| Konu: | 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 10'uncu Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 43 |
| Tarih: | 22.12.2023 |
DEM PARTİ GRUBU ADINA CENGİZ ÇİÇEK (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Genel Kurulu ve değerli halkımızı, Halkların Demokratik Kongresi ve partim adına saygıyla selamlıyorum.
Hepimizin bildiği üzere Türkiye siyasi tarihinin yakın dönem kırılma aralığı 7 Haziran süreciydi. Bu tarihte iki seçenek önümüzde durmaktaydı; ya tekçi, inkârcı, antidemokratik cumhuriyet demokratikleşecek ya da mevcut sistem kendisini biriktirerek ve aynı oranda çürüyerek yoluna devam edecekti ve öyle de oldu. Son çözüm süreci ve ona bağlı olarak gelişen diyaloğa açık, siyasal, toplumsal iklim ve HDP'nin 7 Haziran seçim başarısı sadece iktidarı değil bir bütün olarak devletin kendisini de korkuttu. Korku; sömürüye, talana, yolsuzluğa dayalı sistemin avuçlarınızın içinden kayıp gitmesiydi ve bu korkunun bir sonucu olarak iktidar, Ankara'nın karanlık dehlizlerinde yuvalanmış ruhları yardıma çağırdı ve yeni olarak ortaya çıkanlar eski olanla devletçi bir nikâh kıydı. O günden bugüne "çöktürme planı" adı altında partimize, halkımıza, toplumsal muhalefete yönelik son derece sistematik olarak işleyen bir darbe rejimiyle karşı karşıyayız. Öyle ki, bu uygulamalarınız karşısında Kenan Evren bile mezarında ters dönmüş olabilir. Ülke genelinde yüzde 80'lere varan çözüm sürecine destek oranı sizleri öylesine ürküttü ki elindeki tek araç çekiç olan her şeyi çivi sanır misali kim hak talep ettiyse, ediyorsa bir tehdit olarak algıladınız ve algılıyorsunuz.
Evet, Türkiye 2015 yılıyla birlikte büyük bir siyasal, idari çürüme ve ekonomik çöküşe doğru yol almaya başladı. O günden bugüne bu coğrafyada hırsızlık, çeteleşme, yozlaşma ve ölümler olağan hâle geldi. Unutmayın, bir iktidar ölümü olağan hâle getirdiğinde çürümeye başlar; Cizre, Sur, Nusaybin gibi kent ablukalarında ve Gezi'de insanların katledilmesi üzerinden inşa ettiğiniz rejim doğal olarak bugün iyice yozlaştı, çürüdü ve toplum için açık bir tehdit hâline geldi. Gezi ve Kobane sizleri öylesine tedirgin etmiş olacak ki çareyi zulmü artırmakta buldunuz. Halkın demokrasi ve özgürlük mücadelesi karşısında fiilî olarak hayata geçirdiğiniz olağanüstü hâle 15 Temmuzla birlikte resmiyet kazandırdınız. Sonuç olarak, Allah'ın lütfu sizi sıkça eleştirdiğiniz ulusalcı, milliyetçi zihniyetin bir başka kopyasına dönüştürdü. Özetle, iktidarınız boyunca en büyük değişim beyazın yeşile dönüşmesi oldu. Neticede siz eskiyi sahneye çağırdıkça çürüme devam etti. Bu öyle bir çürüme ki ülke nüfusunun dörtte 1'i sosyal yardımlarla geçinebilirken, gençler her gün sokaklarda çeteler tarafından katledilirken, güvencesizlik sonucu intiharlar artarken, istifa etmeniz gereken yerde halkın gözüne batırırcasına mangal partileri yapmaya, löp löp götürmeye ve zenginleşmeye devam ettiniz. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar) "Beka." dediniz, "Aile." dediniz, oysa ne beka ne beka ne aile sorunu vardı; siz çalıştırılacak çocuk işçi, ölüme gönderilecek yoksul genç bedenler arıyordunuz. Çocuklar ve gençler iktidarınızı ayakta tutmanın aracısı kılınırken emekliler ve yaşlılar "Bir canımız var, o da başımıza bela olmuş." sözleriyle rejiminiz için neyi ifade ettiklerini en yalın şekilde tarif ettiler. Cumhuriyet biz ötekiler için hep inkârcı bir cumhuriyet idi ve hâlen de öyle. İnkârcılıkta ısrar edildikçe 85 milyon yurttaş için ise bir yalanlar cumhuriyetine dönüştü. Bu yönüyle, cumhuriyetin yüz yıllık tarihi yoksullaşmanın, yozlaşmanın ve çürümenin de tarihidir. Bir söz vardır, der ki: "Pius vardır, makamı kurtarmak için imanı terk eder; Pius vardır, imanı kurtarmak için makamı terk eder." Siz makam için vicdanı, insanı terk ettiniz. Özetle, siz bizim açlığımızla doydunuz, ölümlerimizle ömrünüzü uzattınız.
Değerli arkadaşlar, bu genel çürümenin odağında demokratik bir sistem kuramamak vardır. Demokratik bir sistemin inşası için de sorunlarınızla yüzleşmek ve çözüm iradesi geliştirmek zorundasınız. Bakınız, son çözüm sürecinde, iktidarından resmî muhalefetine hepiniz, çözülen Kürt sorunu bizi de çözer korkusuyla resmî sularınıza geri çekildiniz. Elbette kaygınızda haklısınız, Kürt sorunu çözülürse bu ülkede kandan, savaştan beslenenlerin rant imparatorluğu da çözülecektir.
Hatırlatalım, daha yakın zamanda gözlerindeki ışıltıyla birlikte meçhule karışan bir bakanınız şunları diyordu: "Onlar faizleri yükselterek Türkiye'nin kanını emenlere büyük olanaklar sağlamak için ellerinden gelen her türlü şeyi yaparken biz 'Faizleri indireceğiz.' dedik, hiç kimseye boyun eğmedik çünkü ezan susmaz, bayrak inmez." Peki, şimdi durum nedir, biliyor musunuz? 2024 yılı merkezî yönetim bütçesinde faiz ödemelerine 1 trilyon 254 milyar lira ödenek ayrıldı. Bu rakam, geçen yılın 2 katından fazla. Ee, ne oldu şimdi, biliyor musunuz? Bu durumda, sizin hesabınıza göre, ezanın susması, bayrağın inmiş olması gerek, nereye baktığı belli olmayan Bakanınızın da gözlerinin ferinin sönmüş olması gerek. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
İşte, cumhuriyetin özeti bu örnekte saklı değerli arkadaşlar: Ülkenin kaynaklarının üstüne çök, her şeyi satılığa çıkar, sonra ezanın sesini yükselt ki aman, kimse duymasın; Filistin halkı katliamdan geçirilirken ticaret gemilerini İsrail limanlarına sür, Kürt'ün toprağına da ölüm makinelerini yolla, sonra bayrağı üstüne ört ki aman ha, kimse görmesin.
Ülkenin iç denizinde yer alan İmralı Adası'nda hukuku askıya al, sonra "Hukuk devletiyim." de. Şu andaki iktidarın hukukla tek ilişkisi, hukuku askıya almasıdır. İtalyan filozof Agamben aynen şunu söylüyor değerli arkadaşlar: "Kampta olup bitenlerin yasal olup olmadığı yolundaki tüm sorular anlamsızdır." Bu sözler, tam da mevcut rejiminizi ve bu rejimin İmralı'daki uygulamalarını tarif etmektedir. "Millî güvenlik" adı altında yasa dışına çıkarsanız, günü gelir, olağanüstü olarak görülen o yasa dışılık bugün olduğu gibi olağan bir rejime dönüşür ve bütün toplumu sarar sarmalar. Artık kabul edin, Kürt meselesi çözümsüz kaldıkça spordan sanata, siyasetten yargıya her yerde bir çözülme ve yozlaşma alıp başını gidiyor. Kaybeden ülke insanı, kazanan ise sermaye grupları ve sömürüden beslenenler oluyor. O nedenle diyoruz ki: Kaynağını Kürt meselesinin çözümsüzlüğünden alan İmralı'daki mutlak iletişimsizlik politikası, topluma dayatılan bir yönetim sistemi hâline dönüşmüştür; itiraz eden, hakkını arayan herkese uygulanan bir rejim hâlini almıştır. Gençler "Barınmak istiyoruz." deyince ablukaya alınır ve tecrit edilir, Cumartesi Anneleri "Çocuklarımızın kemiklerini istiyoruz." deyince ablukaya alınır ve tecrit edilir; bu uygulamaların gerekçesi de millî güvenlik ve beka olur. Böylece günün sonunda bir tarafta barınamayan, geçinemeyen milyonlarca güvencesiz insan, diğer tarafta zevküsefa içinde yaşayan bir avuç mutlu ve güvenceli azınlık; bir tarafta geleceğini zorunlu olarak yurt dışında arayan yüz binlerce genç, diğer tarafta yurdu kendi sarayları yapan kara paracılar, çete liderleri ve onlarla kol kola dolaşan siyasiler.
Martin Luther King aynen şöyle diyor: "Bir yerdeki adaletsizlik, her yerde adalete tehdittir." Bu söz boşuna söylenmedi değerli arkadaşlar. İşte, İmralı'da başlayan mutlak tecrit politikaları her yerde aşama aşama adaletsizliği, kayıt dışılığı ve darbe rejimini böyle örgütledi. Hemen her gün bir skandala uyanan ülkeyi el birliğiyle siz ortaya çıkardınız. Bakın, Marx mevcut durumu öyle güzel özetliyor ki aynen şunları söylüyor: "Siz devletin zirvesinde keman çalarsanız, aşağıdakilerin dans etmekten başka ne yapmasını beklersiniz ki?" Evet, siz 90'ların karanlık kişilerinden, ilişkilerinden medet umdukça çeteler her yerde kol geziyor; uyuşturucu sokak sokak bu ülkenin gençlerinin canını alıyor, toplumu çürütüyor; liyakati bırakıp eş dost, akraba, yandaş düzenini örgütledikçe bu ülkenin gençleri geleceksizliğe karşı göç yollarına düşüyor. Özetle, siz mücahitlikten müteahhitliğe geçerek haksız kazancı kıble hâline getirdiniz, ulus devleti ilahlaştırdıkça devletli olmak sizi teslim aldı.
Mevcut MİT Başkanı bir zamanlar "Siyaset normalleşmektir." derken şimdi Teşkilat-ı Mahsusacı, derin devletçi olup Kuvayımilliye savunusu yapıyor ama şunu unutmayın ki siz 1'inci Dönem Trabzon Mebusu muhalif Ali Şükrü Bey'i ortadan kaldırmak için Topal Osmanlardan medet uman sistemi ayakta tutmaya çalıştıkça, bizler Agos'ta Hrant Dink olmakta ısrar edeceğiz. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar) Siz "Kızılelma" dedikçe, biz halkların eşitliği ve özgürlüğü için canlarını ortaya koyan Deniz, İbrahim, Mahir ve Mazlum olmaya devam edeceğiz. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, peki, bu karanlık tablodan, bu korkunç zamanlardan kurtulmanın yolu nedir? İvedilikle Kürt sorununun demokratik çözümü gündeme alınmalıdır. Siyaseti güvenlik aklıyla eşitlemek büyük bir hezeyandır Kürt sorunu siyasal bir sorundur, statü sorunudur ve anayasal bir sorundur. Kürt meselesini MİT operasyonlarına, istihbarata ve suikastlere sıkıştıramazsınız. Her şeye güvenlik ve istihbarat gözüyle bakmak dün olduğu gibi bugün de toplumsal kutuplaşmayı, ekonomik krizi ve siyasi istikrarsızlığı derinleştirmektir. Ölüm kusan plakasız araçlar rejiminden, 12 Eylülün cilalanmış, bataryası değiştirilmiş hâlinden kurtulmak, 2'nci yüzyılda en temel görevimizdir. Milliyetçi, dinci, cinsiyetçi ve sermaye öncelikli ulus anlayışından vazgeçmediğiniz sürece farklı kimliklere, inançlara, kadınlara ve emekçilere "Bu ülke benim de ülkemdir." dedirtemeyeceksiniz. Dönemin ABD Başkanı Obama Mecliste İngilizce konuştuğunda ayakta alkışlayan bu toprakların kadim dillerinden olan Kürtçe ve Süryanice konuşulduğunda ise öfke nöbeti geçiren hâllerinize de "milliyetçilik" diyorsunuz. İşte sizin yüz yıldır coğrafyamıza dayattığınız bu milliyetçilik kapitalist moderniteye ve sermaye gruplarına dost ve onların hizmetindedir, bu toprakların öz kimliklerinin ise karşısında ve onlarla mücadele hâlindedir. Bu sebeple "ulus" kavramını geniş tanımlamak, herkesi içine alacak bir ortak kimlik inşa etmek artık kaçınılmazdır, dayanışma ve özgürlük bilincine dayanan demokratik ulus anlayışından kaçmak ise 21'inci yüzyılda çağ dışılıktır. Ulus devleti tabu hâline getiren, yapay sınırlarla hayatlarımızı bölen anlayış yerine, halkların sosyal, kültürel, tarihsel, ekonomik ve coğrafi özellikleriyle bir arada yaşamını sağlayan tek gerçekçi çözüm demokratik konfederalizmdir. Yüz yıllık açmazlarınızın, Rojava'da IŞİD'in başaramadığını vazife edinerek suçlara bulaşmanızın ve Orta Doğu'nun emperyalist güçlerin oyun sahası hâline gelmesinin temel sebebi ise değerli arkadaşlar, ulus devlet anlayışıdır. Bu kördüğümden kurtulmak için tek yol halkların demokratik konfederal ilişkilerini geliştirmek ve savunmaktır.
Sonuç olarak, mevcut iktidar, değiştirme iddiasıyla geldiği rejimin kendisi oldu. Şimdi, bu devletçi rejim onun mezar kazıcısı oluyor çünkü artık bir tahtları var taşları yok; bir kılıçları var mecalleri yok.
Evet, arkadaşlar, çöktürme planı an itibarıyla çözülme ve çökme planı olarak yoluna devam ediyor. Çözülen, kültürel kodlarımız, inançlarımız ve toplumsal değerlerimiz; çöken ise yargıdan yasamaya, iktidardan ekonomiye bir bütün olarak sistemin ta kendisidir. Bugüne kadar bizleri çürümeye ve çöküşe götüren sürecin fotoğrafları ise "Allah için savaşa!" nidalarıyla Maraş'ta katledilen Alevilerdir; "hayata dönüş" yalanıyla hapishanelerde diri diri yakılan devrimcilerdir, sosyalistlerdir; "terörle mücadele" uydurmasıyla katledilen ve cenazesi yedi gün boyunca sokakta bekletilen Taybet anadır; tek suçları yapay sınırlarla bölünmüş vatanlarında geçinmek için ekonomik faaliyet yürütürken katledilen Roboski köylüleridir, Kürtlerdir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Bitirelim Sayın Çiçek.
CENGİZ ÇİÇEK (Devamla) - Özetle, yüz yılın sonunda çürüyen, kokuşan ve katıksız halk düşmanlığında ısrar eden bir sistemle ve salt kendi iktidarını ayakta tutmak için toplumu uçurumun eşiğine getiren bir rejimle karşı karşıyayız. Bizi mi soruyorsunuz? Asla ve asla uçurumdan aşağı düşmeye razı olmayacağız ve gerekirse Cemal Süreya'nın dizelerinde kaleme aldığı gibi "Yurdumsun ey uçurum!" diyerek uçurum çiçekleri olacağız.
Selamlar, saygılar.
Teşekkür ederim Başkanım. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)