duymadı? Afyonkarahisar'da 24 yaşındaki bir genç kızımız, Havvanur anne-babasıyla birlikte eşi tarafından öldürülüyor. Kızlarınız için endişelenmiyor musunuz? Adana'da Fadime Korkusuz eski eşi tarafından evinde canlı yakılarak hayatını kaybediyor. Kadınlar adına ürkmüyor musunuz? Çankırı'da bir evlat, babasını sobada yakıyor, bir vahşete imza atıyor. Milyonlarca evladımıza dönüp bakmıyor musunuz? Adıyaman'da bir iş adamı kafasına ateş etmek suretiyle intihar ederken Aydın'da da bir başka vatandaş kendini yakarak intiharı deniyor. Bir öğrenci okulda arkadaşlarıyla tartıştıktan sonra velisi müdürle konuşurken 3'üncü kattan atlayarak hayatına son veriyor. Kaygılanmıyor musunuz? Lüleburgaz'da bir trafik kazasının sonunda taraflardan birisi arabadaki silahı çıkarıp diğerini öldürüyor. Ankara'da, hemen yanı başımızda 2 komşu aile gürültü yüzünden tartışıyor ve çıkan tartışma sonucunda bir taraf, 2'si çocuk 5 kişiyi katlediyor.

Bakın, bunlar sadece son bir ayda memleketten insan manzaraları. Şanlıurfa'da bir markette sigara zammı yüzünden çıkan tartışmada market sahibi öldürülüyor. Manisa'da bir anne ve kızı katlediliyor, cansız bedenleri asansörde bulunuyor, katil komşuları çıkıyor. Bunlar bizi panikletmiyor mu? Bunlar öylesine basit bir anlık öfkeyle işlenmiş cinayetler değil arkadaşlar. Bir çürüme varsa bu çürüme bir sosyal anlayışın sonucu. Bu, memleketimizin bugünkü manzarası maalesef, sadece bir ayda yaşanan, basına yansıyan haberlerden birkaç derleme sadece bunlar. Kim bilir, bizim tanık olmadığımız daha neler yaşanıyor?

Bugün Türkiye'de yaşama sebebinin ortadan kalktığına dair kuvvetli kanaat getiren milyonlarca insan var. İnsanlar geleceklerinin yok olduğu inancıyla öfke duyuyorlar. Kendilerine öfkeli olanlar kendi canlarını, topluma öfkeli olanlar toplumun canını yakıyor. Bir sokak röportajında "Hayalin ne?" diye sorulan 15 yaşındaki bir evladımız "Hayalim yok." diyor. Evet, o çocuk değil sadece, milyonlarca insanın artık bir hayali yok, milyonlar ümitsizlik ve karamsarlık içinde. Toplum bu atmosferde sadece güçlü olanın ayakta kaldığı vahşi doğa kanunlarını benimsiyor. Açıyor sosyal medyayı, televizyonu kara para aklayarak zengin olanlar bir yanda, milletin malına mülküne çöken mafya babaları bir yanda, insanların cebinden çaldıklarıyla servetlerine servet katan para babaları bir yanda. Diğer tarafta ne var peki? "Allah'ın on pulunu bekleye dursun on kul/Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul." İşte, tam da bu yüzden toplumun adalet duygusu çökmüş durumda. Tam da bu yüzden kamuya güven, kurumlara güven aşındı ve insanlar kendi bildikleri yolları yürüyor.

Az önce saydığım cinayetler bireysel değil, toplumsal arkadaşlar. İşte bunların hepsi sosyal adaletin, toplumsal birlikteliğin kaybolduğu ortamlarda çıkar. Bugün milletin Meclisindeki vekillere düşen en önemli görev, toplumun içine düştüğü bu durum karşısında çare üretmektir. Adalet sisteminin çökertildiği, tüm kıymetli duyguların örselendiği bir toplumun kendi içinde geçirdiği bu cinnet hâline kayıtsız kalamayız. Yoksulluk intiharlarına kayıtsız kalamayız. Kadın cinayetlerine, aile dramlarına kayıtsız kalamayız. Adaletsizliğin muhatabı olmuş bu milyonlara kayıtsız kalacaksak biz neden buradayız? "Kenar-ı Dicle'de bir kurt kapsa koyunu, gelir de adli ilahi sorar Ömer'den onu." diyen bir anlayışı benimseyen hiç kimse bu sosyal çürümeye, bu yıkıma kayıtsız kalamaz. Yoksulluk, yolsuzluk ve yoksunluk sarmalında bunalıma girmiş, gelecekten ümidini kesmiş, bir hayal kurmaya dahi cesareti olmayan gençlerimize kayıtsız kalamayız. Bizler milletin vekilleri olarak buradaysak milletin her bir evladını kendi evlatlarımızdan aziz bilmek zorundayız.

Değerli milletvekilleri, toplumsal cinnet bir anda gelmez önce düzen bozulur, sistem çarpıklaşır, cürümler normalleşir ve normalleştirilir sonra toplumsal yapı, sosyal kurumlar zedelenir, ayrımcılık, eşitsizlik derinleşir. Öyle modernleşme, kapitalizm, dünya şuraya gidiyor falan diyerek de üst perdeden ahkâm kesemeyiz. Kader mader de değil, faili buharlaştırmanın hiçbirimize faydası yok. Bu hikâye sizin, bu hikâye bizim, hepimizin, bu toplumun, bu toprakların hikâyesi. Dün topluma kurtuluş vaazları verirken bugün o vaazlarda kullandığımız kavramları tükettiğimiz için, kirlettiğimiz için oluşuyor bu bataklık, emanet kavramını lime lime ederek, kirleterek oluşturduk bu bataklığı, toplumun zor zamanlarda sarıldığı değerleri dilde zikredip pratikte tersini yaparak oluşturduk. Din, adalet derken, modern hukuk, adalet derken biz ayrımcılığa, eşitsizliğe o hukuk ve adalet ilkelerine işkence yaptığımız için oldu bunlar. Yavaş yavaş geliyor her şey, yanlışlardan dönmemekteki ısrarımız bataklığı büyütüyor maalesef. Uyuşturucu operasyonları yapıyoruz ama o bataklık nasıl oldu da bu derece büyüdü, neden geçmişe nazaran katlanarak arttı, neden uyuşturucu kullanma yaşı 12'ye, 13'e düştü? Bunun sebeplerine odaklanmıyorsunuz. Sürekli "mış" gibi yapma hâlinde debelenip duruyoruz. Toplum kendisine kötülük yaparken "ah" "vah" diyerek, ederek izliyor, şaşırmış gibi yapıyoruz oysa o suçlar için en elverişli ortamı bizlerin yarattığını unutuyorsunuz, sorumluluğu üstlenmiyorsunuz. Kendi ellerimizle yaptıklarımızı hatırlattığımızda da bize dönüp kızıyorsunuz, bizler eleştirilmez, seçilmiş bir topluluk falan değiliz, halk bizlere bu bataklıkları kurutalım, cinnet hâline son verelim diyerek oy vermedi mi? Biz deve kuşu misali hareket ederken bu gerçeklerden kaçabilir miyiz? Suç da ortada, suçlu da ortada. Neden artar bu istatistikler, hiç düşündünüz mü? İstatistikler amel defterimizi önümüze koyuyor, bilmem farkında mısınız.

Evet, halk oy verdi, doğrudur ama bu halk bu cürümler aynen devam etsin, kötülükler gayretullaha dokunacak seviyeye gelsin diye oy vermedi kimseye; "bir umut" dedi, "bir şans" dedi, "Belki düzelir." dedi. Bunu anlamak bu kadar zor mu arkadaşlar?

Meselemiz elbette salt ekonomi değil, salt hukuk sisteminin yozlaşması değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SEMA SİLKİN ÜN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun.

SEMA SİLKİN ÜN (Devamla) - Meselemiz, berbat edilen bir sistemin sağladığı avantajlı hayatları, imkânları daraltılıp günden güne yok edilen bir halkın gözünün içine baka baka orta yerde yaşamaktır; meselemiz, o halkın çocuklarının geleceğini göz göre göre çalmak ve artık o halkın öfkesini sistemden önce kendisine kusması, öfke patlamasını önce kendi içinde yaşamasıdır.

Peki, bunun bir sonraki adımı ne olacaktır, hiç düşündünüz mü? Bu hikâyenin böyle neticelenmesine asla müsaade etmeyeceğiz, asla razı gelmeyeceğiz. Ya bu gerçekleri konuşur, ortak akılla çözüm üretiriz ya da geleceğin sosyal patlamalarını, toplumsal cinnetin siyasi sonuçlarını umursamazca konforlu koltuklarımızdan izleriz, ahiretimizi yakarız. Karar sizlerin, sorumluluk hepimizin. Hakikat önümüzde tüm çıplaklığıyla duruyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SEMA SİLKİN ÜN (Devamla) - Son cümlem Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Ek süre vermiyoruz.

SEMA SİLKİN ÜN (Devamla) - Bizler hakikati haykırmaktan, hakikatin tarafında durmaktan hiçbir zaman vazgeçmeyeceğiz. Kendimiz için değil 15 yaşında, hiçbir hayali olmayan o çocuklarımız için hemen harekete geçmek zorundayız. Bu ayrışmanın, bu kıyımın önüne hep birlikte geçmezsek temsil edeceğimiz bir milletimiz ne yazık ki yarın kalmayacak.

Hepinizi, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi ve CHP sıralarından alkışlar)