GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 3'üncü Tur Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:35
Tarih:14.12.2023

HEDEP GRUBU ADINA GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın vekiller, "..."(*) ve bilmediğim bütün kadim dillerde sizleri ve ekranları başında bizleri dinleyen değerli halklarımızı saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Şimdi, Kültür Bakanlığı bütçesini konuşuyoruz ama kültür gibi temel bir meselede aslında AKP'nin de muzdarip olduğunu biliyoruz. Bu ülke, geçmişten bugüne, özellikle de cumhuriyet tarihi boyunca ne yazık ki bütün kültürel çeşitliliği bir yana bırakan, özellikle Anadolu'nun ve Mezopotamya'nın kadim kültürlerini yok sayan, daha ziyade yukarıdan bir kültür dayatmasıyla bir kültürel inşaya gittiği bir hakikat ve bu hakikatin şöyle ikilikler üzerinden kurulduğunu da biliyoruz: Batılı olanın, modern olanın ilerici; geleneksel olanınsa daha ziyade gerici olarak görüldüğü ve gerici olarak yaftalandığı bir kültür dünyasının içerisinde ne yazık ki bizler de doğduk ve büyüdük. Bu anlamıyla, özellikle Kürt kültürünün de bu gericilik yaftasıyla en fazla malul olduğunu, en fazla Kürt kültürüne yönelik aslında böyle bir saldırı girişiminin olduğunu da ifade etmek istiyorum değerli arkadaşlar. Televizyon dizilerinde ve filmlerde genellikle Kürtleri nasıl karakterize ya da karikatürize ediyorlar? Genellikle töre cinayetleri işleyen, kriminal kişilikleri olan, Türkçe bozuk aksanıyla konuşan ve çoğu zaman aslında büyük sermaye sahiplerine kapıcı olabilen ya da işte, kâhya olabilen bir Kürt motifinin, bir Kürt karakterinin topluma anlatıldığını biz çok iyi biliyoruz değerli arkadaşlar. Ama sadece Kürtler açısından değil, aynı motifin Romanlar ve diğer halklar açısından da yapıldığını ve bu kültürlerin aslında aşağılandığını ve yaftalandığını çok iyi bilmekteyiz.

Şimdi, Cumhurbaşkanı Erdoğan ne diyor: "Siyasi olarak iktidardayız, ekonomik olarak iktidardayız, hegemonyamızı sağladık ama kültürel hegemonyamızı sağlayamıyoruz." Bu arada, "kültürel hegemonya" kavramının da Gramsci'nin bir kavramı olduğunu ve Marksist bir kuramcıdan, bir siyaset bilimciden alıntı yaptığının da altını çizelim.

Yine, aynı şekilde, Fahrettin Altun 2018 yılında laik sistemi, laisizmi aslında kastederek şunu söylüyor: "Siyasi hegemonyanız bitti, kültürel hegemonyanız da bitecek."

Bununla ne demek istiyor AKP iktidarı? Aslında yeni bir kültürel hegemonya yaratmak istediğini söylüyor ama bu hegemonyanın zorla ve yukarıdan olmayacağını, toplumun rızasına muhtaç olduğunu ne yazık ki gözden kaçırıyor. Bu anlamıyla da neye girişiyor? Uzun yıllardır yaptığı bir şey, bir tarihî anlatıya girişiyor. Geçmişten bugüne Osmanlı mitleriyle, Osmanlı'nın dizileriyle yeni bir tarih anlatısı ve yeni bir kültürel hegemonya kurmaya çalışıyor ama bunu sadece böyle yukarıdan bir ideolojik motifle yapmıyor, aynı zamanda toplumsal hayatın içerisindeki, gündelik hayatın içerisindeki bütün ilişkileri dizayn etmeye çalışıyor ve bir makbul vatandaşlık ve bir gündelik pratik üzerinden de bir hegemonya kurmaya çalıştığını çok iyi biliyoruz. Bu anlamıyla, İstanbul Sözleşmesi'nden geri adım atması meselesini, Ayasofya Kilisesi'nin camiye çevrilmesini tam da bu kültürel kodların değiştirilmesi, yeni bir toplumsal nizamın, yeni bir kültürel hegemonyanın yaratılma meselesinde önemli dönemeçler olarak görmemiz gerekiyor değerli arkadaşlar.

Bu anlamıyla şunu ifade edelim: Hâlihazırda bu yeni kültürel miti oluşturmak, bu yeni kültürel hegemonya kurmak açısından da neye başvuruyor? En fazla başvurduğu yöntemlerden biri aslında yasakçılık değerli arkadaşlar. Birkaç alanda bunu yapıyor. Birincisi, bu toplumda binlerce yıldır yaşamış ve bugüne gelmiş ve bugün de kültürel bir direnişle varlığını sürdüren kadim kültürlere saldırıyor. Örneğin, bunların başında demin de ifade ettim Kürt kültürü geliyor. Ne yapıyor? Kürtlerin bütün kültürel varlığını ret ve inkâr eden bir politikayı güdüyor. Dilimizi inkâr eden, konserlerimizi yasaklayan, kültürel mekânlarımızı tahrip eden bir anlayışı bugün kendi açısından birinci öncelik olarak görüyor. Bu nedenle de işte, çokça ifade ettiğimiz kayyum atamalarının, evet, siyasi bir gerekçesi vardı; evet, ekonomik gerekçesi vardı; evet, bizimle, demokratik siyaset ile halkımız arasına mesafe koymak gibi bir hedefi vardı ama bir hedefi daha vardı değerli arkadaşlar: Bizim yerel yönetimlerimizin Kürt kültürü ve genel olarak bölgedeki kültürün gelişmesine yönelik yaptığı işleri engellemek, Kürt kültürünün gelişmesi ve yeni kuşaklara, gelecek kuşaklara aktarılmasının önüne geçmek gibi de bir amacı olduğunu biliyoruz. Bu anlamıyla, şehir tiyatrolarının yasaklanması, birçok yerde, örneğin Amed Şehir Tiyatrosu'nun sergilemek istediği oyunun hem Adana'da hem Mersin'de yasaklanması meselesini bu kapsamda görmek gerekiyor. Bununla beraber, bizim tarihî şahsiyetlerimizin yani Kürtler açısından önemli olan kişilerin isimlerinin alanlardan, meydanlardan kaldırılması bu meselenin diğer bir yönünü oluşturuyor.

Birkaç örnek vermek istiyorum: Örneğin, Ağrı'nın Doğubayazıt ilçesindeki Ahmed-i Hani heykelini kaldırdınız. Siirt'te Celadet Ali Bedirhan kütüphanesini yıktırdınız değerli arkadaşlar. Yine Kayapınar'da Cegerwin Kültür Merkezi bir kütüphaneydi; on binlerce kitabı vardı, şu anda atıl durumda duruyor. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi önündeki Lamassu heykelini kaldırdınız. Cizre'de Orhan Doğan heykelini, kabartma anıtını kaldırdınız; Diyarbakır'daki Roboski Anıtı'nı ve Mervânî medeniyetine ait kabartmaları kaldırdınız. Diyarbakır'daki Ahmed Arif heykelini kaldırdınız. Kızıltepe'de 13 kurşunla öldürülen 12 yaşındaki Uğur Kaymaz'ın heykelini bile kaldıracak kadar insafsız, vicdansız ve Kürt düşmanı bir iktidarsınız; bunu bir kez daha söylemek istiyorum. Bugün Kürtler açısından önemli bir değer olan, Kürt sinemasının en önemli isimlerinden birisi olan Yılmaz Güney'in adının verildiği Batman'daki Yılmaz Güney Sineması'nı da yıktıran yine sizin anlayışınız, sizin kayyumcu zihniyetiniz; bunun özel olarak altını çizmemiz gerekiyor.

Tabii, bunlarla neyi amaçlıyorsunuz? Aslında, çokça ifade edilen bir şey ya "Kürt dili edebiyat dili olamaz." "Kürt dili sanat dili olamaz." "Kürtlerin bir edebiyatı yoktur." gibi bir hâkim anlatıyı bütün yurtta yaymaya ve bunu hâkim kılmaya çalışıyorsunuz. Oysaki hem Kürtlerin çok kadim bir tarihi, edebiyatı ve kültürü var hem de bu ülkede yüz yıldır dayatılan hâkim kültüre karşı bu ülkenin solcularının, sosyalistlerinin, devrimcilerinin yarattığı bir karşı kültür var, bir devrimci kültür var ve sizin bugün en büyük tahammülsüzlüğünüzü de bu oluşturuyor.

Tabii, sadece Kürtleri asimile etmek, Kürt kültürünü yok etmek üzerine bir anlayışınız yok. Geçen yıl, bizim de çokça itiraz ettiğimiz Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığını kurdunuz. Bunun Başkanlığına Alevilikte "yol düşkünü" denilen, aslında yoldan çıkmış bir kişiyi getirdiniz, bir zatı getirdiniz ve bugün bu Başkanlık eliyle Alevileri içeriden asimile etmek istiyorsunuz.

Bakın, Kültür Bakanı burada, soruyorum: Hâlâ Hacı Bektaş dergâhını niye Alevilere iade etmiyorsunuz? Hâlâ Hacı Bektaş Veli dergâhı ve diğer bütün Aleviler açısından kutsal olan mabetleri, yerleri, inanç yerlerini niye turistik bir mekân olarak Alevilere biletle gezdiriyorsunuz? Bugün Aleviliği bir Sünni kuşatması içerisinde yok etmek ve eritmek istiyorsunuz, ikincisi Şiilik kuşatması içerisinde şialaştırarak asimile etmek ve yok etmek istiyorsunuz. Oysaki bilmiyorsunuz, Yavuz'un kılıcına boyun bükmemiş, 50 bin baş vermiş ama sırrını, yolunu terk etmemiş bir Alevi inancı var. Siz ne yaparsanız yapın, Alevilerin yaklaşımı, tıpkı Pir Sultan'ın kapısında duran aslında onun köpeklerinin yaptığı gibidir. Şunu söyleyelim, ne diyordu Pir Sultan: "Benim kapımdaki köpek bile harama el uzatmaz, haram sofraya oturmaz." İşte, siz Aleviliği tanımamışsınız değerli arkadaşlar. Aleviler sizin vereceğiniz beş kuruş maaşa, Aleviler sizin ödeyeceğiniz işte, elektrik, su faturasına, Alevilerin sizin vereceğiniz mevkilere, makamlara ihtiyacı yok; bunun özel olarak altını çizmek istiyorum.

Diğer bir mesele, siz Aleviliği milliyetçileştirmek istiyorsunuz yani Alevileri milliyetçi bir doktrinle, milliyetçi bir anlayışla buluşturmak istiyorsunuz. Oysaki Alevi anlayışı, Alevi inancı şunu öğretmiştir bizlere: Biz yetmiş iki millete bir nazarla bakarız, bizim için insandır, Kâbe'si insan olan bir inancız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Bitirelim lütfen Sayın Koçyiğit.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ve böyle bir inancın mensupları, yetmiş iki millete bir nazarla bakan inancın mensuplarını bugün siz milliyetçilikle zehirleyerek aslında başka bir alana, başka bir yere çekmeye çalışıyorsunuz.

O anlamıyla, şunu söyleyelim: Evrensel insan haklarını esas alan, evrensel değerlere inanan ve bu ülkenin gerçek anlamda aydınlık yüzü olan Alevilerden elinizi çekin, Alevi inancından elinizi çekin, Alevi inanç yerlerini Alevilere iade edin ve Alevilikle uğraşmaktan, Kürtlükle uğraşmaktan, Kürt kültürünü ve Alevi inancını asimile etmekten vazgeçin diyorum, Genel Kurulu selamlıyorum. (HEDEP sıralarından alkışlar)