| Konu: | 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 3'üncü Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 42 |
| Tarih: | 21.12.2023 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA KÜRŞAD ZORLU (Ankara) - Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesi hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
TİKA, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu, Atatürk Kültür Merkezi, Atatürk Araştırma Merkezi. Bütün bunların ortak özellikleri aslında pek çok ama özellikle bir hususun altını çizmek istiyorum: Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün "Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli yüksek Türk kültürü ve Türk kahramanlığıdır." şeklindeki sözleri, esasında Türk devlet geleneğinin ve kadim Türk medeniyetinin milletimizin geleceğini inşa etmek bakımından en önemli başucu kaynağı olduğunu ortaya koymaktadır. Zira, Türk kültürü ve zengin Türk medeniyeti, bu topraklarda, binlerce yıl boyunca uygarlıkların beşiği bu coğrafyada hüküm sürmüştür. Dolayısıyla, Türk dilinin, kültürünün, tarihinin ve dahası Türk dünyasının geniş coğrafyasının keşfedilmesi, tanıtılması, dünyaya aktarılması gayesi bu kuruluşların vazgeçilmez gayesi hâline gelmiştir.
Değerli milletvekilleri, biz muhalefetteyiz ama elbette, ülkemizin menfaatlerine muhalif değiliz. Dolayısıyla, bu kurumlarımızın içerisinde kurulmuş, faaliyet gösteren, dünyada bu çabaları yürüten, diaspora çalışmalarımızın faydalı olanlarını elbette destekliyoruz. Bu kuruluşlarımızın faydalı faaliyetlerinin yanı sıra asla kabul edemeyeceğimiz karar ve uygulamalarını da dikkatle takip ediyoruz. Bakın, burada altını çizmemiz gereken husus kuvvetler ayrılığının ortadan kalktığı, yetki ve fonksiyon gasbının bir olağanlık hâline getirildiği ülkemizde, maalesef, bu kuruluşlarımız da nasibini almaktadır. Bunun en büyük sebebi, siyasi iktidarın ideolojik saiklerle kurmak istediği, inşa etmek istediği sistem öngörüsüdür ve bu kuruluşlarımıza da maalesef sirayet etmektedir. Yani bakın, siyasi iktidar döneminde, maalesef, tüm kuruluşlarımızda olduğu gibi liyakatsizlik, keyfîlik, kliklerle yönetim tarzı geliştirmek artık bir normalite hâline gelmiştir. Daha geçen dün bu kürsüde Millî Eğitim Bakanının ortaya koyduğu sözler çok çarpıcı ve hazindir. Oysaki Anayasa'nın 42'nci maddesine göre Türk millî eğitim sisteminin yönetim şekli açıkça ifade edilmiştir. Bu konuşmaları elbette uzun uzadıya yapabiliriz ama bir bütündür bu, bir yönetim anlayışının, aslında bir yönetim zafiyetinin bugüne taşınmasıdır. Bakın, cumhuriyetimizin 100'üncü yılında en fazla faaliyet gösterip en etkili faaliyetleri yapması gereken bu kuruluşlarımız, maalesef, bu konuda da geridedir ve istediğimiz ölçünün çok gerisinde kalmıştır. Bugüne geldiğimizde, TİKA'nın Afrika, Latin Amerika, Avrupa gibi kıtalarda faaliyet yürüttüğünü biliyoruz. Elbette bunu eleştirmiyoruz lakin Türk kültürünün başucu kaynağı olan İmam Maturidi'nin Özbekistan'ın Semerkant şehrindeki türbesi için herhangi bir çalışma yapılmış mıdır, yapıldıysa en son ne zaman bu icra edilmiştir? Birçok şikâyet elbette size de geliyordur, bu kuruluşlarda özellikle belirli çevrelerden insanların konuşlandırılarak yükselme imkânı bulması bizim takip ettiğimiz üzücü bir gelişmedir. Bu burslar verilirken -özellikle bu kuruluşlardan- dikkat etmemiz gereken önemli hususlar var. Bakın, 2022 yılı burslandırma dağılımının yüzde 30'unda Balkanlar, Orta Asya, Kafkaslar bölgesi tercih edilirken sadece yüzde 42'si Afrika ve Orta Doğu bölgesine yansıtılmıştır. Bu bursların Türk cumhuriyetlerinde ve Rusya Federasyonu bünyesindeki özerk cumhuriyetlerde, Balkanlarda, Musul'da ve Kerkük'te yaşayan, Türk dünyasından gelen gençlere verilmesi gerekirken bu yoğunlukta Afrika'dan gelen öğrencilere verilmesini milletimizin takdirlerine sunuyorum çünkü bu ülkeler arasındaki iş birliğini geliştirebilmemizin en yegâne temeli elbette bu öğrencilerimiz arasındaki yoğun transferler olacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 12 Eylül sürecinin ardından 17 Ağustos 1983 tarihinde kurulan Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumunun ve bu çatı altında faaliyet gösteren Türk Tarih Kurumunun, Türk Dil Kurumunun ve diğer kuruluşların son derece büyük bir kabiliyet gücü ve hedefleri bakımından Türk milleti için önemi ortadadır. Ancak, maalesef, AK PARTİ döneminde bu kuruluşlar büyük bir darbe almıştır. Bu kurumların yayınlarının, faaliyetlerinin itibar görmesi her şeyden önce bilimsel ve mali özerkliğinin korunmasıyla sağlanabilir. Bakın, kurumların protokol sıralamasında hızla geriye götürüldüğünü görmekteyiz. Yüksek kurum kapsamında bulunan kuruluşların yeni yapılan binaya taşınmasıyla Türk Tarih Kurumunun uluslararası ödüle sahip binasının ve kütüphanesinin akıbetinin ne olacağı da endişe doğurmuştur. Bu binanın boşaltılması durumunda Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesine devri uygun bir karar olacaktır; bunu öneriyoruz. Yine, aynı şekilde, taşınan İhtisas Hastanesinden kalan binalarıyla birlikte Ankara Üniversitesinin bu bölgedeki bütünleşik kampüsüne de ciddi bir katkı sağlayacaktır.
Biz, TİKA, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı ve diğer kuruluşların yeni bir anlayış, yeni bir yapılanmayla Türk dünyası işbirliği bakanlığı kurularak bu bakanlığın bünyesi altına alınmasını istiyoruz.
Bununla birlikte, Atatürk'ün kurduğu günden itibaren, orada çok önemli bir ifade var: "Reisicumhurun himayesi ve koruyuculuğu altında." Bu bağlamda, Yüksek Kurumun ivedilikle Cumhurbaşkanlığına bağlanmasının kuruma olan güven, kurumun öneminin milletimize ve dünyaya aksettirilebilmesi bakımından çok önemli olacağını ifade etmeliyim.
Bu vesileyle, uzun zamandır gündeme getirmek istediğim bir konuyu sizlerle paylaşmak istiyorum. Bakın, dünyaya marka değeri olarak pek çok markayı gösterebiliriz ama Türkiye Cumhuriyeti devletinin en önemli marka gücü şüphesiz Mustafa Kemal Atatürk'tür ve sizin döneminizde çok önemli bir uygulama rafa kaldırılmıştır, onun adı da Atatürk Uluslararası Barış Ödülü'dür. Pek çoğunuz duymadınız bile, eminim. Peki, nedir bu uygulama ve neden kaldırılmıştır? Bakın, ben size anlatayım: Mustafa Kemal Atatürk yaşamı boyunca pek çok savaş vermiş, ölümsüz Başkumandan Gazi ve Mareşallik unvanını almış ve bu önemli ödül esasında Nobel Barış Ödülü'nün bir kıyaslaması yapılarak ona benzer şekilde kanunlarımıza konuşlandırılmıştır. Bakın, hatırlar mısınız, 12 Ocak 1934'te bizlerle savaşmış olan Yunanistan Hükûmeti Başkanı Venizelos Atatürk'ü Nobel Barış Ödülü'ne aday göstermiştir.
Şimdi, bu noktada, bir dış politika gelişmesini de paylaşmadan edemeyeceğim çünkü bu kurumlarımız hızla geriye giderken Cumhurbaşkanlığını besleyemediği için belki de bu hatalar yapılıyor. Yunanistan'a siyasi iktidar tarafından yapılan son ziyaret, Türkiye'de çok fazla gündeme gelmedi. Sayın Cumhurbaşkanı ne demişti? "Benim için Miçotakis diye biri yok." Altı ay sonra bu sözler unutuldu, bu ziyaretler yapıldı ve Yunanistan'ın en önemli gazetesinde "Türkiye için yeni bir dönem demir alıyor." başlıkları atıldı. Elbette, millî çıkarlarımız doğrultusunda, bu hassasiyetlerimiz göz önüne alınarak iki ülke arasında iyi ilişkiler kurulması önemlidir ancak bunu yaparken Türk devletinin tezlerini, kırmızı çizgilerini dikkate almak zorundasınız. Zira, çok konuşulmayan başka bir detay, 2004 yılından bu yana, siyasi iktidarın yaptığı hatalar ve yanlışlıklarla, bakın, 20 adamız ve 2 kayalığımız bugün hâlâ tartışmalı hâldedir. Hatta siz hatırlayacaksınız, Sayın Erdoğan 3 Eylül 2022'de, o tarihte "Adaları işgal etmeniz filan bizi bağlamaz, vakti saati geldiğinde gereğini yaparız." demişti; büyük alkış almıştı, yayınlar, propagandalar üst üste gelmişti.
Bakın, şimdi, verilen bilgilere göre ne var biliyor musunuz? 14 adet askerî üsler kurmuşlar, 6 bin civarında asker yerleştirilmiş, burada sadece 7 bin civarında kayıtlı seçmen var ve buraya dönüş için teşvikler veriliyor. 8 Ekim günü yerel seçim yapılmış ve resmî sitelerinde ilan edilmiştir. Düşünebiliyor musunuz, Taşoz Adası'nda günlük 4 bin varil petrol çıkarılıyor; bunları görmezden gelmek mümkün değildir. Ama siz ne yaptınız? Yedi gün süreyle 10 adaya vizesiz seyahati milletimize bir lütuf gibi sunuyorsunuz. Bunları yapmak yerine... Bu "işgal" kavramını siz kullandınız, kendiniz söylediniz. Gerçekler bu noktadayken bunları görmezden gelerek hareket edemezsiniz. Bizim tezlerimizi asla geriye götürmeye hakkınız yok.
Değerli arkadaşlar, Atatürk Uluslararası Barış Ödülü 1986 yılında ilk kez o dönemin NATO Genel Sekreterine, ardından en son olarak 2000 yılında merhum Rauf Denktaş'a verilmiştir. Sonrasında ne oldu biliyor musunuz? Yüksek Kurum Başkanı zaman zaman çıktı, açıklamalar yaptı. "Bu yıl yapıyoruz. Gelecek yıl başvuruları alıyoruz, ondan sonra yapacağız." derken yıllar geçti ve maalesef hâlâ bu ödül programının nasıl geliştirileceği ortaya konulamamıştır. Düzenleme yaptıysanız neden gerçekleştirmiyorsunuz? Yok eğer düzenleme yapmamış iseniz gelin buyurun yapalım, ben bu teklifi vermeye hazırım. Bugün de soru önergesi, araştırma önergesi verdim. Bakın, bu bizim mirasımıza sahip çıkmamızın, Atatürk'e olan saygımızın bir ifadesidir; bunu yapmak zorundasınız. Ben İYİ Parti milletvekili olarak bunun takipçisi olacağım, bunu bilmenizi istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Tarih Kurumunun yanı sıra, Türk dilini gelişen bilim, sanat ve teknoloji alanlarında dünya dili hâline getirmek görevi üstlenen Türk Dil Kurumunun eş değer bir hüviyeti var diğer kuruluşlarımızla. Çünkü dil yaşayan bir varlık olarak kültürü yaşatmakta, nesiller arası değer aktarımını sağlamakta ve en önemlisi milletimiz arasında birliği gerçekleştirmektedir. Ancak gerek eğitim alanındaki araştırmalara gerekse her yaş ve meslek grubunda uygulanan sınavlara bakıldığında dilimize de gereken önemin verilmediğini görüyoruz. PISA'daki araştırmaları, raporu lütfen okuyun. Orada 15 yaşındaki her 10 gencimizden 3'ünün okuduğunu anlamadığı gibi bir tespit yapılmıştır. Bu, elbette hepimizin sorunudur. Ama bakın, atanamayan öğretmenler konusuna değinmeden geçemeyeceğim. Türk diliyle, Türk tarihiyle ilgili lisans yerlerinden mezun olan öğrencilerimizin sayısı ne kadar biliyor musunuz, şu anda atama bekleyen? 150 bine ulaşmış durumda. Bu kurumlarımızın bir görevi de esasında bu gençlerimizi geleceğini inşa edecek bir noktaya getirmektir.
En önemli kültür taşıyıcısı dilimizin aktarımını sağlamak misyonundan uzaklaştırılan Türk Dil Kurumunun bu hâle getirilmesi milletimizin fikriyat çizgisine de olumsuz etki edecektir. Bugün bakın, Fransızca, işte, Arapça, İngilizce pek çok tabelalar görüyoruz pek çok yerde, özellikle sığınmacı sorunuyla bu daha da derinleşiyor. Türk Dil Kurumunun bununla ilgili, mesela sosyal medyada bu hususta olan geriye gidişimizle ilgili nasıl, ne gibi projeler geliştirdiğini merak ediyoruz; lütfen açıklayın. Türk Dil Kurumunun sorumluluk alanı bize göre sadece burası da değil çünkü Atatürk'ün bu kuruluşu kurmasının altındaki sebepleri çok iyi biliyoruz. 12 milyon kilometrekare alanda, bakın, 250 milyondan fazla insan Türk dilini konuşmakta. Türk dili bir aile, bir büyük ağacın dallarıyız biz ve Türkiye Türkçesi dünyada 34 ülkede konuşulan bir dildir. Bizim görevimiz elbette resmî dilimiz olan Türkçemize sahip çıkmak ve bunun diaspora çalışmalarıyla bir bütün içerisinde farkındalığını artırmaktır.
Uzun yıllardır, bakın, bu ülkede bir Türkoloji kongresi düzenlenmemiştir. Türk Devletleri Teşkilatı kurulma sürecine kadar ben hep sürecin içindeydim, bir akademisyen olarak her türlü katkıyı verdim, tüzüğünün yazılması dâhil olmak üzere. Benim en büyük hayallerimden biri dünya Türkoloji kongresini toplamaktır ve biz bunu tartıştık o dönemde bazı arkadaşlarımızla ama ne hikmetse bunlar engelleniyor. Türkiye'ye düşen bir vazifedir bu değerli arkadaşlar. Ben buradan seslenmek istiyorum Sayın Bakana da Türk Devletler Teşkilatı Genel Sekreterine de: Atatürk'ün açtığı bu yolda ilerlemek istiyorsak Dünya Türkoloji Kongresini toplamak bizim bir vazifemizdir. Ve bu Türk Dil Kurumunun yani yapmazsa kimden talimat beklediğini de merak ediyoruz. Milletimizin yarınlarını inşa etme sorumluluğuyla düşünce ve fikirlerin sağlıklı ifade edilmesine; bunun için de dilin düzgün bir şekilde yazılmasına ve konuşulmasına ihtiyacımız var.
Bakın, bu vesileyle kavramlar dünyasında savaşa bir örnek vermek istiyorum, çünkü kültür anlamında savaşımızın, mücadelemizin bir unsuru da bir parçası da elbette Misakımillî sınırları içinde kavramlar savaşında galip gelebilmektir. Geriye dönüp bakıldığında Türkiye'nin ve Türk milletinin yaşadığı sınavlardan biri de sözüm ona "ilericilik" adı altında laf cambazlıklarıyla, ustaca oyunlarla, Türk yurdunun birleştirici unsurlarının örselenmesi ve dahi hor görülmesidir. Örneğin, ortam uygunlaştıkça karşımıza çıkarılan "Türkiyeli" kavramı bunlardan biridir. Hatırlarsanız, kısa bir süreliğine Türk Dil Kurumu da bunu sözlüğüne eklemiş ve bizlerin tepkisiyle bunu kaldırmıştı. Elbette, her katkı sağlayıcı görüşü irdeleyelim, tartışalım ancak bu ve benzeri kavramın milletimize hiçbir katkısı olmadığı gibi ayrıştırıcı ve ötekileştirici olduğu çok açıktır. Bu kavram belki bir coğrafya için kavramsal bir çerçeve çizebilir fakat asla bir milleti, onun tarihini, dokusunu, ayırt edici özelliklerini ortaya koyamaz. Milletimizin adı, şüphesiz, Türk milletidir. Kültür, dil, inançlar ve ortak heyecanlar millî birliğimizin çimentosudur. Cumhuriyetimizin ilanından sonra "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına 'Türk Milleti' denir." ifadesi bunu net bir şekilde o günlerden bize işaret etmektedir. Bize has olan, bizi biz yapan kavramlarımızı, birleştirici unsurlarımızı hedef almak esasında ortak geleceğimizi hedef almaktır. Dolayısıyla Gazi Meclisimizde bize yakışan, bize düşen görev, milletimizin birliğini esas alarak bu kavramlar dünyasındaki savaşta birlikte hareket etmektir. Elbette, Türk kültürünün yayılmasıyla görevli bu kuruluşlarımızın medyayla ilişkilerini yürütürken de bu kavram hassasiyetini ilgili kuruluşlarla yürütmek, iş birliği içerisinde gerçekleştirmek mecburiyeti vardır.
Değerli milletvekilleri, Türk kültürünün dışarı taşınması ve ülkemizin kültürel diplomasiyle tanıtılması desteklediğimiz ve artırılarak devam ettirilmesini istediğimiz hususlardandır. Ancak siyasetüstü olan bu konuda dikkat edilmesi gereken husus, Türk milletinin cebinden çıkan paranın da israf edilmesine engel olmaktır, önemli bir noktadır bu. Bu kuruluşlarımızın diaspora çalışmaları için yurt dışında "dış yurtlar" dediğimiz alanlarda da kullandığı bütçelerin etkin ve verimli bir şekilde kullanılma sorumluluğu sizlere aittir ve bu kurumların aldığı işlerin, bu bütçelerin belirli kişi ve kuruluşlar tarafından kullanılmasını reddediyoruz. Buna bir son verin. Ne demek istediğimi çok iyi anlıyorsunuz; şimdi, pek çok örnek vermek mümkün olabilir.
Değerli arkadaşlar, konuşmama son verirken şunu belirtmek istiyorum: Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumunun yayınlarında elbette bizi bu soktuğunuz ekonomik krizle de ilişkili basın yayın maliyetlerinin artması ve dolayısıyla satış fiyatlarının da yükselişe geçmesi sonucu geçim zorluğu yaşayan insanlarımızın bu kaynaklara ulaşımında zorluklar yaşandığı bize gelen şikâyetler arasında. Dolayısıyla en azından gençlerimizin rahatlıkla okuyabileceği şekilde dijital dünyada bunların güncellenmesini ve en önemlisi, gençlerimizin bunu bulabileceği alanlara başta sosyal medya mecraları olmak üzere aktarılmasını salık veriyorum. Türk Dil Kurumu ile Türk Tarih Kurumunun birikimlerine insanlarımızın ulaşımındaki bu zorluk ne yazık ki söz konusu kurumların işlevselliğini de olumsuz etkileyecektir. Kısacası, devleti yönetirken yapılan bir hata bir çarpan etkisi yaratmaktadır ve birçok kurumu aynı anda ve farklı ölçütlerle etkilemektedir.
Bakın, Dışişleri Komisyonu üyesi olarak burada fazla söz alamıyoruz ama ifade etmek istiyorum; geçtiğimiz cuma günü Sayın Cumhurbaşkanı cuma namazı çıkışında çok önemli bir açıklama yaptı, gözden kaçırıldı. Orada dedi ki, bakın okuyorum: "Millet Meclisimiz olarak Komisyonumuzdan zaten geçti." Geçen ne? İsveç'in başvurusu. "Ve Komisyondan geçmenin ötesinde de Dışişleri Komisyonumuz şu anda Kongreyle bu gelişmeleri yürütüyor." dedi. Ben yanlış mı anladım diye tekrar izledim, tam da böyle bir konuşma. Ya Sayın Cumhurbaşkanına yanlış bilgi veriliyor ya aktarılan bilgiler topyekûn yanlış. Arkadaşlar, Komisyondan geçtiği falan yok, Dışişleri Komisyonu ileri bir tarihe erteledi ve tarih de vermedi. Bizim de orada bazı kaygılarımız ve endişelerimiz ortaya konulunca böyle bir ortak karar aldık. Tekrar getireceksiniz, tekrar görüşeceğiz. İkinci vahamet, Komisyon ne hakla, hangi yetkiyle Kongreyle görüşebiliyor? Bundan grubumuzun Dışişleri Komisyonu üyesi olarak benim ve arkadaşlarımın haberi yok, Cumhuriyet Halk Partili ve diğer üyelerin var mı bilmiyorum. Böyle bir şey olamaz arkadaşlar. Eğer dış dünyayı da muhataplarımızı da böyle bilgilendiriyorsanız dış politikada vay hâlimize diyorum. Ben gerçekten ülkemin kalkınmasını isteyen bir bireyim, elbette pek çoğumuz gibi ve burada Atatürk'ün yolundan ilerlemek adına bu kuruluşların gerçekten özüne döndürülmesine, etkin projelerle dünyaya kendilerini gösterip kanıtlamalarına çok büyük önem arz ediyorum. Onun için bu konuşmanın, sizlerle bunu paylaşmamın...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KÜRŞAD ZORLU (Devamla) - Sayın Başkan, hemen bağlıyorum.
Sizlerle bu durumu paylaşmamın bir göstergesi olarak bu ödül programına sizin de sahip çıkmanızı arzu ediyorum.
Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)