| Konu: | 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 2'nci Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 34 |
| Tarih: | 13.12.2023 |
HEDEP GRUBU ADINA MEHMET KAMAÇ (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu ve ekranları başında bizi izleyen halkımızı saygıyla selamlıyorum.
"..."(*) Bunu da bir ayet olarak vurgulamak istiyorum.
Bugün burada Millî Savunma bütçesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Doğrusu "Millî Savunma bütçesi" derken doğrudan Kürtler akla geliyor çünkü bu bütçenin doğrudan tarih boyunca Kürtlere yönelik bir bütçe olarak hazırlandığı kayıtlarda da vardır, bugün de söz konusudur. Fakat Kürt meselesinin sürekli terörizmle bağlantılandırılması, Kürt meselesinin sürekli böyle güvenlikçi bir mesele olarak ele alınmasının gerçekten akılla, izanla izah edilecek bir tarafı yoktur.
Şimdi, buradan Kürt meselesinin çözümüne dair bazı perspektifler çizerken aslında Kürt sorunu çözüldüğünde bu bütçenin aşağı yukarı yüzde 75 oranında azalacağını hepimiz biliyoruz, bunun için bazı perspektifler var. Sürekli dinden bahsedenlere, sürekli insani değerlerden bahsedenlere şunu söylüyoruz, diyoruz ki: Eğer Türk-Kürt sorununun çözülmesini istiyorsanız, gelin, Allah'ın kitabı burada. AK PARTİ Genel Başkanı, 2018 seçimlerinde, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde özellikle kürdistan illerinde bu Kur'an'ı elinde dolaştırarak götürüyordu. Bu, Kürtçe bir mealdir, Kürtçe Kur'an-ı Kerim'dir. İkincisi: Bunu kabul etmiyorsanız, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi var, bunun ortaya koyduğu temel ilkeler çerçevesinde olaya yaklaşalım. Onu da istemiyorsanız -biraz önce gireceğim- aslında Türk-Kürt ilişkilerinin tarihsel arka planı çözüm için bize yeteri kadar perspektif veriyor. Türk-Kürt ilişkileri nereden başlıyor? Aslında bin yıllık bir tarihsel arka plana sahiptir Sayın Bakan. 1071'de Malazgirt'te başlayan, 1514'te Çaldıran'da devam eden ama en son, Kurtuluş Savaşı'nda, Kürt halkı, Osmanlı bakiyesinden 60 devlet çıkarırken, 61'incisini çıkarmayıp birlikte yaşama iradesini ortaya koyarken aslında bin yıllık bir tarihsel arka plan ortaya çıkıyor. Bu tarihsel arka planın birincisi, dinîdir; sadece Müslüman bir kavme karşı Bizans savaşında Kürtler dindar kardeşlerinden yana tavır koymuşlar. İkincisi: Mezhebîdir. Safevi-Osmanlı dengesinde tercihlerini mezhebî olarak koymuşlar ve hâlen İran-Türkiye sınırları 1639 Kasr-ı Şirin Anlaşması'nda çizilen sınırlardır. Fakat en önemlisi Kurtuluş Savaşı'nda Kürtlerin ünlü "..."(*) onu betimliyor, diyor ki: "O dönemde, Türkler, Kürtlere dediler ki 'Biz yüzyıllardır birlikte yaşamış kardeş halklarız. Şu anda ülke ateş altında ve özgürlüğümüz paramparçadır, birlikte mücadele edersek başarabiliriz, sonra bir 'Anadolu Cumhuriyeti' adı altında kardeşçe paylaşmaya hazırız.'"
Şimdi, bu son yüzyılda nereye geldik? Son yüzyılda Kürt'ün inkârına, Kürt'ün dilinin yok olduğuna, Kürt'ün sanki hiç yaşamamış bir halk olduğuna geldik. Bu konuyla ilgili doğrusu yaşanmış bir süreç vardır ama hâlen, AK PARTİ sıralarında oturan bir sayın milletvekili Gazi Üniversitesine verdiği tezinde 1938-2002 yıllarını ele alırken şöyle bir cümle kuruyor, diyor ki: "Tek parti döneminde Kürt meselesine yönelik iki farklı yaklaşım vardı. Birinci yaklaşım, ağırlıklı olarak İsmet İnönü'nün başını çektiği güvenlikçi perspektif iken ikinci yaklaşım Celal Bayar'ın temsil ettiği dönemin şartlarında 'sivil ekol' denilebilecek perspektiftir. Bu iki siyaset tarzı arasında ciddi bir rekabet olmuştur. Siyasi dengeler birinci grubun lehine sonuçlanmış ve doğu sorunu asayiş tedbirleri bağlamında ele alınmıştır." 1938'den bu yana, son yirmi yılı AKP iktidarı olmak üzere, Kürt meselesini bir güvenlikçi perspektifle çözeceğini iddia edenleri tarih yanıltmıştır. Bu meselenin, yüz yıl içerisinde Kürtlere yönelik soykırım, Kürtlere yönelik suikastlar, Kürt diline, Kürt kültürüne, Kürt varlığına yönelik ortaya konulanların hepsi, aslında ne böylesi 40 milyar dolarlık bir bütçeyle -ki bunu 400 milyara çıkarsanız da çözemezsiniz- ne de güvenlikçi politikalarla çözülebilecek bir sorundur. Peki, bu sorun nedir? Demokratik yöntemlerle ortaya çıkarılacak bir sorundur. Yüz yılda kürdistanda ne oldu? Şark Islahat Planı'ndan başladık, olağanüstü hâllerle devam etti, şimdi kayyum politikalarıyla devam ediyor. Kayyum politikaları yüz yıl önceki Şark Islahat Planı'nın bir devamıdır. Burada arkadaşlar konuşurken özellikle Sayın Selahattin Demirtaş'ı ağızlarına alıyorlar, almalarında sıkıntı yok ama şunu bilmelerini istiyoruz, diyoruz ki: Sayın Selahattin Demirtaş ve arkadaşları çiğnenecek sakız değil, onlar demir bilyedir, sadece diş kırarlar. Onunla ilgili bunları gündeminize alırken bu konulara da dikkat edelim lütfen. (HEDEP sıralarından alkışlar)
Şimdi, buradan tarihsel perspektifte meseleyi ele aldığımızda, Sayın Bakan, nereye geldik? Kürt sorununun çözülmemesi Türkiye'yi nereye sürüklüyor? Bu örnek doğrusu Türkiye'nin dış politikada nerelere evrildiğinin, özellikle iç siyasete malzeme edildiğinin, aslında Türkiye'nin bir Dışişleri Bakanına ihtiyacı olmadığının, sadece Millî Savunma Bakanına ihtiyacı olduğunun açık resmini ortaya koymaktadır. Son dönemlerde Rojava'yla ilgili, özellikle Rojava'ya yapılan saldırılar... Ya, insanlık tarihi boyunca barışın simgesi olan zeytin dalını bile bir savaşın enstrümanı hâline getirdiniz. Gerçekten de Afrin'e saldırırken, bütün camilerin minarelerinde Fetih suresi okunuyordu.
(Hatip tarafından Fetih suresinin 1'inci ayetikerimesinin okunması)
MEHMET KAMAÇ (Devamla) - ...diye, Allah, Peygamber'e bir hitapta bulunuyor. Bu Meclis Genel Kurulunda seydalar var. eğer Kur'an'da savaş suresi çıkarmak isterseniz Fetih suresi savaş suresi olabilecek en son suredir çünkü konusu Hudeybiye Anlaşması'dır. Bu konuyla ilgili ortaya koyduğumuz şeyler var. Bakınız, size bir resim göstereceğim. Sayın Bakan, şunu görelim lütfen: Orta Doğu coğrafyasında iki kaderdaş halk vardır, Filistinliler ve Kürtler zulümde kaderdaş toplumlardır. Bakın, iki resmi gösteriyorum, bu, Filistinli çocuğun resmidir fakat bu, Rojava'daki bir çocuğun resmidir; ikisi de çocuktur. Biz bu dünyada, yeryüzünde yaşayan etnik kimliği, dili ne olursa olsun bütün çocukların haklarını eşit, hiçbirini diğerinden bir farkı olmayacak şekilde savunuyoruz, onun için Rojava'daki, Suriye'deki de çocuktur. Bakın -kimyasal silahla mıdır- vücudu yanmış, burada da yine bu çocuk İsraillilerin saldırılarıyla bu hâle gelmiş.
Şimdi, geçen gün burada Yahudileşme temayülünü konuştuk. Nedir Yahudileşme temayülü? Yahudileşme temayülü -seydalar burada var, görüyorum- kendini merkeze almaktır, kendi milletini herkesin üstünde görmektir, dini sadece kendine mal etmektir ve bunun üzerinden diğerini yok saymaktadır. Şimdi, bir durum ortaya çıktı, Filistinlilerden yaklaşık olarak 20 bin insan öldü.
Sayın Bakan, stratejik olarak İsrail'le iki temel konuda ortak olduğunuzu net biliyoruz. Bunların bir tanesi, enerji koridorları üzerinden İsrail'le ortaksınız, stratejik ortaksınız. İkincisi, "Zengezur Geçidi" deniliyor ya, orada da ticaret yollarında, stratejik ortaksınız. Şimdi, Zengezur yollarında siz İran'ı baypas etmeye çalışırken İran dedi ki: "Ben sizin enerji yollarınızı patlatırım. Bu coğrafyada siz beni ticarette, siz beni enerji yollarında baypas etmeye çalışırsanız ben bunu patlatırım." Ve olay nerede patladı? Olay 20 bin mazlum Filistinlinin ölümüyle devam ediyor ve siz çıkıp İsrail'e bir cümle kuramıyorsunuz. Nedeni nedir? Çünkü siz İsrail'e bir şey söylediğinizde, şu resmi gösterdiğinizde, İsrail size alttaki resmi gösterecek: "Ben yaptım ama siz de yapıyorsunuz." (HEDEP sıralarından alkışlar)
Şimdi, biz de diyoruz ki aynı dini paylaşıyoruz, aynı havzada yaşıyoruz, 2 farklı milletiz, bunu net olarak ortaya koyuyoruz; bunun çözümünü demokratik yöntemlerle yapalım. Millî Savunma bütçelerini 400 milyar dolarlara da çıkarsanız sonuçta Kürt halkının binlerce yıllık varlığını, kültürünü, dilini, bu coğrafyanın toprağına, taşına işlenmiş varlığını ortadan kaldıramazsınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen sözlerinizi tamamlayın.
MEHMET KAMAÇ (Devamla) - Gelin, yine, Kurtuluş Savaşı'nda olduğu gibi -biz yüz yıllardır birlikte yaşamış kardeş halklarız- geleceğimiz için birlikte iki eşit -hani deniyor ya eşit vatandaşlık üzerinden- vatandaşlık üzerinden demokratik yol ve yöntemlerle çözüm yollarını arayalım; bunun üzerinden, bu ülkeden Orta Doğu'ya nasıl onurlu bir yaşamın olacağının örneğini bütün dünyaya gösterelim.
Genel Kurulu ve ekranları başında bizi izleyen saygıdeğer halkımızı saygıyla muhabbetle selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (HEDEP sıralarından alkışlar)